Almanya’da seçmen refleksi büyük ölçüde köreltilmiş olan Türkiyeliler, 16 Nisan referandumunda sadece Türkiye’nin değil Almanya’daki yaşantılarının geleceğini belirleyecek bir seçimle karşı karşıya. Tek Adam yönetiminin onaylanması halinde, Alman devleti Türkiyelilerin mevcut haklarında kesintiye gitmek için uzun süredir planladığı adımları dayatabileceği bir muhatap kazanacak. Yani 400 Hayır kampanyasının örgütlendiği Almanya’da Türkiye gündemi ile sınırlı bir kampanya yürütmek eksik ve hatalı olacaktır


Referandum süreci burada yaşayan Türkiyelilerin tekrar heyecanlanmasına sebep olsa da, bu konuda pasif kalmaları anlaşılır bir durum değil. Yaşadıkları siyasal gelişmelere duyarsız olan Alman toplumun bir parçası olarak, onlar da aynı duyarsızlık içindeler. Kendilerini direk ilgilendiren konularda dahi bu tutumlarını inatla devam ettiriyorlar.

Almanya’da yapılan son seçimlere katılım oranı yüzde 60 civarında iken, Alman vatandaşı olan Türkiyelilerin katılımı çok daha düşük. Yani “Bana dokunmayan bin yıl yaşasın” dercesine yaşamlarını sürdürüyorlar. Almanya’yı diğer Avrupa devletlerinden ayıran bir konu da kitlelerin sürekli yakınıp sızlaması, ama aktif politikaya katılmaması. Toplumun parçası olan Türkiyeliler de onlardan farklı degil.

40 yılı aşkın süredir burada yaşayan Türkiyelilerin Almanya’da ne genel ne de yerel secimlerinde oy kullama hakları vardı. Çok sonra Alman vatandaşı olanlar bu hakka sahip oldular. Yurt dışından Türkiye’deki seçimlerde oy vermek ise düne kadar ancak sınırlarda mümkündü. Bunun anlamı şu, yıllarca seçim hakkı olmayanların “seçmen duyguları” köreltildi ve sürekli başkalarının onlar üzerine karar vermesi onları seçim olgusundan tamamen uzaklaştırdı. Garip ama 60 yaşına gelmiş ve hayatında bir kez dahi seçime katılmamış insanların sayısı hiç de az değil.

Örneğin Almanya’daki Türkiyelilerin 1 Kasım genel seçimlerine katılım oranı yükselmişti ama bu “yüksek” oran yüzde 45’le sınırlıydı.

Almanyalı olup Türkiyeli gibi siyaset yapmanın açmazları

Konu Türkiye’ye geldi mi de aynı tutum ama farklı bir heyecan da söz konusu. Memleketteki ayrışmaya paralel ayrışmalar ve benzeri dağınık yapılanmalar Almanya koşullarında da yansımasını buluyor. Yani sağ, siyasal İslam ve sol ayrımının yanı sıra sol içi ayrılıklar da var. Bu ayrılıklarda, elde olanı başkalarına kaptırmama kaygısı ağırlığını hissettiriyor. Her heyecanla yeni birlikler kuruluyor ve dağıtılıyor. İçerik tartışması diye insanlara dogmatik, kısır, “Türkçe” tartışmalar dayatılıyor. İnsanların söyleyeceği çok şey var ama dinleyecek kişi bulamıyorlar. Yeni nesillerin ilgi alanının dışında kalan kısa dönemli politikalar “Almanca” duvarına toslayınca iflas ediyor. Yeni nesillerin anadilinin Almanca olduğou göz ardı ediliyor ve onlarla ilişki ya siyasi olmayan eylemlerde kalıyor ya da onları siyasi alanlara çekmek imkansız hale geliyor. 30- 40 yıldır Almanya’da yaşayan insanlarımızın buradaki gelismelere dahi “Türkiye penceresinden” bakması yeni nesillerle aradaki mesafeyi daha da açıyor. Evde çocukları ile Almanca konuşan insanlarımız toplantılarda, tartışmalarda Türkçeyi yeğliyor ve çocuklarımızın ne konuşulduğunu anlamadıkları göremezlikten gelinerek toplantılara katılımları engelleniyor.

Siyasallaşma genelde Türkiye’deki gelişmelere bağlı olarak gercekleşiyor. Herhangi bir grubun buradaki taraftarları sanki uzaktan kumanda ile sürece dahil edilmek isteniyor. Almanya’daki gerçekliğin dikkate alınmaması burada ortak oluşumlar halinde mücadeleyi engelliyor. Ses çıkaracak bir göçmen hareketinin yaratılması da Türkiye bağlantılı politikalara takılıp kalıyor.

Almanya’da 400 “Hayır” kampanyası

NDR info radyosunun haberine göre Almanya’da 400’e yakın yerde Hayır kampanyası sürüyormuş.

Türkiye’nin yurt dışında 2 milyon 867 bin 658 seçmeni bulunuyor. Bunların 1 milyo 400 bini Almanya’da.

Dinciler ve Faşistler sorunu milliyetçilik ve dindarlık bazında çözmüş görünseler de, aslında yeni nesiller sorunu onlar için de buz dağının su altında kalan kısmı gibi karşılarında duruyor.

Erdoğanın “Ey Avrupa“ çıkışları, kafa tutmaları burada yaşayan Türkiyeliler arasında “Hele şükür bizi savunan biri çıktı” algısı yaratabiliyor. Bu da yıllardır kendilerine karşı uygulanan ırkçı politikar karşısında Türk devleti tarafından yalnız bırakılmış olma hislerine dayanıyor ve bu his ağır basıyor.

