IŞİD Suriye’de Rakka merkezinden geri çekilirken duvara işlenen bir afiş dikkat çekiyordu. Bu afişte Türkiye de dahil bütün bölge ülkelerinin bayrakları asılmış ve hepsinin üstü çarpılanmıştı
IŞİD dün (11 Haziran) Musul kentini ele geçirene kadar dünyanın gündemine girmedi ama üç yıldır zaten Suriye’dedir. Suriye’ye yönelik tarihte eşine rastlanmayan bir saldırı var ve vahşi saldırıların oluk oluk kan akıttığı Suriye’de halk, üç yılı aşkın bir süredir bu belayla boğuşmaktadır. Ve bu IŞİD Suriye’ye gökten zembille de inmedi. IŞİD’i var eden “derin stratejiler”, Suriye’yi imha etmek uğruna “şeytanla bile işbirliği yapma” siyasetsizliğini pervasızca uyguladılar. Körfez sermayesiyle beslenen, El Kaide üssüne dönüştürülen Libya’dan cihatçı takviyesiyle şişirilen, “derin stratejik ortaklık” kuran Türkiye’den de TIR’larına ve Milli İstihbaratına (MİT) varana her türlü destekle bir “canavar” yaratıldı. Bu canavarın bir gün dişlerini “derin stratejik ortaklara” da geçireceği uyarısı her fırsatta yapıldı.
Krizin başladığı ilk haftalardan itibaren yanı başımızda tehlike tohumlarının ekilmeye başlandığına, “Savaş kapımızda” diyerek bu kanlı emperyalist oyunun Türkiye ve bölge halkları için bir felakete dönüşeceğine dikkat çektik.[1] Duyan var mı, dedik. Aradan iki üç yıl geçtikten sonra ancak “Savaş sınırımıza dayandı” sesleri yükseldi.
Keza başta Hatay halkı olmak üzere Türkiye’nin sınır kentlerini bekleyen tehlikeye dikkat çekildi. Özellikle Hatay’ın adeta bir cihatçı kentine dönüştürülmesi ve AKP’nin “siyasi istikbali” uğruna Hatay’ı savaşın kumar masasında bir koz olarak öne sürmesine tepki gösteren Hatay halkı, AKP’nin valisiyle, kolluk görevlisiyle, polisiyle, MİT’iyle topyekun bir kuşatma altına alındığı defalarca yazıldı, çizildi. Hatay halkının kaygılarını dile getirdikten çok değil, altı ay sonra Reyhanlı faciası yaşandı.[2]
Cihatçılar kendilerini besleyen Erdoğan’ı da tehdit etmişti
Reyhanlı faciasının geleceği dünden belliydi ve bağıra bağıra geliyorum diyen tehlikenin “derinliği masa başında çizilen” dış politikanın yanlışlığından kaynaklandığı ortadaydı. AKP ateşle oynadı ve bu ateşin hem Suriye’de hem de artık ateşin körüklendiği yer olarak Türkiye’de bir cehenneme döneceği ortadaydı. Her ne kadar Reyhanlı saldırısı, yine insan zekasıyla alay edercesine Esad rejimi üzerine yıkıldıysa da, saldırıyı gerçekleştirenlerin Suriye’ye gönderilen El Kaideci Nusra Cephesi olduğu ispatlıdır. Saldırı anını kayıt altına alan ve görüntülü olarak bombalamanın ilk dakikalarda duyurusunu yapan muhaliflerin sitelerindeki yazı ve yorumlar, birer belge olarak tarihe geçti.[3] Cihatçıların sitesinde Reyhanlı bombalamasının ilk dakikalarda görüntülerle birlikte duyurulduğu paylaşımda, Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik tehditler de yer aldı. Reyhanlı bombaları, ABD’nin Nusra Cephesi’ni Mayıs 2013’te terör listesine almasından birkaç gün sonrasında ve Erdoğan’ın ABD ziyaretini gerçekleştireceği sırada meydana geldi. Bu tehditlerden açıkça anlaşılan şuydu: ABD Erdoğan’dan Nusra’yı terör örgütü ilan etmesini istemesi olasılığına karşın, bu saldırı, Erdoğan’a; “ayağını denk al” mesajıydı. Nitekim mesaj alınmıştır. Davutoğlu ekranlara gülümseyerek, Kanada Dışişleri Bakanı John Baird ile İstanbul’daki toplantısından sonra, El Nusra’nın hiçbir zaman katliam yapmadığını savunmuştu.
