BU BİR "OYA BAYDAK HİKAYESİ"DİR. İSTANBUL'UN GÖBEĞİNDE EMEKÇİ BİR KADIN, ADININ BAŞINDA "DEVRİMCİ" İBARESİ BULUNAN BİR SENDİKA KONFEDERASYONU TARAFINDAN AYLARDIR ADETA BİR ZULME MARUZ BIRAKILIYOR. KONFEDERASYONUN ADI DİSK! TÜRKİYE "DEVRİMCİ" İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU, OYA BAYDAK'A DOĞRUDAN ZULÜM UYGULUYOR. ELBETTE Kİ BU ZULMÜN KAYNAĞI, DİSK'İN TEPESİNE ÇÖREKLENMİŞ KANİ BEKO, ARZU ÇERKEZDAĞ VE REMZİ ÇALIŞKAN GİBİ SENDİKA AĞALARIDIR. AYLARDIR SENDİKA AĞALARINA KARŞI TEK BAŞINA AMA ONURLU BİR BİÇİMDE DİRENEN OYA BAYDAK'IN KENDİ AĞZINDAN DİRENİŞİNİN ÖYKÜSÜNÜ VE BENZER GELİŞMELERİ, GÖRSEL MALZEMELERİYLE BİRLİKTE NE BİR EKSİK, NE BİR FAZLA BİR BİÇİMDE AŞAĞIDA İLGİNİZE SUNUYORUZ. OYA BAYDAK'I YALNIZ BIRAKMAMAK ADINA...

SİLİVRİ DEMOKRATHABER

Adım Oya Baydak ..
İŞİ VE ONURU İÇİN DİRENEN DİSK GENEL-İŞ İŞÇİSİYİM.

1988 yılında sendikalı işçi olarak çalışma hayatıma Eminönü belediyesinde başladım. 22 yıl 6 ay Eminönü Belediyesinde işçi kadrosunda görev yaptım. Çalıştığım süreçte Eminönü belediyesinde sokaklarda çöpte süpürgecilik, park bahçelerde park temizliği, yemekhanede bulaşık, yemek dağıtımı, paspas gibi bir çok beden gücüne dayalı görevde çalıştım. Sendikalı bir işçi olarak sendikalı işçi olmanın gerektirdiği her türlü mücadele ve eylemlilik çalışmasında gücüm ve olanaklarım doğrultusunda destek ve hatta bir iki dönemde şube yönetiminin bir bölümünde görevli olarak da yer aldım.

Eminönü’nde en son Yazı İşleri Müdürlüğünde Evrak Kayıt ve Arşivleme bölümünde çalıştığım dönemde Eminönü ve Fatih Belediyesinin birleşmesi sonucunda tüm çalışan işçi ve memur personel olarak 2009 yılında Fatih Belediyesi bünyesine aktarıldık. Fatih Belediyesinin AKP yönetimi olarak Eminönü’nden gelen tüm çalışan memur ve işçi arkadaşlarımıza olan ön yargı ve tavır özellikle bayan işçilere baskı oluşturmaları sonucunda 6 ay sonunda SSK prim günüm dolduğu için emekliliğe zorlandım. Şahsıma uygulanan baskı ve emekliliği kabul etmememden dolayı disiplin kurulu kararı ile tek taraflı fesih ile hiçbir tazminat hiçbir yasal hakkımı ve kıdem tazminatımı alamadan işten atıldım.