Devrimci demokrat kesimlerden gelen fakat şu an suya sabuna dokunmak istemeyen insanların sürece katılımını sağlamak, referandumun oluşturduğu yeni heyecan dalgasının da etkisiyle pek de zor olmasa gerek. Önemli olan onlara ulaşmanın yollarını bulmak olacaktır.

Referandumda ne yapmalı?

Dayanışma modundan çıkmak gerek;

İnsanlarla diyalog kurduğumuzda referandumda oylanacak olan değişikliğin içeriğinin anlaşılmamış olduğu görülüyor. Almanya’daki Türkiyelileri referandumda Hayır’a yönlendirmek için yüz yüze görüşmelerle Anayasa değişikliği teklifinin içeriğini anlatıp onlara gerekli argümanları sunmalıyız. Türk yandaş medyasının buradaki insanlarımızda kafa karışıklığı yaratmasını engellemeliyiz. Alman basınının Erdoğan karşıtı imajı ile ırkçı yayınlarının, Türkiyelilerin milliyetçi reflekslerini güçlendiren, onları sağa iten tavrının aslında “Evet”çilerin işine yaradığını anlatmak zorundayız. Almanya’nın referandumda Hayır çıkmasını istemek için herhangi bir sebebinin olmadığının da farkında olmalıyız.

Anlatmaya çalıştığımız noktalar:

* Bu belli bir süre için ülkeyi yönetecek temsilciyi belirlediğimiz bir seçim değildir, dört sene sonra işine gelmezse sorunu başkasına oy vererek çözemezsin.

* Açığa çıkacak olan sadece Türkiye ile ilgili bir sorun değil, tam tersine Almanya’da yaşayan Türkiyelilerin buradaki temsili de söz konusudur. İki devlet arasında yapılacak ikili anlaşmalar bizi doğrudan ilgilendirmektedir.

Evet çıkarsa;

* Gerek Almanya’da gerekse Türkiye’de keyfi uygulamaların önü açılacak ve gündelik hayata yayılacak.

* Belki de kadınların Türk Hava Yolları’nda başörtüsüz seyahat edemeyeceği, havalimanında kızlarımıza başörtüsü takmak zorunda kalacağımız bir geleceğe kapı aralanacak. “Başörtülü komutana selam durulacak” sözleri, bu tarz kaygıların bir paranoya olmadığını ortaya koymaktadır.

* Ülkeden çıkmak zorunda bırakılan akademisler ile “beyin göçü” başlayacak.

* Bugüne kadar solun mütereddit yaklaştığı seçim sandıklarının bile hiçbir anlamı kalmayacak.

* Düşük gelirlilerin, emeklilerin aldıkları sosyal yardımlar, Türkiye’deki mülkleri ve yan gelirleri ile karşılaştırılıp kesilecek. Alman Devleti burada yaşayan Türkiyelilerin tüm kişisel verilerine ulaşmak için verilecek krediler karşılığında uzun zamandır planladıkları anlaşmaları “Tek Adam Rejimine” dayatacak.

* Bu veriler sayesinde Merkez Bankası’nda parası olanlara uguladıkları yaptırımlarını genişletecek ve çifte vatandaşlık yasası ile çelişenleri vatandaşlıktan atabilecek, böylece yeni nesillere sadece Alman vatandaşlıgını dayatacak.

* Türk hükümetlerinin Almaya’ya karşı kendi vatandaşlarını koruma noktasında ne kadar yetersiz olduğunu geçmişte gördük, Alman Devleti bu üstünlüğünü artırarak bizler üzerinde alacağı kararları “Tek Adam Rejimine“ kolayca onaylatacak.

* Yeni nesillere Almanca bazında yaklaşılmalıdır, Türkiye’de tatil dahi yapmayı yeğlemeyen kesimi Türkiye konusunda az da olsa duyarlı hale getirebilmek, ancak onların dilinde konuşmak ile mümkün.

* Şehrin bir ucundan diğer ucuna oy kullanmaya gitmeyi külfet gören ama elektriklenmis kesimleri motive etmeliyiz. Sandıkların hangi tarihler arasında ve nerede olacağını önceden belirlemek ve yaymak, insanlarımızı gerekirse işyerlerinden bir gün izin almaları için hazırlık yapmaya teşvik etmeliyiz.

* Çocuklarımızın geleceğinin bir “Tek Adama” bağlı olacağı tekrar tekrar anlatılmalıdır.

* Hayır’da rekabet olmaz! Kısır tartışmalardan kaçınmak gerekiyor. Kış uykusundan uyanmış kutup ayısı misali seçmenin tepesine çökmemek, hazırlıklı gitmek gerekiyor. Genel sloganlar yerine sade dil kullanmaya, uzaklaştığımız kesimlerle tekrar ilişki kurmaya dikkat etmemiz, bu süreci iyi değerlendirmemiz gerekiyor.

* Belki de en önemlisi referandumdan sonra sonuç ne çıkarsa çıksın elde edilen ilişkileri sıcak tutmak, aynı Gezi olayındaki gibi “Gezi ateşinde” ısınıp ateş sönünce dağılmamak için çaba göstermek gerekiyor.

Almanya’da web sayfası Freiesicht.org önüne benzeri bir hedefi koyarak Aralık 2016’da yayına başladı. Referandum üzerine çeşitli yazılarla sürece katılmaya çalışıyor. Şimdilik dili Almanca olan sayfa özellikle yeni nesillerin sesi olma çabası içinde ve bugüne dek (iki ay çok kısa bir süre) epey yol almış durumda. Bu misyonu omuzlama ve yeni nesillere devretme gibi bir anlayış içinde. 

(SAFFET SOYLU – SENDİKA.ORG)
Daha yeni Daha eski