Mesajın alınıp alınmadığı bir yana, AKP bu saldırıyı derin bir stratejik kıvraklıkla hemen fırsata dönüştürdü. Bu fırsatla iki kuş vurmayı hedefledi. Birincisi,  Erdoğan Beyaz Saray’a giderken, çantasında, “Türkiye tehdit altındadır. Stratejik müttefikinizi koruyun, yani Suriye’yi vurun” restini götürdü. İkincisi, “Sünni vatandaşlarımı ‘Nusayriler’ katletti” manevrasıyla, üzerine savaş stratejisi kurdukları mezhepçiliği istenen kıvama getirmek için bu faciayı bir “şans”a dönüştürmeye kalkıştı. Birinci manevradan, Suriye’ye bir dış müdahale çıkmadı. İkinci manevrada ise, masum Aleviler ve Utku Kalı, Reyhanlı sorumlusu olarak tutuklandı. Tam anlamıyla mezhepçilik üzerine kurulu bir infial yaratmak istediyse de, kardeşlik kentinin havasını soluyan Hataylıların kucaklaşması sonucunda bu mezhepçilik kurgusu da boşa çıktı.
Ancak yenilgiye doymayan, fakat bu savaşı “kazanmak” uğruna hata içinde debelenen saldırgan canavarlar, kendi suretlerinden bir canavarlık örneği yaratarak, Suriye halkının üzerine saldılar. İşte bu yeni canavar, El Kaide’nin taktiksel olarak isim değiştirmiş hali olan IŞİD’dir.
Bu canavarı kim yarattı?
IŞİD, 2013 yılında Suriye’de türeyen, daha doğrusu isim değiştiren bir El Kaide örgütüdür. “2013 tarihinde El Kaide’nin Irak Emiri Ebu Bekir El Bağdadi, Suriye’de cihatçılara katıldı. Resmi bir bildiride “Irak İslami Devleti” ile “Şam Ahalisi Nusret Cephesi” isimlerinin lağvedildiğini, ikisinin “Irak ve Şam’da İslami Devlet” adı altında birleştirildiğini,  selefi – cihatçı bütün grupların El Kaide’ye ve lideri ‘Şeyhul-Cihad’ Eymen El Zevahiri’ye biat ettiğini ilan etti.”[4] Fakat Nusra Cephesi lideri Ebu Muhammet El Golani, bu iki örgütün birleştirilmesini kabul etmeyeceğini ve biat ettikleri El Kaide lideri Zevahiri’ye bağlı kalacaklarını duyurdu. Bu açıklamadan tam bir ay sonra, Mayıs 2013’te Birleşmiş Milletler, “El Kaide’ye bağlı Nusra Cephesi örgütünü terör listesine aldı.” El Kaide ile aralarına sözde mesafe koyan küresel güçler ve özellikle ABD, esasında Suriye rejimine karşı besleyip büyüttükleri İslamcı gruplarla hiçbir başarı elde edemediklerini, Suriye rejimini devirmenin başka derin stratejiler gerektirdiğini “keşfetmiş” olmalılar. Muhaliflere daha çok silah yardımı yapabilmenin yeni kamuflajı olarak, El Kaide gibi aşırı unsurları “reddettiklerini” ilan edip,  sözde “ılımlı muhalifleri” daha çok silahlandırma stratejisini uygulamaya başladılar.
Nusra Cephesi’nin terör listesine alınmasıyla “aşırı unsurlarla işimiz yok” görüntüsü vermeye çalışmak, insan zekasıyla dalga geçmektir. Çünkü birincisi; Nusra Cephesi, bizzat Suriye savaşı için kuruldu ve finanse edildi. “Cephetun-Nusra li ehliş-Şam” örgütünün 2011 yılının sonlarında kurulduğu deklare edildi. Yani Suriye krizinden 10 ay sonra… İkincisi, bu örgütün başta sarin gazlı kimyasal saldırılar olmak üzere bütün bombalama ve toplu katliamları gizlendi ve manipüle edilerek Şam rejiminin üzerine yıkıldı. Böylece bu örgüt daha çok cesaretlendirildi, cesaretlendirildikçe de daha çok katliam yaptı.