Sendikanın avukatı noterden dilekçe yazıp vermemi, baskı uygulandığını, dava açarsak zaten yüzde doksan dokuz kazanırız diye kendi yazdığı dilekçeyle noterden gönderdikten 20 gün sonra iş akdime son verildi. İlk işe dönüş mahkememi kaybettim. İkinci mahkemem 5.5 yıl olmasına rağmen bitmedi.
O dönem sendika hiçbir eylem yada direniş kararı almadı iyi niyetle sorunları gidereceğini aracı koyup tazminatımı alabileceklerini söylediler ama umulan olmadı.. Belediye başkanına karşı eylem kararı koyma yolu tercihleri arasında asla olmadı.. Hiç bir direniş yapılmadı… 13 ay geçmişti. Genel-İş’te çalışan çaycı arkadaş görevden ayrılmıştı.. Onu duyduğumda işe alınma üzere müracaatta bulundum. Mağduriyetlerim iyice artmıştı, hem borçlanmıştım, strese bağlı sağlık sorunlarım gündeme geldi, bir çok problem yaşadım.. O dönemin genel başkanı tarafından iş başvurum kabul edildi ve çay ve temizlik görevlisi olarak işe alındım. 4 yıl 4 ay bu görevi yürüttüm.
Haziran 2015’te 10 günlük senelik izine ayrıldım. Döndüğümde 3 gün geçmişti postacı geldi. Şahsıma Genel İŞ-Genel Merkezinden mektup gönderilmişti. Sadece iki satır bir yazı yazılıydı evrakta.

“Yönetim Kurulumuzun aldığı karar ile iş akdiniz sonlandırılmış muhasebeyi arayıp bilgi alın bundan önceki çalışmalarınız için teşekkür ederiz..” gibi haksız, hukuksuz, usulsüz, sendikal anlayışa uymayan, sendikanın kendi işleyiş ilkeleriyle çelişen bir işten çıkarma yöntemiyle işime son verilmişti.

Eve gittim eşimle paylaştım bu konuyu o benden daha çok etkilenmişti. Sendikaya ve sendikal çalışmalara ne denli katkı sunduğumu en yakından bilen eşimdi çünkü.

Sağlıkla ilgili bazı kontrollerim vardı 5.5 yıldan beri süren hak hukuk savaşım, tazminat kayıplarım, işten atılmış olmam, bir sürü şey sağlıkla ilgili sorunlar oluşturmuştu .Şeker hastalığım oluşmuştu. Sağlık kontrolleri yaptırıp birkaç gün sonrada direnme kararı aldım.

İşim, ekmeğim, emeğim elimden alınmış; çok büyük bir haksızlık ve usulsüzlüğe uğramıştım. Kaldı ki bir mağduriyetin giderilmesi yolunda alındığım Genel-İş’te hangi mağduriyetim giderilmişti de ansızın gizlilik içinde tezgah hazırlanmış gibi işten atılmıştım. Hala süre gelen bir mahkeme süreci, hala hiçbir kuruşunu alamadığım 23 yıllık emeğim, alın terim olan tazminatım ve avukatın da dediği gibi belki de Türkiye’de tek örnek bir hukuksal ve ihmal bir mağduriyet yaşamışken ne olmuştu da atılmıştım işimden. Hiçbir gerekçe hiçbir suçlama yoktu tamamen keyfi ve usulsüz aynı zamanda da haksızdı. Üstelikte bunu yapan bir sendikaydı isminin baş harfinde “devrimci” ibaresi bulunan bir sendika.

8 Temmuz’da basın açıklaması yapma kararı almıştım, tek başına yapamazdım Devrimci arkadaşları arayıp bana yardımcı olmaları konusunda çağrıda bulundum. 8 Temmuz’da Disk binası önüne gelerek en doğru yerin burası olduğu, Kani Beko’nun Disk ve Genel-İş Başkanı olmasından dolayı ; basın açıklaması yaparak direniş çadırımızı kurduk.

Hiç kimse gelip bana ne oldu, sorun ne, neler yaşadın diye sormadığı gibi DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu haber gönderip “ çadırı kaldırsın oradan, muhatabı biz değiliz gitsin Genel-İş önünde yapsın direnişini” diye haber göndermiştir. Tam da doğru adresin burası olduğunu en iyi kendisinin bilmesine rağmen. İlk gün lavabo vb. ihtiyaçlar için DİSK binasını kullandık.

