5 yılı aşkın süredir tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Edirne Cezaevi'nde birlikte yattığı eski Diyarbakır Belediye Başkanı Dr. Selçuk Mızraklı'yı yazdı. Demirtaş, 9 şekerle çay içen ünlü cerrahla nasıl tanıştığını, yol arkadaşı Mızraklı'yı anlattı:
2000 yılının başlarıydı, bir yıllık genç bir avukat olarak rahatsızlığım nedeniyle Diyarbakır Devlet Hastanesine gitmiştim. Tabip Odası yönetiminde olan bir arkadaşımın tavsiyesiyle muayene olmak için gittiğim doktorun ameliyatta olduğunu söylediler. Hastane koridorunda beklemeye başladım. Biraz sonra kıpır kıpır bir adam koşturarak yanıma geldi. Kendimi tanıtıp ayaküstü, hemencecik rahatsızlığımı anlatmaya koyuldum. Ben daha lafımı bitirmeden koluma girip “Hele gel bi çay içelim keko, senin işin kolay” dedi.
Doktorlar hastalarına genelde çay ısmarlamazlar. Doğrusu, biraz şaşırmıştım. Samimiydi. Doğallığı, ilgisi ve sıcaklığı yüreğimi ısıtmıştı. Karşılıklı çay içerken beni şaşırtan başka bir şey daha oldu. Koca genel cerrah, çayını tam dokuz şekerli içiyordu.
Sonraki yıllarda hayatımız çok kesişti bu doktorla. Sağlık konferansları düzenledi. Diyarbakır Tabip Odası Başkanlığı yaptı, yardım derneklerinde canla başla koşturdu, fakir fukaranın sevdiği tanınan, bilinen bir doktor oldu. Diyarbakır başta olmak üzere bölge illerinden binlerce insan her anlamda “hastası” oldu bu doktorun.
Sadece beden sağlığıyla değil; demokrasi, barış ve özgürlük talepleriyle de ilgili bir hekim olarak politik mücadelenin önemli kişiliklerinden biri olarak öne çıktı. Diyarbakır halkı onu 2018 yılında milletvekili seçti. Bir yıl geçmeden aynı halk onu Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı yaptı. Ve görevinde dördüncü ayını bile doldurmadan görevden alındı, yerine kayyum atandı. Kısa bir süre sonra da yalancı olduğu ispatlanan bir tanık beyanıyla hapse atıldı.
Ona iftira atan yalancı tanık Kayseri Bünyan Cezaevinden tahliye edilirken kendisi Diyarbakır’dan getirilip Kayseri Bünyan Cezaevine, o iftiracının yerine konuldu.
Sanırım bu doktorun kim olduğunu anladınız. Kendisiyle üç ay önce tekrar karşılaştık. Odama girdiğinde gözleri her zamanki gibi ışıl ışıl gülümsüyordu. Sıkıca sarıldık. “Hoş geldin Hocam” dedim, “Hoş bulduk keko” dedi. Biraz hoşbeşten sonra çayını doldurdum, derin bir sohbete daldık.
Buradayız şimdilik. Halkımıza yapılan zulümlere ve haksızlıklara karşı beraber direniyoruz. Dışarıda milyonlar, içeride on binler boyun eğmiyoruz, teslim olmuyoruz. Bu gidişatın, bu düzenin değişeceğine yürekten inanıyoruz. Kararlıyız, umutluyuz.
Zorluklar, engeller, bizi susturmaya çalışanlar, duruşumuzdan rahatsız olanlar yok mu? Çok var. Tahmin ettiğinizden de çok hem de. Ama bizim yüzümüz sadece ve sadece halka dönük. Halk ne istiyorsa ne diyorsa öyle olacak. Biz halkımıza, yeri geldiğinde hizmetkarlık yeri geldiğinde öncülük yapmaktan hiç geri durmadık, bu duruşumuzdan da asla vazgeçmeyeceğiz.
Bu zulüm artık bitsin istiyoruz. Ülkeye demokrasi ve barış gelsin diye uğraşıyoruz. Ayak oyunlarına, küçük hesaplara, ucuz komplolara teslim olmayacağız. Bizi yok sayanlara da yok etmek isteyenlere de boyun eğmedik, kimseden merhamet dilenmedik. Bugünlere hep direnerek geldik, bundan sonra da böyle devam edeceğiz. Ve emin olun kazanacağız, mutlaka kazanacağız.
Bu arada, bizim Dr. Selçuk Mızraklı çayını halen dokuz şekerli içiyor, değişen pek bir şey yok yani. Hoca halen “çok tatlı”.
*Keko: Kürtçede ağabey, erkek kardeş.
Selahattin Demirtaş
Edirne Cezaevi (ARTI GERÇEK)