Ancak rejimi devirmek bir yana, gücünü zayıflatmayı dahi başaramayınca, sözde “El Kaideci olmayan” bir oluşuma ihtiyaç duyuldu ve IŞİD dünyaya geldi… Ama kamuoyuna bu algıyı yansıtacak el altındaki medya, IŞİD ve diğer cihatçı örgütleri “El Kaideli değil”miş gibi sundular. Ama gerçekte bunlar El Kaide’nin ta kendisidir.
IŞİD bir ABD projesidir
IŞİD bir projenin ürünüdür. IŞİD’i var eden bu projenin iki temel hedefi vardır: Birincisi, Suriye’deki başarısızlıkla dolu iki yılını tüketen muhalifleri bir araya getirmek ve daha çok destek sunmak için, Nusra karşısında “yeni” bir oluşum yaratmaktır. Bunu, sözde “ılımlı” muhalefet kisvesiyle oluşturmak istediler.
İkincisi, Suriye’ye müdahale etmeye can atan Körfez krallıkları, Avrupa ve ABD, BM’den karar çıkartamayınca, uluslararası topluma müdahale için daha çok gerekçe oluşturma çabasındadır. Nusra karşısında “ılımlı” diye öne sürülenlerin ılımlı olmadığı elbette biliniyordu. Daha çok saldırı, daha çok katliam olacağı hesaplandı. Bu durumda “El Kaideci aşırı unsurların bölge için bir tehdit oluşturmaya başladığı” tezi üzerinden “bölge halklarını kurtarmak” adına tekrar müdahale gerekçesi sunmayı hesapladılar. Fakat IŞİD projesi de dış müdahaleyi sağlamadı, yine el Kaidecilerde yeni kılık değişikliğine gidildi ve bizzat Davutoğlu’nun stratejik hattını derinden çizdiği “İslami Cephe” doğdu.
Suriye, masa başında stratejileri çizilen projeye sığmadı. Libya’da kısmen başarıyla uygulanan bu proje, Suriye’de tutmadı. Libya’da El Kaide Kaddafi’ye karşı bizzat ABD, Fransa ve Katar tarafından ülkede konuşlandırıldı, sonrada fazlasıyla desteklendi, NATO müdahalesiyle de önü açıldı. Böylece Kaddafi Rejimi devrildikten sonra El Kaide iktidar oldu. ABD ve Batı devletleri El Kaide ile bu ortaklığı gizlediler elbette. Çünkü başka bir isim adı altında üstü tülle örtüldü;  Libya El Kaide, “Ensar el Şeriat” adıyla örgütlendirildi ve iktidara taşındı. Suriye’de de, krizin başlamasından 6 ay sonra El Kaide, “Nusra” ismiyle sahneye sürüldü. Fakat Suriye’de işler masa başında hesaplandığı gibi gitmedi. Bu kriz devam ederken Libya El Kaidesi, namlunun ucunu hemen ABD’ye döndürdü. ABD’nin Bingazi Başkonsolosu’nun öldürülmesinden sonra Libya’da işler kritikleşmeye başladı.
Avrupa cihatçılara karşı önlem alıyor
Açıkçası hem Libya’da hem de Suriye’de AB’nin ve ABD’nin El Kaide’yle başı beladadır. Keza Suriye’de kaybettikçe ve Suriye ordusu tarafından sürülerek dar bir alana sıkıştıkça, cihatçı çetelerden sağ olanlar, geldikleri ülkelerine geri dönmeye başladılar. Geri dönüşler, Avrupa ülkelerini ciddi anlamda endişelendirmeye ve bu geri dönüşlere karşı güvenlik önlemleri almaya zorladı. İngiltere, cihat için gidilmemesi gerektiği yönünde resmi uyarılar yapmaya başladı. Fransa’da da Suriye’ye cihat için gidişleri ve özellikle dönüşleri engellemek için sosyal medyaya kısıtlamalar kondu, devlet kurumları alarma geçirildi. İdamlık mahkumları hapishanelerden çıkarıp Suriye’ye cihada gönderen Arabistan bile önlemini almaya başlamıştı. Son aylarda ülkelerine dönmek isteyen Arabistanlı cihatçıların “özel talimatla” ya pasaportlarına el konuldu ya da bizzat “taburları” tarafından öldürüldüler. Cihatçı gönderen bütün ülkeler sıkı önlemler alırken Türkiye, İstanbul-Antakya hattında cihatçı trafiğine daha fazla ev sahipliği yapmaya, her türlü cihatçı örgütün “vatanı” olmaya ve resmi makam odalarına kadar girip hasbihal edecek denli içselleştirmeye devam etti.
