ZAMANIN SÖZÜ
Servet ve iktidar sahibi, Ebuzer’e şöyle dedi:
“Kur’an’dan başka ayet yok mu ki Tövbe 34-35 ayetlerini her yerde okuyup duruyorsun?”
(Tövbe; 34-35: Ey iman edenler! Hahamların ve rahiplerin bir çoğu, insanların mallarını hem haksızlıkla yiyor hem de onları Allah yolundan alıkoyuyorlar. Altını ve gümüşü biriktirip de (kenz) Allah yolunda infak etmeyenleri acı bir azabın beklediğini haber ver!. O gün o biriktirip yığdıkları (kenz) cehennem ateşinde kızartılacak ve alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak. “İşte bu bencilce biriktirip yığdıklarınız (kenz); tadın bakalım” denilecek. )
Ebuzer şöyle cevap verdi:
“Tabi ki var. Fakat “zamanın sözü (ayeti) budur!”
Servet ve iktidar sahibi, bu kez, ayette Yahudi hahamlarından ve Hristıyan ruhbanlarından bahsedildiğini, hitabın Müslümanlara olmadığını, Ehl-Kitap ile ilgili olduğunu söyleyince Ebuzer’in “yaşayan” yorumundan kaçamadı: “Zamanın hahamı ve ruhbanı sensin!”
“Zamanın sözü…”
“Zamanın hahamı ve ruhbanı…”
Buraya bir “mim” koyalım.
***
Servet ve iktidar sahibinin “Başka ayet mi yok” diyerek üzerine alınmadığı, içinde üç kez biriktirme, yığma, hazine yapma anlamına gelen “kenz” kavramının geçtiği ayet nazil olduğunda olanlar çok ilginç.
Bakın neler olmuş…
Dönem Medine’ye hicretin 9. yılı civarıdır. Peygamberimiz ölmeden 1 veya 1.5 yıl önce nazil olan bu ayet nüzul tarihinde son sıralarda inen ayetler gurubundan.
Devir Mekke’nin fetihten sonra, iktidar, devlet, bolluk yıllarıdır…
Ortam yığma, biriktirme, hazineye hortum bağlama ve kendine yontmaya gayet müsaittir…
Bilgi, iktidar ve servet fırsatları Müslümanların önüne serilmiş, devran dönmüş yokluk yılları gerilerde kalmıştır…
İşte tam da böylesi bir anda ateş tehditleri ile dolu “kenz” ayetleri geliyor.
Yığmaya, biriktirmeye, kendine yontmaya karşı şiddetli azap tehditleri ile dolu o kenz ayetleri…
Bu ayetler gelince Hz. Peygamber mescitte üç defa “Kahrolsun kânizûn” (Kahrolsun/yok olsun biriktiriciler) veya “Kahrolsun altın ve gümüş” diye bağırıyor ve bunu üç defa tekrar ediyor. (Tebben el-Kânizûn/Tebben el-Fızza tebben ez-Zeheb!).
Öyle ki sesinin şiddetinden mescitin tavanına serili yapraklar titriyor.
Bu hal sahabeye çok ağır geliyor ve kara kara düşünmeye başlıyorlar. Hatta bazıları dışarı çıkamaz, üzerinde para (altın ve gümüş) taşıyamaz oluyor.
Hz. Ömer’e giderek durumu anlatıyorlar.
“Hiç para taşımayacak mıyız? Ne kadar malımız olabilir peki?” diye soruyorlar ve Hz. Peygamber’den tabiri acizse bir “yumuşama” bekliyorlar.
Hz. Ömer Peygamberimize gelerek durumu anlatıyor. Cevap şu oluyor: “Zikreden bir dil, şükreden bir kalp, dinine yardımcı olacak bir zevce.” (bkz. İbn Kesir; Tövbe 34. ayet tefsirinde ve İ. Canan Ceylan; Kutüb-i Sitte; Zekat; 2011. hadis ve şerhi).
Beklenen “yumuşama” gelmiyor.
