Çalışma Bakanı aslında ne söylemek istedi?
2026-2028 yıllarını kapsayacak olan Orta Vadeli Program geçtiğimiz haftalarda açıklandı. Program, iktidara yakın basın tarafından farklı içerik ya da nüanslarla servis edilmiş olsa da esasen bu program, iki yıl önce açıklanmış olan Orta Vadeli Program’ın birebir aynısı durumunda. Bir diğer ifadeyle sermayenin yeni dönem sömürü ve talan programı olan OVP iki yıldır zaten uygulanmakta.
Uluslararası ve yerli sermaye temsilcilerinin ortak bir mutabakatı olan OVP şüphesiz ki Şimşek programının ana omurgasını oluşturuyor. Ve bu programın asli amacı ise enflasyon ile mücadele adı altında ücretleri alabildiğince baskılama üzerine kurulu. 2023 Eylül ayında açıklanan hem Orta Vadeli Program’da hem de bu program ile uyumlu Kalkınma Planı’nda enflasyon başlığı altında “fiyat istikrarının kalıcı olarak tesis edilmesi amacıyla enflasyon hedeflemesi uygulamasına devam edileceği” Orta Vadeli Program’da açıkça ifade edilmişti.
Bunun bir neticesi olarak da son iki yıldır devam eden bu program neticesinde asgari ücret 2024 ve 2025 yılları için yılda bir kez belirlendi. Ücretlerin baskılanması süreci bu yıl için önce kamu işçilerinin toplu pazarlık sürecinde ve sonrasında da kamu emekçilerinin zam pazarlığında bir kez daha kendisini hissettirdi. Bir diğer ifadeyle halihazırda uygulanmakta olan bu program son iki yılda ücretleri açlık ve yoksulluk sınırının altına çekti.
Bu süre içerisinde ücretlerin baskılanması aynı zamanda işçilerin toplu sözleşme sürecinden dışlanmasını da beraberinde getirdi. 2023 yılında yüzde 11,2 olan toplu sözleşme kapsamındaki işçi oranı iki yıl sonra yüzde 9’a geriledi, bu süre içerisinde grev yasaklamaları artarak devam etti.
Şimşek’in 2023 Haziran ayında tekrar göreve geldiği süreçten yüzde 38 olan yıllık enflasyon oranı iki yılın ardından sadece 6 puan gerileyerek yüzde 32’e inebildi. Sözde enflasyon ile mücadele adı altındaki bu program eğitim, sağlık vb. kamu harcamalarını kısarken geniş tanımlı işsizlik oranı ise son iki yılda yani devam eden Orta Vadeli Program ile 3 milyon 546 bin kişi arttı.
Ortalama borç maliyetleri ve ortalama ücretler ilişkisinde ise yine aynı borç çıkmazı emekçiler aleyhine ücretlerin baskılandığı son iki yılda arttı. Son verilere göre Türkiye’de ücretli emekçilerin bankalara olan tüketici kredisi borcu 116 bin 148 TL, kredi kartı borcu ise 61 791 TL’ye yükselmiş durumda. Çok değil bu rakamlar mayıs ayında 109 bin 484 TL ve 57 bin 498 TL civarındaydı. Kısacası bu durum, Türkiye’de emekçilerin ücretlerine bankaların ve finans sermayesinin nasıl ortaklık kurduğunun da göz görülür somut örneği ve kanıtı durumda.
Türkiye’de son iki yılda emeğin milli gelirden aldığı pay azalırken, şirketlere aktarılan kaynaklar sürekli olarak arttı. Ücretlerin baskılandığı bu dönemde hane halkların bankalara olan borçları devasa boyuta ulaştı. Sadece son bir yılda bankalara borçlarını ödeyemedikleri için yasal takibe düşenlerin sayısı 3 milyon 161 bine yükseldi.
Adı yeni ama kendisi eski olan bu program son iki yılda emekçilere açlık, işsizlik ve çığ gibi büyüyen bir borçluluk dalgasını beraberinde getirdi. Ülke tarihinin belki de en büyük mülksüzleştirme saldırısı olan rezerv alan yasası yine bu dönem içerisinde yasal hale getirildi. Yine yerli ve uluslararası maden şirketlerine yeni imkân ve olanaklar tanıyan yasal düzenlemelerde 2023 yılında açıklanan OVP ile uyumlu bir şekilde hayata geçirildi.
