Barış bildirisine imza attıkları için tutuklanan
akademisyenler Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Doç. Dr. Kıvanç Ersoy, Yrd. Doç. Dr.
Muzaffer Kaya ve Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı da bugün ilk kez yargıç karşısına
çıktı. Savcı talebi üzerine tutuklu 4 akademisyen tahliye edildi.
Akademisyenlerin ilk sözleri 'Barış mücadelesine devam edeceğiz' oldu.
Barış İçin Akademisyenler’in “Bu suça ortak olmayacağız”
bildirisine imza verdikleri için “terör örgütü propagandası yaptıkları”
iddiasıyla tutuklu 4 akademisyenin davası
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. 7.5 yıla kadar hapis
cezası istenen tutuklu akademisyenler, 14.00’te yargıç karşısına çıktı.
İddianamenin okunmadığı davada, dört akademisyen ifade verdi. Savcı, aradan
önce akademisyenlerin tutukluluk hallerinin devamını talep etti. Ara sonrasında
konuşan savcı, bu kararından vazgeçip akademisyenlerin tahliyelerini talep
etti.
"İDDİANAMEYİ ÖĞRENCİM YAZSA 10 ÜZERİNDEN 2
VERİRDİM"
İŞTE AKADEMİSYENLERİN TARİHİ SAVUNMALARI:
Muzaffer Kaya: Vicdanımızın sesini bastıramadık, kabahatimiz
budur!
"2212 akademisyen ve araştırmacı ile barış bildirisini
imzaladığımız için tam 40 gündür tutukluyuz. Terör örgütü propagandası yapmakla
suçlanıyoruz. Bu mahkemede bizim şahsımızda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
barış hakkı ve Türkiye'de ifade özgürlüğü yargılanmaktadır."
Kaya, böyle başladığı savunmasında iddianamedeki noktaları
inceleyen bir savunma yapmaya başladı.
Savunmasından öne çıkan ifadeler şöyle:
"Hakkımızdaki 10 sayfalık iddianameyi okudum. Bunda
zaten yarısından sonra bizim ifadelerimiz ve bildirilerimizden ibaret. Bir
sayfalık suç isnatı bölümü var. 2-5 sayfaları arasında genel bir çözüm süreci
anlatısı var.
"Bu bölüme ilgili iki problem var. Çözüm süreci
anlatısı su isnatıyla alakası yok. Kötü bir özet olduğunu söylemek zorundayım.
çözüm sürecini hepimiz biliyoruz. Çok önemi şeyler atlanıp, çok gereksiz
detaylara girilmiş. Bir öğrencim bana böyle özet yapsaydı 10 üzerinden iki bile
vermezdim."
"İddianamede "1984'te başlayan ve 30 yıldan fazla
süren çatışmalar neticesinde 40 bin 100 arasında can kaybı meydana
gelmiştir" bu 100 bin rakamı nereden alınmış bilmiyorum. Sanırım savcının
Wikipedia’dan yararlanması bir problem.
İddianame yazarken daha ciddi kaynaklara bakmak lazım."
"Vicdanımızın sesini bastıramadık"
Kaya, hangi konjonktürde bildiriyi yayınladıklarını anlatmak
için çözüm sürecinin nasıl yaşandığına ve gelinen noktaya dek bir özet yaptı.
"Bildirinin kaleme alındığı günlerde hükümet analar
ağlamasın demekten terörle mücadele
konseptine geçiş yaptı" diyen Kaya, sokağa çıkma yasaklarının yaşandığı
yerlerdeki hak ihlalleri, sivil ölümleri, göç etmek zorunda kalan insanları
aktardı.
"Ülkemizin bir kısmında tüm bunlar yaşanırken biz bu
ülkenin yurttaşları, akademisyenleri olup korunaklı yaşamlarımızı sürdürmeyi
onurumuza yediremedik. Bir kabahatimiz vara budur. Vicdanımızın sesini
bastıramadık. Bizim bildirimiz bir haykırıştır. asıl sorgulanası gereken bizim
bildirimiz değil hükümetin hatalı yurtta harp cihanda harp politikasıdır.
"Devlet 90 yıl boyunca Kürt sorunun demokratik çözümü
dışında her yöntemi denemiş, her seferinde sonu eskisinden kötü olmuştur.
"Halbuki çözüm süreci başlarken 90 yıllık tarihten ders
alındığını düşünüyordum. Geldiğimiz nokta vahim. Hepimiz uçurumun kenarında
olduğumuz hissiyle yaşıyoruz. Bugün çatışmalarda ölen gençler siyasetçilerin
1990'larda yaptıklarının bedelini ödüyorlar.
"Bildirimiz hükümete uyarı ve talepti"
"Bizim barış bildirimiz böyle bir dönemde hükümete hem
bir uyarı hem hükümetten bir talepti. Hükümet daha şeffaf ve aha sahici zeminde
çözüm sürecine dönmeye ve yüksek ağır insan hakları ihlalleri yapmamaya
çağırdık.
"İçinde bulunduğunuz otobüs çıkmaz sokağa girmişse
şoförü uyarmak doğal refleks, bu otobüste 80 milyon insan varsa şoförü uyarmak
zorunluluk.
"Bildirimizin içeriğine katılmayabilir, bize çok
kızabilir, ya da bildiriyi saçma bulabilirsiniz. Ama bizim bildirimizde terör
propagandası yapıldığını söyleyemezsiniz."
"Talimat almamız söz konusu değil"
"Savcının suçladığı nokta örgüte dönük çağrı
yapmamamız. Biz hukuken söylemediklerimizden değil, söylediklerimizden sorumlu
olabiliriz. Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşları olarak en temel insan haklarına
saygılı olmaya ve Kürt sorunun çözümünde müzakereye dönmeye çağrı yaptık. Bunu
da yasalara bağlı olarak yaptık. Biz yasadışı örgüte hangi hukuka bağlı olarak
çağrı yapabilirdik.
