İstanbul’da Boğaziçi Köprüsü girişlerinin asker tarafından tutulduğunu gören vatandaşların yakınlarına “Köprünün girişini askerler tutmuş, galiba darbe oluyor” diye haber vermesiyle duyulan 15 Temmuz darbe girişiminin üstünden 6 yıl geçti!

Nitekim ertesi gün duyduk ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Darbe yapılıyor” bilgisini MİT’ten ya da öteki istihbarat örgütlerinden değil “eniştesi”nden, Başbakanı Binali Yıldırım ise “yakınları”ndan, öğrenmişti! Tıpkı Türkiye’nin diğer milyonlarca sıradan vatandaşı gibi!

Tabii burada, “Eee, ne yapsınlar darbeciler öyle sinsice ve ustaca örgütlenmişler ki, istihbarat örgütleri haber almamış” denilebilir ama gerçek öyle değil.

Çünkü darbeciler harekete geçmeden saatler önce, bir subay MİT’e giderek, darbe için hazırlık yapıldığını haber vermiş. MİT Müsteşarı Hakan Fidan bu bilgiyle Genelkurmaya gidip Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’la görüşmüş, ihbarcı subayın “darbenin karargahı” dediği, Etimesgut’taki Kara Hava Komutanlığına heyet gönderilip darbe hazırlığı olup olmadığı kontrol edilip “her şey normal” raporu verilip alınmış!

En azından darbe girişiminin hemen arkasından en yetkili ağızlardan yapılan “enişte” ve “yakınlardan” öğrenme hali için sonradan da “Hayır o zaman öyle dendi ama gerçek öyle değil böyle” denmedi!

Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbeden iki gün sonra 18 Temmuz 2016’da yaptığı açıklamada, darbe girişimi için “Allah’ın bize büyük bir lütfu” oldu diyerek, duyanların “Hayırdır inşallah” diye karşıladığı ilk değerlendirmesini yaparken aslında darbe girişimiyle ilgili sonraki aylar ve yıllardaki gelişmeleri de açıklamaya hizmet edecek en esaslı açıklamayı yaptığını pek kimse fark etmemişti.

İKTİDAR DARBE GİRİŞİMİNİN ARKASINDAKİ GERÇEKLERİN ORTAYA ÇIKMASINI İSTEMİYOR

251 kişiyi öldürmeyi, 2 bin 734 kişiyi yaralamayı, Meclisi bombalamayı göze alan darbecilerin, darbeden sonra bir hükümet kurmak için hazırlık yapmamış olmaları söz konusu olamazdı. Ancak, darbe girişimi sonrasında onca tutuklamalar ve propagandaya karşın, bir hükümet listesi çıkarılmadığı gibi “Darbecilerin siyasi ayağı kim?” sorusu etrafında bir soruşturma yapılmadı. Çünkü bu soruya verilecek yanıtın, Fetullah Gülen’in huzuruna çıkıp el bağlayanlardan, kürsülerden “Bu hasret bitisin artık gel!” çağrıları yapanlara, yani AKP’nin içine uzanacağından çekinildiği için bu konunun tartışılması adeta yasak konular içine alınırken, “FETÖ borsası” aracılığı ile ‘FETÖ’nün sermaye içindeki ayağının da önemli ölçüde soruşturmaların dışına çıkarıldığına tanık olduk. Bu konuda AKP içinden gelen itirazlar da duymazdan gelindi.

Ancak iktidarın darbe gerçeklerinin açıklanmasını istemediğinin en açık göstergesi, TBMM’de kurulan ve 4 Ekim 2016-22 Aralık 2016 arasında muhalefetin gayretiyle de oluşturulan “TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimi Meclis Araştırması Komisyonu Raporu” sözcüğün gerçek anlamıyla kaybedildi! Bugün raporun o günlerde katkıları için bilim insanlarına gönderilen metnine bile ulaşılamıyor. Ki, zaten darbe girişimi soruşturmasında en önemli görevlerini yapmayan MİT Müsteşarı Fidan ve Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın komisyonda ifade vermeleri Cumhurbaşkanı tarafından engellenerek gerçeğin açığa çıkmamasının iktidarın en tepesindeki kişi tarafından istenmediğini göstermişti.

ERDOĞAN YÖNETİMİ DARBE GİRİŞİMİNİ KENDİ DARBESİNE DÖNÜŞTÜRDÜ!

Erdoğan ve AKP’nin 15 Temmuz darbe girişimine verdiği yanıt, 20 Temmuz 2016’da OHAL ilan etmek oldu. Böylece Erdoğan, ülkeyi “kanun hükmünde kararname”lerle (KHK) yönetmeye başladı.

Böylece OHAL ilanından 2 gün önce Erdoğan’ın FETÖ’cü darbe girişimi için “Allah’ın bize büyük bir lütfu” derken neyi kastettiğinin ilk alameti de ortaya çıktı!

