Anayasa Mahkemesi Başkanlığına seçilen Zühtü Arslan, AKP'nin kapatılmasıyla ilgili davayı kabul eden Anayasa Mahkemesi'ni eleştirmişti.

İşte 21 Haziran 2008 tarihinde Arslan'ın yaptığı açıklama ile ilgili o açıklamalar:
Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Zühtü Arslan, AKP'nin kapatılmasıyla ilgili davayı kabul eden Anayasa Mahkemesi kararının 'yargı darbesi' niteliğinde olduğunu ileri sürdü.

Iğdır Barosu'nun düzenlediği 'Demokrasi hukuk devleti ve yeni anayasa arayışı' konulu panelde konuşan Prof. Dr. Arslan, "Anayasa Mahkemesi için imkansız diye birşey yok. Anayasa Mahkemesi kendisini her türlü kararı vermeye muktedir bir organ olarak görüyor ve işin ilginç tarafı en başta bunu yaparken Anayasa Mahkemesi'nin 11'inci maddesini görmezlikten geliyor, ihlal ediyor" diye konuştu.

Kültür Merkezi salonunda düzenlenen panele Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Zühtü Arslan, Bilkent Üniversitesi Öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ergun Özbudun ile Doç. Dr. Serap Yazıcı konuşmacı olarak katıldı. Panelin açılış konuşmasını yapan Iğdır Barosu Başkanı Mustafa Buluş, Türkiye'de son zamanlarda en çok hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, yeni Anayasa ve Anayasa Mahkemesi'nin konuşulduğunu anımsattı. Tüm bu kavramlar üzerinden yapılan tartışmanın 'demokrasi tartışması' olduğunu ileri süren Başkan Buluş, "Özgürlükleri esas alan, demokratik sistemi de özgürlüklerin güvencesi olarak kurgulayan bir sistemin varlığı ve yokluğu, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı ya da Anayasa Mahkemesi tartışmalarının seyrini belirlemektedir. Türkiye her açıdan zor bir dönemden geçmektedir. Doğrusunu söylemek gerekirse zor dönemden bir türlü çıkamamaktadır" dedi.

"BU KARAR DAHA ÇOK TARTIŞILIR"
Paneldeki konuşmasında Anayasa Mahkemesi'ne ağırlık veren Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Zühtü Arslan, Anayasa Mahkemesi'nin, kapatılma davasıyla ilgili olarak verdiği kararın daha çok tartışılacağını ileri sürdü. Kararın çok farklı şekilde değerlendirildiği ve eleştirildiğini belirten Prof. Dr. Arslan, "Çok tartışıldı, çok da tartışılacak bir karar. Herhalde Türk Anayasa tarihinin en önemli kararlarından birisidir bu. Çünkü böyle bir karar her ne kadar 61 Anayasası döneminde benzerleri böyle olmasa bile verildiyse de, 82 Anayasası döneminde bu yana ilk kez veriliyor. Karar için yapılan eleştirilere tepki geldi. Başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere birçok meslektaşımız da bu kararı sonuna kadar savundular. Tabi bu onların en doğal hakkıdır, şüphesiz ki savunanlar olacaktır. Ama bu karar son zamanların moda tabiriyle 'yargı darbesi' niteliğindedir. Neden yargı darbesi bunu da açıklamak istiyorum. Biz darbe denilince hemen Hasan Mutlucan'ın kahramanlık türkülerini hatırlıyoruz. Meclisin kapandığı, siyasi partilerin kapısına kilit vurulduğu ve yönetimin el değiştirdiği olayları hatırlıyoruz. Siyasi tarihimiz içerisinde bunun sayısı hiçte az değil. Biz, 'yargı darbesi' dediğimizde daha farklı birşeyi kastediyoruz. İktidar değişimi değil de bir Anayasal düzenin temellerindeki değişikliği kastediyoruz. Bu sadece bize has bir kavramda değil. Yargı darbesi son zamanlarda Anayasal düzen içinde tartışılan bir kavram haline geliyor.
Anayasa Mahkemelerinin özellikle Anayasal düzenin temel ilkelerini, normlarını yorum yoluyla değiştirmesine buna yönelik kararlara 'yargı darbesi' deniliyor" diye konuştu.

"ANAYASA MAHKEMESİ İÇİN İMKANSIZ DİYE BİRŞEY YOK"
Anayasa Mahkemesi'nin bazı kararları verirken, Anayasa'nın 11'inci maddesini ihlal ettiğini iddia eden ve "Anayasa Mahkemesi için imkansız birşey yok" diyen Prof. Dr. Arslan, şöyle dedi: "Anayasa Mahkemesi kendisini her türlü kararı vermeye muktedir bir organ olarak görüyor ve işin ilginç tarafı en başta bunu yaparken Anayasa'nın 11'inci maddesini görmezlikten geliyor, ihlal ediyor. 11'inci madde Anayasa'da çok temel bir maddedir. Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğünü düzenler ve der ki: Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlar. Herkesi bağladığı gibi yargı organlarını da bağlar. Anayasa Mahkemesi de bu anlamda Anayasa'ya bağlı, Anayasa'nın verdiği yetki sınırları içinde hareket etmek zorunda olan bir organdır. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi sürekli yaptığı gibi 153'üncü maddeyi de ihlal etmiştir. Yani gerekçesi açıklanmadan, gerekçesi yazılmadan bu iptal kararını yine açıklamıştır. Bu Anayasa hükmünün yorumlanması, yorumlanarak işte, 'gerekçesi yazılmadan bazı kararlar açıklanabilir' şeklinde anlamlandırılması imkansızdır. Çünkü o kadar yalın bir ifadeki iptal kararları, gerekçesi yazılmadan açıklanamaz. Bunu 100 kişiye sorduğunuzda 100 kişi de aynı şekilde anlayacaktır. Çünkü burada esneklik, elastiki birşey yok. Önce gerekçesini yazacaksınız kararların ondan sonra açıklayacaksınız. Ama uzun süredir Anayasa Mahkemesi bu kuralı, bu Anayasa normunu ihlal ediyor ve gerekçesini yazmadan kararlarını açıklıyor. Aynı şekilde yürürlüğü durdurma yetkisini Anayasa, Anayasa Mahkemesi'ne vermiyor. Fakat 93 yılından beri Anayasa Mahkemesi yürürlüğü de durduruyor. Ayrıca son olayda yürütmeyi durdurmanın anlamını da daha doğrusu kavramış değilim. Neyin yürürlüğü? Yürürlülüğün durdurulması için yürüyen birşeyin olması lazım, bir uygulamanın olması lazım. 10 ve 42'inci madde çıktı, Anayasa değişikliği yapıldı, işte amaç belliydi üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırmaktı, olmayan sağır bir yasağı kaldırmaktı esasen. Çünkü üniversitelerde başörtüsünü yasaklayan herhangi bir norm yok."
Daha yeni Daha eski