"Bizler bu ülkenin meslek etiğine sahip
akademisyenleriz. Her hangi yasadışı örgütten siyasi odaktan talimat almamız
söz konusu olamaz, yasal siyasi otoriteden de talimat almayız. Bizi bağlayan
tek şey hakikat ve vicdandır. Siyasi iktidarlar görece demokratik iktidarlarsa
aydınları dinlerler, baskıcılarsa aydınları vatan haini ilan edip susturmaya
çalışırlar. bu yolla tüm toplama gözdağı verilmemiş olur. Toplum bu korku
politikalarına direnemezse çürüme başlar. Bizi bekleyen tehlike bu.
"İddianamede delile dayanmadan asılsız bağlantılar
konmuş, söylenmeyenlerden suç üretilmiş, suç olmayanlar suç gibi
gösterilmiştir."
"Önce barış bildirisine imza attım. İşten atıldım.
İşten atıldığım için bir açıklama yaptım. Bu açıklamayı yaptığım için hapse
atılıyorum. Bu ancak totaliter rejimlerde olabilecek bir şeydir. Yürütme
makamında bir meslektaşımız olduğunun da altını çizmek isterim.
"İddianame hukuki değil, siyasi, terör propagandası
suçu işlediğimiz için değil siy iktidarı eleştirdiğimiz ve barış istediğimiz
için tutuklandık.
"Bu suça ortak olmayacağınızı umuyorum.”
Esra Mungan: Kalıcı barış talep ediyorum
Mungan da iddianamede yer alanları özetledi;
"Bir savcı
düşünün ki bir dördümüz hakkında 10 Mart basın açıklaması nedeniyle yakalama
kararı çıkarıyor. Bir gece nezarette tutuyor. Ertesi gün savunmamızı alırken 10
Mart metni elinde yok. 11. sayfaya dek elle tutulur bir şey yok.
"İddianame şöyle diyor: sen ülkede olanları şöyle
yorumluyorsun bu yanlış, devletin görüşü şu ve sen benim, devlet gibi düşünmek
zorundasın yoksa seni suçlar hapse attırırım. Tutuklandığımızdan beri bize
destek verenlerin sayısı katmerlenerek attı. Hedeflenen şey ortamı susturmakken
sonuç tam tersi oldu."
"Bizim devletin parasını yediğimizden bahsedenler
sanırım tam ne yaptığımız bilmiyorum. Akademisyen olarak 50-60 sene haftada
vakit geçiren insanım. Pırıl pırıl öğrencilerine verebileceğim en fazlasını vermek
için çalışan biriyim.
"Bu ülkeye emek veren biri olarak devletten talepte
bulunma hakkım yoksa devletle yurttaş arasındaki sözleşme yaralıdır. Ben kalıcı
barış talep ediyorum."
"Devlete hitap ettik, muhatabımızdı"
“Devlete hitap ettik. Bizim tek yasla muhatabımız devletti
Devlet yurttaşlara rağmen değil yurttaşların denetimi ve hesap sormasına
tabidir. yurttaşlar devleti var ediyor.
"Devlet 2013'te çözüm süreci başlattı, katkı sunmaya
hazır olduğumuzu söyledik. Gördük ki ölümler durdu. 11 Ocak'ta ölüm üstüne
ölümlerden nefes alamaz, derslerimizi veremez hale geldiğimiz noktada devleti o
tekmeyle devrilen masayı kurmaya çağırdık.
"Altına imza koyduğumuz metin herhangi örgüte övgü
barındırmaz. Metnin anlamsal analizi yapıldığında içinde sadece ikaz ve
öneriler olduğunu tek bir övgü sözcüğü olmadığı görülebilir.
"10 Mart metni içinse savcı 'devlete meydan okuma
maksadı taşıdığımızı' iddia ediyor. O açıklamada işten çıkarmalara,
soruşturmalara dikkat çekiliyor. Ölümlerin önüne geçilmesinin tek yolunun barış
masası kurulması olduğunu söylüyoruz."
"Bir yerden talimat aldığımız suçlaması da kabul
edilemez. Bizler tüm eğitimi egemen söylemlere şüpheyle bakıp
değerlendirebilmek üzere aldık. 12 Eylül darbesinin ürünü olarak, YÖK dahil
hiçbir yerden talimat almamak için mücadele etmekteyiz. Tüm baskı ve sindirmeye
rağmen iki bin üzerinde akademisyen ortaklaştı; devleti barış eksenli
politikaya davet etmektir.
"Umarım mahkeme kamuoyu vicdanını rahatlatacak yönde
karar verir."
"Bu devletin elinde. Çok geç olmadan yapılmalı ki bu
coğrafyaya onarılması mümkün olmayacak yaralar açılmasın.
"Bu mahkeme tüm tarafsızlığı ile bunu görmeli, üstünüze
gelebilecek tehditlere rağmen, okuyan düşünen insanlar olarak devleti barış
politikasına çağırmak hakkım vardır. Kaçma ve delil karartma durumumuz yokken,
beş haftadır tutukluyuz. Mahkeme derhal tahliyemize ve 2152 akademisyenin
beraatine karar vermezse hakkımı helal etmeyeceğim.
"Tutuklanmamız kamu vicdanında yara açmıştır. Umarım bu
mahkeme Türkiye ve dünya kamuoyu vicdanını rahatlatacak yönde karar
verir."
Kıvanç Ersoy: "Suçluysa tabii ki tutuklu
yargılanacak" sözü kabul edilemez!
"Barışı barışçıl iki yöntemle savunduğum için haksız
şekilde terör örgütü iddiasına maruz kalarak yargılanıyorum. Bu saçma mesnetsiz
iddiayı reddediyorum" diye söze başladı.
Ersoy, savcının "Bese Hozat'ı talimatıyla bildiriyi
imzaladıkları" iddiasına karşı çıktı. İddianamede kendileri için
kullanılan aydın kavramının tarihsel kökenlerini anlattı.
