14 Mart’ta, izleyicileri Ermeni olan bir forumda Garabet Orunöz’ün, “Kürt seviciliği” gibi antipatik bir başlık taşıyan ve ele aldığı ...
14 Mart’ta, izleyicileri Ermeni olan bir forumda Garabet
Orunöz’ün, “Kürt seviciliği” gibi antipatik bir başlık taşıyan ve ele aldığı
konuya göre fazlasıyla kısa olmanın ötesinde ağır sav ve suçlamalar içeren bir
mesajı yayınlandı. (Onun mesajını bu yazının sonunda bulacaksınız.) 1 Nisan
1960 doğumlu olduğuna göre Garabet kardeşimi, görüşlerini sadece 3-5 sözcükle
açıklama kusuruyla sakatlanmış genç nesilden biri sayamayız. Ama çağımızın,
kendini 3-5 sözcüklük tweet’lerle anlatma alışkanlığı onu da etkilemiş gibi.O
halde öncelikle bir metot hatasından söz edebiliriz.
Eğer ortaya böyle “iri” savlar atıyorsak, bunları
temellendirmemiz/ gerekçelendirmemiz gerekir. Orunöz’ün savlarını özetleyeyim:
1) Soykırımımıza alet olan, bizzat yapan Kürtler’dir.
2) Genç kızlarımızı ikinci, üçüncü eş olarak alan
Kürtler’dir.
3) Günümüzde doğudaki duvarlara yazılan Ermeni piçleri
lafının sorumlusu Kürtler’dir.
4) Yok ettikleri soyumuzun mülklerinin üstünde oturanlar
Kürtler’dir.
5) İşlerine gelen meydanlarda soykırımdan bahsedenler
yapmacık özür dileyenler Kürtler’dir.
6) Kamp Armen’de “Ne Ermeni kampı ya !!! Burayı da Kürt
kampı yaparız” diyen kişi Kürt’dü.
7) Kürt seviciliği mitomani’mizdir.
8) 100 yıldır bizi oyalayan; Fransiz’a Amerika’ya soykırımı
kabul eden ülkeler samimi değildirler.
Orunöz’ün son savına tümüyle katıldığımı belirterek
başlayayım sözlerime. Ama zaten başka türlü olması ihtimalinin olmadığı açık
değil mi? Bu, nesnelerin doğası gereği böyledir. Gerek “büyük”, emperyalist
devletler ve gerekse Türkiye gibi orta boy devletler hemen hemen HER konuda,
temsil ettikleri sınıfların çıkarlarına göre davranırlar. O halde onlardan
samimiyet bekleyemeyiz. Britanya’nın 19. yüzyıldaki dışişleri bakanlarından
Palmerstone’un şu sözleri evrensel bir geçerliliğe sahiptir: “Britanya’nın
dostları ve düşmanları yoktur; çıkarları vardır.” (Geçerken bu sözün aslının
şöyle olduğunu belirteyim: “Bizim ebedi bağlaşıklarımız ve kalıcı düşmanlarımız
yoktur. Ölümsüz ve kalıcı olan bizim çıkarlarımızdır ve bizim görevimiz işte bu
çıkarları gözetmektir.”)
Orunöz’ün bir diğer savı da şu: “Kürt seviciliği
mitomani’mizdir.” (7. sav) Türkiye’deki ve hatta yurtdışındaki Ermeniler’in ruh
halini ve tutumunu çok yakından ve ayrıntılı bir biçimde bilmediğim için bu
konuda net bir değerlendirme yapabilecek durumda değilim. Şimdi artık Orunöz’ün
asıl ve daha önemli savlarını ele alabiliriz.
Önce şunu belirteyim: Konuya toptancı ve dolayısıyla hatalı
bir mantıkla yaklaşması Orunöz’ün yer yer önemli doğruluk payı taşıyan bazı
savlarını da anlamsız kılıyor. Bütün Türkler’in, bütün Ermeniler’in, bütün
Kürtler’in vb. şöyle ya da böyle olduğu ileri sürülemez. Bunun geri ve ilkel
bir yaklaşım olduğunu söylememe izin verilsin. Dahası, farklı sınıflardan
oluştukların göre bir ulusun, etnik grubun, dinin, mezhebin BÜTÜN mensuplarının
siyasal, felsefi vb. tutumu ve konumu hiçbir zaman aynı olmaz ve olamaz.
