Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

Reviews

SHOW_BLOG

Aladağ’dan Amerika’ya bir yangın hikâyesi

İlgili haberlerde ambarın tutuşmaya hazır oluşuna ilişkin olarak yangın söndürme sisteminin bulunmayışına ve iki kat arasındaki tek bağlan...

İlgili haberlerde ambarın tutuşmaya hazır oluşuna ilişkin olarak yangın söndürme sisteminin bulunmayışına ve iki kat arasındaki tek bağlantının merdiven görevini gören ahşap paletler oluşuna sıkça atıfta bulunulmuş. Tesadüften tesadüf beğenin; Aladağ yangınında olduğu gibi yine kurtuluşa götüren bir tek merdivene erişememe hikâyesiyle karşı karşıyayız


Tarih 29 Kasım 2016, gece. Türkiye, Süleymancılara ait yurt binasında çıkan yangın haberini alıyor. Ölü sayısı 12. Ölenlerin büyük çoğunluğu yoksul ailelerin kız çocukları.

Tarih 2 Aralık 2016, gece. Amerika Birleşik Devletleri, son iki yıldır bir sanatçı kolektifinin barındığı, ambardan bozma iki katlı bir binanın yandığı haberini alıyor. Ölü sayısı son bulgulara göre 36. Sayı tespitindeki zorluk, yangının orada ikamet eden kolektif üyeleri dışında birçok kişinin de katıldığı bir parti esnasında çıkmış olması. Ölenlerin büyük çoğunluğu yirmili, otuzlu yaşlarda sanatçılar.

Birbirinden apayrı iki hikâye, hikâyeler varmış gibi ilk başta. Bir yanda Türkiye kırsalında öğrenim görmeye çalışan, ilk ergenliğe adım atmış kızlar. Dünyayı ne kadar, ne ölçüde deneyimleyebilmişlerdir – hele ki doğal olanın yanında insanın el ve zihin emeğiyle var ettiği harikaları. Ne kadarını görebilmişler, gördükleri kadarından neleri çıkarsayabilmişlerdir kendi ve çevreleri adına. Kimbilir o ahlâk (!) yuvasında geçirdikleri yılların ertesinde ne denli açılabilecekti algısal, zihinsel, entelektüel ufukları…

Diğer yanda Kaliforniya’da, yirminci yüzyılın sermaye yutağı ABD’nin önde gelen kültür-sanat şehri San Francisco’dan 7 km’lik bir köprü uzaklığındayız. Dünyanın en iyi üniversitelerinden kabul edilen, kütüphanesiyle de ünlü UC Berkeley’nin de hemen dibi.

Ölenlerin profilleri saymakla bitmez: Film yönetmeni, elektronik müzik duayeni, tırnak tasarımcısı, şair, alternatif okul öğretmeni, LGBT aktivisti, espresso uzmanı… Kişisel hikâyelerini bilmesek de çok zengin bir duyu repertuarına erişebilmiş, erişme açlığının farkında olup yaşamını bu yönde çizmiş insanlar oldukları, sayısız uyaran çeşitliliğiyle zihinlerini zenginleştirdikleri, bu zenginliği üreterek başkalarıyla paylaştıklarını biliyoruz. Dünyanın birçok farklı yerini gezmiş olduklarını, gezmemişlerse bile bağlantılarının, arkadaşlıklarının olduğunu, oraların popüler ve entelektüel nimetlerinden çeşitli yollarla feyz aldıklarını tahmin edebiliyoruz.

Duyusal ve zihinsel anlamda aralarında belki çağlar, galaksiler bulunan bu iki grubun akıbeti nasıl oluyorsa bir sözcükte kesişiyor: “ihmal”. Her iki durumda da bu kadar ölümün nedeni şu bildiğimiz “ihmal”. Amerikan medya kaynaklarında yangının “sabotaj mı, suç teşkil eden ihmal mi” olup olmadığı şeklinde bir tabir geçiyor. Henüz belirlenememiş olsa da sabotaj olmadığı ihtimalinin yüksek olduğu belirtiliyor, yani yangının sorumlusunun, bizde cinayet dememek için kullanılan “kaza” kelimesinin yakın akrabası “ihmal” olduğunu düşündürtüyor.

İhmal, nasıl, niçin

Yanan bina “Ghost Ship” adıyla biliniyor, yani Hayalet Gemi. Eskiden sanayi deposu görevini gören bu iki katlı bina kanunen ikamete açık değil. Üç maymun oyunu burada başlıyor: ambar sahipleri sanatçıların buralarda aynı zamanda yaşadıklarını “bilmiyor”; ambar kiracıları buraların kanunen ikamete uygun olmadıklarını “bilmiyor”; hem ambar sahipleri hem de kiracıları, kanunen ikamet edilemezliğin hayati risk de anlamına geldiğini “bilmiyor”… bilmem tanıdık geliyor mu.

