HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

Kürt seviciliği mi mi Kürt düşmanlığı mı?

14 Mart’ta, izleyicileri Ermeni olan bir forumda Garabet Orunöz’ün, “Kürt seviciliği” gibi antipatik bir başlık taşıyan ve ele aldığı ...


14 Mart’ta, izleyicileri Ermeni olan bir forumda Garabet Orunöz’ün, “Kürt seviciliği” gibi antipatik bir başlık taşıyan ve ele aldığı konuya göre fazlasıyla kısa olmanın ötesinde ağır sav ve suçlamalar içeren bir mesajı yayınlandı. (Onun mesajını bu yazının sonunda bulacaksınız.) 1 Nisan 1960 doğumlu olduğuna göre Garabet kardeşimi, görüşlerini sadece 3-5 sözcükle açıklama kusuruyla sakatlanmış genç nesilden biri sayamayız. Ama çağımızın, kendini 3-5 sözcüklük tweet’lerle anlatma alışkanlığı onu da etkilemiş gibi.O halde öncelikle bir metot hatasından söz edebiliriz.
Eğer ortaya böyle “iri” savlar atıyorsak, bunları temellendirmemiz/ gerekçelendirmemiz gerekir. Orunöz’ün savlarını özetleyeyim:
1) Soykırımımıza alet olan, bizzat yapan Kürtler’dir.
2) Genç kızlarımızı ikinci, üçüncü eş olarak alan Kürtler’dir.
3) Günümüzde doğudaki duvarlara yazılan Ermeni piçleri lafının sorumlusu Kürtler’dir.
4) Yok ettikleri soyumuzun mülklerinin üstünde oturanlar Kürtler’dir.
5) İşlerine gelen meydanlarda soykırımdan bahsedenler yapmacık özür dileyenler Kürtler’dir.
6) Kamp Armen’de “Ne Ermeni kampı ya !!! Burayı da Kürt kampı yaparız” diyen kişi Kürt’dü.
7) Kürt seviciliği mitomani’mizdir.
8) 100 yıldır bizi oyalayan; Fransiz’a Amerika’ya soykırımı kabul eden ülkeler samimi değildirler.
Orunöz’ün son savına tümüyle katıldığımı belirterek başlayayım sözlerime. Ama zaten başka türlü olması ihtimalinin olmadığı açık değil mi? Bu, nesnelerin doğası gereği böyledir. Gerek “büyük”, emperyalist devletler ve gerekse Türkiye gibi orta boy devletler hemen hemen HER konuda, temsil ettikleri sınıfların çıkarlarına göre davranırlar. O halde onlardan samimiyet bekleyemeyiz. Britanya’nın 19. yüzyıldaki dışişleri bakanlarından Palmerstone’un şu sözleri evrensel bir geçerliliğe sahiptir: “Britanya’nın dostları ve düşmanları yoktur; çıkarları vardır.” (Geçerken bu sözün aslının şöyle olduğunu belirteyim: “Bizim ebedi bağlaşıklarımız ve kalıcı düşmanlarımız yoktur. Ölümsüz ve kalıcı olan bizim çıkarlarımızdır ve bizim görevimiz işte bu çıkarları gözetmektir.”)
Orunöz’ün bir diğer savı da şu: “Kürt seviciliği mitomani’mizdir.” (7. sav) Türkiye’deki ve hatta yurtdışındaki Ermeniler’in ruh halini ve tutumunu çok yakından ve ayrıntılı bir biçimde bilmediğim için bu konuda net bir değerlendirme yapabilecek durumda değilim. Şimdi artık Orunöz’ün asıl ve daha önemli savlarını ele alabiliriz.
Önce şunu belirteyim: Konuya toptancı ve dolayısıyla hatalı bir mantıkla yaklaşması Orunöz’ün yer yer önemli doğruluk payı taşıyan bazı savlarını da anlamsız kılıyor. Bütün Türkler’in, bütün Ermeniler’in, bütün Kürtler’in vb. şöyle ya da böyle olduğu ileri sürülemez. Bunun geri ve ilkel bir yaklaşım olduğunu söylememe izin verilsin. Dahası, farklı sınıflardan oluştukların göre bir ulusun, etnik grubun, dinin, mezhebin BÜTÜN mensuplarının siyasal, felsefi vb. tutumu ve konumu hiçbir zaman aynı olmaz ve olamaz. Dolayısıyla BAZI Kürtler’in, Ermeniler’in, Meksikalı’ların, Vietnamlı’ların şu ya da bu kötülüğü yapmış ve yapmakta olması o toplulukların tümünü bağlamaz ve sorumlu kılmaz.
