O duyum ve dedikodular aslında epey uzun sayılabilecek bir süreden beri devam ediyordu.

Kimi belediye “görevlileri”nin tuhaf, akıl almaz ve ipe sapa gelmez davranışları, uygulamaları, yasa ve hukuk tanımazlıkları iddia ya da dedikodu düzeyinde bile olsa, halkın hep dilinde ya da kulağındaydı.

Bunların arasından, hatırı sayılır ve oldukça çarpıcı olanlarını bazı sosyal medya sayfaları “ifşa” ediverince, birçok dedikodu ve iddia birdenbire somuta dönüşür gibi oldu. 

Söz konusu sosyal medya sayfalarının bu noktadaki paylaşımları, belediye başkanı başta olmak üzere, birçok isim açısından yenilir yutulur cinsten değildi.

O paylaşımları birçoğunuz artık çok iyi biliyorsunuz.

“Paylaşımcı(lar)”, sekreter bayanla başlayıp Ömer Sebahattin Çetin’le devam etmişlerdi. Dün itibarıyla ulaştıkları nokta ise öncekiler gibi yine oldukça ilginçti. Kimi paylaşımlarda, belediye başkanı ve bazı meclis üyelerinin “emlakçılık”a başladıkları iddia ediliyor ve hedeflenen meblağ da “trilyonlar dönüyor” cümlesiyle ifade ediliyordu. 

Belediye başkanına atfen yapılan bir diğer paylaşımsa, başkanın, ilçedeki yerel bir gazeteye belediye bütçesinden para aktardığını söylüyordu.

“Silivri Belediyesi "Performans Değerlendirme Toplantısı" adı altında Kumburgaz Marin Princess Hotel'e kış tatiline gidiyor. Otelde kapalı havuz var, sauna var, köpük banyosu var, hamam var, kese var. Tavuk Ömer için elleri ve kolları kıllı tellaklar tarafından yapılan masaj var. E size de Silivri halkı olarak bu hizmetlerin parasını ödemek var...”cümleleriyle yapılan paylaşım ise, benim açımdan, sadece ve sadece son cümlesi noktasında dikkatimi çekmişti. Bu sosyal medya paylaşımında iddia edilenler doğru ise, “. E size de Silivri halkı olarak bu hizmetlerin parasını ödemek var...” cümlesi sizi bilemem ama benim kanımı dondurmaya ve tepemi attırmaya yetti. O yüzden, sözü edilen "Performans Değerlendirme Toplantısı" yakından izlenmelidir diyorum.

Fakat ben, kişisel olarak, belediyede olup bittiği iddia edilen birtakım olayların ve gelişmelerin, bana sordurup durduğu asıl sorularla ilgiliyim. 

Parti; Silivri CHP’den, CHP’li belediye başkanından ve uzunca bir süredir devam eden bu iddia ve söylentilerden haberdar değil midir? Ya da örneğin, İstanbul il örgütü aslında bir süpürge sapıdır da bunu biz mi bilmiyoruz? Veya Murat Karayalçın diye anılan şahıs, İstanbul il başkanı mıdır, yoksa iskele babası mıdır? Benim ilgilendiğim sorular işte bunlar.

Murat efendinin üzerine oturduğu koltuğuyla Silivri belediye binasının arasında taş çatlasa 1 saatlik bir mesafe ya vardır ya da yoktur. Murat efendi zahmet edip de o koltuktan kıçını kaldırırsa, en fazla bu mesafede bir yolu kat edip gelecektir Silivri’ye. Ama bunu şu ana kadar yapmamıştır. Bu da bir bakıma Silivri’yi (evet, ne acıdır ki), gerici faşizme teslim etmek anlamına gelmektedir. Bu noktadan bakıldığında, Murat’ı böyle olan bir partinin, Özcan’ı nın da insanları şaşırtmaması gerekmektedir. Ve zaten şaşırtmamaktadır.

Belediye başkanı ve kimi belediye çalışanları için kamyon dolusu iğrenç dedikodu ve iddianın ayyuka çıktığı bir dönemde, özellikle İstanbul il örgütünün hani deyim yerindeyse kılını bile kıpırdatmaması bu örgüt içerisinde kanımca artık bir gelenek ya da alışkanlık haline gelmiştir. 

