KİMDİR?, NEDİR?, NECİDİR? BU “DSİP”…
Onlar solda duran diğerlerinden epeyce farklı ve değişik aslında.
En son, 12 Eylül 2010 günü yapılan “Anayasa Referandumu”nda savundukları “Evet” ile gösterdiler farklılıklarını…
Ve hemen ardından, referandum sonuçlarına bakarak, Başbakanın bizzat ve ülke tarihinde belki de ilk kez, isim zikrederek “Teşekkür” ettiği ilk “sosyalist” parti olarak…
Kısaca DSİP, yani Devrimci Sosyalist İşçi Partisi nasıl bir parti?, neyi savunur?, neleri hedefler?, bunlara bakmadan önce gelin isterseniz “ansiklopedik” bir bilgiye bir göz atalım..
“Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), 1997 yılında Türkiye’de kurulmuş bir yasal siyasi partidir. Fraksiyon olarak troçkizm çizgisinde yer alırlar. Genel başkanı Şevket Doğan Tarkan’dır. Hiç bir seçime, oy almak için katılmamıştır ve parti kimliğini hukuki açıdan kolaylık olması amacıyla kullanmaktadırlar.
Partinin öncülü Kurtuluş Hareketi, İşçiler ve Politika, İşçiler ve Toplum isimli çevrelerdir.
İzmir, Bursa, Ankara ve İstanbul olmak üzere 4 ilde örgütlüdür. Bunun dışında bazı şehirlerde birimleri vardır.
Tanınmış üyeleri arasında Doğan Tarkan, Yıldız Önen, Ferda Keskin, Kerem Kabadayı, Yalçın Ergündoğan, Şenol Karakaş, Roni Margulies, Ferhat Kentel, Bülent Somay, Avi Haligua, Garo Paylan, Sinan Özbek gibi isimler bulunmaktadır.
Sosyalist İşçi gazetesi ve aylık Antikapitalist dergisi bu partinin üyeleri tarafından çıkarılmaktadır. Rosa Luxemburg ve Lev Troçki’nin yanı sıra, Tony Cliff’in düşünce ve teorileri de partinin kuruluşu ve örgütlenmesinde yapıcı rol oynamıştır.
İşçi demokrasisi (sonradan bu grup İşçi Demokrasisi, Komünist işçi ve Antikapitalist gruplarına bölünmüştür) ve Sosyalist Alternatif isimli grupların koptuğu bu siyasi parti, Cenova 2001, Prag 2002, SaKa dergisi, Savaşa Hayır Platformu ve Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonunun kuruluşunda yer aldıktan sonra bugün Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, İstanbul Sosyal Forumu, özelleştirmelere ve küresel iklim değişikliğine karşı çalışma yürüten Küresel Eylem Grubu, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De, Antikapitalist Blok gibi oluşumlarda yer almaktadır. Parti tarafından, senede bir defa Antikapitalist tartışma ve Marksizm toplantıları isimli çok konulu ve herkese açık toplantılar örgütlenmektedir.
Bugüne kadar hiç bir seçime katılmayan Devrimci Sosyalist İşçi Partisi, 1999 yılındaki seçimlerde Özgürlük ve Dayanışma Partisi’ni, 2002 seçimlerinde ise DEHAP listesinde yer alan Emek, Barış ve Demokrasi Bloğu’nu, 2007 seçimlerinde İstanbul 1. bölgede Baskın Oran, 2. bölgede Ufuk Uras diğer illerde Özgürlük ve Dayanışma Partisi ve bazı doğu ve güneydoğu illerinde ise Demokratik Toplum Partisi’ni desteklemiştir.
2010′da yapılan anayasa referandumunda ise, Adalet Ağaoğlu, Ferhat Kentel, Osman Can gibi isimlerin de içinde yer aldığı “Yetmez ama Evet” kampanyasının örgütleyicilerinden olmuştur[1]. Kürt illerinde ise, Barış ve Demokrasi Partisi’nin aldığı boykot kararını desteklemiştir.” (WIKIPEDIA.ORG)
DSİP hakkındaki ansiklopedik bilgide bunlar yazıyor.
Peki “Onlar” ne söylüyorlar?
Mesela şunları…
“Aşağıdan sosyalizm” diyorlar… “Kapitalist toplumda tüm zenginliklerin yaratıcısı işçi sınıfıdır. Yeni bir toplum, işçi sınıfının üretim araçlarına kolektif olarak el koyup üretimi ve dağıtımı kontrol etmesiyle mümkündür.”ü seslendiriyorlar.
“Reform değil, devrim” derken ekliyorlar:
“İçinde yaşadığımız sistem reformlarla köklü bir şekilde değiştirilemez, düzeltilemez.”
Ve sonra rotayı işaret ediyorlar:
“Bu düzenin kurumları işçi sınıfı tarafından ele geçirilip kullanılamaz. Kapitalist devletin tüm kurumları işçi sınıfına karşı sermaye sahiplerini, egemen sınıfı korumak için oluşturulmuştur.
