AKP’nin sürekli iktidarda kalmaya mahkum bir bünyesi var. Bu
yapı her geçen gün ‘daha çok terörist’e ihtiyaç duyuyor.
AKP, ‘terörist’ üretiminde patlama yaptı!
Sayılar dehşet verici; muhakeme yeteneği olan her insanı
korkutacak düzeyde.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu açıklıyor:
“Son bir yılda terör örgütlerine yönelik 68 bin 464
operasyon gerçekleşirdik. Bu operasyonlar neticesinde 30 bin 167 kişi
tutuklandı.”
Bu ne demek biliyor musunuz, AKP iktidarının son bir yılı,
yani 365 gün, 24 saat kesintisiz “terör örgütü” operasyonu yaparak ve
“terörist” tutuklayarak geçmiş.
Bakan Soylu’nun aktardığı verileri güne, saate, dakikaya
bölünce insanın karşısına daha da ürkütücü bir tablo çıkıyor.
AKP iktidarının polisi, jandarması, savcısı bir yıl boyunca
her gün kesintisiz 187 “terör operasyonu” yapmış.
Yani her bir saatte sekiz ayrı “terör operasyonu”nun
yapıldığı bir ülkeyi yönetiyormuş AKP iktidarı.
Bir başka anlamıyla son bir yılda her 7,5 dakikada bir
“terör operasyonu” yiyen bir toplumla karşı karşıyayız şu anda.
Gelelim son bir yılda tutuklanan 30 bini aşkın “terörist”
sayısının bize gerçekte ne söylediğine.
Bakan Soylu aslında diyor ki, “Biz AKP iktidarı olarak her
gün 82 kişiyi ‘terörist’ diye tutukladık.”
Yani son bir yılın her bir saatinde 3,5; her 15 dakikasında
bir de bir kişi “terörist” olarak tutuklanmış.
Asla makul ve makbul bir yer, yaşanılacak bir coğrafya
olamaz; her 7,5 dakikada bir “terör örgütü” operasyonunun yapıldığı, her 15
dakikada bir kişinin “terörist” olarak tutuklandığı bir ülke.
Bu tablo da gösteriyor ki AKP’nin artık iktidarını
sürdürebilmesinin tek yolu var; “terör operasyonları”yla topluma korku salmak
ve bol bol “terörist” üretmek...
Bu tesbitin o kadar çok kanıtı var ki...
Türkiye’de tutuklu 170’den fazla gazeteci İçişleri Bakanı
Soylu’nun açıkladığı 30 bini aşkın “tutuklu terörist”in içinde.
Öyle Ahmet Altan, Ahmet Şık, Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay gibi
çok bilinen örnekleri saymamayım...
Binlerce HDP’linin, DBP’linin evine, işyerine baskın
yapıldı. İl başkanları, ilçe başkanları, yönetim kurulu ve belediye meclis
üyeleri belediye başkanlarıyla beraber cezaevine atıldı.
Şu anda HDP’nin ve DBP’nin beş bine yakın yönetici kadrosu
“terörist” olarak tutuklu.
Oysa hiçbirinin üzerinden, evinden, işyerlerinden değil bir
silah, bir mermi bile çıkmadı...
HDP’nin tutuklu Eş Genel Başkanları Demirtaş, Yüksekdağ, CHP
Milletvekili Berberoğlu, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Kışanak
gibi çok bilinen örnekleri de saymayayım.
Ama bu bilinen isimlerin tümü “terörist” olarak tutuklu.
Başka kim var biliyor musunuz Bakan Soylu’nun açıkladığı bir
yıl içersinde 30 bini aşkın tutuklanan “terörist”in içersinde...
Bank Asya’ya maaşı yatırılan öğretmenler... Ev sahibinin
talebi üzerine kirasını bu bankaya yatıran kiracılar... Telefonunda Bylock
olduğu iddia edilenler, Bylock indirmiş bir kişinin telefonla aradıkları...
Meşhur 10. Yıl Marşı’nın dizeleriyle açıklayalım bu durumu:
“Bir yılda 30 bin terörist yarattık, her meslekten, her
yaştan.”
Haydi, çok bilinenlerin dışında, kamuoyunun gündemine pek
gelmemiş bir örnek verelim.
Hizan’ın DBP’li Belediye Eşbaşkanı İhsan Uğur Aralık
2016’dan bu yana tutuklu.
“Terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası”
yapmak suçundan tutuklanmış.
Yani Bakan Soylu’nun “son bir yılda” diye verdiği tutuklanan
30 bini aşkın “terörist”ten biri.
Hakkında hazırlanan iddianamede öyle suçlamalar var ki...
Buyrun, iddianameden bir cümle:
“DBP Bitlis il teşkilatı organizesinde İşletme Düğün
Salonunda düzenlenen 2014 yılı yerel seçim adaylarının tanıtımı etkinliğine
şüpheli İhsan Uğur’un da katıldığı tespit edilmiş...”
Ne büyük suç!
Yahu İhsan Uğur zaten aday ve aday tanıtım toplantısına
katılmış.
Uğur’un “terörist” olarak işlediği “suçlar” arasında kendi
seçim çalışmasının fotoğraflarını sosyal medyada paylaşmak da var.
