Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

Yerel Seçimlerde kader belirleyecek iki il: İstanbul ve Urfa

BDP’nin İstanbul’da Sarıgül’ü destekleme kararı alması, sürpriz ama gerçekleşme olasılığı olan bir politikadır 30 Mart 2014 tarihinde ...

BDP’nin İstanbul’da Sarıgül’ü destekleme kararı alması, sürpriz ama gerçekleşme olasılığı olan bir politikadır
30 Mart 2014 tarihinde yapılacak olan Yerel Seçimler, Türkiye’nin bugün içerisinde bulunduğu politik kaos bakımından çok daha önem kazandı. Bir bakıma genel seçim havasında geçen ve yerel / bölgesel sorunlardan çok iktidar çatışmasına odaklanan bir süreç olarak önem kazanmış bulunuyor. AKP-Cemaat savaşının gölgesinde, rüşvet ve yolsuzlukların ön plana çıktığı kasetler savaşı, politik gündemi tahmin edilenden çok daha fazla meşgul etmeye başladı. Hemen her gün kamuoyuna sunulan rüşvet kasetlerinin hedefinde AKP’den çok Erdoğan bulunuyor. 17 Aralık operasyonu nedeniyle 4 bakan istifa etmek zorunda kaldı ancak piyasaya sürülen kasetlerin asıl hedefinde Erdoğan bulunuyor ve AKP rejiminin tecrit edilmesinden çok Erdoğan’ın tasfiyesi daha fazla ön plana çıkıyor.
Dört ay sonra Cumhurbaşkanlığı, 2015’te ise Genel Seçim’in yapılacak olması, 30 Mart 2014 Yerel Seçimler’ini çok daha önemli kılıyor. Yerel Seçimler’in ortaya çıkaracağı politik tablo, Türkiye’nin politik dengelerinin yeniden şekillenmesinde etkili olacaktır. Bu dengelerin merkezinde iki il stratejik öneme sahip bulunuyor: İstanbul ve Urfa. Türk siyasal rejiminin nasıl bir rotada yürüyeceğini belirleyecek olan şehir İstanbul’dur. Urfa da, Kürt Özgürlük Hareketinin politik gücünü en üst düzeye çıkarması ve bütün dengeleri kendi lehine dönüştürmesi bakımından önemlidir.
Dünyanın birçok ülkesinde genelde iki başkent bulunur. Politik ve ekonomik başkentler olarak ön plana çıkarlar. Özellikle küresel sermayenin politik ilişkileri ve dengeleri belirlediği günümüz dünyasında ekonomik başkentler daha belirleyici bir rol oynuyor. Washington dünya kapitalist sisteminin politikasında etkileyicidir, New York ise küresel ekonomik merkezidir. Almanya’da Berlin politik, Frankfurt ekonomik başkenttir. Pekin, Çin’in politik Şangay ise ekonomik başkentidir. Türkiye’de Ankara politik, İstanbul ise ekonomik merkezdir. Kürtler için de Diyarbakır politik, Urfa ise ekonomik merkez olarak ön plana çıkıyor.
İstanbul’u kazanan Ankara’ya yürür
İstanbul 14,5 milyon resmi nüfusuyla dünyanın önde gelen metropol kentlerinden biridir. Küresel sermaye ile stratejik ilişkileri olan tekel gruplarının merkez üssü olan İstanbul, Türkiye’nin esas yönetim merkezi olarak işlev görüyor.
İstanbul bütün iç politik dengeleri belirleyen, etkileyen, yönlendiren bir konumdadır. Bugün 87 milletvekili bulunan İstanbul’un artan nüfus oranına göre bu sayının 92’ye yükseleceği anlaşılıyor. Ankara, İzmir, Bursa ve Adana illerinin toplamı kadar milletvekili sayısına sahip olan İstanbul’u kazanan bir politik parti, Türkiye’yi kazanmış demektir. Bu bakımdan İstanbul’un seçim sonuçları, Türkiye’nin genel seçim sonuçlarını yansıtacak güce ve potansiyele sahiptir. Bugün bütün hızıyla devam eden seçim çalışmalarının merkezinde İstanbul’un bulunması, Türkiye’nin geleceğini kimin yöneteceğiyle doğrudan ilişkilidir.
