1- SOSYAL ŞOVENİZM
“Sosyal şovenler işçi hareketi içindeki burjuvalardır.
Bunlar işçi sınıfının objektif olarak burjuvaziye satılmış ve küçük ve zayıf
halkaları yağmalayıp boğazlaması ve kapitalist ganimetin paylaşımı uğruna
mücadeleyi sürdürmesi için kendi burjuvazilerine yardımcı olan katman, grup ve
kesimlerini temsil ederler." (Lenin, 1917. syf. 76)
Dahası sosyal şovenizm, Marksizm’in içindeki sapmaların,
burjuvazi ile uzlaştığı politikaların bir ifadesidir. Daha genel tabiri ile
sosyal şovenizm, anti Marksist özü ve işçi düşmanı politikaları ile burjuva
ideolojisinden ayrıt edilemez bir bağa sahip, sosyal faşist nitelikteki gerici
yönelimin, genel tabiridir. Ülkemizde daha çok, Kemalist küçük burjuva
radikalizmin, yurtseverlik biçimi ile öne çıkan, sosyal şoven niteliği baskındır.
Sosyal şovenler, genellikle kaba bir ana-vatan savunuculuğu
ile öne çıkan gerici eğilimlerini, sınıf mücadelesinin üstünde tutarak, burjuva
devleti ve onun siyasi ve iktisadi egemenliğinin dayanağı, askeri, bürokratik,
diktatörlüğünü kıyasıya savunmaktan geri durmazlar. Öte yandan işçi sınıfının
arasına sızarak, anti emperyalist lafazanlık ile işçi sınıfını, kendi ülke
burjuvazisinin şemsiyesi altında örgütlenmesini, en bayağı biçimde savunurlar.
Ezilen ulus soruna yaklaşımda, sosyal şovenlerin bu gerici
yönelimleri hâkimdir. Despotik, monolotik, Türk burjuva devletinin,
Kürdistan’daki açık ilhakını, hâkim ulus şovenizminden sıyrılarak, çeşitli
burjuva laf cambazlıkları ile meşrulaştıran sosyal şovenistler, ezilen ulusun
kendi kaderini tayin hakkını, sol kisvesi altında, en bayağı biçimde çiğnerler.
Hâkim ulusun bencil çıkarlarına, ,ayrıcalıklarına, imtiyazlarına, baskı ve
zulmüne yönelen, devrimci muhtevadaki her türlü yönelimi ve çabayı
milliyetçilikle suçlarlar. Aynı sosyal şövenistler, ezilen ulusun kendi
kaderini tayin hakkını savunan, ulusal eşitsizliği karşı çıkan, hakim ulusun
ilhakçı niteliğini teşhir eden sosyalistleri, milliyetçiliğe prim vermekle
suçlarlar.
“Boşanma serbestliğini savunan bir kimseyi, aile bağlarını
yıkmak istemekle suçlamak ne kadar ahmakça ve ne kadar ikiyüzlüce bir
davranışsa, ulusların kendi kaderlerini tayin etme özgürlüğünü savunanları da,
yani ayrılma özgürlüğünü savunanları da, ayrılmayı isteklendirmeyle suçlamak, o
ölçüde ahmakça ve ikiyüzlü bir davranıştır.” (Lenin, Ulusların Kaderlerini Tayin
Hakkı )
Sınıf mücadelesini öne sürerek, ezilen ulus sorunu bir
devrim anına kadar, ertelemeyi savunan çizgide, sosyal şovenizmin başka bir
biçimidir. Bu kesim genelde, ezilen ulus ile ezen ulus arasındaki çelişkiyi basitleştirip,
her iki ulusun proletaryasını, sınıf mücadelesi çizgisinde buluşmaya davet
ederek, ezilen ulusun, üzerinde uygulanan mili baskıyı görmezden gelir.
Böylelikle ezilen ulusun haklı, ilerici taleplerini bu şekilde boğmaya çalışır.
“Ezilen ulusların kurtuluşunu istemeliyiz ve bu, havada,
genel sözlerle, içi boş laf ebelikleriyle ve sorunu geleceğe, sosyalizmin
gerçekleştiği zamana "erteleyerek" olmamalıdır. Nasıl ki, insanlık,
sınıfların ortadan kalktığı döneme ancak ezilen sınıfın diktatörlüğünün sürdüğü
bir geçiş dönemini aşarak ulaşabilirse, ulusların kaçınılmaz olan
bütünleşmesine de, ancak bütün ezilen ulusların kurtulduğu, yani ezen ulustan
ayrılma özgürlüğüne kavuştuğu bir geçiş dönemini aşarak varabilir.” (Lenin Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı )
Yine küçük burjuva sosyal şoven eğilimin, içine düştüğü bir
başka sapmada, ezilen ulusa mensup burjuvazinin, mili taleplerini boğmaktır.
