"Biz ebedi ahlaka inanmıyoruz ve ahlak üzerine bin bir masalla yayılan aldatmacayı açığa çıkarıyoruz. Ahlak insan toplumunu yükseltmek ve emeğin sömürüsünden kurtarmak için vardır." (LENİN)
Dar anlamda ahlak Bir toplum içinde kişilerin
benimsedikleri, uymak zorunda bulundukları davranış biçimleri ve kuralları, ,
töre, moral, etik değerler olarak toplumun genelinde karşılık bulur.
Önümüzdeki günlerde, gerçekleştirilmesi planlanan, LGBTİ
onur yürüyüşüne yönelik, kendilerini alperenler olarak tanımlayan, burjuva
ideolojisi ile yoğrulmuş, gerici bir grubun homofobik ve tehdit içerikli açıklamalarına
tanık olduk. Ortaçağ feodal ilişkileri ile beslenen ahlak normları
çerçevesinde, kendi idealist-dogmatik dar dünya görüşünü, toplumun genelinde
egemen kılmak isteyen, bu gerici unsurlar, benzeri doğada, diğer türler
içindeki popülâsyonda gözlemlenen ve tamamen evrimsel süreçlerle, edinilmiş
ortaya çıkmış ve dünya sağlık örgütü tarafından doğal bir yönelim olarak kabul
görülen eş cinselliği, sapkınlık ve ahlak dışı olarak gördüklerini açıklamış ve
tehditler savurmuşlar.
Toplumsal sorunlardan, tamamen kopuk olan, bu ahlak
şövalyeleri açısından, tecavüzler, kadın cinayetleri, işçi cinayetleri,
yolsuzluklar, savaşlarda ölen milyonlar ise sorun teşkil etmemektedir. Nesnel
gerçeklerden kopuk, hiç bir toplumsal sorunun öznesi olmayan, ilkel feodal ön
yargılar ve ahlak normları ile toplumsal ilişkilere yön vermeye ve tayin etmeye
çalışan, bu gerici güruhun homofobik çıkışı tali bir sorun değildir. Hem
homofobinin psikopatolojik bir tanı olması açısından, psikanaliz yaklaşım,
hemde beslendikleri, sosyal, kültürel, siyasal ve toplumsal ilişkileri
bakımından, sınıfsal açıdan ele alınmaları gerekir. Dinar ve kindar neslin
ürünü, bu gericilerin, saldırgan tutumu elbetteki bağımsız değil, despotik
iktidarın politikalarının bir sonucudur.
Sigmund Freud, uygarlığın huzursuzluğu eserinde, uygarlık
içgüdülerin yadsıması üzerine kuruludur der. Bu yüzden anti liberten ve
özgürlükle her daim çatışma içinde olduğunu vurgular. Doğada hiç bir şey
durağan değildir. Sonsuz hareket ve devinim içerisindeki doğada, değişmeyen tek
şey değişimdir. Doğanın toplumun düşüncenin temel diyalektiği budur. Tarihsel
materyalist görüş, ahlak üzerine öne sürülen, eskiye ait indirgemeci-sübjektif
görüşleri parçalamış, soyut –idealist yaklaşımları ters düz etmiştir. Tarihsel
materyalist görüş, ahlakı durağan değil, değişken olan toplumsal üretim
ilişkilerinin belirlediği, kuramını ortaya koymuştur,
“Biz ebedi ahlaka inanmıyoruz ve ahlak üzerine bin bir
masalla yayılan aldatmacayı açığa çıkarıyoruz. Ahlak insan toplumunu yükseltmek
ve emeğin sömürüsünden kurtarmak için vardır.” (Lenin, Komünist Gençlik Birliği)
Üretim araçlarının, özel mülkiyetine dayalı olan, günümüz
üretim ilişkileri, kapitalist meta üretimine dayalı, üretim ilişkileridir. Bu
üretim biçimi bütün, siyasal, kültürel, sosyal ve ekonomik toplumsal ilişkileri
belirlemede rol alır. Dolayısı ile burjuva moralin, tüm toplumsal ilişkilere
egemen olduğu ve maddi toplumsal süreçleri belirlediği, bir ortamda, ahlak
kavramı, sınıfsallıktan bağımsız ele alınamaz. Özetle diyebiliriz ki günümüzde
egemen olan ahlak, burjuva ahlakı ve henüz tam çözülmemiş ve ülkemizde kültürel
anlamda baskın olan feodal ahlaktır.
