Yirmi yılda birike birike yüzde 60’lara varmış muhalif seçmene rağmen bir aday belirleyemeyip umut olamamak ne demek? Bu seçimlerde hükümetin ardından topun ağzında siz varsınız Altılı Masa üyeleri...


Yirmi yıldır sistematik biçimde ihtiyaçları, tercihleri, yaşam biçimi, fikirleri, yaşam alanları tehdit edilen bir muhalif seçmen kitlesi var. İktidar kendi içinde şiştikçe kendi etrafındaki seçmeni de itmeye başladı ve muhalif seçmen kitlesi yıllar geçtikçe sabit bir şekilde arttı. Anladığımız kadarıyla şu an yüzde 60 kadar bir muhalif seçmen var. Ancak iktidar karşısında muhalif seçmenin sesine ses olamayan muhalif partiler ortada duran yüzde 60’ı kendisine bağlayamıyor. Zaten yüzde 60’ı kendilerine bağlayabilselerdi oran bu kadar hak ihlaline, derin ekonomik krize rağmen yüzde 60’a yüzde 40 olamazdı. Muhalif seçmeni kendilerine çekemiyorlar çünkü muhalefet partileri muhalif seçmen kadar kararlı ve cesur değil. Bu ürkeklikleriyle takdirimizi de güvenimizi de kazanamıyorlar.

Altılı Masa’nın kurgulandığı haliyle büyük bir hata olduğunu, “Kurtuluş İttifakı” ve “İttifak Bataklığı” yazılarımda yazmıştım. Gelinen süreçte Altılı Masa, umut vermekten ziyade enerjimizi ve umutlarımızı emen dev bir kara deliğe dönüştü. Aslında bu partilerden sadece seçim güvenliğini sağlamayı garanti etmelerini ve güvenebileceğimiz bir cumhurbaşkanı adayı ismi sunmalarını bekledik. Onlar ise kazanmadıkları seçimdeki bakanlıkları bölüşmekle meşgul oldular. 

Kılıçdaroğlu, adaylık hevesi ile ön plana çıktı ancak bunu erkenden, açık yüreklilikle dile getirip adını masada onaylatmaktansa önce kendini halka ve masaya ispatlamaya çalıştı. Sadece kurmayları ile hazırladığı yol haritasını sakin sakin halka anlatmaya kalksa başarabilirdi de belki ama işte onun yerine Meral Hanım’ın alternatif aday baskıları dengesini bozdu ve süreç panik halinde kötü yönetildi.

Babacan, bugün öne sürdüğü gelecek politikaları ile ilgili daha partisini kurar kurmaz konuşmaya başlasaydı bugün çok daha farklı bir kariyer inşa etmiş olurdu ama olmadı. Süreci çok ağırdan aldı ve demiri tavında dövemedi. Şimdi kurduğu cesur cümleleri seçime kadar anlatabilmesi biraz zor. Zaman dar, düşman insafsız.

Akşener, ah Akşener. Cumhurbaşkanı adaylığı için 100 bin imza şartı gündeme geldiğinde seçime girebilmeniz için işimden kovulmayı göze alıp sizin için dilekçe verdim. Sizin için değil elbette ülkemin geleceği için. O zamanlar iki yaşındaydı kızım, yalnız başına bir anne. Asla ama asla kovulmamam gereken bir dönem. Ama ben, AKP ve MHP’nin tehditlerinden korkmadan sizler için dilekçe verdim. Temel Bey ya da siz, fark etmezdi benim için ama kadın olduğunuz için, sizin için dilekçe verdim. Sadece benim hikâyem bu, kim bilir diğer yüzbinler nelerini riske attılar. Siz ne yaptınız?

Eğer başında iddia ettiğiniz gibi merkez parti olabilseydiniz, bugün sıkıştığınız yüzde 15’i en az yüzde 25’lere çekebilirdiniz. Onun yerine bugün toplantılarınızda yüzleri kıpkırmızı, kurt işareti yapan yumrukları havada insanlar MHP benzeri milliyetçi sözlerle kötü bir taklitten ibaret olduğunuzu haykırıyor. 2019 seçimlerinde ayrı aday olarak seçmeni bölmeniz bize mağlubiyeti getirdi. Abdullah Gül’ün adaylığına karşı duruşunuz, kafamda sizinle ilgili soru işaretlerini çoğaltıyor. Ben de pek istemezdim ama belki de o dönem makul olabilirdi. Sizin karşı durduğunuz Abdullah Gül, hükümeti öyle korkutuyormuş ki bahçesine helikopter indirdiler. O dönem Abdullah Gül aday olsaydı ve tek adayla seçime gidilseydi neler olurdu bilemiyoruz. Şimdiki seçim sürecinde “Cumhurbaşkanı adayı olmayacağım, başbakan olacağım” derken amacınız neydi? Siz meydandan çekildiğinizde doğal olarak adaylık sinyalleri veren Kemal Bey’in belediye başkanlarını onun karşısında alternatif olarak gösterme çabanız oldukça tuhaf bir girişimdi. Kendi partinizde bir Allah’ın kulu kalmamış, CHP içerisinden CHP Genel Başkanı’nın karşısına aday çıkarıyorsunuz. Aday belirleme sürecinde tercih önceliğini CHP’nin kucağına atıp, o süreç üzerinden CHP’yi yıpratmak mıydı hedef? Hmm, akıllıca. Bravo!! Masa HDP ile işbirliği yapabilir, kendi hedef kitlelerinize ek olarak Kürt seçmenin de oyunu ve işbirliğini alabilirdiniz. Tartışmasız bir başarı elde edilmiş olurdu. Ama siz ona da karşı çıktınız ve tıpkı hükümetin dilediği gibi Kürt seçmeni ve HDP’yi masadan uzaklaştırdınız. Yani siz başından beri muhalefet saflarında hükümetin işine yarar işler yapmış oldunuz. Gerçekten çok tuhaf tercihler. İşte bu yüzden yazmıştım “İYİP’in ipiyle kuyuya inilir mi?” yazısını. Keşke haksız çıksaydım. Bugün görüyoruz ki masa çözümsüzlük masasına dönüştü.

