Organize suç örgütü lideri olduğu iddiasıyla tutuklanan Ayhan Bora Kaplan‘ın yakın geçmişteki siyasi ve kriminal faaliyetleri yavaş yavaş gün ışığına çıkmaya devam ediyor.

Geçen hafta sonundan itibaren Ankara’da deyim yerindeyse “çarşı” epeyce karışık.

Kaplan’ın siyaset ve bürokrasi merkezli bağlantıları çok kişiyi rahatsız etti. Rahatsız olan kişilerin, yaratmaya çalıştıkları suni ortamla, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek amacıyla farklı boyutlara çekmeye çabaladıkları net biçimde görülüyor.

Bu konuda değerlendirme yapmadan önce suç örgütü lideri şüphelisi Ayhan Bora Kaplan’ın merkezinde yer aldığı, yakın geçmişteki bazı olayları aktarmaya devam ediyorum.

Narkotik Şube’deki müdürler neden görevden alındı?

15 Temmuz’un sonrasındaki günler…

FETÖ’nün başarısız darbe girişiminin yaşandığı gecede TRT Genel Müdürlüğü’nün bahçesine bizzat Süleyman Soylu tarafından davet edilmesinin ardından arkasına rüzgârı alan Kaplan, kafayı kendisine yönelik soruşturma yapan polislere taktı.

Bilhassa Sadık Soylu ile olan tanışıklığının sonrasında bir de Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanı olması, Kaplan’ın etki alanını ve gücünü daha yukarı taşıdı.

Resmi olarak herhangi bir bilgi kamuoyuna yansımasa da, gerek Kaplan ve adamlarının ellerinde ağır silahlarla 15 Temmuz gecesiyle ilgili fotoğrafları sosyal medyada yayımlaması, gerekse gayrimeşru yani yeraltı dünyasında Kaplan’ın siyasetle yakınlaştığı yönünde kulaktan kulağa yayılanlar, Kaplan’ın “önlenemez yükselişi”nin önünü açtı.

15 Temmuz’dan önceki dönemde Ankara Emniyeti’nin Kaplan’ın uyuşturucu ticaretine yönelik mahkeme kararıyla gerçekleştirdiği telefon dinlemelerinde duyulan tanıdık sesler de dikkat çekiciydi.

Takip eden günlerde Ankara Emniyeti, Kaplan’ın “ticari faaliyetler” görüntüsü altındaki yeraltı dünyasını kontrol eden çalışmalarına yönelik yine telefon dinlemeleri gerçekleştirdi.

Yıl 2017. Dönemin Ankara Emniyet Müdürü, şimdilerde emekli hayatını yaşayan Mahmut Karaaslan.

Kaplan’ın işlettiği eğlence yerlerinde yaşanan olayların yanı sıra kamu güvenliğini tehdit eden kimi olayların yaşanması sonucunda Kaplan’a yönelik çalışmalar yürütülüyordu.

Bu süreçte, bir gün başkası adına alınmış telefon hattı üzerinden görüşme yapan Kaplan, kendisine güvenlik önlemi sağlanması çerçevesinde polisin yoğun baskısı olduğunu anlattı. İddiaya göre, “cebine 5 milyon koyduğunu” ve polislerden kurtulmayı amaçladığını aktardı.

Bu görüşmenin tespit edilmesi üzerine, ortaya çıkan bilgi, “üst düzeydeki ilgililere” ulaştırıldı.

Kaplan’a yönelik çalışmalar devam ederken Karaaslan, Ankara Emniyet Müdürlüğü görevinden dilekçe verip ayrıldı.

Peşinden geçtiğimiz günlerde İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın görevden aldığı ve Soylu’nun en yakınındaki isimlerden Servet Yılmaz, Ankara Emniyet Müdürü oldu.

Yılmaz’ın göreve başlamasından kısa süre sonra Ankara Emniyeti bünyesinde kadro değişimi gerçekleşti.

Atamalarda Ayhan Bora Kaplan’a yönelik uyuşturucu ticaretini engellemek çerçevesinde polisiye önlemler yürüten Narkotik Suçlarla Mücadele Şubesi’nin yöneticileri görevden alındı!