Yeni dönemde çalışma yaşamında esnek ve güvencesiz çalıştırma biçimlerinin yaygınlaşacağına dair ile işaret ise turizm çalışanlarının 10 gün çalışma karşılığında hafta tatili hakkını kullanabilmesini öngören yasal düzenlemenin Meclis’ten geçmesi oldu. Turizm sektöründeki bu düzenleme ilerleyen süreçte başta inşaat olmak üzere diğer sektörlere de uygulanmasının önünü açmış oldu. Yani son iki yıldır uygulanmakta olan Orta Vadeli Program, işçilerin yasal izin hakkına da darbe vurmuş oldu.
Çalışma Bakanı’nın son açıklamaları adeta yeni bir sürecin hem ilanı hem de bugüne kadar içinden geçtiğimiz sürecin bir itirafı niteliğinde. “Tasarrufu nereden sağlayacaksınız? Sosyal yardımlardan, emekliler ve asgari ücretlilerden keseceksiniz ki bütçenizi dengeleyebilesiniz” açıklaması Türkiye’de hem ücretlerin nasıl baskı altında tutulduğunun ve ileride IMF destekli Orta Vadeli Program eliyle hedef enflasyon adı altında tutulacağının kanıtı niteliğinde. Kaldı ki bu program ana akım iktisatçıların ileri sürdüğü gibi sözde tasarruf adı altında ücretlerin baskılanması ile yetinmeyecek, başta iş güvencesi ve örgütlenme hakkı olmak üzere bugüne kadarki en yoğun saldırısını emekçiler aleyhine genişletecektir.
Programın makro ekonomik hedefler ve politikalar kısmının istihdam başlığı altında; esnek çalışma biçimlerinin mevcut iş kanunu ile uyumlu hale getirilmesi ve sermayenin talep ve istekleri doğrultusunda yeniden şekillendirilmesinden bahsedilmektedir. Bu durumda belirli iş sözleşmelerinin yani geçici işçiliğin artacağı anlamına gelmektedir.
Yine mevcut kıdem hakkının önce fona devri daha sonra da tamamlayıcı emeklilik sistemi ile ortadan kaldırma girişimi yine AKP iktidarı döneminde defalarca gündeme gelmiştir. AKP, mevcut sosyal güvenlik sistemi içerisinde emekli aylıklarını ve kıdem tazminatı hakkını bir yük olarak görmektedir. Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi ile yeni dönemde kamusal emeklilik sisteminin ortadan kaldırılması süreci sermaye ve iktidar adına daha net ve emin adımlarla kat edilecektir.
Özellikle son birkaç yıldır işyeri bazlı eylem ve direnişlerin artması, mevcut ekonomi politikalarına duyulan hoşnutsuzlukların bir nedenidir. Türkiye’de ücretli emekçiler, bu yıl önce kamu çerçeve protokolü sözleşmesi sürecinde daha sonra da kamu emekçilerinin toplu iş sözleşmesi sürecinde her ne kadar yenilgiye uğramış olsalar da özellikle iş yerlerinde gerçekleşen eylem ve etkinlikler, AKP il binalarına gerçekleştirilen yürüyüşler ilerleyen dönem için önemli mücadele dinamiklerini içerisinde barındırıyor.
Açlık ve yoksulluk sınırı altında baskılanan ücretler, yüksek işsizlik ve artan işsizlik tehdidi, sosyal güvenlikten dışlanma riskine ek olarak içinden çıkılamaz bir duruma dönüşen emekçilerin borçlanma maliyeti bu başlıkların her biri yeni dönemde daha can yakıcı bir soruna dönüşeceği kesin. Lakin özellikle geçim mücadelesi ve borçlanma eğilimleri göz önünde alındığında, insan onuruna yaraşır bir ücret talebine ek olarak borcun emekçi sınıflar lehine güçlü bir şekilde reddi, sınıflar mücadelesinde kısa vadede yeni imkân ve olanakların açığa çıkmasına vesile olacaktır. (BÜLENT BULDUK - SENDİKA.ORG)
