HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Kürdistan’daki şiddetin AKP’nin müzakere masasını devirmesi ardından savaş kararı almasıyla doruğa ulaştığını belirtti ve ekledi: “Kürt sorununu inkar etmesi ve savaş kararı alması üzerine barikat ve hendek direnişleri ortaya çıktı.
HDP Eşbaşkanı Demirtaş’la, öz yönetim direnişlerini, buna ilişkin tartışmaları ve HDP’nin tutumunu konuştuk.
Kuzey Kürdistan'ın birçok merkezinde şehir savaşı yaşanıyor. Sizce nedir bunun kaynağı? Neden böyle bir süreç yaşıyoruz?
Bu kendiliğinden, aniden ortaya çıkmış bir durum değil. Bunun son birkaç yıldır Kuzey Kürdistan'da yaşanan müzakere ve barış arayışlarıyla doğrudan bağlantısı var. Şimdi biliyorsunuz 99'dan bu yana Sayın Öcalan, İmralı'da barış görüşmeleri için büyük çaba sarf ediyor. 99'dan önce de dışardayken sürekli ateşkesler ve çabalarıyla Kürt sorununun çözümünü barışçıl bir noktaya getirmeye çalıştı. Bunların en kapsamlısı, en yaygını ve en uzun sürelisi, 2013 Newrozu'nda başladı. Çok ciddi noktalara da gitti. Biliyorsunuz, heyetler İmralı'ya gitti, Kandil'e gitti, Ankara'da görüşmeler yapıldı. Tarihte ilk defa ortak bir mutabakat metni çıkarıldı ve o da 28 Şubat'ta Dolmabahçe Sarayı'nda ilan edildi.
Şimdi bütün bu görüşme trafiği sürerken tabii Kürt halkı sorunun masada çözüleceğine dair güçlü bir inanç besledi. Ateşkesi ve süreci Kürt halkı her zaman destekledi. Masadan bir çözüm çıkacağını, bir demokratikleşme çıkacağını düşünerek sürecin arkasında durdu.
Peki ama o gün yaşanan gerçekten de bir mutabakat mıydı?
Elbette ki. Yani mutabakat metni olmasa İmralı'da ve Ankara'da tartışılıp Dolmabahçe'de bir arada açıklanır mıydı?
Halen öyle olmadığını söylüyorlar ama...
Tam da sorun burada işte. Yani bugün Sur'da hendek kazılmasının nedeni de AKP'nin bu ikiyüzlülüğüdür zaten. Müzakereyi inkar etmesi, uzlaşmayı inkar etmesi, masayı inkar etmesi, hatta Kürt sorununu inkar etmesi ve savaş kararı alması üzerine barikat ve hendek direnişleri ortaya çıktı. Çünkü masa devrildikten sonra Erdoğan ve AKP hükümeti, Kürtlerin örgütlü bütün güçlerini tasfiye kararı aldılar ve bunu bir Milli Güvenlik Kurulu toplantısında savaş kararına dönüştürdüler. Bir tutuklama furyası başlayacaktı. Tıpkı 2009'da yapılan KCK operasyonları gibi kapsamlı siyasi operasyonlar, Kandil ve Türkiye içinde kapsamlı askeri operasyonlar ve olanaklar ölçüsünde, güç yetirebilirse Rojava'ya yönelik askeri müdahaleler... Bunların hepsi müzakerenin bitirilmesiyle uygulamaya konulan AKP politikalarıdır. Bugün hendeğin ve barikatın ortaya çıkmasının nedeni de budur. Topyekün bir saldırı başlatıldı, topyekün bir imha savaşına girildi, Kürt gençleri ve sivil halk meclisleri de, "Biz bu saldırılara karşı kendimizi koruyacağız, meşru savunmamızı yapacağız" diyerek mahallede örgütlenmeye başladılar. Müdahalenin dozu arttıkça direnişin de dozu arttı. Başlangıçta hatırlanırsa bu kadar yüksek bir çatışma söz konusu değildi. Ne zaman ki Varto'da olduğu gibi çok kapsamlı bir şekilde imha amaçlı gençlerin üzerine gidildi ve Ekin Wan'da, mezarlıklara saldırılarda olduğu gibi hakarete varan, onur kırıcı tutumlar ortaya çıktı, direniş de büyüdü. Anlaşıldı ki AKP hükümetinin müzakereye, masaya dönmek konusunda hiçbir iradesi yok, seçim öncesi ve sonrası kapsamlı bir savaş yürütecek. Bu ortaya çıkınca buna karşı direniş de büyüdü ve giderek başka ilçelere, mahallelere de yayılan ve her gün kapsamı artan bir şehir savaşı gerçeği ortaya çıktı.