Bu aşamada; Kaplan’ın telefonda söylediği sözlerden sonra kadro değişimine dikkat çekeyim. Şimdiye kadar herhangi bir adli veya idari soruşturma açılmadığı için olayın perde arkası aydınlatılamadı. Peşinen söyleyeyim, kimseyi suçlama hakkına sahip değilim. Ama iki olayın peş peşe yaşanması doğal olarak soru işaretlerini de beraberinde getiriyor.

Ancak, savcılık belki söz konusu iddiayı araştırıp, süreci yaşayanların bilgisine başvurursa, sis bulutunu kaldırabilir.

Besim Tibuk ve ailesine ölüm tehditi

Kaplan’ın, güçlü olduğu dönemde, 2019’da ünlü iş insanı Besim Tibuk‘u ve ailesini ölümle tehdit ettiği bugüne kadar pek bilinmeyen konulardan.

Ölüm tehdidinin gerekçesi Kaplan’ın Kıbrıs’a yaptığı seferler.

Edindiğim bilgilere göre; Kaplan, sürecin yaşandığı dönemlerde sık sık kumar oynamak amacıyla Kıbrıs’a giderek Tibuk’a ait otelde konakladı. Aynı zamanda otelin kumarhanesini de kullandı. Bu gidişlerin son döneminde otel yönetimi Kaplan’a, “kendisinin kara listeye alındığını” bildirdi.

Kaplan’a otelde konaklama olanağı olduğu, ancak kumarhaneyi kullanamayacağı bilgisi verildi. Kaplan bu duruma çıldırdı.

Bunun üzerine Kaplan, Tibuk’un gıyabında ölüm tehditlerinde bulundu. Tibuk, ailesine yönelik tehdit sonrasında özel koruma tuttu. Süreç böyle devam ederken, otel yönetimi geri adım attı. Kaplan, kara listeden çıkarıldı.

Tibuk ve ailesi rahat nefes aldı.

Taksi duraklarının tehdit edilmesi

Kaplan’ın gözaltına alındığı hafta sonunda Ankara’da taksiye bindim. Tesadüf Kaplan’ın işletmeciliğini devrettiği Gaziosmanpaşa’daki iş yerlerinin yakındaki duraklardan birisinin taksisiydi.

Biraz sohbet edince Kaplan ve adamlarının, taksi duraklarına nasıl zarar verdiklerini anlattı tek tek.

Kaplan’ın adamlarının, özellikle Albüm ve Tren adlı gece kulübünün bulunduğu bölgedeki sokaklara dağılarak ellerindeki telsizlerle her yeri kontrol altına aldıklarını, korsan taksileri yönettiklerini, polislerin devriye gezmeleri sırasında telsiz kullanarak birbirlerini uyardıklarını ve kontrollerden kurtulduklarını söyledi.

Buradan gündeme getireyim, belki savcılık bu konuyu da araştırma gereği duyar.

Yüksel Kocaman’ın açıklaması

Gelelim bir önceki Büyüteç’te gündeme getirdiğim konuya.

Yine aynı suç örgütü soruşturması çerçevesinde; şüpheli Ayhan Bora Kaplan’ın bir yüksek yargı mensubuna villa ve lüks araç aldığı iddiasını gündeme taşıdım.

Özellikle isim vermemiştim; ancak Halk TV’den meslektaşım Seyhan Avşar, ismini vermediğim yüksek yargı mensubu Yargıtay Üyesi Yüksel Kocaman‘a ulaşıp hakkındaki iddiaları sordu.

Tam da beklendiği üzere Kocaman, iddiaları kabul etmedi. Zaten etmesi de mevcut düzende beklenemez. Fakat Yargıtay, Kocaman’ın hakkındaki iddialarla bir süredir çalkalanıyor.

Kocaman, içinde muhatabına ulaşan mesajlar taşıyan açıklamasında, Kaplan’ın gözaltına alınmasının eski Bakan Soylu’ya yönelik olduğunu ifade etti. Kanımca bu ifadenin anlamı, mesajın doğrudan Süleyman Soylu’ya verildiği yolundaydı. Zira, Kocaman döneminde Kaplan hakkında verilen, “kovuşturma yapılmaya yer olmadığı kararları” (KYOK) var.

Son operasyonun, bu kararlardan birisinde geçen konular üzerinden yürütüldüğü bilgisi var. Bu bilgi doğruysa, bugün Kaplan ve adamlarının tutuklanmasına sebep olan dosyaya, Kocaman döneminde nasıl KYOK verildiğinin yanıtı olmalı sanırım.