OHAL’in kendisine verdiği yetkileri ve darbe girişiminden doğan mağduriyeti de istismar eden Erdoğan, OHAL yasasının vermediği yetkileri de kullanarak ülkeyi KHK’lerle yönetmeye yöneldi. Art arda çıkardığı KHK’lerle 125 binden fazla kamu görevlisini ‘FETÖ’cü mü değil mi bakmadan sorgusuz sualsiz görevden alırken içinde iktidarın hoşuna gitmeyen yayın yapan ulusal ve yerel ölçekteki TV kanalı, gazete, dergi ve yayınevinin de olduğu 2 bin 761 kurum ve kuruluşu kapattı, mallarına el koydu.

Böylece 15 Temmuz’da FETÖ’cü darbe girişimi olarak başlayan süreç 20 Temmuz’da OHAL’in ilan edilmesiyle siyasi tarihte “Erdoğan ve AKP iktidarının darbesi” olarak adlandırılacak bir sürece dönüştürüldü.

Nitekim AKP’nin MHP ile oluşturduğu ve bugün de süren Cumhur İttifakı da bu süreçte, “Yenikapı ruhu”nun oluşturduğu iklim altında, başladı. Tek adam yönetimini anayasallaştıran anayasa değişikliği referandumu (16 Nisan 2017) ve Erdoğan’ın tek adam olarak cumhurbaşkanı seçildiği seçim (25 Haziran 2018) OHAL yönetimi altında gerçekleştirildi!

Tabii bu arada; medyanın yüzde 90-95’i yandaşlaştırıldı. Yargıdan ‘FETÖ’ tasfiye edilirken AKP ve MHP örgütlerinde üye ve yönetici olan avukatlar kitleler halinde hakim ve savcı kadrolarına yerleştirildi. Emniyet ve TSK başta olmak üzere yüksek bürokrasi (hatta ilkokul müdürlerine kadar bürokrasi) tümüyle AKP’lileştirildi!

Bakanlıklarda ‘FETÖ’den arda kalan boşluklar AKP’ye yakın diğer tarikat ve cemaatler tarafından dolduruldu. Anaokulundan üniversiteye eğitimin dinileştirilmesi adımları pervasızlaştırıldı. “Dindar ve kindar nesiller yetiştirme” programı doğrultusunda anaokulundan üniversiteye laik eğitimin son kalıntılarının tasfiyesi için girişimler hızlandırıldı!

ERDOĞAN ‘ALLAH’IN BİZE BÜYÜK BİR LÜTFU’ DERKEN GERÇEĞİ SÖYLEMİŞ!

15 Temmuz darbe girişiminin 6’ncı yılı vesilesiyle yukarıda ana hatlarını öne çıkarmaya çalıştığımız tablo açıkça göstermektedir ki; ‘FETÖ’cü darbecilerin başarısızlığını kendisi için lütfa dönüştüren Erdoğan-AKP iktidarı, darbe girişimini kendisi için “Tek adam yönetimini anayasallaştırıp inşa etme”nin dayanağına dönüştürmüştür! Ancak geçen altı yıl içinde darbe girişimin üstündeki sis perdesinin daha da yoğunlaşmış olması, darbe girişiminin siyasi ayağının üstüne gidilmemesinden “FETÖ borsası” ile tanınmış FETÖ’cülerin kurtarılmış olmasına, “dış güçler” belirsizliğinden “darbecilerin finansörü” olduğu bizzat Cumhurbaşkanı tarafından iddia edilen BAE ile can ciğer kuzu sarması olunarak yeniden “kardeş” ilan edilmesi elbette ki kamuoyunda; “Bu nasıl darbe”, “Acaba iktidar önceden bildiği halde darbecilerin harekete geçmesini mi bekledi”, “Darbe mi tiyatro mu?”… tartışmalarını da altı yıl boyunca yeniden yeniden gündeme getirdi.

Bu yüzden de 15 Temmuz darbe girişimi herhalde Türkiye tarihinin en karanlık darbe girişimi olduğu gibi, dünyada da karanlık darbe girişimleri arasında olmayı hak edecek bir yerdedir. Ama resmi açıklamalarla sınırlı kalırsak!

Çünkü son altı yıla yayılan gelişmelerden, Erdoğan ve yönetiminin darbe girişimiyle ilgili gerçekleri bilerek ve isteyerek kararttığı anlaşılmaktadır. Ancak Erdoğan’ın darbe girişiminden 3 gün sonra 18 Temmuz 2016 günü yaptığı “Allah’ın bize büyük bir lütfu” değerlendirmesi dikkate alındığında 6 yılda olup biten her şey yerli yerine oturmaktadır! (İHSAN ÇARALAN - EVRENSEL)

Daha yeni Daha eski