Behzat Ç. alkol aldığı, nikahsız birliktelik yaşadığı ve Emniyet teşkilatı personeline "yakışmayacak" tavırlar sergilediği gerekçesiyle hedef tahtasına oturtuldu. Oysa Meclis gündemine alınması ve ilgili bakanlarca masaya yatırılması gereken bir dizi karakteri değil, arkası kesilmeyen polis şiddeti vakaları.
Behzat Ç. adlı polisiye dizi, diziye adını veren başkarakter Behzat’ın alkol alması, nikahsız birliktelik yaşaması gibi gerekçelerle hedef tahtasına oturtuldu.
Bilindiği gibi geçtiğimiz günlerde, MHP Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen, Behzat Ç. dizisi ile ilgili olarak TBMM’ye 4 ayrı soru önergesi sundu. Belen, soru önergesinde şu ifadeleri kullandı:
"Bu dizi hakkında Bakanlığınız herhangi bir inceleme yapmış mıdır? Yapmadı ise yapmayı düşünüyor musunuz? Söz konusu dizide polislerin çalışma tarzları ve yaşam şekilleri emniyet teşkilatı ile bağdaşıyor mu? Toplumun güvenliğini sağlayan, emniyet ve huzurun bekçisi olan emniyet teşkilatımızın vatandaşa bu şekilde gösterilmesi hususunda düşünceniz nedir? Dizideki polislerin sürekli alkol alan ve Müslüman-Türk aile yapısına aykırı biçimde nikahsız olarak birlikte yaşamayı özendirecek sahnelerin yayınlanmasına hususunda ne düşünüyorsunuz? Dizideki, Bakanlığınıza bağlı birimlerde çalışan personelleri aşağılayan toplum nezdinde kötü birer memur görüntüsü veren sahnelerle ilgili RTÜK ve RTÜK’ün bağlı olduğu Başbakan Yardımcılığı’na bir müracaatınız olmuş mudur, olduysa ne gibi bir cevap aldınız? Emniyet teşkilatını hedef alarak teşkilatın sorgulama şeklini yasadışı ve işkence ile sorgu yapan bir kurum gibi gösterilmesine daha ne kadar sessiz kalacaksınız? ;Alkollü içkileri özendirici reklamların yasak olmasına rağmen içki içmeyi özendiren sahnelerin olduğu bu dizi ile ilgili RTÜK tarafından bir işlem yapılmış mıdır? Adalet Bakanlığı teşkilatının dizilerde bu şekilde gösterilmesi toplumun adalete olan inancını sorgulamasına sebep olmaz mı?"
Konuyla ilgil olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, “Kadını ikincil hale getiren ve şiddeti özendirici dizilerden bir anne olarak ben de rahatsızım. Toplum hem şikayet ediyor hem izliyor” açıklamasında bulunmuş, dizide birlikte yaşayan Behzat Ç. ve savcı Esra’nın nikahsız olmalarından dem vurmuştu. Şahin, “Behzat Ç.’de Türk ailesinin temeline dinamit konuluyor. Bir savcı ile emniyet görevlisi evlenmeden nikahsız yaşıyorlar” diyerek diziyi hedef göstermişti.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da Behzat Ç. ile ilgili olarak “İki kez ceza verdik, dikkatle izliyoruz” demişti.
Dizileri değil, polisi hizaya sokun!
Meclis'teki muhafazakar vekiller Behzat Ç.'yi tartışadursun, Meclis'te asıl tartışılması gerekenin polis şiddeti olduğu bir vatandaşın feci şekilde dövüldüğü görüntülerin dün basına yansıması ile bir kez daha görüldü. Behzat Ç.’nin Emniyet Teşkiatı’nı doğru temsil etmediğinden yakınanların öncelikle Emniyet Teşkilatı'nın kendisine dönüp bakmaları gerekiyor.