Dolayısıyla BAZI Kürtler’in, Ermeniler’in, Meksikalı’ların, Vietnamlı’ların şu
ya da bu kötülüğü yapmış ve yapmakta olması o toplulukların tümünü bağlamaz ve
sorumlu kılmaz.
Evet, tarihte bazı etnik ya da dinsel toplulukların yer yer
önemli sayılacak bir bölümü ezilen ya da azınlık konumundaki grupları hedef
alan baskı ve zulüm eylemlerine katılabilirler ve katılmışlardır da. Ve böylesi
suçortaklıkları, o baskı ve zulüm eylemlerine katılan bireyleri ve hatta
halkları alçaltır, zehirler ve daha geri bir konuma sürükler elbet. 19.
yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın ilk onyıllarında ABD’nin Güney
eyaletlerinde Amerikalı Zenciler’i hedef alan linç eylemlerine çok sayıda Beyaz
Amerikalı’nın katılması, 1894-96 kıyımı ve 1915-16 jenosidi sırasında çok
sayıda Türk’ün ve Kürt’ün Ermeniler’i hedef alan saldırılara katılması,
Hindistan’da zaman zaman patlak veren pogromlarda pek çok Hindu’nun
Müslümanlar’a saldırması, 1966′da çok sayıda Müslüman’ın, ABD destekli
Endonezya cuntasının başlattığı kıyımda yüzbinlerce komünist ve devrimcinin
vahşi bir biçimde öldürülmesinde yer alması, 1993′te Ruanda’da yaşanan jenosit
sırasında çok sayıda Hutu’nun Tutsiler’i hedef alan saldırılara katılması hemen
akla gelen örnekler. Şimdi bu bakışaçısının ışığında Orunöz’ün suçlamalarına
daha yakından bakabiliriz.
Orunöz’ün; Kürtler’in Ermeni jenosidine alet olduğu ve bunu
yaptıkları (1. sav), genç kızlarımızı ikinci, üçüncü eş olarak aldıkları (2.
sav), yok ettikleri soyumuzun mülklerinin üstünde oturdukları (4. sav)
yolundaki görüşleri, ancak yarım doğrulardır. Ve yarım doğrular üzerine
oturtulan savlar, çoğu kez apaçık yanlış olan savlardan daha tehlikelidirler;
çünkü onlar bu ikincilere göre az da olsa bir inandırıcılık taşırlar. Evet, 19.
yüzyılın ortalarından ve özellikle de 1870′lerden itibaren Kürt feodal ağalarının
ve Kürt halkının onlar tarafından yönlendirilen bir bölümü -Osmanlı devletinin
de yüreklendirmesiyle- Doğu illerinde Ermeni köylülerine karşı sürdürülen
talan, yağma ve saldırı siyasetine alet olmuş, 1894-96 kıyımı ve 1915-16
jenosidine katılmışlardır. Dahası, Kürt feodal ağalarının Ermeni jenosidiyle
aşağı yukarı aynı yıllara denk gelen Süryani kıyımında oynadığı rol daha da
belirgindir. Kürt halkının siyasal bakımdan ileri katmanları ve siyasal
önderleri bu ağır insanlık suçlarıyla açıkça yüzleşmeli ve Ermeni ve Süryani
halklarından özür dilemelidir. Bu sadece Ermeni ve Süryani halklarıyla Kürt
halkı arasındaki kardeşlik bağlarının gelişmesi açısından gerekli olmakla
kalmaz; Kürt halkının -Türk gericiliğinin ideolojik-siyasal boyunduruğundan-
kurtuluşu için, yani kendi kurtuluş davasının doğru bir rotada ilerlemesi için
de OLMAZSA OLMAZ bir önem taşır.
