Türkiye Komünist Partisi (TKP) “Haziran Direnişi için Eylül tezleri” başlığıyla son aylarda Türkiye’deki eylemlere ilişkin 18 maddelik bir bildiri yayınladı.
TKP Merkez Komite tarafından hazırlanan 18 maddelik açıklamada Gezi eylemlerinin çıkış nedenlerinden Türkiye’deki siyasal atmosfere ilişkin kapsamlı bir değerlendirme yer almakta.
Bu görüşten vazgeçmek ülkeden, halktan vazgeçmektir
Değerlendirmenin 12’inci maddesi ise Türk bayrağına ilişkin.
Ay yıldızlı bayrağın Haziran direnişinde tuttuğu yeri bir arıza, bir bilinç eksikliği olarak görmek sadece direnişi anlamamak değil, direnişe sırt çevirmektir.” ifadesinin devamı ise şöyle: “Bayrakla simgelenen görüş, komünist şairimizin dizesinde saklı: Bu memleket bizim! Bu görüşten vazgeçmek ülkeden, halktan vazgeçmektir. Ülke aydınının, sosyalist hareketimizin, özgürlük ve eşitlik neferlerinin artık bu umutsuz ruh halinin eşiğinden bile geçmeye hakkı yoktur.
Hatırlanacağı gibi, 28 Haziran’da İzmir’de Türkiye Komünist Partisi’nin çağrısıyla “Boyun Eğmeyenler Buluşuyor” konulu toplantısı yapılmış ve Tepekule Kongre Merkezi’ndeki toplantıda konuşan Kemal Okuyan’ın Türk bayrağı ile ilgili çıkışı alkışlarla karşılanmıştı. “Türk bayrağı faşizmin elinden alındı” diyen Okuyan, “Bu bayrak artık Türkiye devrimcilerinin, Türkiye halkının bayrağıdır. Artık bu dünyada da böyle algılanıyor” dedi. Okuyan, elindeki Türk bayrağını göstererek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye solunun ay-yıldızlı bayrakla derdi, haklı sebeplere dayanıyordu. 12 Eylül faşizmi işkence için kullandı, Kürt sorununda bu bayrak ırkçı bir sopa haline getirilmek istendi. Dünyada bile, ne yazık ki gericiliğin, karanlığın sembolü olarak gösteriliyordu. Ancak bu bayrak faşizmin elinden alınacak demiştik. Bu bayrak artık Türkiye devrimcilerinin, Türkiye halkının bayrağıdır. Şimdi dünyada da bu böyle algılanıyor. 20 günde bir ayda neler değişti”.

TKP BİLDİRİSİNİN TAM METNİ

HAZİRAN DİRENİŞİ İÇİN EYLÜL TEZLERİ
1. Türkiye, AKP’nin ülkeye biçtiği İkinci Cumhuriyet Modeli’ni yırtıp atmıştır. Bu, ülkemizin iç dinamikleriyle birlikte bölge ve hatta dünya gerçeklerinin bir sonucudur.
2. Haziran Direnişi, bu açıdan hem bir sonuç hem de bir etken oldu. Direniş, farklı toplumsal kesimlerde son on yılda birikmiş tepkinin patlaması olduğu için bir sonuç, AKP’nin düşüşünde, maskesinin indirilmesinde önemli bir yer tuttuğu için de bir etkendir.
3. Haziran Direnişi’nin benzersiz yönleri olduğu, otuz yıllık zifiri karanlığın içinden beklenmedik, görkemli bir patlama olarak ortaya çıktığı doğrudur. Öte yandan, aynı zamanda kitlesel yaratıcılıkla özdeşleşmiş direnişe “nihayet yüzünü gösteren bir ayaklanma modeli” olarak bakıp onu şablonlaştırmak, dondurup sabitlemeye, giderek aynı şekilde tekrarlamaya çalışmak büyük bir yanlış olur.
4. Bir kere, yalnızca Haziran günlerinden değil, geride bıraktığımız on yılda, yaşanan farklı ölçülerdeki kitlesel direnişlerden geleceğe aktarılan, toplumsal kurtuluş mücadelemize ışık tutan pek çok unsur vardır. Tekel işçilerinin direnişi, liselilerin sınav protestoları, kadın cinayetlerine ve kürtaj yasağına karşı yaygın tepki, üniversitelerdeki eylemler asla göz ardı edilmemelidir. Toplumsal eylem, bir yandan yoğun bir şiddeti göğüslerken, bir yandan da meşruiyetini korumak, haklılığını sürdürmek zorundadır. Geniş kitleler için faşist terör ve şiddet karşısında boyun eğmemenin temel koşulu cesaret, korkusuzluk ya da gözükaralık değildir. Çoğu kez “duyarsız, uyuşturulmuş” yığınlar olarak görülen geniş toplumsal kesimler, yalnız kalmayacaklarını ve haklılıklarını kaybetmeyeceklerini bildikleri sürece her türlü saldırıyı karşılayabilir.
