Muhammed Ali’yi olduğu gibi anlayabilmemizi sağlayacak şey ardında bıraktığı yankılardır


KENDİ AĞZINDAN, SAVAŞMAYI REDDETME GEREKÇESİ

“Neden benden, Lousville’de ‘Negro(Zenci)’ dedikleri insanlar köpek muamelesi görürken ve en basit insan haklarından mahrum bırakılırken, üzerime üniforma giyip, 10 bin mil ötedeki Vietnam’ın kahverengi insanlarına bomba ve mermi yağdırmamı istiyorlar? Hayır, evimden 10 bin mil ötede, beyaz köle sahiplerinin dünya hakimiyeti devam etsin diye bir başka yoksul ulusun katledilmesine, yakılmasına destek vermeyeceğim. Bu, böylesi kötülüklerin sona ermesi gereken gündür. Beni, böyle bir karar alırsam bunun milyonlarca dolara mal olacağı konusunda uyarıyorlar. Ancak bir kere söyledim ve tekrarlıyorum. İnsanlığın gerçek düşmanları buradadır. Adalet, özgürlük ve eşitlik için mücadele edenleri köleleştirmek isteyenlerin oyuncağı olarak dinime, halkıma ve kendime kara çalmayacağım. Eğer savaşın 22 milyon insanıma özgürlük ve eşitlik getireceğini bilsem beni askere almalarına gerek olmazdı. Yarın gider ve onlara katılırdım. Kendi inandıklarıma sahip çıkarak kaybedecek hiçbir şeyim yok. Hapse girerim, ne var yani? Biz 400 yıldır hapisteyiz.”

“SADECE ÖZGÜR OLMAK İSTEDİM”

Yankılar. Gümbürtüler değil yankılar. Şüphesiz, Muhammed Ali’nin ölümü insanlara onun Joe Frazier, George Foreman gibi isimlerle yaptığı epik boks maçlarını düşündürecek ya da ırkçılık ve savaş hakkındaki tarihi “gümbürtüleri” hatırlanacak. Ancak Muhammed Ali’yi olduğu gibi anlayabilmemizi sağlayacak şey ardında bıraktığı yankılardır: Dünya üzerinde yaşamış en önemli atlet. Onu politik kimliğinden sıyırıp kitlesel tüketime elverişli zararsız bir ikon haline çevirmeye dönük günümüz çabalarına karşı en iyi savunmamız bu yankılardır.

KİNG’DEN MANDELA’YA

1967 yılında Dr. Martin Luther King, Vietnam’daki savaşa karşı çıktığında ana akım medya ve ona “dış” politikaya bulaşmaması gerektiğini söyleyen danışmanları tarafından eleştirilmişti. Ancak Dr. King yolunu değiştirmedi ve yeni duruşuna meşruiyet kazandırmak için şu açıklamayı yaptı: “Muhammed Ali’nin ortaya koyduğu gibi, hepimiz -siyahlar, kahverengiler, yoksullar- aynı baskı sisteminin kurbanlarıyız.”

Nelson Mandela, Robben Adası’nda hapsedildiğinde, Muhammed Ali sayesinde duvarlar yokmuş gibi hissettiğini söyledi.

John Carlos ve Tommie Smith, Mexico City’deki madalya podyumunda yumruklarını havaya kaldırdığında taleplerinden biri “Muhammed Ali’ye şampiyonluk unvanını geri verin”di. Onlar Ali’yi “Siyah atlet devriminin savaşçı-azizi” olarak tanımlıyordu.

1965 yılında Alabama, Lowndes County’deki Şiddete Karşı Öğrenci Koordinasyon Komitesi gönüllüleri bağımsız bir siyasi parti kurduklarında ilk sembolleri kara bir panterdi. Orman kedisinin siyah siluetinin arkasında direkt şampiyondan alınmış bir slogan vardı: “Biz en iyisiyiz.”

Billie Jean King, sporda kadınlar için eşit haklar adına mücadele ederken, Muhammed Ali ona “Billie Jean King! Sen bir kraliçesin” diyecekti. Billie Jean King, bunun cesaretini artırdığını söylemişti.

Soru şu: Nasıl? Muhammed Ali, dünya çapında bu kadar güçlü bir radikal dalgalanmayı nasıl yaratabilmişti?


CÜRETİ TOPLUMSALLAŞTIRDI

Muhammed Ali, spor ve şiddete tapınan, aynı zamanda siyahları kriminalize ederken siyah atletleri idolleştiren bir kültürün içerisinde, “sağlam” durmanın ne demek olduğunu yeniden tanımladı ve cüreti yeniden toplumsallaştırdı. ‘Şampiyon’un sokaklardaki sözleri ve ringlerde yaptıkları arasında Sonny Liston’a karşı dikilen sadece onun cesareti değildi. Bedeli ne olursa olsun gerçeği konuşabilmekti. O, varlığıyla 50 yıl önce tehlikeli bir ders vermiş olan bir boksördü: “Gerçek erkekler” barış için savaşır ve “Gerçek kadınlar” seslerini yükselterek kavgaya katılır. Bryant Gumbel’in seneler önce söylediği gibi “Muhammed Ali korkmayı reddediyordu. Böylece, başkalarına da cesaret aşılıyordu.”