Kürt ulusal hareketinin kendi içinde böyle bir hesaplaşmayı
yaşamamış olmasının sonucu ortada. PKK/ KCK lideri Abdullah Öcalan ve örgütün
diğer önder kadroları yıllardır, Türk egemen sınıfı ve onun devletiyle
stratejik bağlaşma çağrıları yapmakta, muhataplarını buna ikna etmek için
Alparslan, Yavuz Sultan Selim, Çanakkale, “Kurtuluş” Savaşı dönemlerinde
Türk-Kürt bağlaşmasını örnek vermekte ve böyle bir bağlaşmanın Türkiye’yi, yani
Türk egemen sınıfı ve devletini güçlendireceğini söylemektedirler. PKK/ KCK
önderleri bu tarihsel örnekleri vermekle Osmanlı-İttihat ve Terakki-Kemalist
rejimlerinin YANINDA ve bu rejimlerin düşmanlarının/ kurbanlarının KARŞISINDA
olduklarını ilan etmiş olmaktadırlar. Bu sözlerin anlamı şudur: “Biz, tarih
boyunca olduğu gibi bugün de Rumlar’a, Ermeniler’e, Süryaniler’e, Aleviler’e
karşı sizin, yani Türk burjuva devletinin yanında olmak istiyoruz. Ama bunu
sağlamak için sizin Kürtler’in bazı haklarını tanımanız ve böylelikle ’1000
yıllık Türk-Kürt kardeşliğini’ yeniden canlandırmanız gerekir.” Bu gerici
çağrılara yer yer açık bir Ermeni ve Rum düşmanlığı ile üstü örtülü bir Alevi
ve Süryani düşmanlığı eşlik etmektedir.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat’ın 8 Ocak 2014′te
yaptığı ve diğer PKK/ KCK liderlerinin de sahip çıktığı saçma sav, yani
Türkiye’de resmi devletten daha güçlü ve paralel devlet konumuna sahip Ermeni,
Rum ve Yahudi lobileri bulunduğu yolundaki açıklama, bu gerici tutumun en son
örneklerinden biridir. Hozat’ın dediklerini anımsayalım:
“İsrail lobisi, yine milliyetçi Ermeni ve Rum lobileri
paralel birer devlettir. Paralel devletlerin birbiriyle ortaklaştığı ciddi bir
çıkar ilişkisi vardır. Paralel devletlerin resmi bir hukukları, anayasaları
yoktur. Görünürde resmiyete kavuşmuş bir orduları da yoktur ama resmi olandan
daha güçlü ve örgütlü bir güce sahiptirler. Özel harp dairesi ve JİTEM gibi
güçler paralel devletin vurucu güçleridir, şimdi buna resmi kimlikli emniyet,
polis ve yargı güçleri de eklenmiştir. Bunların bağlı kaldıkları hiçbir hukuk
ve kural yoktur. Tüm savaş kurallarını kendileri belirleyip uyguluyorlar,
kimseye de bir hesap vermiyorlar. Paralel devletin korkunçluğu esas burada
ortaya çıkıyor. Paralel devlet Gladyo devletidir, NATO destekli cemaatin ve
lobilerin illegal devlet örgütlenmesidir.” (“Paralel devlet 9 Ocak komplosunun
içindedir”, Firatnews.com, 8 Ocak 2014)
ANCAK Kürt ulusal hareketinin, benim de yıllardır
eleştirmekte olduğum bu ağır kusur ve günahları Orunöz’ün yukarda değindiğim
1., 2.ve 4. savlarını haklı kılmaz. Herşeyden önce, atalarının bir bölümünün
onyıllar önce işledikleri suçlardan ötürü bugün yaşamakta olan Kürt halkını
suçlamak ve sorumlu tutmak kabul edilemez. Bunun, Hitler rejiminin Yahudi
halkına karşı işlediği insanlık suçlarından ötürü bugün yaşamakta olan Alman
halkını suçlamak ve sorumlu tutmaktan farkı yoktur. Günümüzün Kürt halkının;
Ermeni, Rum, Süryani, Alevi halklarına karşı düşmanca bir tutum ve ruh hali
içinde olduğu ileri sürülemez.
İkincisi ve daha da önemlisi, Ermeni halkına karşı
gerçekleştirilmiş olan jenosidin esas sorumlusunun, bu insanlık suçunu yıllar
öncesinden başlayarak planlayan, Birinci Dünya Savaşı’nın bu suçu işlemek için
uygun bir fırsat yarattığı kanısına varan ve Alman emperyalizminin pasif
desteğiyle bu alçakça planı yaşama geçiren İttihat ve Terakki çetesi olmasıdır.