Evet, tarihte bazı etnik ya da dinsel toplulukların yer yer önemli sayılacak bir bölümü ezilen ya da azınlık konumundaki grupları hedef alan baskı ve zulüm eylemlerine katılabilirler ve katılmışlardır da. Ve böylesi suçortaklıkları, o baskı ve zulüm eylemlerine katılan bireyleri ve hatta halkları alçaltır, zehirler ve daha geri bir konuma sürükler elbet. 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın ilk onyıllarında ABD’nin Güney eyaletlerinde Amerikalı Zenciler’i hedef alan linç eylemlerine çok sayıda Beyaz Amerikalı’nın katılması, 1894-96 kıyımı ve 1915-16 jenosidi sırasında çok sayıda Türk’ün ve Kürt’ün Ermeniler’i hedef alan saldırılara katılması, Hindistan’da zaman zaman patlak veren pogromlarda pek çok Hindu’nun Müslümanlar’a saldırması, 1966′da çok sayıda Müslüman’ın, ABD destekli Endonezya cuntasının başlattığı kıyımda yüzbinlerce komünist ve devrimcinin vahşi bir biçimde öldürülmesinde yer alması, 1993′te Ruanda’da yaşanan jenosit sırasında çok sayıda Hutu’nun Tutsiler’i hedef alan saldırılara katılması hemen akla gelen örnekler. Şimdi bu bakışaçısının ışığında Orunöz’ün suçlamalarına daha yakından bakabiliriz.
Orunöz’ün; Kürtler’in Ermeni jenosidine alet olduğu ve bunu yaptıkları (1. sav), genç kızlarımızı ikinci, üçüncü eş olarak aldıkları (2. sav), yok ettikleri soyumuzun mülklerinin üstünde oturdukları (4. sav) yolundaki görüşleri, ancak yarım doğrulardır. Ve yarım doğrular üzerine oturtulan savlar, çoğu kez apaçık yanlış olan savlardan daha tehlikelidirler; çünkü onlar bu ikincilere göre az da olsa bir inandırıcılık taşırlar. Evet, 19. yüzyılın ortalarından ve özellikle de 1870′lerden itibaren Kürt feodal ağalarının ve Kürt halkının onlar tarafından yönlendirilen bir bölümü -Osmanlı devletinin de yüreklendirmesiyle- Doğu illerinde Ermeni köylülerine karşı sürdürülen talan, yağma ve saldırı siyasetine alet olmuş, 1894-96 kıyımı ve 1915-16 jenosidine katılmışlardır. Dahası, Kürt feodal ağalarının Ermeni jenosidiyle aşağı yukarı aynı yıllara denk gelen Süryani kıyımında oynadığı rol daha da belirgindir. Kürt halkının siyasal bakımdan ileri katmanları ve siyasal önderleri bu ağır insanlık suçlarıyla açıkça yüzleşmeli ve Ermeni ve Süryani halklarından özür dilemelidir. Bu sadece Ermeni ve Süryani halklarıyla Kürt halkı arasındaki kardeşlik bağlarının gelişmesi açısından gerekli olmakla kalmaz; Kürt halkının -Türk gericiliğinin ideolojik-siyasal boyunduruğundan- kurtuluşu için, yani kendi kurtuluş davasının doğru bir rotada ilerlemesi için de OLMAZSA OLMAZ bir önem taşır.
Kürt ulusal hareketinin kendi içinde böyle bir hesaplaşmayı yaşamamış olmasının sonucu ortada. PKK/ KCK lideri Abdullah Öcalan ve örgütün diğer önder kadroları yıllardır, Türk egemen sınıfı ve onun devletiyle stratejik bağlaşma çağrıları yapmakta, muhataplarını buna ikna etmek için Alparslan, Yavuz Sultan Selim, Çanakkale, “Kurtuluş” Savaşı dönemlerinde Türk-Kürt bağlaşmasını örnek vermekte ve böyle bir bağlaşmanın Türkiye’yi, yani Türk egemen sınıfı ve devletini güçlendireceğini söylemektedirler. PKK/ KCK önderleri bu tarihsel örnekleri vermekle Osmanlı-İttihat ve Terakki-Kemalist rejimlerinin YANINDA ve bu rejimlerin düşmanlarının/ kurbanlarının KARŞISINDA olduklarını ilan etmiş olmaktadırlar. Bu sözlerin anlamı şudur: “Biz, tarih boyunca olduğu gibi bugün de Rumlar’a, Ermeniler’e, Süryaniler’e, Aleviler’e karşı sizin, yani Türk burjuva devletinin yanında olmak istiyoruz. Ama bunu sağlamak için sizin Kürtler’in bazı haklarını tanımanız ve böylelikle ’1000 yıllık Türk-Kürt kardeşliğini’ yeniden canlandırmanız gerekir.” Bu gerici çağrılara yer yer açık bir Ermeni ve Rum düşmanlığı ile üstü örtülü bir Alevi ve Süryani düşmanlığı eşlik etmektedir.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat’ın 8 Ocak 2014′te yaptığı ve diğer PKK/ KCK liderlerinin de sahip çıktığı saçma sav, yani Türkiye’de resmi devletten daha güçlü ve paralel devlet konumuna sahip Ermeni, Rum ve Yahudi lobileri bulunduğu yolundaki açıklama, bu gerici tutumun en son örneklerinden biridir. Hozat’ın dediklerini anımsayalım:
“İsrail lobisi, yine milliyetçi Ermeni ve Rum lobileri paralel birer devlettir. Paralel devletlerin birbiriyle ortaklaştığı ciddi bir çıkar ilişkisi vardır. Paralel devletlerin resmi bir hukukları, anayasaları yoktur. Görünürde resmiyete kavuşmuş bir orduları da yoktur ama resmi olandan daha güçlü ve örgütlü bir güce sahiptirler. Özel harp dairesi ve JİTEM gibi güçler paralel devletin vurucu güçleridir, şimdi buna resmi kimlikli emniyet, polis ve yargı güçleri de eklenmiştir. Bunların bağlı kaldıkları hiçbir hukuk ve kural yoktur. Tüm savaş kurallarını kendileri belirleyip uyguluyorlar, kimseye de bir hesap vermiyorlar. Paralel devletin korkunçluğu esas burada ortaya çıkıyor. Paralel devlet Gladyo devletidir, NATO destekli cemaatin ve lobilerin illegal devlet örgütlenmesidir.” (“Paralel devlet 9 Ocak komplosunun içindedir”, Firatnews.com, 8 Ocak 2014)
ANCAK Kürt ulusal hareketinin, benim de yıllardır eleştirmekte olduğum bu ağır kusur ve günahları Orunöz’ün yukarda değindiğim 1., 2.ve 4. savlarını haklı kılmaz. Herşeyden önce, atalarının bir bölümünün onyıllar önce işledikleri suçlardan ötürü bugün yaşamakta olan Kürt halkını suçlamak ve sorumlu tutmak kabul edilemez. Bunun, Hitler rejiminin Yahudi halkına karşı işlediği insanlık suçlarından ötürü bugün yaşamakta olan Alman halkını suçlamak ve sorumlu tutmaktan farkı yoktur. Günümüzün Kürt halkının; Ermeni, Rum, Süryani, Alevi halklarına karşı düşmanca bir tutum ve ruh hali içinde olduğu ileri sürülemez.
İkincisi ve daha da önemlisi, Ermeni halkına karşı gerçekleştirilmiş olan jenosidin esas sorumlusunun, bu insanlık suçunu yıllar öncesinden başlayarak planlayan, Birinci Dünya Savaşı’nın bu suçu işlemek için uygun bir fırsat yarattığı kanısına varan ve Alman emperyalizminin pasif desteğiyle bu alçakça planı yaşama geçiren İttihat ve Terakki çetesi olmasıdır. Orunöz’ün, İttihat ve Terakki’yi ağzına almaksızın jenosidden söz etmesi zaten başlıbaşına bir tuhaflıktır. Oysa bu çete Anadolu’yu Hristiyan halklardan arındırma planlarını yapmaya yıllar öncesinden başlamıştı. O sırada içişleri bakanı olan Talat Paşa 29 Ağustos 1910′da, Selanik’te yapılacak olan İttihat ve Terakki Fırkası kongresi öncesinde partinin öndegelen yöneticileriyle özel bir toplantı yapmıştı. O bu toplantıda yaptığı konuşmada “gavurlar”ı sadık yurttaşlar ol(a)mamakla, yani en azından potansiyel vatan hainleri olmakla suçlamıştı. Talat Paşa’nın bu konuşmasında söylediği şu sözler, gelecekte olacakların işaretini verir gibiydi:
“Hepinizin, Anayasanın Müslüman ve gavurlar arasında eşitliği maddelerinden haberiniz vardır. Son olaylar hepinize göstermiştir ki bu eşitlik gerçekçi olmayan bir idealdir. Şeriat, bütün geçmişimiz, yüzbinlerce Müslümanın duyguları, hatta gavurların Osmanlı olmamaktaki dirençle belirlenen eylemleri, gerçek eşitliğin kurulmasını önleyen engellerdir. Bu yönde bir çok başarısız teşebbüsümüz oldu. Gavuru sadık bir Osmanlı’ya dönüştürmek için yapılan bütün gayretler sonuçsuz kaldı.” (Tevfik Çavdar, Milli Mücadelenin Ekonomik Kökenleri, s. 144.)