Erdoğan’ın, 1994 yılında İstanbul Belediye Başkanı olması, aynı zamanda Refah Partisi’nin Türkiye genelinde birinci parti olmasına yol açtı. AKP’nin 12 yıldır iktidar olmasını sağlayan en önemli faktörlerden biri de İstanbul’da birinci parti olmasıdır. Bu bakımdan yerel seçimlerde kıyasıya yürütülen çalışmaların merkezinden İstanbul duruyor. Özellikle, bugünkü politik kriz içerisinde İstanbul çok daha fazla stratejik olarak ön plana çıkıyor.
AKP, Türkiye genelinde yüzde 40 oy alsa dahi, İstanbul’u kaybetmesi, iktidarı kaybetme sürecine girmesi demektir. Tersten CHP, ülke genelinde yüzde 28 oy alsa da, İstanbul’u kazanırsa seçimden başarıyla çıkacaktır. Yani önümüzdeki süreçte kaybeden bir AKP, kazanan bir CHP olabilir. Tersi durum da geçerlidir. Türkiye ortalamasında yüzde 30-32 oy almış bir CHP’nin İstanbul’u kaybetmesi, onu başarısız kılar. Sistemin bu iki partisi de, bu gerçeğin farkındadır. Özellikle Belediye ve Hükümet deneyimi oldukça fazla olan AKP, İstanbul’u kaptırmamak için devletin ve Gülen dışındaki bütün cemaatlerin olanaklarını kullanıyor.
İstanbul üzerinde yürütülen iktidar savaşında politik dengeler her an değişebilir. Politik ilişkilerde 24 saatin dahi uzun bir zaman olduğu hesaplandığında, önümüzde bir aylık bir süre çok yönlü gelişmelere gebedir. AKP, % 3-4 oy oranı ile önde bulunuyor. İstanbul üzerinde oluşan ittifaklar, dahası oluşabilecek sürpriz ittifaklar dengeleri bütünlüklü olarak değiştirebilir. İstanbul’da CHP – Cemaat ittifakına karşılık AKP-diğer İslamcı cemaatler ittifakı bulunuyor.
Kürtler, İstanbul’daki Politik Dengeleri Değiştirebilir
Bu bakımdan İstanbul’un bugünkü politik dengelerini değiştirebilecek güç daha çok BDP ya da İstanbul’da HDP’dir. Kürtlerin politik gücünü temsil eden BDP, bu seçimlerin kilit rolünü oluşturan bir konumda bulunuyorlar. Özellikle İstanbul’da yaklaşık olarak yüzde 6 ile 10 arasında bir oy potansiyeline sahip olan BDP’nin alacağı olası bir politik karar bütün dengeleri alt üst edecek düzeydedir. HDP, seçimlere kendi adaylarıyla giriyor ve İstanbul’da az bir farkla üçüncü parti durumunda görünüyor.
Önümüzdeki iki hafta içerisinde ittifaklarda birçok değişiklik gündeme gelebilir. HDP’nin esas kitlesel gücü Kürtler olduğu için politik ilişkileri ve ittifakları belirlemede Kürt Hareketi doğrudan belirleyicidir. Bu bakımdan, Kürt Hareketi mevcut politik gelişmeleri takip ederek, bugünkü politikasından farklı bir karar alarak sürecin ittifak ilişkilerine yeniden bir yön verebilir.
Kürt Özgürlük Hareketi, 21 Mart 2013 Newroz’da ilan ettiği ateşkes sürecinden bu yana AKP ile Kürt sorununun barışçıl çözümü için bir politika geliştirmeye çalışıyor. Öcalan-PKK çok önemli politik kararlar almış olmasına rağmen, AKP’nin barış ve müzakerelere dair attığı hiçbir somut adım bulunmuyor. Öcalan ile yürütülen görüşmeleri fiilen işlevsizleştiren AKP, pratikte kendi politik çizgisini Kürtlere dayatıyor. Yeni politik manevralarla Cemaat ile girdiği iktidar savaşında Kürtleri kendi yanında tutmanın yollarını arıyor. Bugün de bütün gücünü Cemaat’i tasfiyeye veren Erdoğan’ın, çıkarttığı ve çıkartacağı bütün yasalar, kendi siyasal iktidarını sağlamlaştırmak içindir. Kürt Hareketi, AKP’nin bu oyununun farkındadır. Özellikle Cemaat-AKP savaşında dengeli bir politika izlemeye çalışan BDP, AKP’nin Kürt sorununu çözmeye niyetli olmadığını çok açık olarak görüyor. Öcalan’ın ve KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanlarının yaptığı açıklamalar dikkatle incelendiğinde, AKP’ye son bir uyarı yapıldığı anlaşılıyor. AKP de, Kürt Hareketi’nin olası bir politika değişikliğine gidebileceğini hesaba katarak, daha önce kamuoyuna sundukları ‘demokratikleşme paketini’ mecliste geçirerek kabul etti. Böylelikle, Kürtlerin tepkisini minimuma indirmeye çalışıyor,
Bütün bunlara rağmen müzakereler için somut belirlenmiş bir plan dâhilinde adımlar atılmazsa, mevcut sürecin bütünlüklü olarak biteceği anlaşılıyor. Bu uyarıların sonucunun seçimden sonra değil, önce olma olasılığı vardır. Bunun en somutlaşmış biçimi Yerel Seçimlere dair tutumdur. AKP’nin seçimlerden sonra da, çözümsüzlük politikasından ısrar edeceğini gören Kürt Hareketi, Yerel Seçimler politikasında bir kısım taktik değişikliklere giderek yeni ittifaklar oluşturabilir. HDP’yi oluşturan bileşenlerin politikalarından bağımsız olarak, olası bu taktik politika değişikliğinin somutlaşacağı ve daha çok etkili olacağı bölge İstanbul olacaktır.
