İnfak, Yüce Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılan harcamadır ve Kur’an-ı Kerim’de çok söz edilen önemli bir ibadettir.  Müminler infak ederek her türlü manevi kirden arınırlar. Rabbimiz’in buyruğuna uygun olarak ve yalnızca O’nun rızasını kazanmayı hedefleyerek, ihtiyacından artakalan sevdiği şeylerden vermek, gerçek anlamda infak etmektir. Mümin için dünyevi hiçbir şey, Allah’ı hoşnut etmekten daha önemli değildir.

Mülkün asıl sonsuz sahibi olan ve rızık veren yalnızca Allah’tır. Kur’an’da birçok ayette bu bilgi verilmektedir:

Yeryüzünde hiç bir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır. (Hud Suresi, 6)

Birçok insan yalnızca kendi çalışması karşılığında para kazandığını, evine götürdüğü rızkı da sadece kendi gayretiyle elde ettiğini düşünür. Oysa “Ve orda sizler için ve kendisine rızık vericiler olmadığınız kimseler (varlıklar ve canlılar) için geçimlikler kıldık.” (Hicr Suresi, 20) ayetinde çok açıktır ki; rızık verici olan ve geçimlikler kılan Rabbimiz’dir; insan niyet ederek, çaba göstererek sebep kılınmaktadır. Ve “kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.” (Bakara Suresi,  3) ayetiyle de bildirildiği gibi mümin yine O’na ait olan şeyden infak etmektedir.

Müminler, “Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık olandır.” (Bakara Suresi, 267) ayetindeki buyruğa uygun olarak hoşlanmadıkları, artık ihtiyaç duymadıkları kötü şeyleri infak etmezler. Bu Kur’an ahlakına uygun samimi bir tavır değildir, yalnızca görünüşte infak etmiş olmak amacıyla yapılmış bir davranıştır.

Kur’an ahlakını bilmeyen kimseler, kendi yanlış infak anlayışlarına göre mallarından çok azını ihtiyaç sahiplerine verirler ve bu önemli ibadeti yerine getirmiş olmanın rahatlığını yaşarlar. Oysa yaptıkları yalnızca vicdanlarını rahatlatmaktır. Kur’an'da bildirilen infak kavramı tamamen farklıdır. Kuran'a göre "... Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz." (Bakara Suresi, 219) ayetindeki ‘ihtiyaçtan artakalan’, infak etmedeki ölçüdür.

Gelecek korkusuyla, Allah'ın verdiği malı yine O’nun yolunda harcamayan ve yığıp biriktiren kimselerin, ahirette hepsini ‘tadacakları’ "...Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar... Onlara acı bir azabı müjdele. Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kızdırılacağı gün, onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak (ve:) "İşte bu, kendiniz için yığıp-sakladıklarınızdır; yığıp-sakladıklarınızı tadın" (denilecek)." (Tevbe Suresi, 34–35) ayetiyle haber verilir.

Peygamberimiz(sav)’in de infak ibadetinin önemi ile ilgili birçok hadisi vardır. Örneğin; bir gün Peygamber Efendimiz Hz Bilal (ra)’in evine ziyarete gider ve evin bir köşesinde hurmaların yığılmış olduğunu görür. Allah Resulü; “ya Bilal bunlar nedir?” diye sorar, Hz Bilal; senin için biriktirdim ya Resulullah diye cevap verir. Bunun üzerine Peygamber (sav); “İnfak et ya Bilal infak et, arşın Rabbi eksiltir diye korkma" der