Ertesi günün akşamı saat 16.00 da mesaisi bitmemesine rağmen personel kapıyı kilitleyip tam giderken fark ettik. Hem de DİSK’in giriş yerinde bazı eşyalarımız olmasına rağmen, son anda fark edip arkadaşlar hemen koşup sordular kapıyı kilitlediniz ama hemen girişte eşyalarımız var hem de lavabo ihtiyacımız için kullanıyoruz dediğimizde kapıdaki görevli arkadaş “ Arzu Çerkezoğlu’nun emridir, kapıyı kilitleyip hemen çıkın, onlar asla içeri girmeyecek hiçbir şekilde yararlanmayacak” diye emir vermiş. Kendisi de saat 16.00’da önce kaçar gibi çıkmıştır.

Kapıyı açmak için görevliyi ikna etmeye çalıştık ama olmadı “ kesin emri var” diye yanıt verdi. Ne yapacağımızı şaşırdık. DİSK’in kapısı 23 yıllık üyesi 4,5 yıllık çalışanına kilitlemiş. İnsani ihtiyaçlarını gidermek için bile izin verilmemiştir. İlk aklımıza gelen ilk oradan bir odun parçası ve yerden bulduğumuz zincirle bizde kapıyı bizlere kitlenmiş, kendi işçisine yasak koymuş DİSK’in kapısını simgesel olarak dışarıdan tahta parçası ile kapattık. Ve basını çağırıp basın açıklaması yaptık. “İşçilere kapatılan DİSK’i Patron Sendikacılarına Kapattık .”

13 Temmuz’da DİSK VE GENEL-İŞ birlikte organize ederek İzmir, Ankara, Mersin, Diyarbakır’dan otobüslerle 300 kişi getirildi ve DİSK’in önünde başta DİSK BAŞKANI KANİ BEKO, GENEL-İŞ GENEL SEKRETERİ REMZİ ÇALIŞKAN, DİSK GENEL SEKRETERİ ARZU ÇERKEZOĞLU olmak üzere işçilere bizi göstererek “SÜPÜRÜN” talimatı verdiler.

Bunun üzerine çoğu şube yöneticilerinden ve sendika uzmanlarından oluşan linç güruhu tarafından azgınca saldırıya uğradık. Direniş çadırım paramparça edilirken, ben ve benimle birlikte direnen DİH’li arkadaşlar ve beni destekleyen işçiler, avukatlar tekmelerle, yumruklarla, kalaslarla saldırıya uğradı. Ben ve birçok kişi yaralandı. Şahsıma ve arkadaşlarıma küfürler edildi. Her türlü saldırıda bulunuldu. Bir arkadaşımızın yüz kemikleri kırıldı, yerlerde sürüklendim. Pet şişeler fırlatıldı DİSK’in katlarından saksı atıldı kafamıza.

Diyarbakır, Mersin, Ankara ve İzmir’den sendika yöneticilerinden oluşturulmuş, otobüslerle direnişimi kaldırmak için 1000’er lira para verilerek adam getirilmiştir. Saldıranlar “1000 TL. aldık” diyorlardı. 8 saat boyunca linç edildik. Denize sürün bunları diyordu Genel-iş yönetimi.

En son Genel-iş sekreteri Remzi Çalışkan ve Disk/Genel-iş Başkanı Kani Beko linç güruhuna emir verip süpürün dedi. Ve kendileri de çıkıp gittiler. Biz bu linç saldırısına uğrarken Disk genel sekreteri Arzu Çerkezoğlu linççilerle içeride fotoğraf çektirip paylaşım yapmış. Sonrasında öğrendik bunları.

Bizler yaralı arkadaşlarımızı hastaneye yetiştirdik. Kalan kısmımız ise yeniden avukatımız ve arkadaşlarımızla basın açıklamamızı yapıp çadırımızı tekrar DİSK’in kapısının önüne kurduk. Aynı günün akşam saatlerinde görevli gelip kendiliğinden kapıyı açıp sonrada öyle bırakıp gitti.

