Suriye haritası boyunca bakıldığında, bugün geri çekiliyor gibi görünen, Batı’nın gücüdür. Eğer Batı güney Suriye’deki ve kuzeydeki eski müttefiklerine sırtını dönmeye hazırlanıyorsa, o zaman kazanan (Esad’ın yanı sıra) Rusya olmuş demektir ve İdlip’te, Türkiye sınırı boyunca ve kesinlikle güneyde geriye kalan zayıf milisler hapı yutmuş demektir. ABD’nin Deraa dışındaki müttefiklerine dönük yönergesi (ki en iyi şekilde “teslim olma” olarak tarif edilebilir) küçük bir zafer olarak sunulabilir: Washington İran’ı İsrail’den uzak tutmuş olduğunu iddia edebilir. Fakat bu hamle, aynı zamanda, Amerika’nın ve Nato’nun Esad ailesini devirmek konusunda pes ettiği anlamına gelmektedir…


Bu hamle, büyük ihanet olarak adlandırılacak. Geleceği de uzun zamandır belliydi. Fakat Washington’ın Suriye’nin güneyindeki Esad-karşıtı savaşçılara verdiği tatsız mesaj –Esad rejimine ya da Ruslara karşı savaşmaya devam ederlerse Batı’dan hiçbir yardım beklememeleri gerektiği mesajı– bir gün tarih kitaplarındaki yerini alacak. Bu, Suriye savaşındaki bir dönüm noktası, şayet Deraa şehri çevresindeki “Özgür Suriye Ordusu” kalıntılarından ve destekçilerindenseniz utanç verici bir ihanet ve Esad rejiminin Suriye’nin isyancıların elinde olan bütün parçalarını geri almak yönündeki hırsı açısından yeni bir zaferdir.

Muhalif savaşçıların geçtiğimiz hafta müzakere edilen bir barışı reddetmelerinin ardından, Deraa’nın güneyine ve doğusu ile Kuneytire ve Samandağ’ın dış bölgelerine Rus füzeleri ve Suriye bombaları düşmeye başladı bile. Mültecileri bir kez daha kentlerden kaçıyor. Fakat Amerika’nın Reuters tarafından aktarılan ve şimdiye kadar ABD tarafından yalanlanmamış olan savaşçılara yönelik mesajındaki sözler, hem sevimsiz hem de umutsuz görünüyor: “Alacağınız kararları bizim tarafımızdan bir askeri müdahale yapılacağı varsayımına ya da beklentisine dayandırmamalısınız … Birleşik Devletler hükümetindeki bizler, karşı karşıya olduğunuz zor koşulları anlıyoruz ve Ruslara ve Suriye rejimine “gerilimi düşürme bölgesi”ni ihlal edecek bir askeri önlem almamaları konusunda Ruslara ve Suriye rejimine tavsiyede bulunmaya devam ediyoruz.”

Washington milis müttefiklerinin karşı karşıya olduğu “zor koşulları anladığında” ve Ruslara ve Suriyelilere –en başta Moskova’nın fikri olan– ateşkesi ihlal etmeme “tavsiyesinde bulunduğunu” söylediğinde, artık Amerikalıalrın bir diğer müttefik grubunun altından halıyı çekmekte olduğunu bilirsiniz.

Gelgelelim ABD aynı zamanda verdiği milyonlarca dolar değerindeki eğitimin ve silahların el-Nusra’ya –yani, 11 Eylül rezaletindeki el-Kaide’ye– geçtiğinin ve Nusra cephesinin sözüm ona (kurgusal gücü, hatırlayacaksınız, David Cameron tarafından bir keresinde 70bin kişi olarak dile getirilen– Özgür Suriye Ordusu’nun meşhur “ılımlı güçleri”nin elinde olan Deraa’nın dış çevresindeki bölgede köyler, ve mevzileri ele geçirmiş olduğunun farkındadır.

Ne Hizbullah ne de sayısı görece daha az olan İran Devrim Muhafızları, güney Suriye’deki savaşa dahil olmamış gibi görünüyor ve Amerikalılar ile Ruslar –ve böylelikle Suriye hükümeti– bunun bir Rus-Suriye saldırısı olması gerektiği konusunda anlaşmışlar gibi duruyor. Hem Vladimir Putin hem de Donald Trump adına konuştuklarını düşünen kişiler, İsraillileri bunun bir iç çatışma olacağı ve İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’ni tehdit etmediği konusunda ikna etmeye çalışacaklar. Amman’daki Askeri Operasyonlar Merkezi’nin (kısa adı bütün hırslarını bir araya getiren ve İngilizce argosundaki “sahte” anlamına gelen “mock” kelimesine benzeyen biçimde “MOC”) Ürdün sınırının kuzeyinde savaşmaya devam eden milis gruplarını silahlandırdığı ve finanse ettiği tahmin ediliyor. Fakat görünen o ki sadece bu kadar.