Garabet kardeşimin bir başka hatası onun, İttihat ve Terakki çetesinin, jenoside eşlik eden bu çok kapsamlı soygun ve mülksüzleştirme eyleminin kaymağını, Osmanlı’nın vassalları konumunda olan Kürt ağalarına yedirmeyeceğini anlamamış ya da anlayamamış olmasıdır. Yapılan araştırmalar şunu oldukça net bir biçimde ortaya koymuştur: Özellikle Doğu illerinde bir bölümü işbirlikçi Kürt ağalarının eline geçmesine rağmen zorla göçertme ve jenosit kurbanlarının “emval-i metruke” (=terk edilmiş/ geride bırakılmış mallar) olarak adlandırılan mal varlıklarının büyük çoğunluğu devletin titiz denetimi altında kayda geçirilmiş, kullanılmış ve dağıtılmıştır.
“Emval-i metruke”nin nasıl dağıtıldığı ve bu dağıtımdan kimlerin en çok yararlandığı sorusuna çok net bir yanıt vermek kolay değil elbet. Ancak yerli ve yabancı arşivlerde yapılan araştırmalar, bu geride bırakılan arazi, bina, ev, dükkan, işyeri, atelye, bahçe, tarla, depo, giysi, alet gibi taşınmaz malların şu amaçlar için kullanıldığını göstermiştir:
a) Balkanlar ve Kafkaslar’dan gelen Müslüman göçmenleri yerleştirmek,
b) Teşvik edilen Müslüman-Türk burjuvazisine/ onun şirketlerine vermek,
c) Ordunun ve diğer devlet kurumlarının gereksinimlerini karşılamak,
d) Ermeniler’in zorla göçertilmesi harcamalarını karşılamak vb. Tabii özellikle Kürdistan’da pek çok ev, değirmen, tarla, çiftlik, bağ, bahçenin vb. Kürt ağalarının ve milis komutanlarının eline geçtiği tahmin edilebilir. Aynı husus, çok sayıda Ermeni kız ve kadının Kürtler tarafından ikinci, üçüncü eş olarak alınması ya da hizmetçi olarak istihdam edilmesi için de geçerlidir.
Orunöz şunu da söylüyor: “Günümüzde doğudaki duvarlara yazılan Ermeni piçleri lafının müsebbibi Kürtler’dir.” (3. sav) Herşeyden önce Orunöz’ün, özellikle Kürt halkının bir bölümünün Türk devleti ve Kontrgerillası’nın azgın terörü altında korkunç acılar çektiği bugünkü koşullarda böylesi bir söz söylemesini inanılmaz bir duyarsızlık ve hatta taşyüreklilik olarak değerlendiriyorum. Kendisine ilerici, demokrat diyen herkes, hatta Türk gericiliği ve faşizminin savunucuları dışında herkes; Sur’da, Cizre’de ve diğer Kürdistan il ve ilçelerinde işlenmekte olan korkunç suçlara açıkça tepki göstermek ve kayıtsız koşulsuz bir biçimde Kürt halkının yanında durmak zorundadır.
Kürt ulusal hareketinin taktiklerini, hatta stratejik yönelimini hatalı bulabilir ve eleştirebilirsiniz; herhalde ben kişi olarak bu eleştirileri en fazla yapanlar arasında yer alıyorum. Ama bunu yapmak hiç kimseye, Kürt halkının ezilen bir halk olduğunu ve kendi yazgısını özgürce belirleme hakkına, yani isterse ayrılma ve ayrı devlet kurma HAKKINA sahip bulunduğunu unutturamaz. Tabii, tüm kusurlarına rağmen Kürt ulusal hareketinin gerek Türkiye’de ve gerekse Suriye’de objektif olarak ilerici bir rol oynadığı gerçeğini de unutturamaz. Peki Orunöz’ün yukardaki sözleri ne anlama geliyor? Kürtler neden Kontrgerilla çetelerinin duvarlara “Ermeni piçleri” yazmasının nedeni ya da sorumlusu olsunlar? Orunöz belki de şunu söylemek istiyor: “Kürtler ‘hendek siyaseti’ denen taktiğe başvurmasaydı, Türk devleti bu çapta askeri saldırılara başvurmak ve bu arada duvarlara böylesi sloganlar yazmak zorunda kalmazdı.” Kişi olarak ben de ‘hendek siyaseti’ denen taktiği doğru bulmadığımı yazdım. (Hatta, operasyonlara hedef olan bölgedeki Kürt halkının önemli bir bölümünün ya da çoğunluğunun da bu taktiği doğru bulmadığını tahmin ettiğimi söyleyebilirim.) Ne var ki PKK/ KCK’nın hatalı bir taktik uygulamış ve böylelikle Türk ordusu ve Kontrgerillasının saldırısına zemin hazırlamış olması, Orunöz’ü haklı çıkarmaz ve bizi Türk gericiliğinin iğrenç ve barbarca eylemlerine karşı çıkma görevimizden azat etmez.