Bu dediğim, Umut Oran’dan bu yana hep bu seyri izledi. Umut Oran tarafından başlatılan bu tuhaf ve içi bir sürü soru ve rüşvet iddialarıyla dolu gelenek artık Murat Karayalçın isimli şahıs tarafından sürdürülmektedir. 

Bizim bu noktada ilgilendiğimiz konu, genelde “kılını kıpırdatmama” şeklinde tezahür eden, il başkanlığı – Silivri belediye başkanlığı bağıntısının asıl içeriğidir. O içerik örneğin garip bir rüşvet sarmalı tarafından biçimlendirilmiş midir sorusu parti açısından her ne kadar korkunç bile olsa, kucak açması muhtemel cevaplarıyla meselenin özünü bizlere büyük bir olasılıkla gösterecektir diye düşündüğümü belirtmek isterim.

Silivri Belediyesi ile CHP İstanbul İl Örgütü arasındaki kimi “ilişkiler”e detaylı olarak döneceğiz. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

BURADAN İLAN EDİYORUZ: KANİ BEKO VE REMZİ ÇALIŞKAN SENDİKA AĞASIDIR!

Silivri belediyesindeki işlerinden gerek(çe)siz ve kelimenin tam anlamıyla tamamen keyfi bir biçimde atılan işçilerin direnişi sabırla, inatla ve yüreklice ama ne yazıktır ki “yapayalnız” bir biçimde devam ediyor.

DİSK’e bağlı Genel – İş üyesi işçilere ilçedeki sol dinamikler sahip çıkmadıkları ve gerekli desteği vermedikleri gibi, bağlı bulundukları sendika ve konfederasyon da aynı şekilde sahip çıkmıyor ve destek vermiyor.

Genel – İş sendikası başkanı Remzi Çalışkan da tıpkı işlerinden atılan Silivri belediyesi işçileri gibi, belediye işçiliğinden gelme bir sendikacıdır. 

Nisan 2013’ten bu yana DİSK genel başkanı olan Kani Beko da bir dönem Genel – İş başkanlığı yapmıştır. 

Ama her iki isim de, içinden çıkıp geldikleri sendikanın üyesi olan iki belediye çalışanını adeta kaderlerine terk etmiş ve işe dönme mücadelelerinde yalnız bırakmışlardır.

Bugün artık 62 yaşında olan Beko’nun işçilik yaşamının büyük bir bölümünde İzmir önemli bir yer kaplar. Remzi Çalışkan ise Urfa ağırlıklı bir geçmişe sahiptir. Aslında birer sendika bürokratı olan Beko ve Çalışkan’ın, işlerine geri dönmek için 106 günden bu yana bir tek geri adım bile atmadan direnen işçilerin bu kararlı tutumlarına karşı ilgisiz kalmaları pek de şaşırtıcı olmasa gerektir.

12 Eylül dönemi askeri savcısına; "siz benim ancak ceketimi asarsınız!" diyen Abdullah Baştürk tavrını hiçbir zaman beklemediğimiz ve beklemeyecek olduğumuz Kani Beko ve Remzi Çalışkan, bu halleri ve duruşlarıyla, Türkiye’de “sendika ağalığı tarihi”ni başlatan Halil Tunç ve /veya Bayram Meral “türevi”dirler. Bu nedenle, Kani Beko’lu bir DİSK’ten ve Remzi Çalışkan’lı bir Genel – İş’ten medet ummak akıl dışı bir iştir.

Kani Beko ve Remzi Çalışkan iflah olmaz birer sendika ağasıdırlar!

SİLİVRİ BELEDİYE BAŞKANI ÖZCAN IŞIKLAR’A OKUMASI DİLEĞİYLE KISA BİR DİPNOT

Kartal, Gülsuyu, Gazi ve Okmeydanı bize işlerinden ettiğiniz işçilerin durumunu sürekli sorup duruyorlar. Onlara ne diyelim istersiniz pek sayın başkan? Örneğin, “burada bir belediye başkanı var ve çok tuhaftır, köpeksiz köyde değneksiz dolaştığını zannediyor” falan diyelim mi, ne dersiniz? Çünkü vardığınız son nokta artık; “anneme emlakçı olduğumu söylemeyin, o beni bir kasabada belediye başkanı sanıyor” kıvamına geldi de, ondan diyoruz, sakın ola yanlış anlamayın bizi ne olur.

Sevgiyle, dirençli ve uyanık kal ey okur! (HAYRİ GÜNEL)
Daha yeni Daha eski