"Aydın, çağına göre şoke edici fikirleri olabilen
hiçbir otoriteden onay beklemeden hareket eden kişidir. İddianamede bize aydın
denilmiş. Bunu delil olarak kabul edelim. Tanım gereği bağımsız düşünce olduğu
kabul edilmeli. Fikirlerimiz siyasi otoriteler ile uyuşmayabilir. Aydınsak
okuduğumuz metinler aydın olmanın doğal gereğinin ürünüdür. İddianamede aydın
kavramının tam olarak anlaşılmadan kullandı."
"Suçluysa tabii ki tutuklu yargılanacak'
"Suçluysa tabii ki tutuklu yargılanacak" sözü
kabul edilemez ne hukuken ne mantıken. Suçluysa tabii ki tutulu yargılanacak
önermesi, kirliyse tabii ki çok temiz kokacak önermelerinden farkı yoktur.
"Bildirimiz barışı savunmaktadır. Ölümlerin olmadığı
ülkeyi savunmak can güvenliğimizi savunmaktır. Can güvenliğini sağlaması
gereken vatandaşı olduğumuz devlettir. Bedeni buzdolabında saklanan çocukların,
cenazesi sokakta kalan dedelerin, hepimizin can güvenliği sağlamak için bildiriye
imza attık. Can güvenliğimizi ölümlerin olmamasını talep ediyorsak bunun mercii
devlettir.
"Barışı savunmak, vatandaşlık hakkıdır. Barışı savunmak
anayasal haktır, aydın sorumluluğu gereği vazifemizdir.
"Biz Türkiye'yiz"
"Biz Türkiye’yiz. Bu ülkenin akademisyenleri ve
aydınlarıyız, üniversitelerinde bilimsel faaliyet üretiyoruz. 2212
akademisyen biz Türkiye olarak
demokrasiye güçlü bir şekilde sahip çıkanlar olduğunu gösteriyoruz. Bunun
bedeli kelepçenin kesikleri, hakkımızda sözde hain, karanlıksın diyenlere,
iddianameye, kanlarımızla duş alacaklarını söyleyenler serbestken biz
tutukluyken diyoruz ki; pişman değiliz, yine olsa yine imzalarız.
"Türkiye toplumu demokrasi mücadelesi tarihinde bu
duruşma salonlarında çok sayıda meslektaşlarımız yargılandı. Demokrasi için
biizm meslektaşlarımız dimdik durdu. Bizler de gözaltı kararı duyunca evde
yokken kendimiz ifadeye gittik. Meral Camcı yurtdışındayken kendisi döndü. Bu
saatten sonra hakkımızda tutuklama gerekçelerinden kaçma, saklanma şüphesini hakaret
sayacağımı söylerim.
"Bilim güçlerinin işlerini aksatıyoruz"
"Savcı güvenlik güçlerinin işlerini aksattığımız iddia
ediyor. Asıl bilim güçlerinin işleri aksatılıyor.
"Tutukluluğu nedeniyle iki uluslararası konferans,
bildiri özeti göndermem bir başkası, iki araştırmanın sonucu makale olarak
göndermem gerekiyordu, her hafta dersler vardı, bir yüksek lisans tezi öğrencim
vardı. Tutukluluğum devam ettiğinde bu çalışmalar aksamaya devam edecek.
"İmzaladığımız metin bir barış metni. 10 Mart'ta okuduğumuz
ise imzacı meslektaşlarımızın yaşadığı mağduriyetlere dikkat çeken başka bir
metin.
"Çünkü çok sayıda meslektaşımız işten atıldı. Bazıları
taşra kasabalarında linç girişimlerini destekleyecek şekilde teşhir edildi.
Erdoğan İstanbul'un en turistik merkezinde IŞID saldırısında ölenler varken
saldırıdan iki dakika bahsedip konuşmasını bize ayırdı ve bize hakaret etti.12
Eylül'de bile aydınlar dilekçesini yazanlar tutuksuz yargılandı ve hepsi beraat
etti. 12 Eylül'e hesaplaştığını söyleyen bir partinin iktidarında 12 Eylül
uygulamaları geri kaldı."
"Pişman değilim, yine olsa yine imza atar, aydın
sorumluğu ile imza attığım bir metindi.
"İddianame Türkiye'nin demokratik geleceği için endişe
verici.
"Barışı savunmak anayasal hakkımızdır"
"Barışı savunduğum için yargılanıyorum ama barışı
savunduğum için kendimi savunmayı zul sayıyorum. Kaçma şüphesini hakaret
sayıyorum. Ya okulda ya evdeyim. İş için yurtdışına gittiğimi sanan 5 yaşında
bir oğlum var.
"Bizler Türkiye toplumunda demokrasi ve barış isteği
olduğunu gösterdik. Türkiye demokrasinin daha fazla lekelenmemesi için
beraatimizi talep ediyoruz. Vatan haini değil, biz Türkiye'yiz. İmzacı
akademisyenler aydın sorumluluğu ile barışı, ölümlerin olmadığı bir Türkiye'yi
savunduk. Barışı savunmak anayasal hakkımızdır."
Meral Camcı: İmza metni ve basın metni savunmamdır
Meral Camcı, üzerime atılı suçu kabul etmediğini belirtti.
"Her iki metnin sizin iddianamenizi, benim savunmamı
oluşturduğunu belirtirim. İki metin de iddianamede eksik yer almıştır. İsmail
Beşikçi'nin iddianameniz savunmamdır değidim gibi. Her iki metin benim
savunmamdır diyorum.
"Barış bildirisi olarak anılan imza metinine dair,
örgüt ile ilişki olduğu iddiası yanlı perspektiften, önyargılı yorumdan öteye
geçemeyecek niteliktedir. Bu ilişkilendirmenin temeli yoktur. Yargılamanın da
tutukluluğumuzun da sebebi yoktur.
"Derhal beraat kararı verilmesini demokratik hukuk
ilkeleri çevresinde anayasal haklarımızın koruma altında olduğunun mahkemenizce
teyit edilmesini talep ederim.