Orunöz’ün, İttihat ve Terakki’yi ağzına almaksızın jenosidden söz etmesi zaten
başlıbaşına bir tuhaflıktır. Oysa bu çete Anadolu’yu Hristiyan halklardan
arındırma planlarını yapmaya yıllar öncesinden başlamıştı. O sırada içişleri
bakanı olan Talat Paşa 29 Ağustos 1910′da, Selanik’te yapılacak olan İttihat ve
Terakki Fırkası kongresi öncesinde partinin öndegelen yöneticileriyle özel bir
toplantı yapmıştı. O bu toplantıda yaptığı konuşmada “gavurlar”ı sadık
yurttaşlar ol(a)mamakla, yani en azından potansiyel vatan hainleri olmakla
suçlamıştı. Talat Paşa’nın bu konuşmasında söylediği şu sözler, gelecekte
olacakların işaretini verir gibiydi:
“Hepinizin, Anayasanın Müslüman ve gavurlar arasında
eşitliği maddelerinden haberiniz vardır. Son olaylar hepinize göstermiştir ki
bu eşitlik gerçekçi olmayan bir idealdir. Şeriat, bütün geçmişimiz, yüzbinlerce
Müslümanın duyguları, hatta gavurların Osmanlı olmamaktaki dirençle belirlenen
eylemleri, gerçek eşitliğin kurulmasını önleyen engellerdir. Bu yönde bir çok
başarısız teşebbüsümüz oldu. Gavuru sadık bir Osmanlı’ya dönüştürmek için
yapılan bütün gayretler sonuçsuz kaldı.” (Tevfik Çavdar, Milli Mücadelenin
Ekonomik Kökenleri, s. 144.)
Garabet kardeşimin bir başka hatası onun, İttihat ve Terakki
çetesinin, jenoside eşlik eden bu çok kapsamlı soygun ve mülksüzleştirme
eyleminin kaymağını, Osmanlı’nın vassalları konumunda olan Kürt ağalarına
yedirmeyeceğini anlamamış ya da anlayamamış olmasıdır. Yapılan araştırmalar
şunu oldukça net bir biçimde ortaya koymuştur: Özellikle Doğu illerinde bir
bölümü işbirlikçi Kürt ağalarının eline geçmesine rağmen zorla göçertme ve
jenosit kurbanlarının “emval-i metruke” (=terk edilmiş/ geride bırakılmış
mallar) olarak adlandırılan mal varlıklarının büyük çoğunluğu devletin titiz
denetimi altında kayda geçirilmiş, kullanılmış ve dağıtılmıştır.
“Emval-i metruke”nin nasıl dağıtıldığı ve bu dağıtımdan
kimlerin en çok yararlandığı sorusuna çok net bir yanıt vermek kolay değil
elbet. Ancak yerli ve yabancı arşivlerde yapılan araştırmalar, bu geride
bırakılan arazi, bina, ev, dükkan, işyeri, atelye, bahçe, tarla, depo, giysi,
alet gibi taşınmaz malların şu amaçlar için kullanıldığını göstermiştir:
a) Balkanlar ve Kafkaslar’dan gelen Müslüman göçmenleri
yerleştirmek,
b) Teşvik edilen Müslüman-Türk burjuvazisine/ onun
şirketlerine vermek,
c) Ordunun ve diğer devlet kurumlarının gereksinimlerini
karşılamak,
d) Ermeniler’in zorla göçertilmesi harcamalarını karşılamak
vb. Tabii özellikle Kürdistan’da pek çok ev, değirmen, tarla, çiftlik, bağ,
bahçenin vb. Kürt ağalarının ve milis komutanlarının eline geçtiği tahmin
edilebilir. Aynı husus, çok sayıda Ermeni kız ve kadının Kürtler tarafından
ikinci, üçüncü eş olarak alınması ya da hizmetçi olarak istihdam edilmesi için
de geçerlidir.
Orunöz şunu da söylüyor: “Günümüzde doğudaki duvarlara
yazılan Ermeni piçleri lafının müsebbibi Kürtler’dir.” (3. sav) Herşeyden önce
Orunöz’ün, özellikle Kürt halkının bir bölümünün Türk devleti ve
Kontrgerillası’nın azgın terörü altında korkunç acılar çektiği bugünkü
koşullarda böylesi bir söz söylemesini inanılmaz bir duyarsızlık ve hatta
taşyüreklilik olarak değerlendiriyorum. Kendisine ilerici, demokrat diyen
herkes, hatta Türk gericiliği ve faşizminin savunucuları dışında herkes;
Sur’da, Cizre’de ve diğer Kürdistan il ve ilçelerinde işlenmekte olan korkunç
suçlara açıkça tepki göstermek ve kayıtsız koşulsuz bir biçimde Kürt halkının
yanında durmak zorundadır.