5. Farklı toplumsal kesim ve dinamiklerin duyarlılıklarının ortak bir potada eritilebilmesi, Haziran Direnişi’nin önemli bir avantajı oldu. Ancak farklı unsurların her birinin kendisini daha belirgin hale getirme yönündeki zorlamaları, toplumsal direnci sağlamlaştırmamakta, aksine dağıtmaktadır. Örneğin, Kürt siyasetinin “direnişe olumlu bakıyoruz, ama Kürt halkının kimlik ve özgürlük sorunlarının daha fazla altının çizilmesi ve öne çıkartılması gerekir” yönündeki zorlaması, “Kürt düşmanı” damar nedeniyle değil, direnişin siyasi doğrultusunun bu tür parçalı yaklaşımlara izin vermemesi nedeniyle bir sorun oluşturmaktadır. Kürt siyaseti yalnızca bir örnek. Benzer zorlamalar nereden gelirse gelsin aynı olumsuz sonucu yaratır.
6. Direnişin güncel sorunu, daha Haziran ayının ilk günlerinde oldukça derli toplu bir biçimde belirginleşen ideolojik ve siyasal doğrultunun sürdürülmesi ve ileri taşınmasıdır. Yurtseverlik, aydınlanmacılık, özgürlükçülük ve eşitlikçilik ülkemiz tarihinde az görülmüş bir zenginlik, yaratıcılık ve bütünlük içinde Haziran Direnişi’nde ifadesini buldu. Direnişin biçim ve araçlarını da bu bütünlük şekillendirmiştir. Devlet terörünün kalabalık bir polis ordusu ve çirkin bir yandaş güruhu eliyle uygulandığı, acımasız cinayetlerin işlendiği anlarda bile, direniş saldırganlık ve şiddete hep sınır çekmişse, bunun nedeni kitlelerdeki “daha zamanı gelmedi” hissi değildi. Kitle hareketi, kendisini kolay hedef haline getirecek taşkınlıklardan uzak dururken, kabaca “ülke ve dünya kamuoyu nezdinde haklılığını korumak” gibi teknik bir uyanıklık göstermiş olmadı. Hareket, direnme gücünü, provokasyonları boşa çıkartma becerisini, aklını ve estetik yeteneğini, yaygınlaşma özelliğini yukarda sayılan değerlerine, aydınlanmacılığa, özgürlükçülüğe, eşitlikçiliğe, yurtseverliğe borçludur. Kitle sağduyusunun kaynağı bunların oluşturduğu bütünlüktür, bu bütünlüğe sahip çıkmaktaki ısrardır.
7. Direnişin simgelerinden biri haline gelen barikatlar, devletin terör örgütünün üzerine sürülen iş makineleri, bu tablo içinde anlam kazanmış, saldırganlık ve şiddetin değil, zorbalık karşısında boyun eğmemenin, şiddete direnmenin simgeleri olmuştur. AKP terörünün adeta bir düşman olarak gördüğü Hatay halkı bile hükümetin yarattığı savaş meydanında dişiyle tırnağıyla yerini alırken, andığımız sağduyuyu korumuş, bu sayede yurtseverliğine ve özgürlükçülüğüne halel getirmemiş, kavgasının meşruiyetini pekiştirmiştir.
8. Direnişin güncel meselesinin, Haziran’daki nabzı sonbahara taşımak olduğu doğrudur. Öte yandan bunu iki farklı şekilde kavramak mümkündür. AKP hükümetinin, “direnişi sonbahara taşıma” konusunda kitleleri kışkırtmaya çalıştığı birinci kavrayış, salt Haziran’ın “savaşçı” ruhunu yeniden üretmekten ibarettir. AKP, karşısında bundan ibaret bir mücadele bulmak istiyor. Doğru kavrayış, siyasal doğrultunun her somut durumda yeniden üretilmesidir.
9. Örneğin Haziran direnişi, Yeni Osmanlıcılık kurgusuna güçlü bir tepkiyi barındırmıştı. Buradan sonbahara taşınacak olan, savaş karşıtlığıdır; AKP’nin eline ayağına dolaşmış olan, Suriye halkına dönük düşmanca uygulamaların hesabını sormaktır. Ortadoğu’da düşüşe geçmiş AKP’ye, bir tekme de halkın vurmasıdır.