Bir müminin kendine ait malının ya da maddi olanaklarının olması yanlış bir durum değildir. Ancak burada, yoksullara vermeyerek ihtiyacından fazlasını elinde tutan ve düşkünlere yardımdan kaçınan kişiler kastedilmektedir. Bu tutum Kur’an ahlakına terstir. Allah’ın buyruğuna itaat etmeyerek ihtiyacından fazlasını elinde tutması, kişiyi sonsuz azaba sürükleyebilir. Malı yığıp biriktiren ve ihtiyacı olanlara vermeyen kişi, gelecek korkusu taşıyan ve dünyevi çıkarlarını ahiretten önde tutan kişidir. Böyle davranan kimse Rabbimiz’e güvenip dayanmıyor demektir. İnsanı fakirlikle korkutan; “Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayasızlığı emrediyor. Allah ise, size kendisinden bağışlama ve bol ihsan (fazl) vadediyor. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.” (Bakara Suresi,  268) ayetiyle dikkat çekildiği gibi, şeytandır. Şeytan imani yönden zayıf kimseleri dünyevi kayba uğrayacakları telkiniyle korkutur; ancak gerçekte ona uymanın sonu insanı kayıp ve yıkıma götürür. Rahmetiyle gerçek zenginliği vaadeden ise istediğini zengin eden (Muğni) Allah’tır.

İnsanın nefsi kıskançlık, bencillik gibi çeşitli kötü ahlak özelliklerine eğilimli bir yapıda yaratılmıştır. Nefsini eğitmeyen kişi, bu bencilce duygular nedeniyle her zaman, herkesten çok kendisini düşünür, her şeyin en iyisini, en mükemmelini kendisi için ister. Bu duygular kişinin tüm ahlakına hakim olabilir. Kullarına karşı iyiliği çok olan Rabbimiz, inanan insanların imanlarını güçlendirmek ve bu nefsani zayıflıklardan kurtulabilmeleri için fedakarlık yaparak sevdikleri şeylerden vazgeçmelerini ister:

Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir. (Ali-imran Suresi, 92)

İnfak etme konusunda Allah'ın hoşnut olmayacağı bir davranış –her ibadet gibi- bu ibadetin gösteriş amacıyla yapılmasıdır. İnsanlara gösteriş amacıyla infak etmek, “Ve onlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye infak ederler, Allah'a ve ahiret gününe de inanmazlar. Şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne kötü bir arkadaştır o. (Nisa Suresi, 38) ayetiyle bildirildiği üzere inkarcılara has bir davranıştır.

Mümin infak ederken niyetinde samimi olmalı,  Allah’ın hoşnutluğu dışında bir amaç gözetmemeli, çıkar beklememelidir. İnsanların "ne çok infak etti", ya da "takva sahibi" demeleri için salih amelini şirke bulaştırmamalıdır.  Allah’ın hoşnutluğu dışındaki başka bir beklenti, nefsanidir ve kişinin sonsuz ahiret yaşamını tehlikeye atabilir.

"Rabbiniz şöyle buyurmuştu:"Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir."(İbrahim Suresi, 7) ayetiyle haber verildiği üzere, insanın sahip olduğu nimetlerin artmasının sırrı şükretmektir. Bizlere düşen; ancak Kendisine şükredilen, bütün varlığın diliyle yegane övülen Allah dilemediği takdirde hiçbir şeye sahip olamayacağımızı, tüm nimetler için Allah'ın lütfuna muhtaç olduğumuzu daha iyi kavrayacak ahlaka ulaşmaktır. Çünkü Rabbimiz, verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedi nimetler vermek suretiyle mükafatlandıran, ezelde bütün yaratılmışlar hakkında hayır, rahmet ve irade buyurandır; O Rahman’dır, Rahim’dir.


Elif Alaca - www.elifalaca.com- elif@elifalaca.com

---------------------------------------------------------------

BAKARA 219

يَسْأَلُونَكَعَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌكَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَآ أَكْبَرُ مِن نَّفْعِهِمَا وَيَسْأَلُونَكَمَاذَا يُنفِقُونَ قُلِ الْعَفْوَ كَذَلِكَيُبيِّنُ اللّهُ لَكُمُ الآيَاتِلَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ ﴿٢١٩﴾
Yes’elûneke anil hamri vel meysir(meysiri), kul fîhimâ ismun kebîrun ve menâfiu lin nâsi, ve ismuhumâ ekberu min nef’ihimâ ve yes’elûneke mâzâ yunfikûn(yunfikûne) kulil afve, kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum tetefekkerûn(tetefekkerûne).

Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahirî) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.” Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Allah, size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz.
Daha yeni Daha eski