Kürt ulusal hareketinin taktiklerini, hatta stratejik
yönelimini hatalı bulabilir ve eleştirebilirsiniz; herhalde ben kişi olarak bu
eleştirileri en fazla yapanlar arasında yer alıyorum. Ama bunu yapmak hiç
kimseye, Kürt halkının ezilen bir halk olduğunu ve kendi yazgısını özgürce
belirleme hakkına, yani isterse ayrılma ve ayrı devlet kurma HAKKINA sahip
bulunduğunu unutturamaz. Tabii, tüm kusurlarına rağmen Kürt ulusal hareketinin
gerek Türkiye’de ve gerekse Suriye’de objektif olarak ilerici bir rol oynadığı
gerçeğini de unutturamaz. Peki Orunöz’ün yukardaki sözleri ne anlama geliyor?
Kürtler neden Kontrgerilla çetelerinin duvarlara “Ermeni piçleri” yazmasının
nedeni ya da sorumlusu olsunlar? Orunöz belki de şunu söylemek istiyor:
“Kürtler ‘hendek siyaseti’ denen taktiğe başvurmasaydı, Türk devleti bu çapta
askeri saldırılara başvurmak ve bu arada duvarlara böylesi sloganlar yazmak
zorunda kalmazdı.” Kişi olarak ben de ‘hendek siyaseti’ denen taktiği doğru
bulmadığımı yazdım. (Hatta, operasyonlara hedef olan bölgedeki Kürt halkının
önemli bir bölümünün ya da çoğunluğunun da bu taktiği doğru bulmadığını tahmin
ettiğimi söyleyebilirim.) Ne var ki PKK/ KCK’nın hatalı bir taktik uygulamış ve
böylelikle Türk ordusu ve Kontrgerillasının saldırısına zemin hazırlamış
olması, Orunöz’ü haklı çıkarmaz ve bizi Türk gericiliğinin iğrenç ve barbarca
eylemlerine karşı çıkma görevimizden azat etmez.
Dahası Orunöz böylesi bir potansiyel eleştirinin çok ötesine
geçiyor ve bu nefret sözlerinin (“Ermeni piçleri”) sorumluluğunu Kürt
savaşçıları ve halkının sırtına yıkıyor. Böyle konuşmak; bir yandan yaşanan
korkunç vahşetin esas sorumlularını gözlerden saklamak ve bir yandan da Kürt
halkının zulme karşı direnme hakkını yadsımak anlamına gelir. Türk burjuva
devleti 1990′lardan bu yana ölü olarak ele geçirilen gerillalar arasında
sünnetsiz olanların bulunduğu, PKK liderlerinin çoğunun, hatta Öcalan’ın
kendisinin Ermeni olduğu yolundaki yalanları yinelemekte ve Türk halkının
siyasal bakımdan geri katmanları üzerinde hala etkili olan Ermeni düşmanlığını
Kürt ulusal hareketine karşı bir ideolojik silah olarak kullanmaktadır. Sur ve
Cizre gibi yerlerde duvarlara “Ermeni piçleri” yazılmasının, bu gerici ve
çirkin geleneğin, bu psikolojik savaş metodunun en son uygulamalarından biri olduğunu
anlamak çok mu zor?
Orunöz şunu da söylüyor:“İşlerine gelen meydanlarda
soykırımdan bahsedenler yapmacık özür dileyenler Kürtler’dir.” (5. sav) Burada
onun bir kez daha toptancı mantığın tuzağına düştüğünü görüyoruz. Evet, başını
PKK/ KCK’nın çektiği Kürt ulusal hareketi, jenosit konusunda açık bir
özeleştiri yapmamış, hatta tersine yer yer Türk gericiliğinin çizgisini onayan
açıklamalar yapmıştır. Ama bu, tablonun bütününü görmemizi ve giderek artan
sayıda Kürt aydını ve insanının bu konuda olumlu bir tavır içine girmekte
olduğunu görmeyi engellememelidir. Bu açıklamaların ne denli içtenlikli ya da
ne denli yapmacık olduğunu ölçemeyiz elbet. Ama bu alandaki gelişmenin seyrinin
olumlu olduğu da yadsınamaz. Bazılarının eskiden yapmayı gerekli görmedikleri
yapmacıklı açıklamalar bugünlerde yapmaları ve yapmak zorunda kalmaları da
rüzgarın doğrultusunun değişmekte olduğunu gösteriyor.