"Bilim insanının içinde var olduğu, topuma karşı
görevini toplum ve kamu yararına ve çıkarına katkı sunmak olduğunu
hatırlatırım. Bilim insanı tanıktır. Gözlem yapar, analiz eder, bilgiyi
biriktirir ve kullanır. İktidar
olgusundan bağımsız olmalıdır ki özgür düşünce yeşerebilsin. Bilmek,
yapabilmektir.
"Hakikatin yüksek sesle dile getirilmesi"
"Sessiz bir tanıklığın tartışmaya konu olmayacağı
aşikardır. Kastettiğim, gerçekliğin hakikatin yüksek sesle dile getirilmesine
dair tanıklıktır. Toplumsal barış ve uzlaşma sağlanmasına dönük talebi
tanıklığın yüksek sesle söylenmesini gerekli kılan süreç içindeyiz.
"Tanıdığım tek inisiyatif kendi inisiyatifim, kendi
vicdanımdır. Hiç kimse ve kurumdan talimat almadım, almam. İmza metni de barış
açıklaması da bu topraklarda kamu vicdanında yola açan sivil ölümler, sokağa
çıkma yasaklarının, yaşam hakkına müdahale eden tutuma ve bu tutumun
sürdürülmesine muhalefetin dile getirilmesidir.
"Ben bir halk çocuğuyum. şimdi bir üniversite
emekçisiyim. Beni olduğum bu konuma getiren emeğe borcum var. Kalıcı barışı
istemek, bugün sorumlu konuşmak; ölümden değil yaşamdan, savaştan değil
barıştan, sermayeden değil emekten, amasız, fakatsız tam demokrasiden yana
olmaktır.
"Halka açık ders verme hakkımız elimizden alınamaz.
Akademi biat etmez, etmemelidir. Çünkü üniversite memlekettir."
"Toplumsal barışın tesisi için tüm süreçlerin bir an
önce hayata geçirilmesi yurttaşı olduğum devletten talebimdir."
SAVCI TAHLİYELERİNİ İSTEDİ
Savcı aradan önce akademesyenlerin tutukluluklarının
davamını aradan sonra Adalet Bakanlığı'ndan 301 ile ilgili görüş isteyip,
tahliyelerini istedi.
YABANCI DİPLOMATLAR ÇAĞLAYANDA
‘Bu suça ortak olmayacağız’ başlıklı bildiriyi imzaladıkları
için tutuklu yargılanan akademisyenlerin duruşmasını izlemek için yabancı
diplomatlar bir kez daha Çağlayan adliyesine gitti.
İsveç Başkonsolosu Jens Odlandeir, Almanya büyükelçiliğinden
Robert Dölger ve Çek Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu Petr Mares halen
adliyede.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, daha önce gazeteciler Can
Dündar ve Erdem Gül’ün MİT TIR’ları davasının ilk duruşmasına katılan yabancı
diplomatlara, “Siz kimsiniz ya? Sizin ne işiniz var orada?” diye çatmıştı.
ÇAĞLAYAN ADALET ŞÖLENİ
Akademisyenler ve gazetecilere destek için gelenler sabah
erken saatlerden itibaren adliye binası önünde toplanmaya başladı. Hocalarına
destek olmak isteyen öğrenciler, adliye bahçesini doldurdu.
Öğrenciler, adliye bahçesinde bekleyişleri sırasında halay
çekerken görüntülendi.
Barış Anneleri, Amedspor taraftarları, gazeteciler,
öğrenciler, CHP’li ve HDP’li vekiller de, adliyede bir sonraki duruşmayı
bekliyor.
‘Barış İçin Akademisyenler’, öğretim üyelerinin duruşması
öncesinde basın açıklaması düzenledi. Açıklamada, Dündar ve Gül de ‘Barış İçin
Akademisyenler’in pankartından tutarak destek oldu.
Açıklamada, “Akla mantığa aykırı iki ayrı davayı izlemek
için geldik. Bu iki dava, daha geniş ölçekli tüm topluma sürdürülen ifade
özgürlüğü saldırısının da bir sonucudur bizim gözümüzde” dendi.
Dünyadan destek
Türkiye dışındaki akademisyenlerden gelen destek mesajları
da basın açıklamasında okundu:
Etienne Balibar (Paris-Nanterre Üniversitesi): Avrupalı
akademisyenler ve benim gibi uzun vadede Türk halkının dostu olanlar, bölgede
demokrasi ve halkların öz yönetiminin genel anlamıyla geliştirilmesi ve daha
iyi bir gelecek için umutlanmak isteyenler; temel haklar ve cumhuriyet
değerlerini savunan ve bunu yaptıkları için kendilerini soruşturma içinde bulan
cesur Türkiye vatandaşlarını desteklemek için seslerini yükseltmek zorundalar.
Immanuel Wallerstein (Binghamton Üniversitesi): Bir devletin
ya da diğer herhangi bir kurumun ya da herhangi bir kişinin, görüşlerini
açıkladıkları için entelektüelleri hapsetmesi meşru değildir. Bu sadece bir
meşruiyet sorunu değildir aynı zamanda bu tür bir görüş beyanına bu şekilde
karşılık vermek siyaseten güçsüzlüğü de gösterir.
Michel Wieviorka (Ecole des Etudes En Sciences Sociales):
İnsan ve toplum bilimlerine mensup araştırmacıların ve bilim insanlarının ve
genel olarak da aydınların, haksızlıklar karşısında tepki vermek, gerçeğin
ortaya çıkmasını sağlamak ve eleştirel bir bakış açısını ortaya koymak gibi bir
eğilimleri vardır. Bu onların sadece hakkı değil aynı zamanda görevlidir de.
Onlar Türkiye'nin onurudur ve haklarındaki davalar ve tutuklamalara derhal son
verilmelidir.