Neydi bu denli saldırının sebebi 29 yıllık emeğime yapılan bu düşmanlık. Bir kişi gelip sormadı muhatap bile olmadı. biz linç edilirken twitter üzerinden mesaj yayınlayan Genel-İş’in sözde eğitim daire başkanı HÜSEYİN YAMAN “tatil yapabiliyor bu işçi” deyip tatil fotomu yayınladı ve linç için gelenlere de “elinize sağlık, Egenin yiğit efeleri” diye kutluyordu.
Bu yapılan emeğe saldırıydı. Direnen bir işçi kadına nasıl saldırıldığının tarihi “kara lekesiydi” . Sonrasında her türlü tehdit, gözdağı, sosyal medyadan hakaretler aynı zamanda ağza alınmayacak küfür ve tehditler aldım. Ama yılmadım; direndim ve direndik. Çünkü haklıydık .

Sendikalar işçilerindir. Sendika hiçbir gerekçe gösteremeden işçisini işten atamaz. Kuruluş ilkesine, varlık koşuluna aykırıdır bu.

Bir ay önce DİSK Başkanlar Kurulu’nda ; Nakliyat-İş ve Bank-Sen Başkanlarından bir komisyon oluşturup direnişimle ilgili rapor hazırlamaları istenmiştir.

Onlarda bana gelip sözlü ve aynı zamanda yazılı olarak talebim ve direnişim hakkında bilgi aldılar.
Bu komisyon raporunu; 15 Eylül’de tekrar toplanan DİSK BAŞKANLAR KURULU’na sundu. Bu raporun içeriği; “ Oya Baydak ile ilgili işten çıkarma kararı haksız ve usulsüzdür. Direniş talebi haklıdır. Oya Baydak ; Genel-İş Sendikasındaki işine tekrar getirilmelidir.” şeklindedir.

Ancak bu rapor karşısında; Genel-İş yönetimi ve DİSK’e bağlı bazı sendikalar tarafından raporun içeriği kabul edilmediği gibi ; raporun yok sayılması hatta arşive girmemesi için imha edilmesi tartışılmıştır.. Kendi işleyişlerine kendileri karşı çıkmış ve yok saymışlardır. Aynı zamanda da 15 Eylül’deki Başkanlar Kurulunda bazı sendikaların karşı çıkmasına rağmen yeni bir linç örgütleme kararı alınmıştır.

Bana 30 Eylül’e kadar süre verilmiş, direnişim ve taleplerim çarpıtılmış, karalanmış ve kışkırtıcı ifadeler kullanılarak 30 Eylül’den sonra fiilen direnişe saldırma kararı almışlardır.

Geçen hafta Genel-İş bu kararı kendi sitesinden Başkanlar Kurulu sonuç bildirgesi olarak yayınlamıştır.

Ben de buna istinaden 20 Eylül 2015 günü basın açıklaması yaparak direnişimi “Açlık Grevi”ne dönüştürdüm. 

Asla direnişimden haklı talebimden vazgeçmeyeceğim. Çünkü haklıyım emekçiyim işçiyim kazanacağım.

İŞİMİ İSTİYORUM!
İŞİM VE ONURUM İÇİN DİRENİYORUM; KAZANACAĞIM !

OYA BAYDAK'IN GÖNDERDİĞİ İKİNCİ AÇIKLAMA: DİSK’TEN LİNÇ ÖRGÜTLEYENLERİN TABİRİ İLE “SÜPÜRÜLMEK” İSTENEN DEVRİMCİ İŞÇİLERDİR. 

Merhaba,
Sendikal mücadele ve İşçi hakları mücadelesi açısından dikkat çekici günler yaşamaktayız. İşçi sınıfının mücadele tarihine ve DİSK tarihine kara sayfalar yazılıyor.

Sizleri işi, emeği ve onuru için Oya Baydak’la ilgili bilgilendirmek istiyoruz.

- Oya Baydak Fatih Belediyesinde temizlik işlerinde çalışan bir işçi iken sendikal faaliyetler yürüttüğü gerekçesiyle tazminatı ödenmeksizin işten atıldı. O zamanki DİSK / Genel- İş Yönetimi direnmemesi yönünde telkinlerde bulundu. Dava açılacağını, davayı kazanarak işe geri döneceğini söylediler. Oya Baydak davasını kaybetti. İşine dönemedi, tazminatlarını kaybetti.