Dün İstanbul Fatih’te yaşanan olay polis şiddetinin en güncel örneği. Ailesiyle birlikte aracıyla seyreden sürücü ile polisler arasında yol verme tartışması yaşandı. Olay yerine gelen onlarca polis, eşinin ve çocuklarının gözleri önünde şahsı öldüresiye dövdü. Eşinin yalvarmasına aldırış etmeyen polisler, yerde yatan şahsa tekme ve kemerlerle vurdu. Polisle yaşadığı diyalog gerginleşip çıkmaza girince telefonla abisini aradığını kaydeden mağdur Ahmet Koca, telefonda Kürtçe konuşunca polislerin kendisine "terörist" dediğini söyledi. Koca, polisle arasında geçen diyalogu şöyle özetledi: "Memur Bey arabada hamile kadın var dedim, müsaade ederseniz hastaneye yetiştireyim dedim. Bana ne hamilelikten dediler. Kimliğimi gösterdim askerim dedim, bana ne lan senin askerliğinden, benim de dayım Genelkurmay Başkanı" dediler.”
Son birkaç yıldır “dayakçı polis” veya “işkenceci polis” vakalarının arkası kesilmiyor. Polis “dur” ihtarına uymadığı gerekçesiyle bir vatandaşın ölümüne sebep olabiliyor, bir vatandaş alkol aldığı için sokak ortasında polis tarafından darp edilebiliyor, protesto gösterilerinde orantısız güç kullanılıyor. Tüm bunların ardından söz konusu olaylardan sorumlu polis memuru için gereken yaptırım uygulanmıyor, bu tür vakaların azalması adına caydırıcı cezalar verilmiyor, aksine bu kişilerin bazıları terfi ettiriliyor.
Sayıları bir hayli aşkın olan polis şiddeti vakalarına ait diğer örnekleri de hatırlatmakta yarar var.
Alışıldık bir durum: Göstericilere müdahale 
Polisin protesto gösterilerinde göstericilere gaz, cop ve suyla müdahale etmesi artık polis şiddetinin en bilinen örneği haline geldi. Göstericilere dönük müdahaleler sıklığı sebebiyle “alışılageldik” bir durum olarak algılansa da aslında çok ciddi sonuçlara yol açıyor.
Hopa’daki eylemler sırasında polis müdahalesi sonucu kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden emekli öğretmen Metin Lokumcu bunun en ciddi örneklerinden birini oluşturuyor.
Çayan Birben’in bir kavgayı ayırmaya çalışırken, polise astım hastası olduğunu söylemesine rağmen biber gazı ile müdahale edilmesi sonucu yaşamını yitirmesi de hafızalardan silinmiyor. Hatırlanacağı üzere Çayan’ın ölümünü protesto eden ailesi ve arkadaşlarına polis yine biber gazı ile müdahale etmiş, hatta bir de havaya ateş açmıştı.
Erdoğan’ın rektörlerle toplantısını protesto etmek üzere Kabataş’tan Dolmabahçe’ye doğru yürüyen Genç-Sen kortejine, henüz göstericilerle polis arasındaki pazarlık sürerken hiçbir uyarıda bulunmadan saldırı düzenlenmişti. Öğrencilerden biri polisin sert müdahalesi sırasında karnını korumaya çalışarak hamile olduğunu belirtmesine karşın, polisin karnını tekmelemeye devam etmesi sonucu bebeğini düşürmüştü.
Hopa’da Metin Lokumcu’nun polis müdahalesi sonucu hayatını kaybetmesinin ardından Ankara’daki eylemde polis şiddetini panzerin üstüne çıkarak protesto eden Halkevleri MYK üyesi Dilşat Aktaş’ın polisin saldırısı sonucu kalça kemiği kırılmıştı. Aktaş, saldırının ardından bir bacağının kısalması sonucu yürütmekte zorluk çekmeye başladı. Başbakan Erdoğan’ın “O kadın, kız mıdır kadın mıdır” diye hitap ettiği Aktaş, polislerin saldırısı sonucunda iki ay hastanede tedavi gördü. Aktaş’ın kalça kemiğini kıran polisler hakkında ise suç duyurusunda bulunulmasına rağmen bugüne kadar hiçbir işlem yapılmadı.
Geçen aylarda Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde düzenlenen gösteriler sırasında polisin ateş açması sonucunda Murat Eliboz adlı bir genç sırtından vurularak öldürülmüştü.
20 Mart’ta Batman’daki Newroz kutlamalarına yönelik müdahale ile başlayan olaylarda DTK Eş Başkanı Ahmet Türk'e bir polis tarafından yumruk atılmıştı.