ULUSLARARASI DAYANIŞMA BİLDİRİSİ

“Neden benden, Lousville’de ‘Negro(Zenci)’ dedikleri insanlar köpek muamelesi görürken ve en basit insan haklarından mahrum bırakılırken, üzerime üniforma giyip, 10 bin mil ötedeki Vietnam’ın kahverengi insanlarına bomba ve mermi yağdırmamı istiyorlar? Hayır, evimden 10 bin mil ötede, beyaz köle sahiplerinin dünya hakimiyeti devam etsin diye bir başka yoksul ulusun katledilmesine, yakılmasına destek vermeyeceğim. Bu, böylesi kötülüklerin sona ermesi gereken gündür. Beni, böyle bir karar alırsam bunun milyonlarca dolara mal olacağı konusunda uyarıyorlar. Ancak bir kere söyledim ve tekrarlıyorum. İnsanlığın gerçek düşmanları buradadır. Adalet, özgürlük ve eşitlik için mücadele edenleri köleleştirmek isteyenlerin oyuncağı olarak dinime, halkıma ve kendime kara çalmayacağım. Eğer savaşın 22 milyon insanıma özgürlük ve eşitlik getireceğini bilsem beni askere almalarına gerek olmazdı. Yarın gider ve onlara katılırdım. Kendi inandıklarıma sahip çıkarak kaybedecek hiçbir şeyim yok. Hapse girerim, ne var yani? Biz 400 yıldır hapisteyiz.”

Kahretsin. Bu, yalnızca siyahların eşitlik mücadelesinin ortaya konulması değil, bu bir bildiri. Uluslararası dayanışmanın, baskı altındaki insanların kolektif bir direniş eyleminde bir araya gelişinin bildirisi. Ülke dışındaki savaşlarla, ülke içerisinde siyah, kahverengi ve yoksullara yönelik saldırıları birleştiren bir bildiri. Ve toplumumuzun sunduğu en yüce makamdan, “Şampiyon makamı”ndan söylenmiş sözler.

Lütfen şunu bilin ki bu sözler ona sadece ülkedeki sağcıların ve ana akım medyanın nefretini kazandırmadı. Aynı zamanda medya ve yurttaş hakları hareketinde, onu İslam Ulusu(ABD’de dönemin siyasi-dini hareketi) üyeliği ve Lyndon Johnson’ın savaşına muhalefeti sebebiyle sevmeyen liberallerin de hedefi haline getirdi.

Ancak ırkçılığın sona ermesini talep eden yükselişteki bir hareket ve genç savaş karşıtı mücadele için o, dönüştürücü bir figürdü. ’60’ların ortalarında savaş ve ırkçılık karşıtı hareketler birbirine paralel yollar üzerindeydi. Üstüne bir de ağır sıklet boks şampiyonu vardı. Ya da Şair Sonia Sanchez’in iç acıtan bir güzellikle söylediği gibi: “O dönemin duygusunu yeniden yaşamak zor. Tanınmış insanların askere alınmaya karşı çıktığının pek görülmediği yıllardı. Genç siyah kardeşleri  orantısız rakamlarla ölüme gönderen bir savaştı ve güzel, komik, şairane bir adam ayağa kalkıp ‘Hayır’ dedi! O anı bir hayal edin! Ağır sıklet boks şampiyonu, büyülü bir adam, kavgasını ringin dışına çıkardı ve siyaset arenasına taşıdı. Dik durdu. Mesaj gönderilmişti.” Bugün hala Muhammed Ali’nin vermeye çalıştığı mesajın tamamını duymaya çalışıyoruz: Barış için savaşmanın gerekliliği üzerine bir mesaj.

Onun yaşadıklarına dair makaleler şimdi yazılacaktır ve yazılmalıdır: Malcolm X’le ayrı düşmeleri, ’70’lerdeki depolitizasyonu, sağlığı kötüleştikçe savaş yanlılarının onu payanda olarak kullanması… Ancak mirasının en önemli tarafı, 1960’larda korkmayı reddettiği anlardı. Yıllar sonra söylediği gibi, “Bazı insanlar benim kahraman olduğumu düşündü. Bazıları yanlış yaptığımı söyledi. Ama ben ne yaptıysam o anki bilincime göre yaptım. Bir lider olmaya çalışmıyordum, sadece özgür olmak istiyordum.” Kavga değil, yankılar. Hala insanlığın yeni jenerasyonu tarafından hissediliyorlar. Şampiyonun adının hepimizden uzun yaşayacağını ortaya koyuyorlar. Bill Russell’ın 1967’de söylediği gibi: “Muhammed Ali için değil geri kalanlarımız için endişeleniyorum.” Bu, şimdi her zamankinden daha doğru. (The Nation’dan çeviren Mithat Fabian SÖZMEN - EVRENSEL)
Daha yeni Daha eski