Bugün gelinen noktada IŞİD’inden Nusra’sına kadar cihatçılar Antakya’da, Ankara’da, İstanbul’da ve her yerdeler. El Kaide artık Türkiye’dedir ve Türkiye, IŞİD ile de “komşu devlettir.”
Bunun nasıl bir tehlike oluşturduğu Türkiye halklarının algısı ve dikkatinden kaçırıldıysa da, Avrupa ülkeleri tehlikenin kendileri için olan kısmını iyi kavradılar. Bunun için birtakım önlemler almak adına Türkiye ile güvenlik ilişkilerini geliştirmeye başladı. Şu hale bakınız ki, Ulusal Güvenlik Anlaşması gereği alınacak bütün önlemler cihatçı akınına karşıdır ve Avrupa devletleri kendi güvenlik önlemleri için Türkiye’nin sırtını sıvazlamaktadır. Ama bu sıvazlama AKP tarafından ağzı kulaklarında bir memnuniyetle karşılanırken, esasında bu ulusal güvenlik işbirliği; “Bu beladan bizi sen kurtar, bu cihatçıları kendi ülkenden sakın çıkarma!” anlaşmasıdır. Sınırlarından içeri girmelerine dahi izin vermeyen Avrupalılar, bu cihatçılarla iç içe yaşayan Türkiye’yi böylesi bir belayla baş başa bıraktılar. Üç yıl öncesinden bu yana söyleye geldiğimiz şey bugün daha da belirginleşti ve artık yok sayılamaz hale geldi;  Türkiye bu canavarla baş başa kaldı ve hiçbir ülkeden yardım alamayacak kadar da yalnızdır.
IŞİD’in Musul’a girişi taktiksel midir?
İki hafta önce IŞİD lideri Bağdadi, Irak ve Suriye’deki IŞİD militanlarına, “Irak ve Suriye’den çekilin, Ürdün’e geçin” çağrısı yaptı. Bu çağrının altında, bir yandan El Kaide’nin Libya’da kaybetmeye başladığının anlaşılması, diğer yandan Suriye’de kontrol altına aldıkları bölgenin giderek daralması, mutlak bir yenilgiyle karşılaşmadan kendilerine İslami Devletlerini kuracak bir yer edinme telaşı yatmaktadır. Edinecekleri yeni mevzide toparlanacak, kendi devletlerini kuracak ve oradan bütün bölgeyi “İslamileştirmek” için savaşacaklardı… IŞİD liderliğinin bu çağrısından hemen sonra Ürdün, Suriye’nin Amman Büyükelçisini “istenmeyen adam” ilan edip, 24 saat içinde ülkeyi terk etmesini istedi. Bu durum şöyle yorumlanabilir: Birincisi; Ürdün yönetimi korktu ve Suriye ile bütün diplomatik ilişkilerini bitirerek, IŞİD’e bir zeytin dalı uzattı.
İkincisi; IŞİD için bölge açmak, ama çatışmasız bir mevzilenmeyle örgütün kendi gücünü toparlamasına olanak sağlamak, öte yandan Suriye muhaliflerine yeniden bir ayar çekmek hedeflenmektedir…
Suriye muhalefetine yeni ayar: Ilımlı ve “iç muhalefet”
Suriye üzerinde yoğunlaşan emperyalist komplo dördüncü yılına girerken, savaşın patronlarının Esad’sız çözümden Esad’lı çözüme cebren geldikleri bir dönemde Suriye’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Ancak bu savaşın vekaletini üstlenenler, onca başarısızlıklarına rağmen hala can hırlaş uğraşmaya ve Suriye üzerine yeni “derin stratejiler” çizmeye devam ediyorlar. Bu derinliğin son tezahürünü, 15 Mayıs (2014) günü Londra’da toplanan “Suriye’nin Dostları Çekirdek Grubu” toplantısında gördük.