“Böyle buyurdu Allah”…
***
Ebuzer’in “yaşayan” yorumunu günümüz taşırsak, ahbâr “haber veren”, ruhbân da “korkan/korkutan” demektir. Her kim insanlar üzerinde bilgi, iktidar ve servet tekeli (kenz) oluşturup, bunları halkla paylaşmaz, kendi hegomoyası için kullanmaya kalkarsa zamanın ahbarı ve ruhbanı o olur.
Bilgiyi “kenz” edenler: Bilim adamları, din alimleri, aydınlar, sanatçılar, entelektüeller… Bunlar zamanımızın bilgiyi/sanatı (ahbârı) ele geçirip halkı kendilerine zebun etmek isteyenleridir.
İktidarı “kenz” edenler: Liderler, siyasetçiler, askerler, bürokratlar, amirler, memurlar… Bunlar zamanımızın iktidarı ele geçirip halkı yetki, makam, rütbe vb. ile tehdit edenleri ve korkutanlarıdır.
Serveti “kenz” edenler: Zenginler, sermayedarlar, bankalar… Bunlar zamanımızın parayı ele geçirip insanları açlıkla, yoksullukla, gelecek kaygısı ile korkutanları ve yığdıkları ile halk üzerinde hegemonya kurmaya çalışanlarıdır.
Her kim bunları yapıyorsa zamanın ahbârı da ve ruhbânı da onlardır.
Onlar biriktirdikleri ile dağlanacaklar.
Kendilerine yonttukları o bilgi, iktidar ve servet “ateş” olarak kendilerine geri dönecek.
Çünkü bütün bilgi, iktidar ve servet (mülk) Allah’ın yani halkındır.
***
Şu halde “zamanın sözünü” servet ve iktidar sahiplerinin yüzüne haykırmak gerekir.
Ve o “Lehu’l-Mülk’den başkası değildir.
Öyle ki zamanımızda kelime-i tevhid “Lehu’l-mülk” olmak icap eder.
Şöyle ki:
Bu dine girmek için önce tüm mülkün (bilgi, iktidar ve servet) Allah’a (halka) ait olduğunu kabul edeceksiniz. Bunlar üzerinde oluşturulan tüm tekelleri reddedeceksiniz. Bilginin, iktidarın ve servetin bilginler, yöneticiler ve zenginler arasında dönüp dolanan bir tahakküm aracı olmasına karşı çıkacak, halka dağıtılmasını isteyeceksiniz.
Birileri bilgiyi, iktidarı ve serveti (mülkü) ele geçirip halk üzerinde bunlardan kaynaklanan bir tahakküm ve hegemonya kurmaya kalkışıyorsa onlara “La” (Hayır!) diyeceksiniz. Çünkü onlar böyle yapmakla halk üzerinde “ilahlık” taslamış oluyorlar. Demek ki “Lailahe illallah” kelime-i tevhidin ikinci bölümü oluyor.
Sonra tarih boyunca tüm peygamberlerin bu manada kendi zamanlarının sözünü söylediğini, hassaten de 7. yüzyılda Abdullah’ın oğlu Muhammed’in Allah’ın elçisi olarak insanları buna çağırdığını kabul edeceksiniz; “Muhammedun Resulullah…” Bu da kelime-i tevhidin üçüncü bölümü oluyor.
Yani iş “Lehu’l-Mülk” ile başlıyor.
Her üç bölümüyle de Kelime-i tevhid Kur’an’ın hemen her yerine serpiştirilmiş halde geçer.
Kelime-i tevhid, Lehu’l-Mülk’ten koparılıp zikir virdi ve mezar telkini haline getirilince anlaşılmaz oldu. Artık kimse Lailaheillallah’ı mülkle (bilgi, iktidar ve servet) ile ilgili anlamıyor. Ölülerin arkasından okuyorlar.
Halbuki bu Peygamberimizin dilinde hep “Lailaheillallahu vahdehu la şerike leh, lehu’l-mülk, ve lehu’l-hamd…” şeklinde geçerdi. Yani Allah’tan başka ilah yoktur, O’nun ortağı olamaz çünkü mülk O’nundur, övgüye layık yalnızca O’dur…
Hacc’daki telbiye de böyledir. Kabe’nin etrafındaki en büyük “eşitlik gösterisinde” (tavaf) her yıl milyonlarca hacı yeri göğü inleterek bunu söyler durur.