Hayalet Gemi –biz düz anlamıyla mutenalaşma diyelim. Bir çevrimiçi emlak fiyatlandırma firmasına göre son beş yılda kiraların yüzde 70 artması suretiyle tüm ülke genelindeki en hızlı kira artış oranına sahip Oakland şehrinde sanatçılar, hem yaşayabilecekleri hem de sanatlarını icra edebilecekleri yerler olarak sanayi ambarlarını mesken edinmişler. Oakland’li bir mimara göre paradoks, yasadışı konutun kısmen yasadışı olması sebebiyle ucuz olmasında yatıyor. “Elde piyasa ekonomisi, mutenalaştıran bir emlak piyasası ve yeraltına inme ihtiyacını hisseden insanlar var,” diyor aynı mimar.[1]

Mutenalaşma, bölgede araştırma konusu bile olmuş. 2015 yılında UC Berkeley’den araştırmacılar, Kaliforniya Üniversitesi’nin Los Angeles ayağı UCLA, mahalli örgütler ve bölge planlama ajanslarıyla bir araya gelip “Kentsel Yerinden Olma” projesine başlamışlar ve Los Angeles’ın yanı sıra San Francisco’nun körfez bölgesinin -ki Oakland de bu körfezde yer alıyor- mutenalaşma haritasını çıkarmışlar. Körfez bölgesine dair, vaka çalışmalarından oluşan kapsamlı bir raporları da bulunuyor. Raporda özellikle ırk ve etnisite alanında demografik değişikliklere değinilirken, kanunen ikamete açık olmayıp barınılan garajlara bir atıftan (108. sayfa) başka ikamet izni olmayan yapılarda barınmaya özellikle değinen bir kısım yok.[2]

İkamet edilen sanayi ambarları özelinde bir sosyal haber portalında 2014 yılında geçen bir yazışma bu bağlamda manidar. Oakland’de birçok “ambar-evi”ni ziyaret etmiş bir kullanıcı, nasıl bir ambar kiralayabileceğini, kira fiyatlarını sormuş. Bir başka kullanıcı şöyle yanıt vermiş: “Tüm o yaşam durumları yasadışı. [Ambarları kiralayan insanlar] bu işi çoğunlukla hoşgörülü evsahipleri bularak yahut orada yaşamayı planladıklarını evsahiplerine söylemeyerek hallediyorlar. […] bu yerlerin imarının düzenlenmesi gerekiyor. İkamet yeri olarak imarı düzenlenmiş bir ambar yok. Ambarda yaşayacak olursanız, riski üzerinize almak suretiyle yapmış olursunuz bunu.”[3]

Yani aslında herkes her şeyi biliyor. Yanan bina özelinde Amerikan medyasında sıkça geçen “ölüm tuzağı” (deathtrap) ve “kav çakmak kutusu” (tinderbox) tabirleri de mutenalaşma sürecinin sanatçıya -hani şu sanatçısına biçtiği değer diye imrendiğimiz Batı’nın sanatçısına lâyık gördüğü- ölüm-kalım savaşını tanımlıyorlar sanki.

İlgili haberlerde ambarın tutuşmaya hazır oluşuna ilişkin olarak yangın söndürme sisteminin bulunmayışına ve iki kat arasındaki tek bağlantının merdiven görevini gören ahşap paletler oluşuna sıkça atıfta bulunulmuş. Tesadüften tesadüf beğenin; Aladağ yangınında olduğu gibi yine kurtuluşa götüren bir tek merdivene erişememe hikâyesiyle karşı karşıyayız.

Birçok haber sayfasında kolektifin ikamet ettiği ambarın yangından önceki halini gösteren fotoğraflara yer verilmiş. Hani “orada bulunmayı isterdim” diyebileceğiniz, bulunduysanız içten içe gururlanacağınız, özel hissedeceğiniz, eşsiz, imrenilesi, rüya gibi bir mekân yaratmış orada yaşayanlar. Sanat eserlerinin yanı sıra tedavülden kalkmış elektronik aletlerin de bulunduğu, eski eşyaların, teknolojilerin istiflendiği bir çeşit müze… Bir yandan yirminci yüzyılın Amerikan rüyasından, bir zamanlar bu rüyayı süsleyen aletlerle, eşyalarla kesitler sunuyor, diğer yandan bugün Amerika’da parasız olmanın vardırabileceği ironik durumunu gözler önüne seriyor: dünyanın geri kalanının bir zamanlar erişimlerinin rüya olduğu metalarla dolu bir müzede, ölmeye hazır…

Müze demişken; Oakland’ın yanıbaşındaki San Francisco’da, aralarında dünya sanat tarihine damgalarını vurmuş sanatçıların eserlerinin sergilendiği San Francisco Modern Sanat Müzesi (SFMOMA) da olmak üzere yaklaşık yirmi müze bulunuyor. Sanatsal yaratıyı dayanıklı, güvenlikli, “imarı düzenlenmiş” yapılarda koruyan sermaye, sanatın bizzat yaratıcılarını her an mezar olmaya hazır yapılara muhtaç bırakıyor –çelişkinin böylesi.

