"Sadece Suriye değil Irak da affetmeyecek. Militan akışının yüzde 70-80’i Türkiye üzerinden gerçekleşti. Suudi Arabistan ve Katar’ın finanse ettiği, CIA ve MİT’in organize ettiği silah akışının çoğu Türkiye’den yapılıyor. Ankara ve İstanbul’a inen uçakların yükü TIR’larla sınırdan geçirildi. Bu akış 2012’de başladı ve hala sürüyor"
Gazeteci-yazar Fehim Taştekin’le Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal kitabını konuştuk. Kafamızdaki Suriye algısını yıkan ve olayları objektif bir gözle aktarmadaki cesaretiyle ezber bozan bu kitapta kadim halkların bir arada yaşadığı güzelim ülkenin nasıl bu hale geldiğini ve kana boyandığını çok net göreceksiniz.
Ben Esad’ın Suriye’yi Alevi bir kimlikle yönettiğini sanıyordum ama bu fikrim şimdi alt üst oldu. Asıl etkili olan Baas’mış öyle mi?
Evet oradaki sorunun adı “Alevi azınlık rejim” değil “Baas rejimi”dir. Hem muhaliflerin, hem rejim tarafından insanların toplantılarında bulundum, onlarla özel görüşmelerimde edindiğim tecrübeler oldu. Mesela beni en çok etkileyen şeylerden bir tanesi Suriye’de sokakta herhangi birisine Sünni misin Alevi misin diye sorduğum zaman verdikleri tepkidir. Çok şiddetli bir şekilde “Ben Suriyeliyim” diyorlar. “Bu soruyu sorma” diyorlar. Ve “neden bu soruyu Türkler soruyor” diyorlar. Bu durumu Suriye içinde ve dışında defalarca yaşadım. Necef’te ünlü bir sanatçıyla bir araya geldim. Sorduğum zaman hemen yüzünü çevirdi, sonra geri döndü ve bana “bir daha bu soruyu bana sormayın” dedi.
Niye soruyoruz biz Alevi misin Sünni misin diye?
Soruyoruz çünkü bizim kendi ön kabullerimiz var. Özellikle AK Parti döneminde her şeyin başına eklemeye başladık. Şii başbakan bilmem kim, Alevi devlet başkanı bilmem kim. Bu mezhepçi okuma gazeteleri de etkilemeye başladı. Şöyle düşünelim: Suriye ya da Irak’tan herhangi birisi Sünni Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dediği zaman ne kadar tuhaf gelir bize öyle değil mi? Sünni Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel mesela. Ya da CHP’nin Alevi Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu… Bu tuhaf değil mi? Kışkırtıcı ve ayrıştırıcı bir söylem. Bu nedenle, siz bunu Suriye için de yapamazsınız.
Irak da aslında benzer bir süreçten geçti fakat dünyayı küresel çapta etkilemedi. Neden Suriye’deki bu savaş tüm dünyayı etkiledi? Bunun tek sebebi IŞİD olamaz herhalde.
Hayır değil. Uluslararası stratejik konumlanmada Suriye çok özel bir yerde duruyor. Suriye soğuk savaş döneminden beri Rusya’nın müttefiki. Yani bir eksen farklılığı var. 1979’dan beri İran’ın müttefiki. Bu da sorun. Üç, İsrail’le teknik olarak savaş halinde bir ülke. Golan işgal altında. Bu başlı başına Suriye’nin şeytanlaştırılması açısından yeterli. İkincisi Suriye’nin kendi iç dinamiklerinin Orta Doğu’da birçok yerde uzantıları var. Hem aşiretsel, hem mezhepsel, hem de dinsel olarak. Yani Hristiyanların Beyrut’la, Şiilerin hem Lübnan, Irak ve İran’la, Alevilerin hakeza Türkiye’deki Arap Alevileriyle etkileşimi var. Başka bir şey Suriye’deki Hristiyanlar. İlk olaylar patlak verdiğinde en çarpıcı slogan “Aleviler mezara, Ermeniler Beyrut’a” idi. Suriye’nin kendi kadim Hristiyan topluluklarının yanı sıra Osmanlı’dan sürülen Ermeniler ve Süryanilerin Suriye’de hayat bulması önemli. Rojava’da birçok yerleşimin temeli bizim kovduğumuz insanlar tarafından atıldı. Buralara Türkiye üzerinden bir müdahale olduğu zaman eski hatıralar yani tarih yeniden canlanıyor. Keseb mesela. Keseb’e Türkiye üzerinden gruplar sokuldu. Ne oldu? 1915’i Ermeniler yeniden yaşadı. Büyük bir travma! 100 yıl sonra yeniden aynı şey. Yani o insanlar için tarih tekerrür ediyor ve biz bunu böyle görmüyoruz. Ezidiler için Şengal’de tarih yine tekerrür etti.
