“Bu günler eninde sonunda geçecek, içerideki düşünce
suçluları, muhalifler mutlaka çıkacak ve muktedirlerin gözünde suç olan,
bizlerinse yüzünü ağartan eylemlerine yılmadan usanmadan devam edecekler”
Baskılar, adaletsizlikler, zulümler, tarihsel haksızlıklar
karşısında, hayatın ve tarihin doğru tarafında durma çabasını bir an olsun
bırakmadı Osman Kavala. Yaşadığımız bu katran karası zamanda, tepemizde
tepinenlerin her türlü ahlaksızlığı mubah saydığı bir ortamda o ve onun gibiler
işte bu yüzden hedef tahtasındalar. Olmasalardı şaşardık.
Onunla her zaman aynı fikirde olmayabilirsiniz, aynı siyasi
pozisyonu savunmayabilir, hatta karşıt cenahlarda olabilirsiniz, ancak eğer onu
biraz olsun tanıyorsanız, onun muktedire karşı güçsüz olanın, haksızlığa
uğrayanın yararına hareket ettiğini, kerteriz aldığı evrensel değerlerden
şaşmayacağını, nezaket, asalet ve doğrulukla yoğrulmuş çizgisinden
sapmayacağını bilirsiniz.
İşte bu vasıflara sahip olduğu ve yurdunun, yurdunun
insanının iyiliği için doğru bildiği yolda yürüdüğü, karınca misali çalıştığı,
taş üstüne taş koyduğu için bugün Osman Kavala’yı asla parçası olmayacağı
komplolarla ve gizli planlarla ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Hayatı boyunca
fikirle, yazıyla, kültürle, sanatla, kitapla uğraşmış veya uğraşanlara destek
olmuş, barışın, diyalogun, karşılıklı anlayışın gelişmesi için çalışmış bir
insanı gözaltıyla, cezaeviyle tehdit etmenin tek anlamı, ona ve onun gibilere
korku salmak, bizleri biraz daha susturmaya, buraları biraz daha çölleştirmeye
çalışmak. Dehşet doktrinlerini bekalarını daim kılmanın yegâne yolu bellemiş ve
de tarihin çöp sepetini çoktan boylamış öncüllerinin yaptıklarından çok da
farklı bir yol değil tuttukları. Sonları da öncülleri gibi olacak şüphesiz.
Ne yapmış Osman Kavala? 12 Eylül darbesiyle çoraklaştırılan
memleket kültür sanat ortamına cansuyu veren yayınevlerinin, dergilerin
destekçisi olmuş, savaş koşulları altında nefessiz kalmış Kürt illerine sanat
merkezleri kurmuş, toplumsal yaşamı tahrip edilmiş Anadolu kentlerinde
konserler, sanat festivalleri düzenlemiş, dillerimiz yok olmasın, çocuklarımız
anadillerini konuşabilsin diye kitaplar yayımlamış, katledilmiş Ermenilerin
torunları ana ata yurtlarına rahatça gelebilsinler diye çalışmış, Türkiye ile
Ermenistan arasındaki kapalı sınır açılsın, iki komşu halk dost olabilsin diye
uğraşmış. Düşmanlıkla, kinle, nefretle, şiddetle değil, dostluğun, barışın ve
diyalogun diliyle muhalif olmuş, karşıt olmuş, soran ve sorgulayan olmuş. Güce
sorgusuz sualsiz itaatin hayatta kalmanın yegâne yolu olarak dayatıldığı
günümüz Türkiyesinde asla boyun eğmeyen ve eğmeyecek bir incelik ve zekâ
harmanından daha büyük suç tahayyül edebilir misiniz? Osman Kavala işte bu suçu
işlemiş, varlığıyla bizatihi bu suçun kendisi olmuştur.
Bu satırlar, Tayyip Erdoğan verdiği demeçle Osman Kavala’yı
hâkime de, yargıca da, mahkemeye de gerek kalmadan mahkûm ettikten sonra, ancak
Kavala’nın bir haftalık gözaltı süresi dolmadan yazıldı. Gazeteye basıldığında
Osman Kavala belki de tutuklanmış, cezaevine konmuş olacak. Ancak öyle bile
olsa, cezaevinde bir tutsak olmak onun doğru, ona bu muameleyi yapanların
yanlış tarafta olduğu gerçeğini değiştirmeyecek. Bu günler eninde sonunda
geçecek, içerideki düşünce suçluları, muhalifler mutlaka çıkacak ve
muktedirlerin gözünde suç olan, bizlerinse yüzünü ağartan eylemlerine yılmadan
usanmadan devam edecekler. (ROBER KOPTAŞ – AGOS)