Mutenalaşma meselesi Oakland halkınca dile getirilmiyor değil. Daha geçtiğimiz Temmuz ayında Oakland Kaliforniya Müzesi’nde Oakland halkının hâlihazırda sürdürdüğü mutenalaşma tartışmasını konu alan bir sergi düzenlenmiş.[4] Kaderin cilvesine bakın ki -duruma tastamam uygun, bir o kadar kulağa bayağı gelen bu tabiri kullanmaktan kendimi alamıyorum- sergiye katkıda bulunan sanatçılardan biri, Oakland yangınında ölenler arasında adı sıkça geçen film yönetmeni ve yapımcısı Alex Frantz Ghassan… Oakland Kaliforniya Müzesi’nin sergiyle ilişkili sayfasında Ghassan’ın çekmiş olduğu bir kısa filmi de var. “Chinatown’a [Oakland’in merkezi bir mahallesi] otel yapacaklarmış… Kimse o oteli istemiyor, anlayamıyor neden o otelin orada olacağını. Mahallelinin istediği, daha fazla uygun maliyetli konut,” diyor bir genç.[5]

Bu basit mesajı doğrulamak için 36 kişinin yanarak ölmesi mi gerekiyordu, diyor insan.

Sevdikleri, cinayete kurban gidenler

Salt bu haber özelinde değil; benzeri toplu ölümleri konu edinen haberlerde Amerikan medyasında, daha doğrusu İngilizce haber yapan kaynakların sitelerinde sıkça rastlayacağınız tabirlerden biri de “their loved ones”, yani ölenlerin yakınlarının “sevdikleri”, yani ölenler.

AKP Türkiye’sinden baktığımızda, sanatçılarla dolu bir evde, hele bir de parti sırasında çıkmış bir yangın sonucu ölümlerin yaşanması üzerine anaakım medyanın bu söylemi kulağa olumlu bile gelebiliyor; hiç değilse sanatçı olmak, birlikte eğlenmek gibi bağışlanamaz günahlara rağmen bu insanların da sevildiğini, sevilmeye değer kişiler olduğunu yadsımıyor medya ve ölenlerin yakınlarının, sevdikleri için yas tutmasına müsaade ediyor bir anlamda.

Öte yandan aynı medya, sorumluluğu taşeronlaştırıcı kapitalist sistemde iş gören katiller zincirinin ortaya çıkarılması konusunda yine pek bir şey yapmıyor. Ölümler olduktan sonra insanların birbirlerini sevebilecekleri gerçeğini hatırlıyorlar. Ancak Ghassan’ın videosunun da bize hatırlattığı üzere birbirini seven bu insanların, ölüme gitmeden önce döşenen cinayet -pardon ihmal- basamaklarını görmekle kalmayıp endişelenmeleri gerekiyor. Bir diğer deyişle bizi, sürekli altında yaşadığımız ölüm riskini zihnimizde geçiştiremeyecek kadar acil bir durum olarak algılamamızı sağlayacak ve hemen şimdi harekete geçirecek mekanizmaları formüle edip uygulamamız gerekiyor.

Burada medyaya büyük sorumluluk düşüyor. Ve medyanın, gerekirse bunu yaparken olası cinayetlerin sorumlularını -ister Türkiye’de yoksulu sömürmekten sakınmayan cemaatçi yapılanması olsun, ister “güzel insanlara” hizmet peşinde koşturan Amerikalı emlak baronları olsun- ifşa etmeleri gerekiyor – sevdiklerimiz “sevdikleri” olmadan, sevdiklerimizin bindiği gemiler hayalet olmadan önce… (ROMAN ATALAY-SENDİKA.ORG)

Dipnotlar:

[1]http://www.nytimes.com/2016/12/05/us/oakland-fire-ghost-ship-warehouse.html?_r=0

[2]http://www.urbandisplacement.org/sites/default/files/images/case_studies_on_gentrification_and_displacement-_full_report.pdf

[3]furmin adlı kullanıcı, https://www.reddit.com/r/oakland/comments/2ho2os/how_would_i_rent_warehouse_space_to_live_in/

[4]http://museumca.org/exhibit/oakland-i-want-you-to-know


[5]http://museumca.org/video/west-oakland-neighbors-video

EKONOMİ/PARA/PİYASA