Kolluk kuvvetlerinin adeta terör estirdiği 1 Mayıs 2007’de sadece birkaç saat içinde bine yakın emekçinin yaralanması da bu duruma örnek gösterilebilir. İşçi Mustafa Öztürk’ün kendisine uygulanan şiddet sonrası polis aracına bindirilip üzerine kimyasal gaz sıkılması, bunun sonucunda kalp krizi geçirmesi ve yapılmak istenen tıbbi müdahalelere bizzat polis memurları tarafından engel olunması, sanatçı Nevzat Süs’ün polis saldırısı sonucunda beyin kanaması geçirmesi, görme engelli olduğu halde polis tarafından şiddetle darp edilen Ramazan Yücel’in bacağının dört yerinden kırılması 2007 1 Mayısı’nda yaşananlardan yalnızca birkaçı.
Üstelik bu tür olaylardan sorumlu olan güvenlik güçlerine gereken yaptırım uygulanmadı. Hatta bazı durumlarda şiddet gören göstericiler hakkında yasal işlem başlatıldı.
Sadece gösterilerde değil, her yerde polis şiddeti
Bilindiği gibi, 12 yaşındaki Uğur Kaymaz, evlerinin kapısı önünde polis kurşunuyla hayatını kaybetmişti. Uğur’a 13 el ateş eden polisin “orantılı güç” kullandığına karar verilmişti.
Geçen yaz İzmir'de bir gece kulübünde eğlenirken kimliği yanında olmadığı için gözaltına alınan Fevziye Cengiz, polis tarafından Karabağlar Polis Merkezi'ne götürülmüş, burada feci şekilde dövülmüştü.
Kars'ta Özel Harekat Polisi B.Y., omuz atma meselesi yüzünden tartıştığı bir vatandaşı ayağından vurarak yaralamıştı.
Mersin'de evinin önünde akşam saatlerinde oyun oynarken çevik kuvvet tarafından gözaltına alınmak istenen yedi yaşındaki çocuğunu polise vermemekte direnen Nezir Borak , polis tarafından başından tabancayla vurulmuştu.
Yasin Kırbaş, parkta sigara kendisinden istediği sivil giyimli polis memuru Bülent Okumuş tarafından vurulmuştu. Tutuksuz yargılanan ve görevine devam eden polis beraat etmiş, Kırbaş ve yanındaki arkadaşlarına iki buçuk yıl hapis cezası verilmişti. Üstelik Kırbaş, polis kurşunu sonucu felç olmuştu.
İstanbul Taksim’de arkadaşlarıyla eğlenmeye giden bir işçi, gece geç saatlerde Taksim Gezi Parkı'nda otururken sivil polislerden dayak yedi. Sebebi ise ramazan ayında içki içmiş olmasıydı.
Avcılar’da Güney Tuna arkadaşlarıyla bir parkta içki içerken polisin kendilerinden parkı terk etmelerini istemesi üzerine tartışma çıktı. Polis gençleri parkten çıkmadıkları gerekçesiyle döverek hastanelik etti.
Benzin istasyonunda pompacı olarak çalışan Derviş Mehmet Alp, 2 kez kornaya basan polise ‘basmanıza gerek yok’ dediği için dayak yemişti.
Antalya’da 18 yaşındaki Çağdaş Gemik adlı genç de “dur” ihtarına uymadığı gerekçesiyle polis tarafından tabancayla başından vurularak öldürülmüştü. Yargıtay, polisin “kasten adam öldürme” değil, “yaralama sonucu ölüme neden olmak”tan yargılanmasını hükme bağlamıştı.
Emrah Gezer de, bir türkü barda Kürtçe şarkı söylediği için kendisi ve arkadaşlarıyla tartışmaya başlayan gruptan bir polisin kurşunlarıyla can vermişti. Gezer'in davasında mahkeme, 15 el ateş eden polise "tahrik indirimi" yaparak 19 yıl ceza vermişti.
İstanbul Beyoğlu’nda pek çok kişi polis şiddeti mağduru olmuştu. Beyoğlu Gümüşsuyu muhtarı Çiğdem Nalbantoğlu, gazeteciler Hilmi Hacaloğlu ve Sinan Tekpetek, avukat Ümit Ulaş ve daha pek çok kişi, çok küçük sebeplerle çıkan tartışmalar nedeniyle Beyoğlu Emniyeti görevlileri veya Taksim çevresinde görevlendirilen Emniyet görevlilerinin şiddetine maruz kalmışlardı.