Londra toplantısının gündeminde Haziran ayında Suriye’de gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimi vardı. Toplantının sonuç bildirgesinde “Esad rejiminin 3 Haziran’da devlet başkanlığı seçimlerini yapma planını geçersiz kabul ediyoruz” denildi. Sebep; hukuka aykırıymış, bu krizde hayatını kaybeden masum insanlarla alay etmek anlamına gelmekteymiş, milyonlarca Suriyeli siyasi katılımdan mahrum kalacakmış…
Ne yaman çelişkidir ki; “milyonlarca insanın göç etmesi”ni sağlamak için Angelia Jolie adlı “savaş meleğini” Hatay’a kadar getirenler, bu kez göç edenleri kendilerine malzeme yaptılar.  Yüze yakın ülkeden ne kadar ipsiz sapsız kıyma canavarı varsa, hepsini toplayıp ülkeye sokan, vekaletle yürüttükleri bu savaşın tecavüzcüsünü de yaratan, halkı göç ettiren, komşu ülkelerde ucuz işgücü haline getiren, sokaklarda dilencileştiren bu çekirdek grup, “demokrasi” adına kaygı duymaya, oy kullanamayacaklar için talepler sıralamaya başladılar.
“Dost çekirdekler”in Londra toplantısından, “Tüm uluslararası toplumu bu yasa dışı seçimleri reddetmeye çağırıyoruz” çağrısının ardından, yeni “stratejik derinlikler”le geldi. Buna göre Suriye’de artık aşırı İslamcılarla mesafe konulacak ve “içerden ılımlı muhalifler”le yola devam edilecektir. Bu derin stratejilerin Arap medyasına yansıması gecikmedi ve görüldü ki, bu yeni strateji, şimdiye kadar denenmişlerin iflasından sonra, “bir de şunu deneyelim”den ibarettir. Denenmemiş yeni stratejide, yurtdışındaki muhalifler Suriye’ye dönecek, içerde muhalefeti toparlayacak ve kontrollü geliştirilecek olan bu yeni iç muhalefet uluslararası toplum tarafından tanınacaktır. Bu formülde yine Davutoğlu’nun stratejik derinliğinin yansıtan ve AA’nın toplantıya dair aktarımlarında yer almayan şu cümleleri dikkat çekti: “Suriye bölünmelidir. Tek hükümet ve tek otorite olduğu sürece Esad’a baskı yapmamız artık mümkün değil. Orada Uluslararası toplum tarafından tanınan iki otoritenin olması gerekir. Bunun için Suriye’nin bölünmesi şart. Böylece Esad yönetimi devretmek ve çekilmek zorunda kalır.”[5]
Nitekim bu kararlaşmanın hemen ardından yurtdışındaki 50’den fazla muhalif, ülkeye döndü ve örgütleme çalışmasına başladı. Bu 50 kişilik ekip, “Suriye’ye Muhalif Koalisyon” ve “Ulusal Konsey”den ayrılan -görevlendirilen- muhaliflerden oluşuyor. İçerde yeni bir muhalif koalisyonu kurma hazırlığına başladılar.
Buna eşlik eden Obama’nın 28 Mayıs’taki West Point konuşmasındaki “Suriye’de teröristler ve acımasız diktatörlere karşı en iyi alternatif sunan muhalifleri destekleyeceğiz” açıklaması da dikkate alındığında, IŞİD, Nusra gibi El Kaideci örgütlerle “aralarına mesafe koyacakları” az çok belli olmuştu. Nitekim bugünlerde yaşananlar, tam da bunu doğrulamaktadır. Bir yandan AKP Nusra’yı resmen terörist olarak kabul ediyor, öte yandan IŞİD, yerinden hareketlenerek Musul’a doğru yol alıyor. Bu gelişmelere göre şimdi akıllara gelen ilk soru şudur: IŞİD’e “oradan çık” emri mi verildi?