İşçi sınıfına, işçi konseylerinin ve işçi milislerinin üzerinde yükselen tamamen farklı bir devlet gereklidir. Bu sistemi sadece işçi sınıfının yığınsal eylemi devirebilir.”
Bu hatta verilecek sosyalist mücadeleyi “dünya çapında bir mücadelenin parçası” olarak görüyorlar ve “sosyalistler başka ülkelerin işçileri ile daima dayanışma içindedir” tavrı içerisinde oluyorlar.
Kadınlar için, “tam bir sosyal, ekonomik ve politik eşitliği” savunuyorlar.
“İnsanların cinsel tercihlerinden dolayı aşağılanmalarına ve baskı altına alınmalarına karşı” çıkrıklarına vurgu yapıyorlar.
Enternasyonalizmi ve “bütün halkların kendi kaderlerini tayin hakkını” savunmak gerekliliğini dillendiriyorlar ve ekliyorlar: “Sosyalistler bütün haklı ulusal kurtuluş hareketlerini desteklerler.”
Ardından, birçok kesimin tepkisini çeken ve çekebilecek epey “özgün” bir tespitte bulunuyorlar:
“Rusya deneyi göstermiştir ki, sosyalizm tek bir ülkede izole olarak yaşayamaz. Rusya, Çin, Doğu Avrupa ve Küba sosyalist değil, devlet kapitalistidir.
Sosyalistler bu ülkelerde işçi sınıfının iktidardaki bürokratik egemen sınıfa karşı mücadelesini destekler.”
İşaret ettikleri rota için gerekli “parti”yi ise;
“Devrimci parti, sosyalizmin gerçekleşebilmesi için, işçi sınıfının en militan, en mücadeleci kesimi devrimci sosyalist bir partide örgütlenmelidir. Böylesi bir parti işçi sınıfının yığınsal örgütleri ve hareketi içindeki çalışma ile inşa edilebilir.” şeklinde görüp tanımlıyorlar ve işçi sınıfı mücadelesinin en amansız tarihsel düşmanlarından olan “reformizm” noktasında;
“sosyalistler pratik içinde diğer işçilere reformizmin işçi sınıfının çıkarlarına aykırı olduğunu kanıtlamalıdır.” şeklinde öne çıkarttıkları zorunluluğa dikkat çekerek, bu anlamda yerine getirilmesi gereken görevin altını çiziyorlar.
Çağrıları da çok açık ve net:
“Bu fikirlere katılan herkesi devrimci bir sosyalist işçi partisinin inşası çalışmasına omuz vermeye çağırıyoruz!”
VE ŞİMDİ RÖPORTAJ ZAMANI…
1) NE GÖRÜYORSUNUZ?
“Demokrasinin sınırlarının genişletilmesini ve daha fazlasını kazanmanın mümkün olduğu bir dönemdeyiz”
-Türkiye
Türkiye rejim bunalımı yaşıyor. Cumhuriyet kurulduğu günden bu yana önce tek parti diktası ardından darbelerle ayakta tutulan askeri vesayet geniş halk kitlelerinin isteği ve eylemiyle geriletiliyor. Rejimin ezdikleri Kürtler, Aleviler, Sünniler, Ermeniler, sosyalistler özgürlük istiyor. 12 Eylül’de seçmenlerin yüzde 58’inin darbe düzenini son bulmasına evet demesi, Yetmez ama Evet diyen yüz binlerce seçmenin yeni anayasa talebinin kabul ettirilmesi ve Kürt illerinden yaşanan boykot içinde bulunduğumuz dönemin işçiler, emekçiler ve ezilenlerin tarafından demokrasinin sınırlarının genişletilmesini ve daha fazlasını kazanmanın mümkün olduğu bir dönemdeyiz.
“AKP’nin işçilerin ve emekçilerin de içinde yer aldığı geniş bir kesim tarafından desteklenmesi, ordu ve CHP başta olmak üzere muhaliflerinin başarısıdır”
-AKP/ve Hükümet
Dünyada 9 yılda tek başına iktidar olup oylarını artıran partilere pek rastlanmaz. Kemalist kökenden gelmeyen, muhafazakar bir sermaye partisi olan AKP’nin işçilerin ve emekçilerinde içinde yer aldığı geniş bir kesim tarafından desteklenmesi ordu ve CHP başta olmak üzere muhaliflerinin başarısıdır. AKP’yi “şeriatçı”, “faşist”, “dinci”, “gerici” olarak niteleyen, demokrasi olmadan laiklik ve ırkçılığa varan bir milliyetçilik üzerinden var olan “AKP karşıtlığı” hükümete karşı gerçek muhalefet yollarını kapattığı gibi hükümetin güçlenmesine yol açıyor. AKP diğerleri gibi egemen sınıfın bir partisidir. AKP’ye karşı sol muhalefet ise darbecilerin yargılanıp cezalandırılmasını, ezilenlere özgürlüğü, demokratik bir anayasayı, nükleer santralların kapatılmasını, KCK tutuklularının serbest bırakılmasını, insanlık dışı asgari ücretin ve ucuz emek sömürüsünün son bulmasını talep ediyor. 9 yıllık iktidarın ardından AKP’de statükonun parçası olurken hükümete karşı gerçek muhalefeti Yetmez ama Evet diyenler üstleniyor. Önümüzdeki dönem kavga bu iki güç arasında şekillenecek.
