Bazen çok kızıyorum. Osmanlı dahil ülkenin en yaygın ve geniş üstelik yaratıcı isyanı gerçekleşsin. Ama muhataplarının vasatlığı her geçe...
Bazen çok kızıyorum. Osmanlı dahil ülkenin en yaygın ve geniş üstelik yaratıcı isyanı gerçekleşsin. Ama muhataplarının vasatlığı her geçen gün daha da artsın. İsyan edenler nitelikli muhatapları da hak ediyor. Faiz lobisinden telekineziye bir ton mazaret ile AKP bu özgül ve farklı isyanı anlamamaya devam ediyor hâlâ. Yakında Tayyip ve fantastik danışmanları ya da Şamil Tayyar “Gezi Direnişi’nin arkasında marslılar vardır” bile diyebilir. Tamam bu abartı oldu. Ama başka bir şeye çok yaklaştık satanistler ve kedilere dah. Evet Geziciler aynı zamanda kedi kurban eden ve kanını içen sapkınlarmış. Bakalım arkasından neler gelecek daha.
Geçtiğimiz günlerde Melih Gökçek’in Beyaz televizyonunda yayımlanan ve sosyal medyada fazlasıyla paylaşılan bir program esprili yorumları da beraberinde getirdi. Türütvari cevval bir sunucunun ebeveynlerinin yanında bir çocuğu sorguya çektiği program, aslında ciddiye alınacak kadar önemli yönler taşıyor. Özellikle de AKP’nin Gezi ile kaşımaya çalıştığı sünni duyarlılığı anlamak açısından önemli. Videoda çocuğa sorulan ve alınması beklenen cevaplar, uzun rastalı gençler, kızlı erkekli oturanlar, allahın olmadığına inandırmaya çalışanlar, uzun saçlılar, satanistlere benzeyen siyah tişörtlüler, bira içenler diye uzayıp giden bir listeyle taçlanıyor. Şu an bir cemaat yurdunda olması temenni edilen temiz Adıyamanlı çocuk sonra bombayı patlatıyordu. Allaha inanmayan, doğaya ağaca ve kendine inanan Gezici gençler kedi eti yiyor, hatta kanını içiyorlardı.
Çocuğun söylediklerini dikkatle incelediğimizde aslında zengin bir toplumsal kodlama ve ihbar vardı. Kimler yok ki bu kodlarda. Rastalı renkli saçlı hipsterlar, siyah tişörtlü uzun saçlı rocker ve metalciler, çevreciler ve feministler, doğaya inanan animistler, bohemler, sanatçılar, at kuyruklu üniversite öğrencileri, indie ve salaş giyimli gençler. Yani Gezi’ye kamp kuran, direnişin vitrininde yer alan çok geniş bir profil. Çocuk sadece LGBT ve entelleri dahil etmemiş listeye. Galiba unutmuş aç gözlü sunucunun hezeyanları karşısında. Yani karşımızda çok planlı bir hedef gösterme listesi duruyor. Gülüp geçilemeyecek ya da sadece alaya alınmayacak kadar ciddi bir hedef gösterme. Elbette etkisi çok güçlü olmasa da muhafazakar sünni duyarlılıkta bir “mahalle baskısı” olarak hâlâ taze olan bir refleksi göstermesi açısından önemli.
Geçmişte sağ zihniyet sosyalistleri viski gibi zengin imgelerle eşitlemeyi seviyordu. Aynı imge hâlâ başbakanın dilinde Bodrum’da teknede ya da Boğaz’da viski içen solcu Geziciler olarak yaşıyor. Fakat Beyaz TV’de yayımlanan program daha kapsamlı ve sinsi bir ihbarcılık yapıyor. Çünkü sezgisi verilen tipleri hemen her şehirde görmek mümkün ve direnişin en ön saflarında yer alıyorlar ve alacaklar da... Kedi kanı içtiler efsanesi bana 90’lı yıllarda metalci ve rock müzik dinleyen, uzun saçlı siyah tişörtlü gençlere karşı yöneltilen Satanist suçlamasını hatırlattı. Narkotik sosa da bulanan şeytana tapıyorlar, Bakırköy’de metruk binalarda kedi kurban ediyorlar haberleri birbiri ardına gazete sayfalarını süslüyordu o yıllarda. Arkasından Kadıköy’deki Akmar Pasajı’na ve rock dinleyen gençlere karşı polisiye operasyonlar geliverdi. Halk isyanını anlamamakta direnen iktidar işte bayatlamış bu söyleme sığınıyor. Bir taraftan ebeveynleri seferber etmeyi düşünürken, hayat tarzlarının altını çizip onları daha da görünür kılmaya çalışıyor.