El Kaideli projeler iflas etti
Bu gelişmelere eşlik eden bir başka önemli gelişme de Libya’dan geldi. Libya’da mecliste temsil edilen ve resmen kendi devletini kuran El Kaide’ye bir darbe yapıldı. Kaddafi rejiminin eski ortağı, NATO müdahalesinin baş aktörü ve CIA müttefiki olan Halife Haftar tarafından gerçekleştirilen müdahalenin ardından Libya El Kaidesi Ensar El Şeriat örgütü, “yenildik” açıklaması yaptı. Örgüt liderliğinden yapılan açıklamada ayrıca Türkiye’yi zor duruma düşürecek şok itiraflar da vardı.  “Katar ve Türkiye bizi yarı yolda bıraktı”
Libya El Kaidesi olarak bilinen “Ensar el Şeriat” örgütünden 10 Haziran günü ilk defa başarısız olduklarına dair bir itiraf geldi. Bu itirafla birlikte projenin ne olduğu ve bunun arkasında kimlerin olduğu da açığa çıkmış oldu. Libya Ulusal Halk Hareketi’nin resmi Facebook sayfasından bildirdiğine göre, Ensar El Şeriat örgütü liderliğinden yapılan açıklama şöyle:
“Libya’yı ele geçirmede gösterdiğimiz başarıdan sonra Türkiye ve Katar, projemizi tamamlayabilmemiz için yeterli silah göndermediler ve bizi yarı yolda bıraktılar. Libya’yı ele geçirdikten sonra bizi Suriye ve Irak’a gönderdiler. Orada da kendi devletimizi kuracaktık. Fakat başarılı olamadık. Özellikle Mısır’da Sisi resmen yemin ettikten sonra anladık ki, bu proje bitmiştir.”[6]
İslamcılar, Mısır’dan sonra Libya’da iktidarı kaybetti. En önemli iki mevzi kaybedildikten sonra El Kaide’nin saha savaşında sıkıştığı ve giderek kaybedeceği aşikar. Tam da bu zamanda yolara düşüp Musul’u ele geçirmesi birçok soru işaretini beraberinde getiriyor.
IŞİD Suriye’de ordudan üst üste aldığı darbelerin etkisi ile aslında çıkış yeri olan Irak’ta hem kurumsallaşmak hem de Suriye’de denetim altında tuttuğu yerlerle birleşmek için Irak’ta yoğunlaşmaya başladı. Aslında örgütün çıkış yeri olan Irak’ta özellikle Sünni bölgesinde (El Anbar, Felluce, Tikrit) etkinlik oluşturduğu yerleri daha derli toplu hale getirmek ve organizasyonunu tamamlamak, kurumsallaşmak zorunluluk haline gelmiştir. Gerek Rojava’da AKP hükümeti ve Barzani’nin desteğiyle örgütün PYD ile girdiği çatışmada istenilen sonucu elde edememesi, gerekse de Suriye yönetiminin Humus’u muhaliflerden arındırdıktan sonra Halep’in büyük bir bölümünü kontrol altına alarak IŞİD’in mevzilerine doğru ilerlemesi, bu hareketliliği zorunlu kılmıştır. Musul’a doğru yol alan IŞİD’in Rakka’daki mevzileri, üç gün önce Suriye Hava Kuvvetleri tarafından yoğun bir bombardımana tabi tutuldu.
IŞİD’in Musul’a yönelmesinde Irak’ta merkezi hükümet ile Kürt yönetimi arasında petrol ihracıyla ilgili anlaşmazlık da önemli bir faktör olarak görülüyor. Bilindiği gibi AKP hükümeti ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin başı olan Barzani arasında Irak merkezi yönetimini oluşturan Maliki hükümetini by-pass ederek petrol anlaşması imzalanmış, Bağdat hükümeti ise bu anlaşmayı tanımamıştı. Ayrıca AKP hükümeti Kürt meselesinin çözümünde muhatap almak zorunda kaldığı PKK’yi ilk fırsatta devreden çıkararak Kürt sorununu “Barzani’yi merkeze alarak çözme” arzusunda olduğunu, Irak Bölgesel Kürt yönetimi ile yaptığı anlaşmalarla göstermiş oldu. AKP kongresinde yanına oturtarak konuk ettiği Barzani ise bu rolünü çoktan benimsemişti bile. 30 Mart seçimlerinden hemen önce Diyarbakır’a getirtilen Barzani ise Kürtlerin tek temsilcisi olma hayalini çoktan kurmaya başlamıştı.