- Genel – İş Yönetimi Oya Baydak çay ve temizlik işlerini yapmak üzere Genel – İş Sendikası Avrupa Yakası Bölge Başkanlığında işe aldı.

- Oya Baydak 4.5 yıl sonra DİSK ve Genel – İş Sendikası Genel Başkanı KANİ BEKO ve Genel – İş Sekreteri Remzi ÇALIŞKAN imzalı yazıyla işten çıkartıldığı ve muhasebeye uğrayıp tazminatlarını alması bildirildi.

- Bize göre bir sendika işçisini hırsızlık ve ahlaksızlık yapmadığı, patrona ve polise muhbirlik ve işbirliği yapmadığı sürece işten çıkartamaz. Çünkü sendikalar işçinin sınıf örgütüdür. Ve sendika yönetiminin işçisini işten çıkartması asıl olarak kendisini inkar etmesi, kendi varlığını ortadan kaldırmasıdır. Kendi üyesi olan işçiler işten çıkartıldığında nasıl bir direniş örgütleyecektir? İşçileri işten çıkartan patron bu sendika yöneticilerine “siz de işten çıkartıyorsunuz, ben de çıkartıyorum. Birbirimizi anlamalıyız” demez mi?

- Oya Baydak böyle düşünerek direnmeye karar vermiştir. Elbette nerede, nasıl direneceğine direnen işçi karar verir. Kendisi için en etkili olduğunu düşündüğü yol ve yöntemlerle, meşru yöntemlerle direnir. İşçilerin nerede, nasıl direneceğine patronlar karar veremez. Oya Baydak DİSK Genel Merkezi önünde direniş çadırını kurarak 08 Temmuz 2015 günü direnişe başlamıştır.

- Tek bir sendikacı bile Oya Baydak ile görüşmemiştir. Muhatap olmamıştır. Direnişin başladığı gün Arzu Çerkezoğlu DİSK’tedir. Kendisi ile başka bir konuda görüşmeye gittiğimizde Oya Baydak’ın muhatabı DİSK değildir, gitsin Genel-İş’in önünde dirensin diyebilmiştir.

- İlk gün gece tuvalet ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak için gece DİSK binası içinde kalmış, ertesi gün tekrar DİSK binası önündeki direniş çadırına geçmiştir. Böyle yapmasının bir ve temel nedeni de DİSK binasının hemen köşesinde gece saat 22.00’dan itibaren transseksüeller tarafından kurulan fuhuş pazarıdır. Her türlü rezilliğin döndüğü böyle bir ortamda direnen kadın işçinin kendisi için güvenli bir yer aramasından daha doğal ne olabilir?

- Kaldı ki Oya Baydak 1989 yılından bu yana sendika üyesi bir işçidir. Senelerce sendikaya aidat ödemiş, sendikal mücadeleye destek vermiştir.

Mağdur olan DİSK ya da Genel-İş değil Oya Baydak’tır. Bu durumda DİSK senelerce hizmet etmiş bir işçisine kapısını NASIL KAPATABİLİR ? NASIL SOKAĞA ATABİLİR ?

Ancak ertesi gün yani 09 Temmuz 2015 günü DİSK çalışanları mesai saatleri dolmadan yani saat 15.30 gibi evlerine gönderilmiş ve kapı kilitlenmiştir. Yöneticiler aranarak kapının açılması istenilmiş ve durum anlatılmıştır. Ancak kapıyı kilitleyen çalışanlar talimatın DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu’ndan geldiğini söylemişlerdir. Arzu Çerkezoğlu'nun kendisi de o gün DİSK’tedir. Ve personeli gönderen kapıyı kilitleten kendisidir. Böylece DİSK direnen kadın işçiyi her türlü ahlaksızlığın ortasında bırakma tercihi yapmıştır.