Judith Butler (Berkeley Üniversitesi) - Rosi Braidotti
(Utrecht University): Entelektüelin görevi idari baskı ve devlet şiddeti
karşısında eleştirel bağımsızlığını sürdürmektir. Meslektaşlarımıza yapılan saldırı,
katlanmak zorunda kaldığımız tehditlere rağmen işimize, mesleğimize saygımıza,
düşünce yaşamına olan adanmışlığımıza bir saldırıdır. Göstermelik hiçbir
mahkeme bu dayanışma ruhunu kıramaz.
Noam Chomsky (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü): Adli kovuşturma
ifade özgürlüğüne ciddi bir saldırı ve geçmiş yılların önemli kazananlarını
geriye götürecek şekilde Türkiye'de otoriter yönetime doğru atılan yeni bir
adım. Bütün bu tehditkâr gelişmeler, aslında her birimizin kendisini adaması
gereken, büyüyen tehlikeli çatışmaların barışçıl çözümüne dair umutlara da yeni
bir darbe.
Alex Demirovic (Goethe Üniversitesi): Uzun bir süredir ifade
özgürlüğünün kısıtlandığı, kamuoyunun sindirildiği, özlük haklarına dönük
çeşitli tehditlerinin olduğu bir ortamda, Türkiye’de bu denli çok sayıda
akademisyenin, barış politikasını savundukları ortak bir açıklamayla kamuoyu
önüne çıkmalarını, müthiş ve son derece yürekli bir hareket olarak görüyorum.
Bob Jessop, Ngai-Ling Sum (Lancaster Üniversitesi): 22
Nisan’da (bugün) meslektaşlarımızın serbest bırakıldığım görmeyi, diğer
meslektaşlarımız üzerindeki baskı uygulamalarına son verilmesini ve insan
haklarıyla ilgili meselelere ve diğer konulara dair ifade özgürlüğünün tekrar
sağlanmasını umut ediyoruz.
Michael Burawoy (California Üniversitesi, Berkeley,
Uluslararası Sosyoloji Birliği'nin eski Başkanı): Akademisyenleri, bir barış
bildirisine imza attıkları için hapse atmak, soruşturmak ve tehdit etmek,
modern, demokratik bir hükümete yakışmaz. Açık tartışma ve kamusal müzakere her
zaman gözdağı vermeye ve zorlamaya tercih edilmelidir.
Loïc Wacquant (California Üniversitesi, Berkeley):
Akademisyenlerin barış hakkındaki görüşlerini ifade etme özgürlüğü
çiğnendiğinde, Türkiye Devleti her vatandaşın özgürlüğünü çiğnemiş olur. Bu, demokratik
bir toplumun temel ilkesini ihlal eder ve hükümetin, tüm dünyadaki itibarını
düşürür.
Alain Touraine (Yüksek Sosyal Araştırmalar Okulu): Geçmiş
yıllarda Türkiye’nin AB’ye girmesi konusunda olumlu fikrimi belirtme imkanı
bulmuştum, zira birçok kereler Türkiye akademisyenlerinin, yazarlarının veya
gazetecilerinin yüksek entelektüel ve profesyonel niteliklerinin birçok ispatı
ile karşılaşmıştım. Bu sebeple Türkiyeli meslektaşları ile dayanışmalarını
ifade etmeye karar vermiş üniversite hocaları ve entelektüellerden oluşan
uluslararası gruba katılmaya karar verdim.
Cynthia Enloe (Clark Üniversitesi): Sizinle birlikteyiz. Siz
bizsiniz ve biz de siz. Bir hükümetin kendi akademisyenlerini,
araştırmacılarını, hocalarını korkutma çabası yaratıcı düşüncesi ve öğrenimi
boğma çabasıdır.
Catherine Lutz (Brown Üniversitesi): (Tutuklu olan)
Dördünüzün ve hepinizin gösterdiği etkileyici cesaretin bende uyandırdığı
hayranlığı ve Türkiye hükümetinin yanlışlarının yerini bu duruşmada doğru
olanın alacağı umudumu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Nadje Al-Ali (SOAS, Londra Üniversitesi): Sizler gibi biz
de, Türkiye tarafından sistematik olarak marjinalleştirilen, ezilen ve haklan
ihlal edilen Kürtlerle de dayanışma içindeyiz. Ortak bir zemin yaratmak ve
barışı aramak yolunda öncü rol oynayan Türk ve Kürt feministlerin olağanüstü
çabalarını özellikle anmak istiyorum.
Barış Bloku ise “Sadece barış talebini dile getirenler değil
savaşın gerçeklerini ortaya çıkaranlar da tutuklanmaktan ve yargılanmaktan
kurtulamadı. Ülkeyi içte ve dışta savaşa sürükleyen iktidar gerçekleri açığa
çıkaranları da hedef tahtasına koymuş Dündar ve Gül’ü yaptıkları haber nedeni
ile tutuklattı. Ancak bu korku ve yıldırma politikaları ne akademisyenleri ne
de gazetecileri yıldıramadı. Akademisyen ve gazetecilerin yanındayız” dedi.
Barış bildirisine imza attıkları için tutuklanan
akademisyenler Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Doç. Dr. Kıvanç Ersoy, Yrd. Doç. Dr.
Muzaffer Kaya ve Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı da bugün ilk kez yargıç karşısına
çıkacak. Gazeteciler ve akademisyenlere destek olmak isteyen barış savunucuları
da bugün Çağlayan’a akın edecek.
Muzaffer Kaya: Vicdanımızın sesini bastıramadık, kabahatimiz
budur!
"2212 akademisyen ve araştırmacı ile barış bildirisini
imzaladığımız için tam 40 gündür tutukluyuz. Terör örgütü propagandası yapmakla
suçlanıyoruz. Bu mahkemede bizim şahsımızda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
barış hakkı ve Türkiye'de ifade özgürlüğü yargılanmaktadır."
Kaya, böyle başladığı savunmasında iddianamedeki noktaları
inceleyen bir savunma yapmaya başladı.
