TGS İstanbul Şube Başkanı Banu Tuna, RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ve ÇGD Başkanı Can Güleryüzlü'nün görüşü ortak: Yasa tasarısı basın ve ifade özgürlüğünün aleyhine...

Yaklaşık bir yıldır beklenen ‘sosyal medya’ yasası AKP ve MHP'li milletvekillerin taslağı Meclis'e sunmasıyla birlikte beklentinin ötesinde, bir ‘dezenformasyon yasası’ olarak karşımıza çıktı.

Tali komisyon olan Meclis Dijital Mecralar Komisyonu'ndan geçerek Perşembe günü Adalet Komisyonu’nda buradan da geçmesi halinde önümüzdeki hafta Meclis Genel Kurulu’na gelmesi beklenen teklifle ilgili hem gazeteciler, hem basın meslek örgütleri, hem de muhalefet partilerinin yoğun bir eleştirisi var.

Peki ancak gazeteciler neden bu yasaya karşı çıkıyor?

Güleryüzlü: Basın özgürlüğünün aleyhinde

Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Başkanı Can Güleryüzlü kanun teklifinin gazeteciler için üç temel konuyu düzenlediğini söylüyor. Bunları ise “internet medyasının basın mevzuatı kapsamına alınması” “basın kartı alma koşullarının yeniden düzenlenmesi” ve “sosyal medya denetimi” olarak sıralıyor.

Güleryüzlü yasa için “Türkiye'de yaklaşık 26 yıl önce ilk bağımsız internet haber sitesinin hayata geçtiğini göz önüne aldığımızda çok gecikmiş bir düzenleme” diyor. Ancak sonrasında çekincelerini ifade ediyor.

Basın kartlarına yönelik 2018’de değiştirilen yönetmeliği ve yönetmeliğe karşı Danıştay’a açtıkları davayı hatırlatan Güleryüzlü, yasanın basın özgürlüğünün aleyhinde olduğunu söylüyor:

“Danıştay’ın iptal ettiği ve yürütmesini durdurduğu hükümler vardı. Ne yazık ki bu hükümler yeni kanun kapsamında Basın Kanunu’nun içerisine yerleştiriliyor. Burada yapılmak istenen şey basın kartları ile gazetecilerin üzerindeki sansürün arttırılmasından başka bir şey değil.”

"Amaç kontrol altına almak"

Güleryüzlü, Sosyal medyaya yönelik düzenlemeyle de yeni bir suç ihdas edildiğini ifade ederek konuşmasını şöyle sürdürüyor:

“Yasa halkı yanıltıcı bilgi verene 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Fakat hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik esas alınmadan düzenlenmiş bir madde bu. Buradaki muğlaklık doğrudan düşünce ve ifade özgürlüğüne bir saldırı niteliği taşıyor.

“Söz konusu madde toplumsal ölçekte duyarlılık taşıyan birçok konudaki haberlerin suçlanmasına, gazetecilerin yargılanmasına yol açacak. Bu sadece gazetecilerle ilgili de değil. Sosyal medyada çeşitli olaylara ilişkin tepki ve görüşlerini paylaşanlara da aynı yaptırımların uygulanması kaçınılmaz olacak.

“Bunun amaçlarından birinin de yaklaşan seçimler öncesinde özellikle halkın tepkisini gösterdiği sosyal medyanın kontrol altına alınması amacı taşıdığını düşünüyoruz.

Tuna: Susturma girişim 

Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanı Banu Tuna, yasa taslağı için “Elbette bir susturma girişimi” görüşünü paylaşıyor.

“Tıpkı birbiri ardına açılan kapatma davalarıyla, yeni çıkarılan yasalarla, polis baskını ve gözaltılarla sivil toplumun bastırılmaya, susturulmaya çalışılması gibi” diye de ekliyor.

Tuna saydıklarının bir bütünün parçaları olduğunu söylüyor. Seçime giderken iktidarın tek bir çatlak sese tahammülü olmadığını belirtiyor:

“Tüm muhalif toplum kesimlerini susturmaya çalışıyorlar. O nedenle bu mesele sadece basının meselesi değil, ifade özgürlüğünü savunan herkesin meselesi.

“İktidara yakın medya hemen her gün kasıtlı yalan haber yapıyor, nefret suçu işliyor, hedef gösteriyor. Ne RTÜK ne BİK bugüne kadar bu kurumlara yaptırım uyguladı mı? Tek bir savcı bu nefret suçudur, Ermenileri, Kürtleri, LGBTİ+’ları, kadınları, gazetecileri, hak savunucularını hedef gösteremezsin deyip soruşturma açtı mı?

“Hüseyin Yayman, ‘halkı yanıltıcı bilgiyi bilerek yayma’ suçunu düzenleyen 29. maddeyle ilgili sözüm ona içimizi rahatlatacak, ‘iç barışı bozma ve özel kasıtla haber yalan haber yayma’ kriterleri konulduğunu söyledi. ‘Bu ikisi bir araya gelmeden suç oluşmaz, tasalanmayın’ dedi.

"Bu ülkede Gezi Davası denen saçmalıktan müebbet hapis cezası çıktı. Elle tutulur delil olmayan davadan... O bizi rahatlatmaya çalışmasın, biz ne için endişelenip neye itiraz edeceğimizi çok iyi biliyoruz.”

"Medya okur-yazarlığı eğitimi vermek çok daha demokratik"

Tuna’ya göre yalan haber ve dezenformasyonla mücadelede mevcut tasarıdan çok daha demokratik yöntemler var. Tuna bunu “İlkokuldan yüksekokula kadar her seviyede medya okur-yazarlığı eğitimleri verilebilir” diyerek açıklıyor.

Sonrasında da “Böylece kimse her okuduğuna inanmaz, sorgulamayı öğrenir. Ama tabii sorgulama becerisi de bu iktidarın isteyeceği bir şey değil” diyerek sözlerini bitiriyor.

Önderoğlu: Gerçeği gizleyen 'dezenformasyonu' nasıl teşhis edebilir

Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ise, yasanın gazetecilere verdiği haklardan daha çok hak götürdüğü görüşünde. Ona göre hükümet ‘havuç sopa’ mantığıyla hareket ediyor.

Bunun için de Önderoğlu “Çevrimiçi gazeteciler ve kuruluşlarının belki 20 yıldır beklediği özlük hakları, basın kartı ve resmi ilan gibi hakların ‘dezenformasyon’ gibi boyutla birlikte işlenmesi son derece problemli bir bakışa işaret ediyor” diyor.

Önderoğlu “Teklif, alternatif veya eleştirel haberciliğin daha bir görünür olduğu online mecraları iktidarca ideolojik ve politik olarak ehlileştirmeye tabi tutulma girişimidir. Hakim siyasetin yargı üzerindeki yaygın telkinine kalırsa, teklifin yasalaşması, online alanda en basit politik itirazın dahi dezenformasyon adına silinmesi sonucunu doğurabilir.” diye de ekliyor.

Sonrasında ise “Gerçeği gizleyen, dışa vurumunu her tür araçla bastıran bir irade, ‘dezenformasyonu’ nasıl teşhis edebilir ki?” diye soruyor. (HİKMET ADAL - BİANET)

Daha yeni Daha eski