Dahası Orunöz böylesi bir potansiyel eleştirinin çok ötesine geçiyor ve bu nefret sözlerinin (“Ermeni piçleri”) sorumluluğunu Kürt savaşçıları ve halkının sırtına yıkıyor. Böyle konuşmak; bir yandan yaşanan korkunç vahşetin esas sorumlularını gözlerden saklamak ve bir yandan da Kürt halkının zulme karşı direnme hakkını yadsımak anlamına gelir. Türk burjuva devleti 1990′lardan bu yana ölü olarak ele geçirilen gerillalar arasında sünnetsiz olanların bulunduğu, PKK liderlerinin çoğunun, hatta Öcalan’ın kendisinin Ermeni olduğu yolundaki yalanları yinelemekte ve Türk halkının siyasal bakımdan geri katmanları üzerinde hala etkili olan Ermeni düşmanlığını Kürt ulusal hareketine karşı bir ideolojik silah olarak kullanmaktadır. Sur ve Cizre gibi yerlerde duvarlara “Ermeni piçleri” yazılmasının, bu gerici ve çirkin geleneğin, bu psikolojik savaş metodunun en son uygulamalarından biri olduğunu anlamak çok mu zor?
Orunöz şunu da söylüyor:“İşlerine gelen meydanlarda soykırımdan bahsedenler yapmacık özür dileyenler Kürtler’dir.” (5. sav) Burada onun bir kez daha toptancı mantığın tuzağına düştüğünü görüyoruz. Evet, başını PKK/ KCK’nın çektiği Kürt ulusal hareketi, jenosit konusunda açık bir özeleştiri yapmamış, hatta tersine yer yer Türk gericiliğinin çizgisini onayan açıklamalar yapmıştır. Ama bu, tablonun bütününü görmemizi ve giderek artan sayıda Kürt aydını ve insanının bu konuda olumlu bir tavır içine girmekte olduğunu görmeyi engellememelidir. Bu açıklamaların ne denli içtenlikli ya da ne denli yapmacık olduğunu ölçemeyiz elbet. Ama bu alandaki gelişmenin seyrinin olumlu olduğu da yadsınamaz. Bazılarının eskiden yapmayı gerekli görmedikleri yapmacıklı açıklamalar bugünlerde yapmaları ve yapmak zorunda kalmaları da rüzgarın doğrultusunun değişmekte olduğunu gösteriyor.
Orunöz’ün dayanışma amacıyla Kamp Armen’e gelmiş olan bazı Kürtler’in tutumundan da yakındığını görüyoruz:“Kamp Armen’de ‘Ne Ermeni kampı ya !!! Burayı da Kürt kampı yaparız’ diyen kişi Kürt’dü.” (6. sav) Orunöz’ün Kamp Armen için verilen kavgada aktif olarak yer aldığını gözönüne aldığımızda bu söylediğinin doğru olduğunu kabul etmemek için bir neden yok. Ben orada yaşananları bilmiyorum. Net bir suçlama yapmak için, yakınma konusu olanın bir kişinin mi, yoksa oraya dayanışma için gelen Kürt arkadaşların genelinin mi tutumu olduğunu, eğer böyle konuşan bir kişiyse bile onun sorumlu bir kişi mi yoksa sıradan bir dayanışmacı mı olduğunu bilmek gerek. Ancak, en azından Avrupa’daki bazı protesto eylemlerinde gördüğüm ve işittiğim kadarıyla PKK/ KCK çizgisindeki Kürtler’in bu konuda tekelci, fırsatçı, pragmatist ve hatta saygısızca bir tutum içinde olduğunu söyleyebilirim. Bunu, özellikle jenosidin 100. yıldönümü vesilesiyle yapılan yürüyüşlerde gördük; bu eylemlere Öcalan posterleriyle gelen ve yürüyüşlerin en önüne geçmeye çalışan Kürt göstericilerinin bu davranışının hiç te hoş ve doğru olmadığı ve en azından yurtdışındaki Kürt hareketinin yöneticilerinin onayı olmaksızın sergilenemeyeceği tartışma götürmez. Böylesi davranışların eleştirilmesi ve mahkum edilmesi gerektiği açıktır.
Sonuç olarak, bazı doğrulara haklı olarak işaret etmekle birlikte Garabet Orunöz’ün bu mesajının özü itibariyle haksız olduğunu ve halklar arasındaki kardeşliğin gelişmesine hizmet etmeyeceğini söyleyebilirim.