Bu tartışmalarda temel bir sembol olarak "hendek" öne çıkıyor. Siz nasıl bakıyorsunuz "hendeğe" ve onunla sembolize edilen mücadele biçimine?
İşin siyasi yönünü önce bir netleştirmek lazım. Nedir o? Kürt halkının kendi statü talebi ve Türkiye'de demokrasi talebi. Asıl siyasi talepler öne çıkarılarak bir süreç başladı. Hatırlanırsa Şırnak'ta, Cizre'de sivil halk meclisleri öz yönetim ilan ettiğinde ne hendek vardı, ne barikat vardı? Ama ne yaptı devlet? Belediye başkanını, o açıklamayı okuyanı, açıklama okunurken yanında bulunanı... Herkesi tutukladı. Açıklamadan haberi olmayan, görüntüye giren kişileri bile tutukladı. Bunun üzerine şöyle bir durum yaşandı: Orada yaşayan gençler, siyasetçiler, halk, "Yahu bizi bu kadar rahat biçimde gelip mahallemizde, evimizde gözaltına almalarına izin vermeyeceğiz" dedi. Bunu da bir fiziki engelle, taktikle nasıl yapabiliriz sorusundan tahmin ediyorum ki hendek gibi bir şey çıktı.
Yıl 2015. İnsanlar uzayda uydu savaşları yürütüyor. Kürt gençlerinin elinde uyduları, devasa orduları, güçleri yok. Ama kendi canını, onurunu, haysiyetini korumak istiyor. Elinde imkan yoksa ne yapacak? Hangi imkan varsa onu geliştirecekti gençler ve böyle bir şey ortaya çıktı. Dolayısıyla öyle sırf savaşı şehre çekmek için Kürt hareketinin veya gençlerinin özel çabasıyla ortaya çıkmış bir şey değil, devletin özel saldırıları karşısında savunma mekanizması, taktiği olarak ortaya çıkmış barikatlar, hendekler olarak görmek, algılamak lazım.
Evet, bunun belli tartışmalara yol açtığı ortada. Sanki şehirlerde hendek olmasa devlet bu kadar şiddetli saldırmazdı, enkaz görüntüleri ortaya çıkmazdı diye eleştirenler var. Tabii yani herkes teslim olsa Kürt sorunu da olmaz! Böyle bakarsanız herkes teslim olsun. Mesele burada şudur: Direnilecek mi, direnilmeyecek mi? Faşizme, zulme karşı direniş yapılacak mı, yapılmayacak mı? Yapılacaksa bunun sonuçları elbette ki olur. Savaş her zaman yıkım getirir, çoğu zaman inşa çıkarmaz ortaya. Savaşın yaşandığı her coğrafya, yıkımla karşılaşır. Fakat bu, ne Kürtlerin ne de partimizin tercihidir. Savaşı tercih eden, kararını alan AKP'dir, bu sonucun sebebi AKP'dir.
Bakın o şehirlerde, Sur'da, Cizre'de, Silvan'da, Nusaybin'de yıkılmış, yanmış şehir görüntüleri, camilerin, tarihi eserlerin yıkıldığı görüntüler... Bunlar hangi silahlarla yapılıyor? Gençlerin kullandığı tabanca veya keleşlerle mi yapılıyor? Hayır, bunlar çok ağır silahlarla gerçekleştirilebilecek yıkımlar. Bu silahlar kimin elinde var? Polisin elinde var. Başka kimde var orada? Tankla, topla, panzerle gerçekleşecek yıkımlardır bunlar. O fotoğraflarda gördüğünüz yıkımların hepsi, aşırı güç kullanan AKP'nin ortaya çıkardığı tahribatlardır.