10. Haziran direnişi, özgür düşünceyi ve bilimi baskılayarak dinselliği öne çıkartan, dinsel bağnazlığı ile toplumun yaşam alanlarını ve tarzını baskılayan laiklik düşmanı AKP politikalarına güçlü bir tepkiyi ortaya koymuştu. Sonbahara taşınması gereken, düşünce özgürlüğü ve özgür düşüncedir; eğitimin dinselleştirilmesine, tarikat ağları ile gençliğin kuşatılmasına, devlet yöneticilerinin halife ağzıyla konuşmasına karşı her alanda ve her somut durumda mücadele edilmesidir.
11. AKP döneminde azgınlaşarak devam eden ve ülkenin yağmalanması halini alan özelleştirmeci, liberal politikalar da Haziran Direnişi'nde ortaya çıkan öfkeden nasibini aldı. Sonbahara taşınacak olan, bu kamucu duyarlılığı AKP'nin her somut projesinde yağma ve talanının karşısına çıkartmaktır.
12. Ay yıldızlı bayrağın Haziran direnişinde tuttuğu yeri bir arıza, bir bilinç eksikliği olarak görmek sadece direnişi anlamamak değil, direnişe sırt çevirmektir. Bayrakla simgelenen görüş, komünist şairimizin dizesinde saklı: Bu memleket bizim! Bu görüşten vazgeçmek ülkeden, halktan vazgeçmektir. Ülke aydınının, sosyalist hareketimizin, özgürlük ve eşitlik neferlerinin artık bu umutsuz ruh halinin eşiğinden bile geçmeye hakkı yoktur.
13. Haziran direnişinin sürekliliğinin sağlanması her şeyden önce bir ideoloji meselesidir. “Sokaklar boşalmasın” paniği, AKP’nin yönlendirme ve kışkırtmaları ile beslenen bir kuruntudan ibaret. AKP, direniş saflarında bu kuruntunun güçlenmesini, direnişçilerin, yanıtlaması kolay adımlar atmalarını arzuluyor. Bu durumda asıl zayıflık sürüp gidecek ve hareket yorgun düşecek... Hükümet buna yatırım yapıyor. Oysa paniğe gerek yok. Yaklaşık iki ay boyunca direnişe katılmış, çeşitli biçimlerde onun parçası olmuş milyonlarca yurttaşın, direnişin ideallerinden uzaklaştığını düşünmek için herhangi bir neden bulunmuyor.
14. Bu aşamada yapılması gereken, Haziran ideallerinin zayıflatılmasına, bölünüp parçalanmasına izin vermemektir. Bunun yolu halkın örgütlenmesinden, örgütlü kılınmasından geçiyor. Sokak direnişleri, geride bıraktığımız aylarda bir “örgütlenme” biçimi de oldu. Öte yandan bu, olası tek örgütlenme biçimi olmadığı gibi şablonlara, biçimsel standartlara da indirgenemez. Sokak direnişindeki örgütlenmenin temel yönleri kitlesellik ve yaratıcılıktır.
15. AKP'nin marjinalleştirme tuzağına düşülmemelidir. Direnişi sonbahara taşıma kararlılığı ile halk hareketi niteliğinin korunması tek bir bütündür. Direniş, devrimci kesimlere ve onu çevreleyen gençliğin militanlığına daralmamalı, son bir “onur kavgası” ile sönümlenmemelidir. Böyle bir sonucun, direnişin kazanımlarını kendine yontacak statükocu muhalefete yarayacağı unutulmamalı, buna izin verilmemelidir.
16. Direnişin dinamik gücü olan gençlik, direnişin tek ya da ana unsuru değildir. Ana-babalarının 30 yıl süren ataletini kıran gençlerin, onların yerine değil, onlarla birlikte mücadele ettiği de unutulmamalıdır.
17. Somut olarak, yukarıda saydığımız noktalar ihmal edilip direniş kendisini polisle çatışma, sokak barikatları ve havai fişeklerle sınırlamakta ısrar ederse, bunun sonucu, yurtseverlik, aydınlanmacılık ve özgürlükçülük ideallerinin sulandırılmış bir biçimde düzen muhalefetine teslim edilmesi olacaktır.
18. Direniş durmamalıdır ve durdurulamaz. Türkiye Komünist Partisi bunun için görev başındadır. Direnişin ideallerini, siyasal doğrultusunu ve oluşturduğu karşıtlıkları yeniden üretmek ve örgütlemek görevi bütün yoldaşlarımızın önünde durmaktadır. Anlatmak, kazanmak, örgütlü kılmak ve cesaretlendirmek zorundayız. Bunun için sadece vicdanı ve cesareti değil, aklı ve yaratıcılığı harekete geçirmek zorundayız. İnanıyoruz, iddia ediyoruz ve biliyoruz: İnsanlık kazanacak. Sosyalizm kazanacak. Emperyalistler, savaş kışkırtıcıları ve uluslararası gericilik kaybedecek.
TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ
MERKEZ KOMİTE
Daha yeni Daha eski