Gel gör ki artık bu sözlere ayin, söylendiği yerlere de tapınak diyorlar.
***
Eğer yeryüzünde 1 milyar insan aç sabahlıyorsa…
Afrika’da açlığın bitirilmesi için 40 milyar dolar gerekirken, dünyanın en zengin adamı 76 milyar dolar “kenz” etmişse…
50 Arap zengini 250 milyar dolar “kenz” etmişken, Tunus diktatörü tonlarca altınla kaçmışken, Mısır diktatörü 66 milyar dolar yığmışken, 1.5 milyon insan mezar evlerinde yaşıyorsa…
Türkiye’de geçen yıl 27 olan dolar milyarderi bu yıl 39 olmuşken, Ortadoğu’da en çok dolar milyarderinin Türkiye’de olduğu ortaya çıkmışken, 5,5 milyon insan asgari ücretle çalışıyorsa, 41 milyon kişi kredi kartı kölesi haline gelmişse ve 13 milyon yoksul varsa…
Bilgi, iktidar ve servet, bir avuç “kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenlerinin” (mele-i mütref) elinde bir tahakküm ve hegemonya aracı halinde dolanıp duruyorsa…
Para, altın ve gümüş tanrısı (mamon) yeryüzü egemenliğini ilan etmişse…
Totemi para, tabusu mülkiyet olan kapitalizm dünya dini haline gelmişse…
Para büyücüleri (bankalar) efendi, halk köle sürüsü haline gelmişse…
Sorarım size “zamanın sözü” nedir?
“Lehu’l-Mülk” (Mülk Allah’ın/halkın) değilse nedir?
“Kur’an’da başka ayet mi yok” diyenler!
Bilginin iktidara, iktidarın servete dönüştüğü her yerde “zamanın sözü” her dem tazedir: Lehu’l-mülk!
İHSAN ELİAÇIK - http://www.ihsaneliacik.com/2011/03/21/zamanin-sozu/
-----------------------------------------
TEVBE 34 - 35
TEVBE 34
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّ كَثِيرًا مِّنَالأَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِوَالَّذِينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلاَ يُنفِقُونَهَا فِيسَبِيلِ اللّهِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍأَلِيمٍ ﴿٣٤﴾
Yâ eyyuhâllezîne âmenû inne kesîran minel ahbâri ver ruhbâni le ye'kulûne emvâlen nâsi bil bâtıli ve yasuddûne an sebîlillâh(sebîlillâhi), vellezîne yeknizûnez zehebe vel fıddate ve lâ yunfikûnehâ fî sebîlillâhi fe beşşirhum bi azâbin elîm(elîmin).
Ey iman edenler! Bilin ki, hahamların, rahiplerin çoğu, insanların mallarını haksızca yiyip yutuyor ve onları Allah'ın yolundan alıkoyuyorlar. Fakat bütün o altını, gümüşü toplayıp Allah yolunda harcamayanlara, işte onlara sonraki hayatta çok çetin azabı müjdele.
TEVBE 35
يَوْمَيُحْمَى عَلَيْهَا فِي نَارِ جَهَنَّمَفَتُكْوَى بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنوبُهُمْوَظُهُورُهُمْ هَذَا مَا كَنَزْتُمْلأَنفُسِكُمْ فَذُوقُواْ مَا كُنتُمْ تَكْنِزُونَ﴿٣٥﴾
Yevme yuhmâ aleyhâ fî nâri cehenneme fe tukvâ bihâ cibâhuhum ve cunûbuhum ve zuhûruhum, hâzâ mâ keneztum li enfusikum fe zûkû mâ kuntum teknizûn(teknizûne).
O gün, cehennem, o altını, gümüşü alevleyecek ve onlar, cehennem ateşinde kızdırılıp alınlarına, yanlarına, sırtlarına bastırılacak, onlarla dağlanacaklar ve işte bunlardır kendiniz için biriktirdiğiniz şeyler denecek, tadın biriktirdiklerinizin azâbını.
(AYNA)