Savunmasından öne çıkan ifadeler şöyle:
"Hakkımızdaki 10 sayfalık iddianameyi okudum. Bunda
zaten yarısından sonra bizim ifadelerimiz ve bildirilerimizden ibaret. Bir
sayfalık suç isnatı bölümü var. 2-5 sayfaları arasında genel bir çözüm süreci
anlatısı var.
"Bu bölüme ilgili iki problem var. Çözüm süreci
anlatısı su isnatıyla alakası yok. Kötü bir özet olduğunu söylemek zorundayım.
çözüm sürecini hepimiz biliyoruz. Çok önemi şeyler atlanıp, çok gereksiz
detaylara girilmiş. Bir öğrencim bana böyle özet yapsaydı 10 üzerinden iki bile
vermezdim."
"İddianamede "1984'te başlayan ve 30 yıldan fazla
süren çatışmalar neticesinde 40 bin 100 arasında can kaybı meydana
gelmiştir" bu 100 bin rakamı nereden alınmış bilmiyorum. Sanırım savcının
Wikipedia’dan yararlanması bir problem.
İddianame yazarken daha ciddi kaynaklara bakmak lazım."
"Vicdanımızın sesini bastıramadık"
Kaya, hangi konjonktürde bildiriyi yayınladıklarını anlatmak
için çözüm sürecinin nasıl yaşandığına ve gelinen noktaya dek bir özet yaptı.
"Bildirinin kaleme alındığı günlerde hükümet analar
ağlamasın demekten terörle mücadele
konseptine geçiş yaptı" diyen Kaya, sokağa çıkma yasaklarının yaşandığı
yerlerdeki hak ihlalleri, sivil ölümleri, göç etmek zorunda kalan insanları
aktardı.
"Ülkemizin bir kısmında tüm bunlar yaşanırken biz bu
ülkenin yurttaşları, akademisyenleri olup korunaklı yaşamlarımızı sürdürmeyi
onurumuza yediremedik. Bir kabahatimiz vara budur. Vicdanımızın sesini
bastıramadık. Bizim bildirimiz bir haykırıştır. asıl sorgulanası gereken bizim
bildirimiz değil hükümetin hatalı yurtta harp cihanda harp politikasıdır.
"Devlet 90 yıl boyunca Kürt sorunun demokratik çözümü
dışında her yöntemi denemiş, her seferinde sonu eskisinden kötü olmuştur.
"Halbuki çözüm süreci başlarken 90 yıllık tarihten ders
alındığını düşünüyordum. Geldiğimiz nokta vahim. Hepimiz uçurumun kenarında
olduğumuz hissiyle yaşıyoruz. Bugün çatışmalarda ölen gençler siyasetçilerin
1990'larda yaptıklarının bedelini ödüyorlar.
"Bildirimiz hükümete uyarı ve talepti"
"Bizim barış bildirimiz böyle bir dönemde hükümete hem
bir uyarı hem hükümetten bir talepti. Hükümet daha şeffaf ve aha sahici zeminde
çözüm sürecine dönmeye ve yüksek ağır insan hakları ihlalleri yapmamaya
çağırdık.
"İçinde bulunduğunuz otobüs çıkmaz sokağa girmişse
şoförü uyarmak doğal refleks, bu otobüste 80 milyon insan varsa şoförü uyarmak
zorunluluk.
"Bildirimizin içeriğine katılmayabilir, bize çok
kızabilir, ya da bildiriyi saçma bulabilirsiniz. Ama bizim bildirimizde terör
propagandası yapıldığını söyleyemezsiniz."
"Talimat almamız söz konusu değil"
"Savcının suçladığı nokta örgüte dönük çağrı
yapmamamız. Biz hukuken söylemediklerimizden değil, söylediklerimizden sorumlu
olabiliriz. Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşları olarak en temel insan haklarına
saygılı olmaya ve Kürt sorunun çözümünde müzakereye dönmeye çağrı yaptık. Bunu
da yasalara bağlı olarak yaptık. Biz yasadışı örgüte hangi hukuka bağlı olarak
çağrı yapabilirdik.
"Bizler bu ülkenin meslek etiğine sahip
akademisyenleriz. Her hangi yasadışı örgütten siyasi odaktan talimat almamız
söz konusu olamaz, yasal siyasi otoriteden de talimat almayız. Bizi bağlayan
tek şey hakikat ve vicdandır. Siyasi iktidarlar görece demokratik iktidarlarsa
aydınları dinlerler, baskıcılarsa aydınları vatan haini ilan edip susturmaya
çalışırlar. bu yolla tüm toplama gözdağı verilmemiş olur. Toplum bu korku
politikalarına direnemezse çürüme başlar. Bizi bekleyen tehlike bu.
"İddianamede delile dayanmadan asılsız bağlantılar
konmuş, söylenmeyenlerden suç üretilmiş, suç olmayanlar suç gibi
gösterilmiştir."
"Önce barış bildirisine imza attım. İşten atıldım.
İşten atıldığım için bir açıklama yaptım. Bu açıklamayı yaptığım için hapse
atılıyorum. Bu ancak totaliter rejimlerde olabilecek bir şeydir. Yürütme
makamında bir meslektaşımız olduğunun da altını çizmek isterim.
"İddianame hukuki değil, siyasi, terör propagandası
suçu işlediğimiz için değil siy iktidarı eleştirdiğimiz ve barış istediğimiz
için tutuklandık.
"Bu suça ortak olmayacağınızı umuyorum.”
Esra Mungan: Kalıcı barış talep ediyorum
Mungan da iddianamede yer alanları özetledi;
"Bir savcı
düşünün ki bir dördümüz hakkında 10 Mart basın açıklaması nedeniyle yakalama
kararı çıkarıyor. Bir gece nezarette tutuyor. Ertesi gün savunmamızı alırken 10
Mart metni elinde yok. 11. sayfaya dek elle tutulur bir şey yok.