Burjuva ahlakı, aynı zamanda burjuva ideolojisi anlamına
gelir. Burjuvazi iktisadi ve siyasi hegemonyasını sürdürülebilir kılmak için,
burjuva ahlak ve morali her alanda egemen kılar. Çünkü burjuvazi, yadsınamaz
bir doğa yasası olan ve gelecekte akıbetini belirleyecek olan, karşıtların
yasası ilkesinin, kendi doğal mecrası içerisinde geliştiğini, kapitalist üretim
ilişkileri ile uzlaşmaz bir karşıtlık içinde olan, proletaryanın, er yada geç,
eskiyen, çürüyen kapitalist üretim biçimini parçalayacağını ve burjuvazinin
varlığına son vereceğini bilir. Bu yüzden burjuvazi, bütün ideolojik aygıtları
ile burjuva moral ve ahlakı topluma aşılar. Burjuva medya, eğitim kurumları,
burjuva yasaları, burjuva edebiyatı, feodal kültür ve gelenekler, tarihsel bir
takım majör faktörler, burjuva ahlak ve ideolojisinin pekişmesinde rol alır.
Burjuva ahlak ile biçimlenmiş bir toplumun psikolojisini
anlamak açısından M. Görkinin şu tespitini dinleyelim:
“Londra'nın, Paris'in, Berlin'in büyük meydanlarından
birinde birkaç hırsız, birkaç haydut toplanıp hangi mahalleyi soyalım, bu işi
nasıl kıvıralım, diye ulu orta tartışmaya kalkışacak olsalar, küçük burjuvazi,
"toplumsal bakımdan tehlikeli" olan bu vatandaşların bu mütevazı
niyetlerini şu ya da bu tarzda önlemek için, mutlaka harekete geçecektir. Oysa
milyonlarca insanı kitle halinde öldürme tasarılarını herkesin önünde
gazetelerde, Millet Meclislerinde, Cumhurbaşkanlarının verdikleri ziyaretlerde
tartışılan son derece, ama cidden son derece cani ve toplumsal bakımdan
tehlikeli olan "insanlara kıyanların" niyetlerini önlemek, küçük
burjuvaların hiç mi hiç akıllarından geçmez." (Maksim Gorki- Küçük-Burjuva
İdeolojisinin Eleştirisi )
Kapitalizm, üretim araçlarının özel mülkiyetine dayanan,
artı değer sömürüsünün, kapitalist meta birikimine yol açtığı, azınlığın
çoğunluk üzerindeki diktatörlüğüdür. Sermaye kölelerinin, iş gücünü satarak,
yalnızca zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabildiği, bir değer karşılığında,
burjuvazinin, dayattığı acımasız sömürü koşullarını sürdürdüğü, ücretli bir
kölelik sistemidir. Tüm dünyada, artan savaşlar, açlık, işsizlik, doğa
katliamları, iş cinayetleri, kadın cinayetleri, etnik ve dinsel kargaşalar,
toplumsal bunalımlar, bütünü ile burjuvazinin yaratığı sınıfsal, ulusal ve
cinsel eşitsizliğin ve sömürüsünün ürünüdür. İşte tüm dünyada egemen olan
burjuva ahlak ve moralin yansıması budur,
Marksizmin, teorik zaferi karşısında, yenilgiye uğrayan
burjuvazi, yeni mücadele araçları geliştirmekte gecikmemiştir. Bugün tüm
dünyada post modernistler, liberaler, evrensel reformcular, burjuvazinin
içimizdeki bilumum uzantıları, doğal süreçlerin diyalektiği gereği, çürüyen ve
eskiyen kapitalizmi şirin göstermek için, yoğun bir ideolojik çaba sarf
etmektedirler. Kokuşmuş burjuva sisteme kan taşımaktadırlar. Oysaki bizler
biliyoruz ki, hakim üretim ilişkileri sürdükçe ve burjuvazi iktidarda durdukça,
sömürü ve kölelik yok olmayacaktır.
Bu yüzden bizler komünist ahlakı yaratmalıyız. Proletaryanın
dünya görüşüne sıkı sıkıya sarılmalıyız. Özel mülkiyetin ortadan kaldırıldığı,
üretim araçların toplumsallaştığı, kolektif üretim ilişkilerin egemen
kılındığı, sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya ereğine sahip olan,
proletaryanın ideolojisi, bizim ahlak ilkelerimizi oluşturmaktadır. Bizim ahlak
anlayışımız, proletaryanın çıkarlarına dayanmaktadır. Komünistler, egemen
üretim ilişkilerini, besleyen, geliştiren, burjuva ideolojinin pekişmesine
yarayan ve onu kutsayan her türlü idealist-metafizik görüşü ret eder ona karşı
mücadele verirler.
Komünist ahlak nedir Lenin’den dinleyelim:
“Biz, insanüstü ya da sınıf bilinçsiz kavramlardan
kaynaklanan tüm ahlaki ilkeleri reddetmekteyiz. Biz bunların, toprak sahipleri
ve kapitalistlerin yararı adına işçilerin ve köylülerin kandırılması, aldatılması
ve akıllarının bulandırılması olduğunu söylüyoruz. Ahlaki ilkelerimizin,
tamamen proletaryanın sınıf mücadelesi çıkarlarıyla ilişkili olduğunu
söylüyoruz. Ahlaki ilkelerimizin kaynağı, proletaryanın sınıf mücadelesi
gerçekleri ve ihtiyaçlarıdır.”
KORAY AKER
KORAY AKER