* * * * *

Garabet Orunöz’ün kısa yazısı aynen şöyle:

KÜRT SEVICILIĞI…

14 Mart 2016

Şimdi tarih konusuna girmeden kısaca ; Soykırımımıza alet olan, bizzat yapan KÜRTLER değil mi?
Genç Kızlarımızı ikinci, üçüncü eş olarak alan, Kürtler değil mi?
Günümüzde doğudaki duvarlara yazılan ERMENİ PIÇLERI lafının müsebbibi KÜRTLER değil mi?
Yok ettikleri soyumuzun mülklerinin üstünde oturanlar KÜRTLER degil mi?
Tüzüklerine dahi yazmadiklari, ama meydanlarda, o da işlerine gelen meydanlarda soykırımdan bahsedenler YAPMACIK ÖZÜR dileyenler KÜRTLER değil mi?
Kamp Armen’de GERÇEK YÜZLERINI gördüm. . NE ERMENI KAMPI YA!!! BURAYI DA KÜRT KAMPI YAPARIZ, diyen kişi Kürt’dü ve belli ki ATALARININ zihniyetini devam ettirmek niyetinde…
MİTOMANİ’den kurtulacak miyiz?
Ne demek istediğini Anlamadiğimiz, anlamaya çalişmadiğimiz kisiye DELİ deriz. S abim iki huni alıyorum kafa ölçünü yollar mısın? ….
M’im Ç’im Kürt seviciliği MİTOMANİ’mizdir….
ՃերմակՋարդ= Beyaz Soykırım
Ben soyumu da soydaşimi da seviyorum.
100 yıldır bizi oyalayan; Fransiz’a Amerika’ya soykırımı kabul eden bütün ülkelerin samimiyetlerine İNANMIYORUM….

Garabet Orunöz…


GARBİS ALTINOĞLU - 17 MART 2016
http://gelawej.net/index.php/yazarlar/garbis-altinoglu/2420-kurt-seviciligi-mi-mi-kurt-dusmanligi-mi

Business News