"İddianame şöyle diyor: sen ülkede olanları şöyle
yorumluyorsun bu yanlış, devletin görüşü şu ve sen benim, devlet gibi düşünmek
zorundasın yoksa seni suçlar hapse attırırım. Tutuklandığımızdan beri bize
destek verenlerin sayısı katmerlenerek attı. Hedeflenen şey ortamı susturmakken
sonuç tam tersi oldu."
"Bizim devletin parasını yediğimizden bahsedenler sanırım
tam ne yaptığımız bilmiyorum. Akademisyen olarak 50-60 sene haftada vakit
geçiren insanım. Pırıl pırıl öğrencilerine verebileceğim en fazlasını vermek
için çalışan biriyim.
"Bu ülkeye emek veren biri olarak devletten talepte
bulunma hakkım yoksa devletle yurttaş arasındaki sözleşme yaralıdır. Ben kalıcı
barış talep ediyorum."
"Devlete hitap ettik, muhatabımızdı"
“Devlete hitap ettik. Bizim tek yasla muhatabımız devletti
Devlet yurttaşlara rağmen değil yurttaşların denetimi ve hesap sormasına tabidir.
yurttaşlar devleti var ediyor.
"Devlet 2013'te çözüm süreci başlattı, katkı sunmaya
hazır olduğumuzu söyledik. Gördük ki ölümler durdu. 11 Ocak'ta ölüm üstüne
ölümlerden nefes alamaz, derslerimizi veremez hale geldiğimiz noktada devleti o
tekmeyle devrilen masayı kurmaya çağırdık.
"Altına imza koyduğumuz metin herhangi örgüte övgü
barındırmaz. Metnin anlamsal analizi yapıldığında içinde sadece ikaz ve
öneriler olduğunu tek bir övgü sözcüğü olmadığı görülebilir.
"10 Mart metni içinse savcı 'devlete meydan okuma
maksadı taşıdığımızı' iddia ediyor. O açıklamada işten çıkarmalara,
soruşturmalara dikkat çekiliyor. Ölümlerin önüne geçilmesinin tek yolunun barış
masası kurulması olduğunu söylüyoruz."
"Bir yerden talimat aldığımız suçlaması da kabul
edilemez. Bizler tüm eğitimi egemen söylemlere şüpheyle bakıp
değerlendirebilmek üzere aldık. 12 Eylül darbesinin ürünü olarak, YÖK dahil
hiçbir yerden talimat almamak için mücadele etmekteyiz. Tüm baskı ve sindirmeye
rağmen iki bin üzerinde akademisyen ortaklaştı; devleti barış eksenli
politikaya davet etmektir.
"Umarım mahkeme kamuoyu vicdanını rahatlatacak yönde
karar verir."
"Bu devletin elinde. Çok geç olmadan yapılmalı ki bu
coğrafyaya onarılması mümkün olmayacak yaralar açılmasın.
"Bu mahkeme tüm tarafsızlığı ile bunu görmeli, üstünüze
gelebilecek tehditlere rağmen, okuyan düşünen insanlar olarak devleti barış
politikasına çağırmak hakkım vardır. Kaçma ve delil karartma durumumuz yokken,
beş haftadır tutukluyuz. Mahkeme derhal tahliyemize ve 2152 akademisyenin
beraatine karar vermezse hakkımı helal etmeyeceğim.
"Tutuklanmamız kamu vicdanında yara açmıştır. Umarım bu
mahkeme Türkiye ve dünya kamuoyu vicdanını rahatlatacak yönde karar
verir."
Kıvanç Ersoy: "Suçluysa tabii ki tutuklu
yargılanacak" sözü kabul edilemez!
"Barışı barışçıl iki yöntemle savunduğum için haksız
şekilde terör örgütü iddiasına maruz kalarak yargılanıyorum. Bu saçma mesnetsiz
iddiayı reddediyorum" diye söze başladı.
Ersoy, savcının "Bese Hozat'ı talimatıyla bildiriyi
imzaladıkları" iddiasına karşı çıktı. İddianamede kendileri için
kullanılan aydın kavramının tarihsel kökenlerini anlattı.
"Aydın, çağına göre şoke edici fikirleri olabilen
hiçbir otoriteden onay beklemeden hareket eden kişidir. İddianamede bize aydın
denilmiş. Bunu delil olarak kabul edelim. Tanım gereği bağımsız düşünce olduğu
kabul edilmeli. Fikirlerimiz siyasi otoriteler ile uyuşmayabilir. Aydınsak
okuduğumuz metinler aydın olmanın doğal gereğinin ürünüdür. İddianamede aydın
kavramının tam olarak anlaşılmadan kullandı."
"Suçluysa tabii ki tutuklu yargılanacak'
"Suçluysa tabii ki tutuklu yargılanacak" sözü
kabul edilemez ne hukuken ne mantıken. Suçluysa tabii ki tutulu yargılanacak
önermesi, kirliyse tabii ki çok temiz kokacak önermelerinden farkı yoktur.
"Bildirimiz barışı savunmaktadır. Ölümlerin olmadığı
ülkeyi savunmak can güvenliğimizi savunmaktır. Can güvenliğini sağlaması
gereken vatandaşı olduğumuz devlettir. Bedeni buzdolabında saklanan çocukların,
cenazesi sokakta kalan dedelerin, hepimizin can güvenliği sağlamak için
bildiriye imza attık. Can güvenliğimizi ölümlerin olmamasını talep ediyorsak
bunun mercii devlettir.
"Barışı savunmak, vatandaşlık hakkıdır. Barışı savunmak
anayasal haktır, aydın sorumluluğu gereği vazifemizdir.
"Biz Türkiye'yiz"
"Biz Türkiye’yiz. Bu ülkenin akademisyenleri ve
aydınlarıyız, üniversitelerinde bilimsel faaliyet üretiyoruz. 2212
akademisyen biz Türkiye olarak
demokrasiye güçlü bir şekilde sahip çıkanlar olduğunu gösteriyoruz. Bunun bedeli
kelepçenin kesikleri, hakkımızda sözde hain, karanlıksın diyenlere,
iddianameye, kanlarımızla duş alacaklarını söyleyenler serbestken biz
tutukluyken diyoruz ki; pişman değiliz, yine olsa yine imzalarız.