Kocaman’ın aynı açıklamadaki diğer iddiası ise, Emniyet’te halen kripto FETÖ’cüler olduğuydu. Kaplan’ın Ankara’daki faaliyetlerini üst noktaya çıkardığı dönemde Ankara Cumhuriyet Başsavcısı olan Kocaman şöyle dedi:

“(…) Ben Emniyet ile çok uyumlu çalıştım. Ancak görünüyor ki Emniyet’te halen kripto FETÖ’cüler var ve soruşturma aşamasında bilgi sızdırarak süreci yıpratmaya çalışıyorlar. Öyle anlıyorum. (…)”

Şimdi burada Kocaman’a, “Peki madem öyle göreviniz sırasında neden bu kripto FETÖ’cü polisleri tespit edip gereğini yapmadınız” sorusunu yöneltmek gerekir.

Kaldı ki, kimi iktidar yanlıları, bürokratlar, siyasetçiler kendilerini ilgilendiren süreçlerde hoşlarına gitmeyen durum yaşadıklarında, bu durumları ortaya çıkaranları “FETÖ’cülük”le suçlamayı kural haline getirdiler.

Ayrıca, Kocaman görevi devrederken FETÖ’ye karşı büyük işler yapıldığını söylemişti. Demek ki şimdi işlerin eksik yapıldığı ortaya çıktı!

Yanı sıra; Kocaman açıklamasında, hem “Soylu’ya operasyon” diyor hem de polisin eylemlerine karşı Kaplan’ın kendisinden yardım talebinde bulunduğunu ifade ediyor.

İçişleri Bakanı Soylu ile “dolaylı” bağlantısı olan Kaplan, Soylu’nun emrindeki emniyetten şikâyeti için neden İçişleri Bakanı’na ulaşmayıp Ankara Cumhuriyet Başsavcısı’na gitsin? Bunun nasıl bir mantığı olabilir?

Kocaman’ın “Kaplan’ı sadece bir kere gördüğü” cümlesi de önemli!

Burada kendisine küçük bir hatırlatma yapayım, lüks aracı almak için Esenboğa Havalimanı yakınlarındaki firma merkezinde, yanında Kaplan olduğu halde, aracın neden geç teslim edildiği konusunda çalışanlara yönelik “atarlı çıkışı” sanırım unuttu! Onu da hatırlatmış olayım.

Kaplan, ismini mi değiştirdi?

Elimde bir yargı kararı var.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan 22 Mart 2019 tarihli bir evrak bu.

Evrakın içeriğinde Ayhan Bora Kaplan, şüpheli olarak görülüyor. Hakkında yürütülen adli soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş. Dediğim gibi Kaplan’ın evraktaki tam ismi: Ayhan Bora Kaplan.

Diğer taraftan, son operasyonda gözaltına alınan Kaplan’ın sorgu tutanağındaki ismi, “Bora Kaplan” şeklinde.

Her iki adli evrak da kişinin nüfus kütüğündeki kayıt üzerinden yapılmak zorunda. Farklı bir isim, lakap ya da takma isim kullanılması mümkün değil.

Bu açıdan bakıldığında dört yıllık zaman farkı olan iki resmi adli kayıtta Kaplan’ın ismi farklı gözüküyor.

Özetle, dört yıl içinde “Ayhan” uçmuş.

İsim değişikliği olması Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Numarası’nda (TCKN) herhangi bir değişiklik ortaya çıkarmıyor. Örneğin, sabıka kayıtlarının değişmesi mümkün değil.

Fakat sabıka kaydı gerektirmeyen, örneğin banka işlemleri, vergi ödemeleri, tapu kayıtları, yabancı ülkelere seyahat için vize alımı gibi işlemlerde TCKN’ları üzerinde kolaylık sağlayabiliyor.

Bir başka deyişle, tanınır olmaktan kaçınmanın yanında kimi kolaylıklar da sağlıyor.

İşte bu durum dikkati çekici hale dönüştü şimdi.

Kaplan’ın isim değişikliğinden bir fayda sağlayıp sağlamadığı yakında anlaşılır.

Bugünlük tablo bu. Yeni haftada yeni bilgilerin ortaya çıkması muhtemel. (TOLGA ŞARDAN - T24)

Daha yeni Daha eski