Fakat bu anlattıklarınıza rağmen HDP içinde de galiba halen hendeklerle, öz yönetim direnişleriyle ilgili bir tartışma var. Bunun kaynağı ne? Neden böyle farklı tutumlar ortaya çıkıyor?
Ben hendekleri, ortaya çıkan barikat direnişlerini anlamaya çalışan bir tespit yapıyorum. Biz siyasetçiler olarak tabii ki çözümü siyasette görüyoruz. Gençler savaşsın, gitsin hendek kazsın, demedik. Fakat burada, "Siyasi çözüm alanı daralınca, müzakere masası devrilince böyle bir şey ortaya çıktı" tespitini yapmamız lazım. Yoksa biz işi gücü bırakalım siyasetçiler olarak, gençler savaşsın, canını versin, dirensin, hendek ve barikat kazsın dersek bu, siyaseti hiçleştirmek olur, gençlere de haksızlık olur. Biz parti olarak hala siyasi çözüme, müzakere masasına dönülmesi gerektiği noktasındayız. Hükümet kesinlikle kapsamlı bir ateşkes ilan etmeli, PKK de bu ateşkese kesinlikle ateşkesle karşılık vermeli. Gençler de bu direniş noktasında ateşkese uyan bir pozisyonda olmalı.
Fakat artık öz yönetimin ve Kürt halkının siyasi geleceğinin tartışılacağı bir müzakereye dönülmesi gerekir. Öyle Erdoğan'ın kendi taleplerinin tartışılacağı bir diyalog olmaz. Onun adı müzakere değil dayatmadır. Öyle bir müzakereyi biz de istemiyoruz, barikattaki gençler de kabul etmez, PKK de kabul etmez. Sayın Öcalan, zaten kabul etmediği için tecrit uygulanıyor. Dolayısıyla ortada sanki gerçekten de müzakere yapmak isteyen bir hükümet var, bu seçenek orta yerde dururken gençler de gitmişler sokakları kazmışlar, barikat ve hendek oluşturmuşlar gibi bir algı da yanlıştır. Biz barikatları, hendeği ne AKP'nin ne de HDP'nin kaldıramayacağını söyledik. Onu ortadan kaldıracak şey ancak sağlıklı, karşılıklı ateşkesin ilan edildiği, gözlemci üçüncü bir gücün de olduğu bir müzakere masasıdır.
Evet, HDP içinde bu tartışma var ama bu da doğaldır, normaldir. Anlayabilmek, doğrusunu yapabilmek, siyasetçiler olarak siyaset üretebilmek için bu tartışmalar yapılıyor. Yoksa mahkum etmek, suçlamak veya gelişen bu direniş hamlesini hiçleştirmek için yapılmıyor bu tartışmalar.
Bu süreçte HDP'nin, HDK'nin, kurumsallaştırılması öngörülen ya da bazı merkezlerde kurulan meclislerin üzerine düşen rolü oynadığını düşünüyor musunuz peki?
Mutlaka eksikler var, eleştiriler de var. Bunu anlamaya da çalışıyoruz. Bu konuda eksik veya yetmezliğe düşen herkesin özeleştirel yaklaşması lazım.  Bu direnişi ortaya koyan bizzat halktır. Bu bir halk inisiyatifidir. Halk aslında siyasetsizliğe müdahale etmiş oldu.
Kürtler hiçbir zaman askeri seçeneği bir keyfiyet olarak kullanmadılar, bir mecburiyet ve meşru savunma temelinde ele aldılar ama bunu yaparken de kesinlikle siyasi hamle boyutu eksik yapılmaması lazım. Bize yönelik eleştirileri biz anlıyoruz ama bu konuda herkes kendini özeleştirel olarak da ele almalı. Nerde eksik varsa oranın düzeltilerek siyasi hamle sürecinin ilerletilmesi lazım. 
(OSMAN OĞUZ - Yeni Özgür Politika)
Daha yeni Daha eski