Orunöz’ün dayanışma amacıyla Kamp Armen’e gelmiş olan bazı
Kürtler’in tutumundan da yakındığını görüyoruz:“Kamp Armen’de ‘Ne Ermeni kampı
ya !!! Burayı da Kürt kampı yaparız’ diyen kişi Kürt’dü.” (6. sav) Orunöz’ün
Kamp Armen için verilen kavgada aktif olarak yer aldığını gözönüne aldığımızda
bu söylediğinin doğru olduğunu kabul etmemek için bir neden yok. Ben orada
yaşananları bilmiyorum. Net bir suçlama yapmak için, yakınma konusu olanın bir
kişinin mi, yoksa oraya dayanışma için gelen Kürt arkadaşların genelinin mi
tutumu olduğunu, eğer böyle konuşan bir kişiyse bile onun sorumlu bir kişi mi
yoksa sıradan bir dayanışmacı mı olduğunu bilmek gerek. Ancak, en azından
Avrupa’daki bazı protesto eylemlerinde gördüğüm ve işittiğim kadarıyla PKK/ KCK
çizgisindeki Kürtler’in bu konuda tekelci, fırsatçı, pragmatist ve hatta
saygısızca bir tutum içinde olduğunu söyleyebilirim. Bunu, özellikle jenosidin
100. yıldönümü vesilesiyle yapılan yürüyüşlerde gördük; bu eylemlere Öcalan
posterleriyle gelen ve yürüyüşlerin en önüne geçmeye çalışan Kürt
göstericilerinin bu davranışının hiç te hoş ve doğru olmadığı ve en azından
yurtdışındaki Kürt hareketinin yöneticilerinin onayı olmaksızın
sergilenemeyeceği tartışma götürmez. Böylesi davranışların eleştirilmesi ve
mahkum edilmesi gerektiği açıktır.
Sonuç olarak, bazı doğrulara haklı olarak işaret etmekle
birlikte Garabet Orunöz’ün bu mesajının özü itibariyle haksız olduğunu ve
halklar arasındaki kardeşliğin gelişmesine hizmet etmeyeceğini söyleyebilirim.
* * * * *
Garabet Orunöz’ün kısa yazısı aynen şöyle:
KÜRT SEVICILIĞI…
14 Mart 2016
Şimdi tarih konusuna girmeden kısaca ; Soykırımımıza alet olan,
bizzat yapan KÜRTLER değil mi?
Genç Kızlarımızı ikinci, üçüncü eş olarak alan, Kürtler
değil mi?
Günümüzde doğudaki duvarlara yazılan ERMENİ PIÇLERI lafının
müsebbibi KÜRTLER değil mi?
Yok ettikleri soyumuzun mülklerinin üstünde oturanlar
KÜRTLER degil mi?
Tüzüklerine dahi yazmadiklari, ama meydanlarda, o da
işlerine gelen meydanlarda soykırımdan bahsedenler YAPMACIK ÖZÜR dileyenler
KÜRTLER değil mi?
Kamp Armen’de GERÇEK YÜZLERINI gördüm. . NE ERMENI KAMPI
YA!!! BURAYI DA KÜRT KAMPI YAPARIZ, diyen kişi Kürt’dü ve belli ki ATALARININ
zihniyetini devam ettirmek niyetinde…
MİTOMANİ’den kurtulacak miyiz?
Ne demek istediğini Anlamadiğimiz, anlamaya çalişmadiğimiz
kisiye DELİ deriz. S abim iki huni alıyorum kafa ölçünü yollar mısın? ….
M’im Ç’im Kürt seviciliği MİTOMANİ’mizdir….
ՃերմակՋարդ=
Beyaz Soykırım
Ben soyumu da soydaşimi da seviyorum.
100 yıldır bizi oyalayan; Fransiz’a Amerika’ya soykırımı
kabul eden bütün ülkelerin samimiyetlerine İNANMIYORUM….
Garabet Orunöz…
GARBİS ALTINOĞLU - 17 MART 2016
http://gelawej.net/index.php/yazarlar/garbis-altinoglu/2420-kurt-seviciligi-mi-mi-kurt-dusmanligi-mi