Gazeteci-yazar Fehim Taştekin’le Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal kitabını konuştuk. Kafamızdaki Suriye algısını yıkan ve olayları objektif bir gözle aktarmadaki cesaretiyle ezber bozan bu kitapta kadim halkların bir arada yaşadığı güzelim ülkenin nasıl bu hale geldiğini ve kana boyandığını çok net göreceksiniz.
Ben Esad’ın Suriye’yi Alevi bir kimlikle yönettiğini sanıyordum ama bu fikrim şimdi alt üst oldu. Asıl etkili olan Baas’mış öyle mi?
Evet oradaki sorunun adı “Alevi azınlık rejim” değil “Baas rejimi”dir. Hem muhaliflerin, hem rejim tarafından insanların toplantılarında bulundum, onlarla özel görüşmelerimde edindiğim tecrübeler oldu. Mesela beni en çok etkileyen şeylerden bir tanesi Suriye’de sokakta herhangi birisine Sünni misin Alevi misin diye sorduğum zaman verdikleri tepkidir. Çok şiddetli bir şekilde “Ben Suriyeliyim” diyorlar. “Bu soruyu sorma” diyorlar. Ve “neden bu soruyu Türkler soruyor” diyorlar. Bu durumu Suriye içinde ve dışında defalarca yaşadım. Necef’te ünlü bir sanatçıyla bir araya geldim. Sorduğum zaman hemen yüzünü çevirdi, sonra geri döndü ve bana “bir daha bu soruyu bana sormayın” dedi.
Niye soruyoruz biz Alevi misin Sünni misin diye?
Soruyoruz çünkü bizim kendi ön kabullerimiz var. Özellikle AK Parti döneminde her şeyin başına eklemeye başladık. Şii başbakan bilmem kim, Alevi devlet başkanı bilmem kim. Bu mezhepçi okuma gazeteleri de etkilemeye başladı. Şöyle düşünelim: Suriye ya da Irak’tan herhangi birisi Sünni Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dediği zaman ne kadar tuhaf gelir bize öyle değil mi? Sünni Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel mesela. Ya da CHP’nin Alevi Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu… Bu tuhaf değil mi? Kışkırtıcı ve ayrıştırıcı bir söylem. Bu nedenle, siz bunu Suriye için de yapamazsınız.
Irak da aslında benzer bir süreçten geçti fakat dünyayı küresel çapta etkilemedi. Neden Suriye’deki bu savaş tüm dünyayı etkiledi? Bunun tek sebebi IŞİD olamaz herhalde.
Hayır değil. Uluslararası stratejik konumlanmada Suriye çok özel bir yerde duruyor. Suriye soğuk savaş döneminden beri Rusya’nın müttefiki. Yani bir eksen farklılığı var. 1979’dan beri İran’ın müttefiki. Bu da sorun. Üç, İsrail’le teknik olarak savaş halinde bir ülke. Golan işgal altında. Bu başlı başına Suriye’nin şeytanlaştırılması açısından yeterli. İkincisi Suriye’nin kendi iç dinamiklerinin Orta Doğu’da birçok yerde uzantıları var. Hem aşiretsel, hem mezhepsel, hem de dinsel olarak. Yani Hristiyanların Beyrut’la, Şiilerin hem Lübnan, Irak ve İran’la, Alevilerin hakeza Türkiye’deki Arap Alevileriyle etkileşimi var. Başka bir şey Suriye’deki Hristiyanlar. İlk olaylar patlak verdiğinde en çarpıcı slogan “Aleviler mezara, Ermeniler Beyrut’a” idi. Suriye’nin kendi kadim Hristiyan topluluklarının yanı sıra Osmanlı’dan sürülen Ermeniler ve Süryanilerin Suriye’de hayat bulması önemli. Rojava’da birçok yerleşimin temeli bizim kovduğumuz insanlar tarafından atıldı. Buralara Türkiye üzerinden bir müdahale olduğu zaman eski hatıralar yani tarih yeniden canlanıyor. Keseb mesela. Keseb’e Türkiye üzerinden gruplar sokuldu. Ne oldu? 1915’i Ermeniler yeniden yaşadı. Büyük bir travma! 100 yıl sonra yeniden aynı şey. Yani o insanlar için tarih tekerrür ediyor ve biz bunu böyle görmüyoruz. Ezidiler için Şengal’de tarih yine tekerrür etti.