Bu bakımdan İstanbul’dan Ankara’ya iktidar yürüyüşünün kilit politik gücü BDP olabilir. Hiç şüphesiz ki, BDP, sadece AKP’nin bugüne kadar yürüttüğü oyalamacı politikalarına tepki olarak bunu yapmayacaktır. Aynı zamanda CHP’nin Kürt politikasındaki olası değişiklikleri hesaba katacaktır. Ayrıca Sarıgül ile arka planda yapılacak görüşmeler de önemli oranda etkili olacaktır.
BDP’nin İstanbul’da Sarıgül’ü destekleme kararı alması, sürpriz ama gerçekleşme olasılığı olan bir politikadır.
Kürt Hareketi Urfa’yı kazanırsa, bütün stratejik ilişkileri kontrol eder.
Cemaat-AKP savaşının gölgesinde gerçekleşecek bugünkü seçimler, Kürtler bakımından da son derece önem kazandı. Kürt Özgürlük Hareketi, Kürt illerinin önemli bir kesiminde yerel  iktidarları elinde tutuyor. En zor koşullar içerisinde güzel şeyler başardılar. Birçok eksiklikten bahsetmek mümkün ama mevcut koşulları dikkate aldığımızda, BDP Belediyeleri halka belli bir güven vermiş durumda. Yaklaşık olarak 75 Belediye Başkanı tutuklandı ama hiçbirinin dosyasında “yolsuzluk ve rüşvet” bulunmuyor. Bu belediyecilik anlayışı bakımından son derece önemli bir veridir.
Devlet yıllarca Diyarbakır’a kilitlendi. Kürtlerin politik merkezi olan Diyarbakır’ı ele geçirmek için her türlü saldırıyı yaptı ama başaramadı. Sistemin bütün politik güçleri, Diyarbakır’ı Kürtlerin politik başkenti olarak kabul etmek zorunda kalmış bulunuyor. Ancak Kürtler için bu yeterli değil, bugünkü ekonomik ve sosyal gelişmeler dikkate alındığında nüfusu 1,8 milyonu geçen ve Kürt coğrafyasının birinci şehri durumunda olan Urfa’nın kazanılması, Kürt devriminin belki de en önemli halkası olacaktır. 2011 yılında yapılan Genel Seçim’de 11 olan milletvekili sayısı, mevcut nüfus artış oranına göre 2015 yılında tahminen 13-14 olacaktır. Büyükşehir statüsüne kavuşan Urfa’nın 12 ilçesi aynı zamanda merkez ilçeler olarak, Urfa Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın seçiminde çok önemli bir işleve sahip olacaktır.
Urfa, stratejik ekonomik bir merkez olarak ön plana çıkıyor. Kürdistan coğrafyasının uluslararası ilişkilere açılmasını sağlayacak önemli şehirlerden biridir. Urfa’nın ekonomik potansiyeli sadece Kürdistan ve Türkiye için değ0il. Ortadoğu için de önemlidir.  Mevcut verilere bakıldığından bunu anlamak mümkün. Örneğin Hidroelektrik Santralı işlevine sahip Atatürk Barajı, Avrupa’nın ve Türkiye’nin en büyük barajıdır. İstanbul’un yıllık su ihtiyacını 5 günde sağlayabilecek potansiyeldedir. 2400 MW gücüyle yıllık 8900 GWh elektrik enerjisi üretim kapasitesine sahiptir. İnşasından günümüze 144 milyar kilovat enerji üretmiş olup, ülke ekonomisine katkısı yaklaşık olarak 22 milyar dolardır. Atatürk Barajı, Türkiye’deki hidroelektrik santrallerinde üretilen enerjinin yüzde 20′sini tek başına üretiyor. Urfa ve yakın çevresindeki diğer barajlarla birlikte Türkiye’nin bütün elektrik enerjisinin %28’ini karşılıyor.