DİSK ARZU ÇERKEZOĞLU’NUN MALI DEĞİLDİR. YILLARDIR HİZMET EDEN BİR ÜYESİNE DİSK’İN KAPISINI KAPATAMAZ.

Sizler yüzlerce işçi direnişi görmüş, örgütlemişsinizdir. Bu tavır patronların saldırılarından biri değil midir?

- 13 Temmuz 2015 Pazartesi günü DİSK yönetimi ve Genel – İş Yönetimi tarafından organize edilen bir linç saldırısı yaşanmıştır. “12 Eylülün bile kapatamadığı DİSK’in kapısına kimse kilit vuramaz” pankartıyla Türkiye’nin değişik yerlerinden getirtilen yaklaşık 250 işçi direnen kadın işçiye saldırmıştır. 

Başlarında DİSK Genel Başkanı KANİ BEKO, DİSK Genel Sekreteri ARZU ÇERKEZOĞLU , Genel – İş Sekreteri REMZİ ÇALIŞKAN,GENEL-İŞ YK. ÜYESİ ÇETİN ÇALIŞKAN, GENEL-İŞ YK. ÜYESİ HAKKI KARABULUT VE , Konut İşçileri Sendikası Genel Başkanı NEBİLE IRMAK ÇETİN olan linç güruhu Diyarbakır, Mersin, Ankara, İzmir’den otobüslerle taşınmıştır. Ayrıca diğer kentlerden gelen Genel – İş Şube Yöneticileri de linçe katılmıştır. Oya Baydak ve yanında bulunan devrimciler sorumlu davranmış, çatışmaya girmemişlerdir. Gün içinde 4 kez saldırıya uğrayan direnenlerin hepsi yaralanmıştır. NİHAT ÖZBEY isimli devrimcinin elmacık kemikleri kırılmış, ameliyatla yüzüne 9 platin takılmıştır. Ara bulucu olarak DİSK önünde bulunan ÇHD İstanbul Şube Başkanı dahil 5 avukatın tamamı yaralanmış, saldırıya uğramış yerlerde sürüklenmişlerdir.

Biz devrimciler defalarca kez iktidar tarafından örgütlenen linç saldırılarına uğradık. Biliriz ki linç saldırıları örgütlenmiş saldırılardır. “hassas vatandaşların galeyana gelmesi” değildir. Nitekim linç saldıları başlar ve bıçakla kesilmiş gibi biter. Polis linççilere destek olur.

Biz solun sorunlarını çözmek için linçi yöntem olarak asla kullanamayacağı düşüncesindeyiz. LİNÇ HALK DÜŞMANLARININ YÖNTEMİDİR. Yozlaşmanın ve halk düşmanlığının en üst boyuta taşınmasıdır. Ahlaksızlığın dibidir. Nitekim gelen linç güruhu kadın devrimcilere “burada sizi satarız” diyebilmişlerdir. T24 kanalının kadın muhabirine cinsel tacizde bulunmuşlardır. Bu ahlak nasıl bir ahlakdır? DİSK ve Genel – İş yönetimi böyle ahlaksızlarla ne işler çevirmektedir? Yılmaz kadın hakları savunucusu Arzu Çerkezoğlu linç saldırısının başını çekmiştir?

- Saldırdıkları kişiler Oya Baydak’la birlikte bu ülkenin devrimcileridir.
DİSK’TEN LİNÇ ÖRGÜTLEYENLERİN TABİRİ İLE “SÜPÜRÜLMEK” İSTENEN DEVRİMCİ İŞÇİLERDİR.

- Bir sendikanın işçisini işten atması, direnen işçilere ve devrimcilere saldırması yozlaşmanın, çürümenin, kirlenmenin Türkiye solunda ve sendika saflarında hangi noktaya geldiğinin görülmesi açısından dikkat çekicidir.

- Bizler başta linç saldırısı olmak üzere direnen bir işçiye ve devrimcilere yapılan bu saldırıların mahkum edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Soldaki, sendikalardaki bu kirli yöntemler gelenek haline getirilemez, uygulanamaz.

































Daha yeni Daha eski