Sizin bir cümleniz var kitapta, çok dramatik ve çarpıcı: “Suriye’de bizi affedecek şehir kalmadı” diyorsunuz. Gerçekten Türkiye Suriye’nin bu hale gelmesinde bu kadar ciddi bir rol mü oynadı?
Sadece Suriye değil Irak da affetmeyecek. Bir kere militan akışının % 70-80’i Türkiye üzerinden gerçekleşti. Suudi Arabistan ve Katar’ın finanse ettiği, CIA ve MİT’in organize ettiği silah akışının çoğu Türkiye’den gerçekleşiyor. Ürdün de var ama Türkiye hattı çok daha kritik. Uçaklarla Ankara ve İstanbul’a inen uçakların yükü TIR’larla sınırdan geçirildi. Bu akış 2012’de başladı ve hala sürüyor. Türkiye’nin Mare hattını koruma ve tampon bölge oluşturma telaşı da bu akışın korunmasıyla ilgilidir.
“Türkmenlere veriyorum” diyor. Nereye gittiği belli mi mühimmatların?
Sadece Türkmenler değil hepsine verdi. Bunlar Hatay’daki operasyon odası üzerinden dağıtıldı. Kimi az aldı, kimi çok aldı ama Türkiye muhalifleri besleme konusunda ‘adil’ hareket etti. Nusra, Ahrar, Tevhid Tugayı, Türkmen Tugayları vs... Başlangıçta IŞİD adı yoktu ama sonradan bu örgüte katılanlar da Nusra çatısı altındaydı, onlar da bu akıştan nasiplendi. Sonradan ABD’nin müdahalesiyle bazı örgütlerin üzeri çizildi.
Suriye’de Türkiye’yi ciddi anlamda suçlayan bir kesim var öyle mi?
Suriye’nin medeniyet havzalarını yerle bir ettiler. En önemli sanayi tesislerini yağmaladılar. Bunlar Ortadoğu’nun en büyük tesisleriydi. Suudi Arabistan üretmez, Katar üretmez, Birleşik Arap Emirlikleri üretmez, Irak üretemez halde. Sanayisini kurmuş, üreten bir ülke vardı, Suriye! Ve bu tesisleri tırlarla taşıdılar Türkiye’ye. Cilvegözü’nden ve Öncüpınar sınır kapısından taşıyıp sattılar. Suriyeliler bunu affeder mi? Affetmez…
Suriye dediğim zaman sizi en çok üzen şey ne?
Suriye benim gözümde şöyle bir ülkeydi: Baskıcı rejime rağmen bizden kaçan Ermeniler ve Süryaniler orada hayat buldu. Bizden kaçan Kürtler ayrımcılığa maruz kaldı, yabancı ve kayıtsız diye vatandaşlıktan mahrum bırakıldı ama en azından orada katledilmediler. Muhalif olanlar bir şekilde zulüm gördü bu doğru. Ama azınlıklar için Suriye korunaklı bir alandı. Farklı din ve mezhepler bir arada yaşıyordu. Lazkiye’de, Halep’te ve özellikle Humus’ta Sünni, Alevi, Şii, Hristiyan iç içe. Bu kültürü fena halde örselediler. Bu insanı sarsan bir şey. Suriye kentlerinin çok önemli toplumsal ve kültürel dokusu var. Bizim Hatay, Mardin gibi. Bakın selefi cihatçıların elinde bu bölgeler ne hale geldi. Bu insanın içini parçalayan bir şey.
Peki Suriye değince sizi en çok ne öfkelendiriyor?
Mesela dünyanın en rezil sistemine sahip bir Suudi Arabistan’ın kendi bölgesel ve uluslararası hesapları için bu ülkeye demokrasi götürme kervanında baş finansör olması insanın ağırına gidiyor. Katar da öyle… Beğenmeyebilirsiniz ama Suriye’de iyi kötü parlamento, seçim sistemi, yargı mekanizması var. Kadınlar bu ülkede bazı Avrupa ülkelerinden daha önce seçme ve seçilme hakkına kavuştu. Suriye kadınların gece saat ikiye üçe kadar sokaklarda tek başına dolaşabildiği bir ülkeydi. Bunları yok ettiler. Bizdeki gibi orada bir Ermeni ya da Kürt’ün aşağılandığını göremezsiniz. Burada bazı kesimlerde maalesef ‘Ermeni’ kelimesi bir hakaret, aşağılama sıfatı gibi kullanılıyor. Ama Suriye’de kimse bunu yapamaz. İşte bu ortak yaşam kültürünü ve ortak medeniyet havzasını hedef aldılar, benim en çok kahrolduğum şeylerden birisi budur.
BirGün Kitap Eki - 4 Aralık'ta çıkan 167. sayısında yayınlanmıştır.
SERAP ÇAKIR