Yabancılara kötü muamele
İnsan Hakları Derneği’nin 2011 yılı raporuna göre bir yılda gözaltına alınan sığınmacı ve göçmenlerin sayısı 4400’ü buldu. Göçmenler polislerce kötü muameleye maruz kalıyor, ancak yasal yollarla haklarını arayamadıklarından sorumlu polisler çoğunlukla cezasız bırakılıyor.
Hatırlanacağı üzere Nijeryalı göçmen Festus Okey, 2007’de gözaltında tutulduğu Beyoğlu-Taksim Polis Merkezi Asayiş Büro Amirliği'nin ek hizmet binasında polis Cengiz Yıldız tarafından ağır yaralanarak hayatını kaybetmişti. Yıldız, adam öldürmek suçundan yargılandığı davadan yalnızca 33 ay hapis cezası aldı.
Polonya’dan Türkiye’yi gezmeye gelen Dariusz Witek de Kadıköy’de bir kavgaya karışmasının ardından sınır dışı edilmek üzere Yabancılar Şube Müdürlüğü'ne götürülmüş, burada Polonyalı'nın kendisini pantolonun ipiyle astığı iddia edilmişti. Olayla ilgili kamera görüntüleri bulunmaması da, olayın, kayıtları takip eden memurun orucunu açtığı ana denk gelmesine bağlanmıştı.
Gözaltında öldürülenler
Son yıllarda gözaltında ölenlerin sayısında da br hayli artış yaşandı. Bu ölümlerin çoğunda polis, mağdurların intihar ettiğini iddia etti. Ancak bu akıldışı intihar vakalarının hemen tümünde polis kameralarının bir şekilde çalışmıyor olması dikkat çekti.
Örneğin Bursa Emniyet Müdürlüğü'nün düzenlediği bir operasyonda dövülerek gözaltına alınan ve gözaltında fenalaşarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybeden Serkan Çadık’in çatıdan düşerek öldüğünü iddia edilmişti.
Abdurrahman Sözen, adli bir suçlamayla gözaltına alındığı Gümüşpala Karakolu’nda hayatını kaybetmişti. Sözen’in nezarethanede “bir memurun silahını alarak” intihar ettiğini öne sürülmüştü. Olaya ilişkin kamera kaydı bulunamamıştı.
Osman Aslı adındaki er de, dağıtım iznine geldiği İstanbul’da gözaltına alındıktan sonra götürüldüğü Avcılar Firuzköy Karakolu’nun avukat görüşme odasında ölü bulunmuştu. Polis, Aslı'nın ayakkabı bağcıklarıyla intihar ettiğini ifade etmişti. Bu olaya da dair de kamera kaydı bulunamamıştı.
Bu olayların dışında, birçok devrimcinin, sosyalistin ve aydının da cezaevlerinde, gözaltılarda hayatlarını kaybettiği biliniyor. Son dönemde Engin Çeber’in cezaevinde gördüğü işkence sonucunda polisler tarafından katledilmesi hâlâ hafızalardaki yerini koruyor. Berfo Nine'nin oğlu Cemil Kırbayır’ın gözaltında öldürüldüğü de tespit edilmişti. Seneler önce kaybolan İstanbul Teknik Üniversitesi Öğrencisi Tolga Baykal Ceylan’ın ve daha benzeri birçok olayda solcu gençlerin akıbeti ise belirsizliğini koruyor.
Rakamlar durumu ortaya koyuyor
İHD, 2011 yılı insan hakları ve ihlalleri raporu gerçekleri gözler önüne seriyor.
2011 yılı için İHD verilerine dur ihtarına uymadıkları gerekçesiyle güvenlik güçlerince öldürülen ve yaralanan, silah kullanma yetkisi ihlali sonucu 57 kişi öldü, 130 kişi yaralandı. 310 kişi gözaltında işkence ve kötü muamele gördü. 102 kişi kolluk güçleri tarafından tehdit edildi. 517 kişi gözaltı yerleri dışında işkence ve kötü muamele gördü. 1425 kişi toplumsal gösterilerde güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu yaralandı.
(soL - Haber Merkezi)
Daha yeni Daha eski