Şanlıurfa, Harran, Mardin, Ceylanpınar, Siverek-Hilvan ovaları ile beraber 1.43 milyon dönüm arazi sulanma potansiyeline sahiptir. Henüz tarımsal alanlarının tamamı işlerli hale gelmemiş olmasına rağmen Türkiye ekonomisine bu haliyle katkısı toplam 7,2 milyar dolardır. Tüm alanın sulamaya açılmasıyla ekonomiye yapacağı katkı yıllık 3,8 milyar olarak hesaplanmış. Urfa hem enerji potansiyeli hem de tarımsal gücü bakımından Ortadoğu’nun stratejik merkezlerinden biri olarak çok daha fazla ön plana çıkacaktır. Egemen sınıflar, Urfa’yı kaybetmemek için bütün gücünü kullanacaklardır. Çünkü Urfa’daki Atatürk Barajı olmaksızın, İstanbul, Bursa, Kocaeli, Adapazarı sanayisinin bir değeri kalmayacaktır. Geçmişte Antep, bugün Urfa, Kürdistan kapitalizmin geliştirilmesinin merkez üsleri olarak işlev görüyor. Bu bakımından Türk devleti, Kürt Hareketi’nin gelişmesini Urfa sınırında durdurmak için bütün gücünü ve olanaklarını kullandı. Bölgenin sosyolojik durumunu dikkate alarak Aşiretleri devletin yanında tutmaya özel bir önem verdi. Aşiret liderlerini çok aktif olarak desteklediği gibi bunlar arasındaki çelişkileri ve çatışmaları körükledi ve gündemde tuttu. Bu politikası çok yönlü devam ettiriyor. AKP’nin Urfa’da kaybetmesi devletin Kürdistan’ı bütünlüklü olarak kaybetmesidir. Bir bakıma, tarihsel sürecinin dolduğu anlamına gelir. Bunun farkında oldukları için Urfa’yı kaybetmemek için bütün güç ve olanaklarını kullanacaklardır. Çünkü kaybeden AKP değil, devlet olacaktır.
Kürt Özgürlük Hareketi’nin izlediği politikaların en üst düzeyde kabul görmesi ve Kürt sorununun çözümünde bütün dengeleri ve politikaları yeniden belirlemesinde rol oynayacak olan Urfa’daki seçim sonuçları tahmin edilenden çok daha fazla önem kazandı. Urfa’nın kazanılması stratejik dengeleri bütünlüklü olarak sarsacak ve değiştirecektir. Bu, devletin Kürt Özgürlük Hareketi’ni pratik-politik olarak Botan bölgesi içinde tutma stratejisinin bütünlüklü olarak tasfiye olması anlamına geleceği gibi Kürt mücadelesinin tarihsel sınırlarına ulaşması bakımından önemli bir aşama olacaktır. BDP, bölgenin sosyolojik yapısını ve özellikle bugüne kadar devletin yanında yer alan aşiretlerin kazanılması gerektiğini çok iyi biliyor. Urfa’nın Büyükşehir Belediyesi olması nedeniyle, ilçelerden gelecek oyların tayin edici durumda olduğunu sanırım bizlerden iyi biliyorlardır.
Urfa’nın kazınılması, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde Gaziantep, Maraş, Malatya gibi illerin sosyolojik ve politik yapısında da çok daha önemli değişikliklere yol açacaktır. Böylelikle Kürt Hareketi’nin toplumsal-psikolojik gücü çok daha geniş bir alana yayılacaktır. Ayrıca, yanı başında özerklik ilan eden Rojava bakımından Urfa, ekonomik ve politik bakımdan önemli rol oynayacaktır.
Özetle:
-         İstanbul’u kazanan Türkiye’de güçtür. Bu bakımdan Ankara’da iktidar olmanın yolu İstanbul’dan geçiyor.
-         Urfa’da Kürtlerin Büyükşehir Belediye Başkanlığını alması ise, Kürdistan’da sessiz bir devrimin gerçekleşmesi ve devletin tarihsel miadını doldurması anlamına gelir.
MUSTAFA PEKÖZ - SENDİKA.ORG - Gokyuzu9@gmail.com

SON YAZIDAN