Büfeci İslam sokağa çıkmıyor
Elbette bu zayıf, hedef gösterici stratejiler AKP’nin arkasına sığındığı “yüzde 50’yi zor tutuyoruz” sözüne kendisinin de artık inanmadığını gösteriyor. Son olaylarda ve 1453 Kartalları’nın bütün debdebesine rağmen AKP’nin güvendiği mahalle, çoğunlukla olayları perdeyi aralayıp seyretmekle meşgul sadece. Çünkü mücahitlerin müteahhitliğe evrildiği, paralanıp uyumlandığı, piyasayla hemhal olduğu bir aralıkta, AKP’nin önemli tabanlarından olan küçük esnaflık ya da “büfeci İslam” dediğimiz kesimde olanlardan fazlasıyla nemalanmaya çalıştı. Bütün ihbarlar ve yönlendirmelere rağmen piyasacı İslam içindeki bu kitle, görüşlerine katılmasa da Gezici insanlara bira ve mal satmaya devam ediyor hâlâ. Beyaz TV’deki kedili program biraz da bu kitleyi sokağa çıkaramamanın paniğiyle yapılmış sanki. Evet ülkeden çok ciddi “tıkırtılar geliyor ama birileri hâlâ kedidir kedi” demekten başka söyleyecek bir şey bulamıyor.
Yetmez ama kına
Yıllardır yazıp çizdik. En son “Yetmez ama Evet” dolayısıyla sol liberal düşüncenin iktidara nasıl bir meşruluk verdiğini, kimsenin ciddiye almadığı DSİP adlı Beş On Kişilik Parti’nin bile cürmünden fazla yer yaktığını da gördük. 1990’lı yıllardan bu yana sol sosyalist cenahın bir kısmını etkileyen kimlik, fark, melezlik gibi taleplerin haklılıklarına rağmen, uygun bağlam bulunamadığında sınıftan kaçışı hızlandırdığını söyledik bıktırasıya kadar. Doğru argümanların yanlış aktörler tarafından önerilmesinin gerilimine dikkat çektik. “Askeri vesayete karşı demokratik ve sivil bir anayasa” umuduyla AKP’yle kurulan bu ittifak kemikleşmiş Ce Ha Pe ve resmi ideoloji eleştirisi üzerinden yürüyor, başbakana modern prens rolü biçiyordu. AKP Türkiye’yi bir polis devletine doğru dönüştürüp Gezi Direnişi bunu iyice açığa çıkardıkça “Yetmez ama Evet” cephesinde bazı çatlaklar oluşmadı değil. Murat Belge kıvrak bir hareketle akil adamlıktan istifa ederek risksiz bir alana kaçıverdi. Gezi Direnişi birçok sol liberali utanca boğarken tek bir özeleştiri bile okuyamamak ilginçti. Gezi sürecinde birçoğu hepimizden daha hızlı barikatçı oluverdi. İşte bugün demokratikleşme paketinden çıkan, emek-sermaye ilişkisi ve kentsel talan hakkında tek bir söz etmeyen, sadece kendini kimlikler üzerinden tanımlamaya çalışan, haklar bahşeden AKP egemenliğinde bunların payı çok büyük. Sadece “yetmez” ve “evet”in yeri değişmiş: Evet Ama Yetmez!Ali Şimşek - soL
Geçtiğimiz günlerde Melih Gökçek’in Beyaz televizyonunda yayımlanan ve sosyal medyada fazlasıyla paylaşılan bir program esprili yorumları da beraberinde getirdi. Türütvari cevval bir sunucunun ebeveynlerinin yanında bir çocuğu sorguya çektiği program, aslında ciddiye alınacak kadar önemli yönler taşıyor. Özellikle de AKP’nin Gezi ile kaşımaya çalıştığı sünni duyarlılığı anlamak açısından önemli. Videoda çocuğa sorulan ve alınması beklenen cevaplar, uzun rastalı gençler, kızlı erkekli oturanlar, allahın olmadığına inandırmaya çalışanlar, uzun saçlılar, satanistlere benzeyen siyah tişörtlüler, bira içenler diye uzayıp giden bir listeyle taçlanıyor. Şu an bir cemaat yurdunda olması temenni edilen temiz Adıyamanlı çocuk sonra bombayı patlatıyordu. Allaha inanmayan, doğaya ağaca ve kendine inanan Gezici gençler kedi eti yiyor, hatta kanını içiyorlardı.
Çocuğun söylediklerini dikkatle incelediğimizde aslında zengin bir toplumsal kodlama ve ihbar vardı. Kimler yok ki bu kodlarda. Rastalı renkli saçlı hipsterlar, siyah tişörtlü uzun saçlı rocker ve metalciler, çevreciler ve feministler, doğaya inanan animistler, bohemler, sanatçılar, at kuyruklu üniversite öğrencileri, indie ve salaş giyimli gençler. Yani Gezi’ye kamp kuran, direnişin vitrininde yer alan çok geniş bir profil. Çocuk sadece LGBT ve entelleri dahil etmemiş listeye. Galiba unutmuş aç gözlü sunucunun hezeyanları karşısında. Yani karşımızda çok planlı bir hedef gösterme listesi duruyor. Gülüp geçilemeyecek ya da sadece alaya alınmayacak kadar ciddi bir hedef gösterme. Elbette etkisi çok güçlü olmasa da muhafazakar sünni duyarlılıkta bir “mahalle baskısı” olarak hâlâ taze olan bir refleksi göstermesi açısından önemli.
