Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

Kur’an mucizesinden şeriat hukukuna bilim fuarı

TÜBİTAK ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın işbirliği ile düzenlenen bilim fuarında Kur’an mucizesi de, Şeriat Hukuku da bilimsel olarak kanı...

TÜBİTAK ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın işbirliği ile düzenlenen bilim fuarında Kur’an mucizesi de, Şeriat Hukuku da bilimsel olarak kanıtlandı!
Milli Eğitim Bakanlığı ile TÜBİTAK arasında imzalanan ve TÜBİTAK Bilim ve Toplum Dairesi tarafından yürütülen “Eğitimde İşbirliği Protokolü” kapsamında 4006 TÜBİTAK Bilim Fuarları Destekleme Programı açıldı. Bu kapsamda Türkiye genelinde belirlenen bin pilot ortaokul ve lisede Bilim Fuarları düzenlendi.
TÜBİTAK, resmi sitesinden bilim fuarının kapsam ve amacını şöyle betimledi:
“TÜBİTAK Bilim Fuarları, 5-12′nci sınıfta okuyan öğrencilerin öğretim programı çerçevesinde ve kendi ilgi alanları doğrultusunda belirledikleri konular üzerine araştırma yaparak, araştırmalarının sonuçlarını sergileyebilecekleri, öğrenciler ve izleyiciler için eğlenerek öğrenebilecekleri bir ortam oluşturmayı amaçlamaktadır.”
Buraya kadar her şey normal.
Bilim fuarına başvurular yapıldı, öğrenciler projelerini hazırladı ve en az bir gün süre ile düzenlenen Bilim Fuarı’nda bu projeler sergilendi.
Önemli bir ayrıntı ise, öğretmenlerin danışmanlığında hazırlanan projeler, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı seçici kurul tarafından belirleniyor.
Laboratuar ortamında ispatlanmış bir “Kur’an mucizesi”!
kuran-bitkiBin pilot okulun 202′si İmam Hatip Lisesi’den oluşuyordu.
Antalya Manavgat Anadolu İmam Hatip Lisesi’nden bir öğrencinin hazırladığı proje, aslında TÜBİTAK’ın betimlediği amaca hizmet ediyordu. Öğrenci kendi ilgi alanından ya da ilgilenmek zorunda bırakıldığı alandan bir konu seçmiş ve bunu bilimle “birleştirmişti”. Öğrencinin hazırladığı projenin adı: “Canların Gıdası Kur’an-ı Kerim Projesi”
Projenin amacı: Gürültü kirliliğinin canlılar üzerinde bıraktığı olumsuz etkiyi araştırmak.
Öğrenci projesini hazırlarken, ses geçirmeyen yalıtımlı üç kaba üçer adet fasulye tohumu ekti.
Birinci kapta bulunan fasulyelere bir hafta süresince “dünyaca ünlü hafızlar Mustafa İsmail, Abdüssamed’in” sesinden Kur’an dinletildi. Öğrenci de kendi sesinden bitkiye Kur’an okudu.
İkinci kaba kulakları rahatsız eden müzik sesi verildi.
Üçüncü kaptaki fasulyeye hiçbir ses verilmedi.
Bir hafta sonra Kur’an dinletilen fasulyenin boyu 33 santime kadar çıktı.
Sessiz ortamda büyüyen fasulyenin boyu 11 santimde kaldı.
Kulağa rahatsızlık veren ve içinde karamsar sözler bulunan şarkılar dinletilen fasulyede çimlenme gözlemlenmedi.
Ulaşılan sonuç: Kur’an dinletilen bir bitki diğer iki bitkiye göre üç kat daha fazla büyüdü.
Projenin amacının kulak tırmalayıcı seslerin canlıların üzerindeki negatif tesirini göstermek olduğunu belirten öğrenci, güzel ses ve Kur’an ayetlerinin bitkiler üzerinde pozitif etkisi olduğunu bunu da laboratuar ortamında ispatladıklarını söyledi.
Bir de Discovery Channel’ın Mit Avcıları (Mythbusters) ekibinin yaptığı deneyi gözden geçirelim.
Ekip bir deney düzeneği kurdu. Düzenek için, yedi küçük sera kullanıldı.
Karbondioksit etkisini yok etmek için, gerçekten konuşma yerine, kaydedilmiş ses ve hoparlörler kullanıldı.
7 seranın 2′sine olumsuz cümleler (küfürler, hakaret, öfkeyle dolu cümleler, vs.), 2′sine olumlu cümleler (sevgi, aşk, mutluluk, vs.), birine klasik müzik, bir diğerine koyu black/death metal dinletildi. Bir tanesi ise kontrol grubu olarak bırakılarak, hiçbir şey dinletilmedi.