Kısacası IŞİD’in son Musul saldırısı, Irak’ın en büyük ikinci kentini ele geçirmesinden hemen sonra Kürt yönetimiyle bir sorunlarının olmadığını açıklaması, Kürt bölgesel yönetimi başbakanının da Musul’da asıl suçun, merkezi Bağdat hükümetinde olduğunu açıklaması, IŞİD ile Irak Bölgesel Kürt Yönetimi arasında bir işbirliği olduğunu göstermektedir.[7] IŞİD’in Musul’da uzun süre kalacağı kuşkuludur. Kürt yönetimi ile arası bozuk olan Maliki’nin IŞİD’in Musul’dan Kürtler tarafından “çıkarılması”ndan sonra başta AKP hükümetiyle yaptığı petrol anlaşmalarının kabulü olmak üzere Kürtlere bir dizi tavizler vereceğini söylemek kehanet sayılmamalı.
Ayrıca Musul’da konsolosluğu basılan AKP hükümetinin, konsolosluğu çatışmasız olarak IŞİD’e teslim etmesi, konsoloslukta bulunan özel harekat timinin tek kurşun dahi atmadan IŞİD militanlarına konsolosluk personeliyle birlikte teslim olması da akla başka soruları getiriyor. Suriye’de AKP tarafından her türlü desteği alan bu örgüt militanlarının, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun açıklamasından anlaşıldığı üzere AKP hükümetinin temsilcileri ile doğrudan temas halindedir. Davutoğlu’nun bu “doğrudan temas halindeyiz” açıklamasından saatler sonra IŞİD’in Musul Konsolosluğu’na gelip tüm personeli ve konsolosluğun korunması için orada bulunan özel harekat timini en küçük bir karşı koyma ile karşılaşmadan rehin alması, akıllara şu soruyu getiriyor: Türkiye’nin Musul Konsolosu dahil 49 TC yurttaşının rehin alınması, Dışişleri Bakanı’nın yeni bir stratejik denkleminin sonucu mudur? Öyleyse IŞİD’in Rakka merkezli Suriye mevzilerini bırakıp Musul’a yönelmesi de bu stratejik denklem dahilindedir.
El Kaide’nin IŞİD, Nusra, İslami Cephe ve bilumum türevleriyle boğuşan Suriye halkını görmezden gelenler, boğaz kesme ritüellerini uygulayan bu canilere karşı Suriye güvenlik birimlerinin her adımını “halkına karşı şiddet uyguluyor” diye yansıtanlar, şimdi “Esed güçleri Nusra’yı vurdu, IŞİD’i bombaladı” biçiminde ifadeler kullanmaya başladılar. IŞİD’in ne kadar tehlikeli ve gaddar olduğunu yazıp çizmeye başladılar. Hatta işi “bu canavarı Baas rejimi yarattı” manipülasyonuna kadar vardırmaya başladılar. Ama Türkiye’ye yönelik kendi elleriyle yarattıkları tehlikeden söz etmemekte ve bundan itinayla kaçınmaktadırlar. Zaten Hatay’da El Kaideci unsurların terör estirmesi, Hataylıların caddelerde ve evlerinde boğazlarının kesilmesi, hatta Reyhanlı bombalaması gibi bir saldırı dahi tehlike sayılmadı ve bu cenahın nezdinde cihatçılar Türkiye için hala bir tehdit oluşturmamaktaydı. Hatta Musul’u hedef aldıktan sonra artık IŞİD tehlikesinden söz edilmeye başlandığında da, “bölge için evet, ama Türkiye için bir tehlike oluşturmadığı” ısrarla yinelendi. IŞİD’in Musul’a girmesiyle ilgili görüşüne başvurulan Star Gazetesi Dış haberler editörü Yusuf Özhan, Cüneyt Özdemir’in “Türkiye IŞİD’in hedefinde midir?” sorusuna; “Hayır” yanıtını verdi. Özhan’a göre IŞİD bütün bölge için bir tehditti ama hedefinde Türkiye yoktur. Oysaki 10 Haziran günü 5N1K programında bu sözleri söylediği sıralarda Arap basınından sosyal medyaya yansıyan bir fotoğraf, bu sözlerin doğru olmadığını gösterdi.