Geçmişte sağ zihniyet sosyalistleri viski gibi zengin imgelerle eşitlemeyi seviyordu. Aynı imge hâlâ başbakanın dilinde Bodrum’da teknede ya da Boğaz’da viski içen solcu Geziciler olarak yaşıyor. Fakat Beyaz TV’de yayımlanan program daha kapsamlı ve sinsi bir ihbarcılık yapıyor. Çünkü sezgisi verilen tipleri hemen her şehirde görmek mümkün ve direnişin en ön saflarında yer alıyorlar ve alacaklar da... Kedi kanı içtiler efsanesi bana 90’lı yıllarda metalci ve rock müzik dinleyen, uzun saçlı siyah tişörtlü gençlere karşı yöneltilen Satanist suçlamasını hatırlattı. Narkotik sosa da bulanan şeytana tapıyorlar, Bakırköy’de metruk binalarda kedi kurban ediyorlar haberleri birbiri ardına gazete sayfalarını süslüyordu o yıllarda. Arkasından Kadıköy’deki Akmar Pasajı’na ve rock dinleyen gençlere karşı polisiye operasyonlar geliverdi. Halk isyanını anlamamakta direnen iktidar işte bayatlamış bu söyleme sığınıyor. Bir taraftan ebeveynleri seferber etmeyi düşünürken, hayat tarzlarının altını çizip onları daha da görünür kılmaya çalışıyor.
Büfeci İslam sokağa çıkmıyor
Elbette bu zayıf, hedef gösterici stratejiler AKP’nin arkasına sığındığı “yüzde 50’yi zor tutuyoruz” sözüne kendisinin de artık inanmadığını gösteriyor. Son olaylarda ve 1453 Kartalları’nın bütün debdebesine rağmen AKP’nin güvendiği mahalle, çoğunlukla olayları perdeyi aralayıp seyretmekle meşgul sadece. Çünkü mücahitlerin müteahhitliğe evrildiği, paralanıp uyumlandığı, piyasayla hemhal olduğu bir aralıkta, AKP’nin önemli tabanlarından olan küçük esnaflık ya da “büfeci İslam” dediğimiz kesimde olanlardan fazlasıyla nemalanmaya çalıştı. Bütün ihbarlar ve yönlendirmelere rağmen piyasacı İslam içindeki bu kitle, görüşlerine katılmasa da Gezici insanlara bira ve mal satmaya devam ediyor hâlâ. Beyaz TV’deki kedili program biraz da bu kitleyi sokağa çıkaramamanın paniğiyle yapılmış sanki. Evet ülkeden çok ciddi “tıkırtılar geliyor ama birileri hâlâ kedidir kedi” demekten başka söyleyecek bir şey bulamıyor.
Yetmez ama kına
Yıllardır yazıp çizdik. En son “Yetmez ama Evet” dolayısıyla sol liberal düşüncenin iktidara nasıl bir meşruluk verdiğini, kimsenin ciddiye almadığı DSİP adlı Beş On Kişilik Parti’nin bile cürmünden fazla yer yaktığını da gördük. 1990’lı yıllardan bu yana sol sosyalist cenahın bir kısmını etkileyen kimlik, fark, melezlik gibi taleplerin haklılıklarına rağmen, uygun bağlam bulunamadığında sınıftan kaçışı hızlandırdığını söyledik bıktırasıya kadar. Doğru argümanların yanlış aktörler tarafından önerilmesinin gerilimine dikkat çektik. “Askeri vesayete karşı demokratik ve sivil bir anayasa” umuduyla AKP’yle kurulan bu ittifak kemikleşmiş Ce Ha Pe ve resmi ideoloji eleştirisi üzerinden yürüyor, başbakana modern prens rolü biçiyordu. AKP Türkiye’yi bir polis devletine doğru dönüştürüp Gezi Direnişi bunu iyice açığa çıkardıkça “Yetmez ama Evet” cephesinde bazı çatlaklar oluşmadı değil. Murat Belge kıvrak bir hareketle akil adamlıktan istifa ederek risksiz bir alana kaçıverdi. Gezi Direnişi birçok sol liberali utanca boğarken tek bir özeleştiri bile okuyamamak ilginçti. Gezi sürecinde birçoğu hepimizden daha hızlı barikatçı oluverdi. İşte bugün demokratikleşme paketinden çıkan, emek-sermaye ilişkisi ve kentsel talan hakkında tek bir söz etmeyen, sadece kendini kimlikler üzerinden tanımlamaya çalışan, haklar bahşeden AKP egemenliğinde bunların payı çok büyük. Sadece “yetmez” ve “evet”in yeri değişmiş: Evet Ama Yetmez!Ali Şimşek - soL
Hiç yorum yok