Deneylerin sonucu: Kontrol grubundaki bitkiler en yavaş büyüyenlerdi.
Konuşmanın olduğu her serada, bitkiler kontrol grubundan daha hızlı büyüdü. Ancak kötü veya iyi konuşmanın hiçbir etkisi olmadı.
Klasik müzik çalan serada, bitkiler konuşma olanlardan bile daha fazla büyümüşlerdi. En ilginci ise, koyu black/death metalin çaldığı bitkiler diğer hepsinden daha hızlı büyümüşlerdi. Yani “kötü” sözlerin büyüme üzerinde “iyi” sözlerden hiçbir farklı olmadığı gibi, sözde “kötü” ve sert müzik, “iyi” ve yumuşak müzikten bile fazla katkı sağlamıştı.
2007 yılında, Penn State Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada ise olayın sebebi anlaşılmıştı. Bitkiler, tahmin edildiği gibi sesleri “algılayarak” tepki vermiyor. Bitkilere “iyi gelen” şey, sesin içeriği değil, titreşimleri. Ses kaynağının titreşimleri arttıkça, bitkinin içerisinde gerçekleşen ozmos, kapiler faaliyetler, vb. hızlanmakta, böylece daha hızlı fotosentez yapılabilmekte. Bu sayede, titreşimlerin varlığı, hiç olmamasından daha iyi. Ancak titreşimlerin “içeriği” (müzik, iyi konuşma, küfür, vs.) hiç fark etmiyor.
Ayrıca, bitkilerle konuşulduğu hatta yakınında bulunulduğu sürece ağızdan ve burundan karbondioksit salınır. Bu sayede, bitkinin yakın çevresindeki karbondioksit derişimi, dolayısıyla fotosentez hızı artar. Bu durum bitkinin büyümesine katkı sağlar.
Buradan da Antalya Manavgat Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencisinin yanlış bir yol izlediği ve danışman öğretmeninin kılavuzluk etmediği ortaya çıkıyor. Oysa ki bilim projesi hazırlarken basit bir araştırma yapılsaymış, projenin sonucunun laboratuar ortamında ispatlanmış bir “Kur’an mucizesi” olmadığı anlaşılırdı.
İşkencenin bilimsel kanıtı!
adanat_bitak1Bir diğer “bilim şoku” ise, Adana Bahtiyar Vahapzade Sosyal Bilimler Lisesi’nden geldi.
Osmanlı Hukuk Sistemi’nin anlatıldığı projenin ismi: “Emr-i Ferman Yerini Bulmuştur Hünkarım.”
Bir danışman öğretmen eşliğinde daha hazırlanan projede, “Zina yapana testislerinin yedirilmesi, suçlunun derisinin yüzülerek vücuda tuz basılması” gibi cezalar ayrıntıları ile anlatılıyor.
Şeriat Hukuku’na ait cezalardan bahseden projede, “Osmanlı ceza politikası sadistçe değil zekicedir. Bu politikaları sayesinde ceza oranı düşmüş ve caydırıcı özellik göstermiştir. Huzuru kalıcı kılmıştır” sonucuna varılıyor.
Projede yer alan ifadelerin bazıları şöyle:
Testislerini yedirmek: Zina yapan adamın cinsel organı kesilir ve adama yedirilir.
İbret taşı: İdam edilecek kişi İstanbul dışındaysa kesilen başın bozulmaması için bal dolu torbaya konulur, sultanın huzuruna getirilirdi. Tepsi içinde padişaha gösterilip ibret taşına konur, üç gün teşhir edilirdi. Bunun en bilinen örneği Viyana kuşatmasındaki başarısızlığı sebebiyle başı kesilen ve bal torbasına konulan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa.
Recm (Taşa tutma): Genelde bir Müslüman bir Hıristiyan ile ilişki kurarsa bu kişi cezaya çarptırılırdı. Bu ceza Müslüman ve evli bir kadınla Hıristiyan bir erkeğin ilişki yaşadığı öğrenilince uygulanmıştır. Cellatlar, Müslümanların kesik başlarını infazdan sonra cesedi sırt üstü yatırarak koltuğunun altına koyarlardı. Bu yüzden devletin üst düzey görevlileri, “kelle koltukta geziyoruz” ifadesini çok terennüm ederlerdi. Müslüman olmayanlar yüzükoyun yatırılarak başları kıçlarının üstüne konurdu.