AKP geldiği son noktada iktidarının sürdürülebilirliğini
“terör örgütü operasyonları” ile topluma korku salarak, bütün muhaliflerini,
kendisinden olmayan bütün siyasetçileri, yandaş olmayan bütün gazetecileri,
yazarları “terörist” diye tutuklayarak iktidarının sürdürülebilirliğini sağlama
çabasında.
Muhaliflerinden “terörist” yaratma yönteminin iktidarda
kalmasına yeterli olmadığını gören AKP devleti şimdi yeni bir yöntem icat etti;
bir kitabı “terör örgütü” yaptı.
Bu büyük “keşfin” ilk örneği olmak da Gazeteci Fehim
Taştekin’in “Rojava/Kürtlerin Zamanı” kitabına nasip oldu!
Adıyaman Kahta Sulh Ceza Hakimliği, Taştekin’in kitabına
satış yasağı konulması ve toplatılması yönünde karar verdi.
Aslında bir süredir hakkında hiçbir mahkeme kararı olmadığı,
bütün kitapçılarda serbestçe satıldığı halde Taştekin’in kitabına emniyet de,
yargı da “suç delili” muamelesi yapıyordu.
Kitabının “terör örgütü” olarak yasaklanmasının ardından
Taştekin ilk tepkisini şöyle verdi:
“Bir kitap, okurları aleyhine suç delili olamaz. Bir kitap
‘terör örgütü’ olamaz. Barıştan başka talebi olmayan insanları terör
propagandası ile suçlamak ahlaksızlıktır.”
Taştekin’in kitabının daha mahkeme kararı olmadan “suç
delili” sayılmasına ilişkin örnekler çoktu.
“Önce Diyarbakır'da tutuklanan Eğitim-Sen üyelerinin
evlerinde el konulan ‘Rojava: Kürtlerin Zamanı’ bu kişiler aleyhine suç delili
sayıldı. Yine Ankara'da bir tweet yüzünden tutuklanan 1 öğretmenin evinde
kitaba el konuldu ve bu kişi aleyhine suç delili olarak dosyaya girdi. Değerli
ağabeyimiz Aydın Engin, Cumhuriyet davasından tutuklandığında da evinde bulunan
aynı kitaptan dolayı ifade vermek durumunda kaldı. En son Mersin'de tutuklanan
İHD'nin avukatlarından Ali Bozan'a, evinde el konulan Rojava kitabından
hareketle örgüt üyeliği isnat edildi. Av.Bozan ‘Örgütsel kitabı bulundurmaktaki
maksadınız nedir?’, ‘Kitap ile ilgili olarak her hangi bir makama suç
duyurusunda bulundunuz mu?’, ‘Kitap içeriğinde geçen örgütsel konular ile
ilgili kimlere talimat verdiniz?’ şeklinde akla zarar sorulara maruz kaldı.
Halbuki Rojava: Kürtlerin Zamanı yasal olarak basılmış ve bir yıldır herhangi
bir soruşturmaya uğramamış bir kitap(tı). Belli ki birilerinin canını yakmak
için delil icat etmeleri gerekiyordu ve Rojava adını taşıyan bir kitap işlerini
görüyordu. Yasak olmayan bir kitabın suç delili sayılması abesle iştigaldi.
Kaldı ki yasaklı bir kitabı bulundurmak da suç değil, olamaz da.”
Belli ki ortada sadece bir ilçe mahkemesinin aldığı bir
karar yoktu.
AKP devleti Rojava’yla ilgili bu kitabı “suç delili” olarak
görmeye karar vermişti. Önce kitap mahkeme kararıyla “terör örgütü” yapılacak,
ardından “suç delili” olarak kullanacaktı. Ancak AKP devleti sırayı şaşırınca
ortaya bu hukuksal garabet çıkmıştı.
Ne tesadüf ki, aynı tarihlerde, Şemdinli’de bir kitapçıyı
bombalayıp halk tarafından suç üstü yakalanan iki astsubay ile bir itirafçı
eylemlerinde bir “terör örgütü” bulunamadığı için tahliye ediliyorlardı.
AKP devleti sonunda bomba atıp insan öldürenlerde “terör
örgütü” bulamıyor ama, bir yıldır serbestçe satılan Rojava kitabını “terör
örgütü” ilan ediyordu mahkeme kararıyla.
AKP, “kesintisiz terör örgütü operasyonu” yaparak halkı
korkutmadan ve sindirmeden, kendisine biat etmeyen herkesi “terörist” diye hapse
atmadan iktidarda kalamayacağını biliyor.
Hatta bunun da artık kesmediğini gördüler, bir kitaptan
“terör örgütü” çıkartmaya başladılar.
Eğer 17 yıldır iktidarda olan AKP, Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde görülmemiş bir oranda bugün hala her 7,5 dakikada bir “terör
operasyonu” yapıyorsa, her 15 dakikada bir kişiyi “terörist” diye tutukluyorsa
şu tesbiti açıkça yapmak gerekiyor; AKP’nin bünyesi “terör” üretiyor.
AKP iktidarı “terörist” üretiminde Cumhuriyet tarihinin en
büyük patlamasını yapıyor.
(CELAL BAŞLANGIÇ – ARTI GERÇEK)