"Türkiye toplumu demokrasi mücadelesi tarihinde bu
duruşma salonlarında çok sayıda meslektaşlarımız yargılandı. Demokrasi için
biizm meslektaşlarımız dimdik durdu. Bizler de gözaltı kararı duyunca evde
yokken kendimiz ifadeye gittik. Meral Camcı yurtdışındayken kendisi döndü. Bu
saatten sonra hakkımızda tutuklama gerekçelerinden kaçma, saklanma şüphesini
hakaret sayacağımı söylerim.
"Bilim güçlerinin işlerini aksatıyoruz"
"Savcı güvenlik güçlerinin işlerini aksattığımız iddia
ediyor. Asıl bilim güçlerinin işleri aksatılıyor.
"Tutukluluğu nedeniyle iki uluslararası konferans,
bildiri özeti göndermem bir başkası, iki araştırmanın sonucu makale olarak
göndermem gerekiyordu, her hafta dersler vardı, bir yüksek lisans tezi öğrencim
vardı. Tutukluluğum devam ettiğinde bu çalışmalar aksamaya devam edecek.
"İmzaladığımız metin bir barış metni. 10 Mart'ta
okuduğumuz ise imzacı meslektaşlarımızın yaşadığı mağduriyetlere dikkat çeken
başka bir metin.
"Çünkü çok sayıda meslektaşımız işten atıldı. Bazıları
taşra kasabalarında linç girişimlerini destekleyecek şekilde teşhir edildi.
Erdoğan İstanbul'un en turistik merkezinde IŞID saldırısında ölenler varken
saldırıdan iki dakika bahsedip konuşmasını bize ayırdı ve bize hakaret etti.12
Eylül'de bile aydınlar dilekçesini yazanlar tutuksuz yargılandı ve hepsi beraat
etti. 12 Eylül'e hesaplaştığını söyleyen bir partinin iktidarında 12 Eylül
uygulamaları geri kaldı."
"Pişman değilim, yine olsa yine imza atar, aydın
sorumluğu ile imza attığım bir metindi.
"İddianame Türkiye'nin demokratik geleceği için endişe
verici.
"Barışı savunmak anayasal hakkımızdır"
"Barışı savunduğum için yargılanıyorum ama barışı
savunduğum için kendimi savunmayı zul sayıyorum. Kaçma şüphesini hakaret
sayıyorum. Ya okulda ya evdeyim. İş için yurtdışına gittiğimi sanan 5 yaşında
bir oğlum var.
"Bizler Türkiye toplumunda demokrasi ve barış isteği
olduğunu gösterdik. Türkiye demokrasinin daha fazla lekelenmemesi için
beraatimizi talep ediyoruz. Vatan haini değil, biz Türkiye'yiz. İmzacı
akademisyenler aydın sorumluluğu ile barışı, ölümlerin olmadığı bir Türkiye'yi
savunduk. Barışı savunmak anayasal hakkımızdır."
Meral Camcı: İmza metni ve basın metni savunmamdır
Meral Camcı, üzerime atılı suçu kabul etmediğini belirtti.
"Her iki metnin sizin iddianamenizi, benim savunmamı
oluşturduğunu belirtirim. İki metin de iddianamede eksik yer almıştır. İsmail
Beşikçi'nin iddianameniz savunmamdır değidim gibi. Her iki metin benim
savunmamdır diyorum.
"Barış bildirisi olarak anılan imza metinine dair,
örgüt ile ilişki olduğu iddiası yanlı perspektiften, önyargılı yorumdan öteye
geçemeyecek niteliktedir. Bu ilişkilendirmenin temeli yoktur. Yargılamanın da
tutukluluğumuzun da sebebi yoktur.
"Derhal beraat kararı verilmesini demokratik hukuk
ilkeleri çevresinde anayasal haklarımızın koruma altında olduğunun mahkemenizce
teyit edilmesini talep ederim.
"Bilim insanının içinde var olduğu, topuma karşı
görevini toplum ve kamu yararına ve çıkarına katkı sunmak olduğunu
hatırlatırım. Bilim insanı tanıktır. Gözlem yapar, analiz eder, bilgiyi
biriktirir ve kullanır. İktidar
olgusundan bağımsız olmalıdır ki özgür düşünce yeşerebilsin. Bilmek,
yapabilmektir.
"Hakikatin yüksek sesle dile getirilmesi"
"Sessiz bir tanıklığın tartışmaya konu olmayacağı
aşikardır. Kastettiğim, gerçekliğin hakikatin yüksek sesle dile getirilmesine
dair tanıklıktır. Toplumsal barış ve uzlaşma sağlanmasına dönük talebi
tanıklığın yüksek sesle söylenmesini gerekli kılan süreç içindeyiz.
"Tanıdığım tek inisiyatif kendi inisiyatifim, kendi
vicdanımdır. Hiç kimse ve kurumdan talimat almadım, almam. İmza metni de barış
açıklaması da bu topraklarda kamu vicdanında yola açan sivil ölümler, sokağa
çıkma yasaklarının, yaşam hakkına müdahale eden tutuma ve bu tutumun
sürdürülmesine muhalefetin dile getirilmesidir.
"Ben bir halk çocuğuyum. şimdi bir üniversite
emekçisiyim. Beni olduğum bu konuma getiren emeğe borcum var. Kalıcı barışı
istemek, bugün sorumlu konuşmak; ölümden değil yaşamdan, savaştan değil
barıştan, sermayeden değil emekten, amasız, fakatsız tam demokrasiden yana
olmaktır.
"Halka açık ders verme hakkımız elimizden alınamaz.
Akademi biat etmez, etmemelidir. Çünkü üniversite memlekettir."
"Toplumsal barışın tesisi için tüm süreçlerin bir an
önce hayata geçirilmesi yurttaşı olduğum devletten talebimdir."