Ezilen ulusa mensup burjuvazinin, gerici eğilimleri ile ilerici, haklı
taleplerini aynı potada eriterek, hâkim ulusun milli baskısından etkilenen
ezilen ulus burjuvazisinin ve toprak ağa kliğinin, mili isteklerini örtbas
etmek sosyal şoven eğilimin başka bir biçimidir.
Kaypakkaya, bu gerici eğilimi şu şekilde açıklıyor.
“Milli baskı sadece Kürt halkına değil, Türk hâkim
sınıflarıyla her bakımdan kaynaşmış bir avuç büyük feodal bey ve üç - beş büyük
burjuva hariç, bütün Kürt milletine uygulanmaktadır. Kürt işçileri, köylüleri,
şehir küçük - burjuvazisi, küçük toprak ağaları milli baskıdan acı çekmektedir.
“
2-REFORMCU-ENTEGRASYONCU EĞİLİM
Bu ikinci eğilimin niteliğini, ortaya koymak açısından, öncelikle
kısaca Kürt sorunu nedir sorusuna açıklık getirelim. Kürt sorunu, bir ilhak
sorunu mu, bağımlı ulus sorunu mu, yoksa salt bir kimlik sorunu mudur?
Günümüzde Kürt sorununun diyalektiğini, ele aldığımızda,
dört parçaya bölünmüş, askeri, ekonomik ve siyasi bakımdan, ilhak altında,
sömürge bir ulusun olduğu, gerçeğini berrak biçimde görebiliyoruz. Bu gerçekten
yola çıkarak, diyebiliriz ki, Kürt sorunu, salt bir kimlik ve demokrasi sorunu
değil, bir ilhak sorunudur ve sömürge sorunudur.
Türk burjuva devletinin, ilhakı altındaki kuzey
Kürdistan’da, bu çelişmelerin bir sonucu olarak doğan, Kürt ulusal hareketinin,
programı ve niteliği, Kürt diyalektiğine yani sömürge gerçeğine uygun, anti
sömürgeci, devrimci bir muhteva içeriyordu. Günümüzde ise bu tarihsel nitelik,
yerini reformculuğa, uzlaşmacılığa bırakmıştır. Günümüzde Kürt, sorunu
bağlamından büyük ölçüde koparılmış, çerçevesi daraltmıştır. Bu bağlamda
Günümüzde Kürt ulusunun Self Determinasyon hakkını (UKKHT) çiğneyerek, sosyal
şoven bir çizgiye kayan, Kürt sorununu bağlamından soyundurarak, onu salt bir
demokrasi ve kimlik sorunu, olarak ele alan, reformist, liberal çözümler,
talidir ve niteliği bakımdan gericidir.
Bu ikinci eğilim, genel olarak, kuzey Kürdistan’daki askeri,
ekonomik ve siyasi ilhak, gerçeğini görmezden gelerek, Türk burjuva devletini,
yani ezen ulus devletini, demokratikleştirme yolunu seçmiştir. Türkiyelileşme
pratiği, bu bağlamda reformculuğun, uzlaşmacılığın geldiği en son evredir. Bu
süreç ilhakçı, sömürgeci, Türk burjuva devletinin, sembollerini kutsamaya kadar
varmıştır. Kimi sol çevrelerde, pragmatik davranarak, bu sürecin bir parçası
olmuşlardır. Sömürgecilerin, çizdiği sınırlar içerisinde, legalizm ve parlamento,
fetişizmi ile Kürt sorununun çözülemeyeceği aşikârdır. Kürt sorununun,
diyalektiğine uygun mücadele biçimlerinde, ısrar edilmedikçe, sömürge gerçeğini
yadsımak, yerine sömürgeciliğe karşı, anti sömürgeci devrimci muhtevaya, sıkı
sıkıya sarılmadıkça, Kürt sorunu gerçek anlamda çözüme kavuşmayacaktır. Kürt
sorununu, salt kimlik sorunu biçiminde ele alan, reformcu yönelim yerine,
sorunu ilhak sorunu biçiminde, ele alan devrimci yönelim, öne geçmedikçe,
sömürgeciliğin bir boyutu olarak, Kürt coğrafyasında, Türk burjuva
sınıflarının, Kürt ulusu üzerinde uyguladığı, acımasız baskı ve şovenizmin,
katliam ve imha politikalarının, asimilasyonların sonu gelmeyecektir.
“Programımızın (ulusların kendi kaderlerini tayin etmelerine
ilişkin) maddesi, siyasal kaderi tayinden, yani ayrılma ve ayrı bir devlet
kurma hakkından başka anlama gelecek biçimde yorumlanamaz.” (Lenin: Ulusal
Sorun Üzerine Tezler)
KORAY AKER