Geri çekilen IŞİD’in boşalttığı Rakka merkezinde duvara işlenen bir afiş dikkat çekti. Bu afişte Türkiye de dahil bütün bölge ülkelerinin bayrakları asılmış ve hepsinin üstü çarpılanmıştı. IŞİD’i düne kadar “dost ve ılımlı” diye sunan yandaş medyada, “IŞİD’in hedefinde Türkiye yoktur diyenlere önemli bir cevap oldu.
Çok önceden de söylendiği gibi bu gidişat şunu gösteriyor: Tehlikenin yanı başımızda olduğu uyarıları manipüle edilmekle tehlike yok olmuyor. Suriye bataklığında yaratılan bu büyük tehlikenin doğrudan muhatabının Türkiye olacağı, ritüellerle boğaz kesen El Kaideci, cihatçı ve gidecek yeri olmayan yabancı savaşçılarla baş başa kalınacağı uyarısını defalarca yaptık. Yanılmış olmayı çok istememize rağmen, maalesef gelinen noktada bu tehlike daha yakın ve daha net görünür hale gelmiştir. Hesapsızca Suriye politikası güden, başarısızlıklara doyamayıp boğazına kadar bataklığın içine saplanan AKP hükümeti ve derin stratejist Dışişleri Bakanı, Türkiye’yi böyle bir belanın içine sürüklediler. Masa başında strateji çizmek, en tehlikeli unsurlarla hesapsızca stratejik ittifaklar kurmak kolaydır, ama gerçek hayatta içine düşülen böylesi bir bataklıktan çıkmak o kadar kolay değildir. Çünkü el Kaide cini bir kere şişeden çıkarıldı. Onu şişeye geri koymak, “masa başında strateji çizmek kadar kolay” gibi görmüş olabilir, ama artık mümkün değil. Böyle bir şeye kalkışıldığında cin, önce Onu şişeden çıkaranı çarpar. Suriye şişeden çıkarılan bu cinle 3 yıldır savaşıyor, ama onu şişeye geri koymak isteyen Batı devletlerinin şimdi geldikleri nokta şudur: Aman bizi bulaştırmayın!.. Bu demektir ki, belki de Esad’a, “bizi bu beladan kurtar” diye yalvaracakları günlere geldik. Kim bilir? Ama bilinen bir şey var ki, bu bela Türkiye’nin başına kalacaktır. HAMİDE YİĞİT-SENDİKA.ORG

[1] Suriye Gerçeği: Savaş kapımızda, duyan var mı? http://www.sendika.org/2011/06/suriye-gercegi-savas-kapimizda-duyan-var-mi-hamide-yigit/
[2] Suriye’de yaşananlara ve mezhep gerilimine Hatay’dan bakmak. http://www.sendika.org/2012/08/suriyede-yasananlara-ve-mezhep-gerilimine-hataydan-bakmak-hamide-yigit/
[3] Suriye mi, El Kaide mi? Psikolojik harp, dezenformasyon ve gerçekler. http://www.sendika.org/2013/05/suriye-mi-el-kaide-mi-psikolojik-harp-dezenformasyon-ve-gercekler/
[4] AKP’nin Suriye Savaşı, Hamide Yiğit, S.80.
[5] Bkz. http://aljamahir.amuntada.com/t24452-topic
[6] Bkz. http://www.aa.com.tr/tr/haberler/343323–irak-ordusu-musulu-catismadan-iside-birakti-iddiasi
[7] Bkz. Libya Ulusal Halk Hareketi resmi Facebook sayfası https://www.facebook.com/Movement69/posts/514248212037564?notif_t=notify_me
Daha yeni Daha eski