Kapıkulu ile ilgili iki cümle edeceğim. Ayrılmış değil, kovulmuş bir genel başkan. Eğer devri sabıklarla hesaplaşılacaksa en başta yargılanması gereken birinin, hükümetle savaşmasının hiçbir çekiciliği olamaz.

Temel Bey muhafazakâr hassasiyetlerle hükümetin toplum ayarlarını oyuncağa çevirecek her düzenlemesinde hükümetin peşine takılıyor. Hükümet zaten bunu bildiği için her adımının içine böyle bir nüve iliştiriyor. Yani Temel Bey gerçekten muhalefet edemiyor.

Gültekin Bey bugünün siyasetçisi değil. Aslına bakarsanız masadaki çoğu lider bugünün seçmen beklentilerini karşılamaktan çok uzak.

İktidar da muhalefet de muhalif seçmeni anlamıyor. Yöneticilerinden çok daha cesur, kararlı ve öfkeli bir muhalif seçmen var. Bu zamana kadar iktidar aşağıladı, üzerine gitti, muhalefet sustu, iktidarın suyuna gitti. O yüzden kimse bize yetemiyor. Bu seçmen var ya bu seçmen, bir ağacın hesabını soruyor, askerinin hesabını soruyor, öldürülen her bir kadının hesabını soruyor. Mahvedilen her çocuğun elinden tutuyor. Sizse hiçbir zaman cesur bir şekilde o seçmenin ne arkasında ne yanında yer alamadınız. Hep büyük babanızın öfkeli gözlerine baktınız ve bastonunu yere vurmasından korktunuz. Öyle yalnız bıraktınız bizi hükümet karşısında, öyle yalnız bıraktınız ki biz de çekildik sokaklardan. “Ne haliniz varsa görün, sandıkta mı görmek istiyorsunuz bizi yalnızca, sandıkta görüşürüz o zaman. Hadi bize eyvallah” deyip evlerimize çekildik. “Şu halkın hiçbir şeye sesi çıkmıyor ki anca klavye delikanlılığı yapıyorlar” diyen kitleye ayrı ifrit oluyorum. Kusura bakmayın ama bu halk kendini yeterince yıprattı. Yeterince insan öldü, kovuldu, hapse atıldı. Onlara yetmeyen partiler için daha fazla kendini ölüme, hapse sürüklemiyorsa, yalnız bırakıldığından, yılgınlığından, küskünlüğündendir.

Bize yepyeni bir dil, yeni bir muhalefet lazım. Anlaşıldı. Benim için artık seçim net. Seçim günü geldiğinde, “Lanet olsun böyle düzene” diyerek, Meclis’te, sokakta cesurca sesi çıkan bir partiye ve sizin belirlemiş olduğunuz cumhurbaşkanı adayı her kimse, ona oyumu vereceğim. Ancak bu seçimden sonra kolları sıvayıp, nasıl yeni bir muhalefet oluşturabiliriz onun için mücadele edeceğim. Sizlerle olmaz, yirmi yıldır olmadı. Her olayda seçmeni hükümetle baş başa bıraktınız ve muhalif seçmeni hükümete kırdırdınız. Sonra da seçim zamanı ortaya çıkıp “Aslında bize oy verirseniz, bunlar başınıza gelmez” demekle yetindiniz. Biz de el mahkûm oy verdik. Ama şimdi işler değişti. Artık bize şifa olamayacağınız gün gibi ortada. Yirmi yılda birike birike yüzde 60’lara varmış muhalif seçmene rağmen bir aday belirleyemeyip umut olamamak ne demek? Bu seçimlerde hükümetin ardından topun ağzında siz varsınız Altılı Masa üyeleri. (ELİF GÖKÇE ARAS - MEDYASCOPE)

Daha yeni Daha eski