İsrailliler bugüne kadar Suriye’deki Suriyeli ve İranlı hedeflere saldırmışlardı – fakat asla ne kült İslamcı grup IŞİD cellatlarına ne de Nusra/el-Kaide’ye saldırmışlığı yoktur. Esad’ın “devrilmesinden” umudunu kesen ABD politikası ise, bugün, muhtemelen İsrail’e –İsrail güçleri ile Suriye güçlerinin bir BM tampon bölgesiyle birbirinden ayrı konuşlanmış olduğu– Golan’da Suriye savaşı öncesinde mevcut olan statükoya dönmeyi tavsiye ederek Şam hükümetine karşı silahlı muhalefet yapmaktan pes etmiş ve bunun İran ile ya da aslında Suriye ordusu ile bir silahlı çatışma riskine girmekten daha tercih edilebilir bir seçenek olduğunu kabullenmiş gibi görünmektedir.

Şam’daki eski bir muhalif savaşçıya göre, MOC bütün isyancı faaliyetleri –teoride “Özgür Suriye Ordusu”nu– kontrol etmeyi tercih etti ve başkentteki savaşçılar başkanlık sarayına saldırmak için havan topu ve ağır silahlar arayışındayken, onlara yardım etmeyi bilerek reddetti. MOC yetkilileri –kaynağımızın verdiği bilgiye göre bir Britanyalı binbaşı ve bir Suudi yetkili– sadece yeniden hafif silahların tedarik edilmesini önerdiler. Fakat bu, gelmekte olan şeye dönük sadece bir uyarıydı. Kürtler sonradan bunun ne anlama geldiğini Suriye’nin kuzeyinde anlamışlardır.

Kürtler ise kuşkusuz ihanetin namert kadehinden iki kere içmişlerdir. Kissinger bu kadehi Kürtlere, 1975’te Saddam Hüseyin ile İran Şahı arasında barış antlaşması imzalattığında, Kürtlerin Irak diktatörüne karşı savaşmasına yardımcı olan 16 milyon dolarlık CIA operasyonunu sonlandırarak bir kez sunmuştu. Sonrasında ise Amerikalılar, Saddam’ın, Kuveyt’in kurtuluşunun ardından Bağdat rejimine karşı ayaklanmalarını söylediği Kürtleri imha edişini oturup izledi.

Suriye, İsraillilerin, tıpkı güney Lübnan’daki İsrail’in önceki işgal bölgesine silah yığması ve burada yaşanan canavarlıklarda olduğu gibi, Golan’ın aşağısında kendi “tampon bölge”lerini oluşturuyor olmasından korkuyor. İsrail’in Lübnan’daki tampon bölgesi 22 yıl sürmüş fakat İsrail’in yerel Lübnanlı milisleri –en az “Özgür Suriye Ordusu” kadar etkisiz, güvenilmez ve genellikle de kurgusal olan– Güney Lübnan Ordusu 2000 yılında İsraillilerle birlikte geri çekildiğinde ortadan kalkmıştı.

Gelgelelim, Suriye haritası boyunca bakıldığında, bugün geri çekiliyor gibi görünen, Batı’nın gücüdür. Eğer Batı güney Suriye’deki ve kuzeydeki eski müttefiklerine sırtını dönmeye hazırlanıyorsa, o zaman kazanan (Esad’ın yanı sıra) Rusya olmuş demektir ve İdlip’te, Türkiye sınırı boyunca ve kesinlikle güneyde geriye kalan zayıf milisler hapı yutmuş demektir. ABD’nin Deraa dışındaki müttefiklerine dönük yönergesi (ki en iyi şekilde “teslim olma” olarak tarif edilebilir) küçük bir zafer olarak sunulabilir: Washington İran’ı İsrail’den uzak tutmuş olduğunu iddia edebilir. Fakat bu hamle, aynı zamanda, Amerika’nın ve Nato’nun Esad ailesini devirmek konusunda pes ettiği anlamına gelmektedir.

[CounterPunch’taki İngilizce orijinalinden Süreyya Özgör tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Daha yeni Daha eski