“Darbeci generallere ilk kez dokunuluyor, sivil mahkemelerde yargılanıyorlar. Ancak bu gelişmeler askeri vesayetin son bulduğu anlamına gelmiyor”
-TSK
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 şubat darbelerini yapan, 27 Nisan e-muhtırası gibi bir çok demokrasi karşıtı girişimi sürdüren ordunun siyasetteki ağırlığı geriletiliyor. Hrant Dink’in Ergenekon tarafından öldürülmesinin ardından başlayan mücadele Ergenekon ve darbe soruşturmalarının ilerlemesine yol açtı. Darbeci generallere ilk kez dokunuluyor, sivil mahkemelerde yargılanıyorlar. Ancak bu gelişmeler askeri vesayetin son bulduğu anlamına gelmiyor. Darbeciler hakkındaki cezasızlık durumu sürüyor. Balyoz darbesine katılan 3 general hükümet tarafından ilk kez yetki kullanılarak açığa alınıyor, aynı suça karışan 26 general ise bir çok cunta üyesi gibi hala koltuklarında oturuyor. TSK tüm darbecilerden temizlenmedikçe, Genelkurmay Başkanlığı Milli savunma Bakanlığı’na bağlanmadıkça, askeri yargı ortadan kaldırılmadıkça, askeri harcamaların şeffaf kamu denetimine açık bir hale gelmedikçe askeri vesayet rejiminin bekçileri ilk fırsatta devreye girmek için kenarda bekliyor olacak. Tüm darbe ve darbe girişimleri yargılanmadan, halka karşı suç işleyenler cezalandırılmadan sözde değil özde demokrasiye ulaşamayacağız.
“Ortak talepler etrafında şekillenen Türk-İş, Hak-İş, DİSK, Memur-Sen ve KESK Emek Platformu’nda yan yana gelmelidir”
-İşçi sınıfı mücadelesi ve sendikalar
İşçi sınıfının sendikaları her darbede kapatıldı. 12 Eylül işçi sınıfına ve sendikalara da karşı yapılmıştı. 1989 Bahar eylemleriyle cuntanın gasp ettiği hakları geri kalan işçi hareketi 90’ların sonuna kadar bir çok kitlesel mücadele verdi. Ta ki 28 Şubat darbesi geldi. Sendikalar darbecileri destekleyip, TÜSİAD ve TOBB’la aynı konseye girdi. 1999 ve 2001 ekonomik krizlerinin sonucu olarak daha da yoksullaşan işçi hareketi geriye çekildi. Bu geri çekilmede işçilerin egemen sınıf tarafın laik-dindar olarak bölünmesi etkili oldu ve bugün Tüm Avrupa grevlerle sarsılırken Türkiye’de on yıllardır gerçek bir genel grev yaşamadı. Bunda işçi sınıfının çok küçük bir kesiminin örgütlü olmasının büyük payı var. Türkiye işçi sınıfının özel-kamu, işçi-memur-sözleşmeli diye ayırmada tüm işçileri birleştiren, sendikasız işyeri bırakmama hedefine sahip olan tabanın talep ve isteklerinin yön verdiği bir sendikal mücadeleye ihtiyacı var. Bu kadar çok konfederasyonun olması bir lükstür, sendikalar üyelerinin çıkarları için birleşmelidir, en azından ortak talepler etrafında şekillenen Türk-İş, Hak-İş, DİSK, Memur-Sen ve KESK Emek Platformu’nda yan yana gelmelidir.
” Gerçek demokrasi ve özgürlük ezilenlerin üzerindeki baskı son bulmadan gelemez”
-Halk
Biz devrimci sosyalistler Kürtlerin, Alevilerin, başörtülü kadınların, azınlıkların haklarını savunuyoruz. Gerçek demokrasi ve özgürlük ezilenlerin üzerindeki baskı son bulmadan gelemez.
” Yeni kuşaklar henüz sola kuşkuyla bakıyor, ancak bu apolitik oldukları anlamına gelmiyor”
-Gençlik
Yeni kuşaklar henüz sola kuşkuyla bakıyor, ancak bu apolitik oldukları anlamına gelmiyor. İçlerinden çıkan yeni mücadeleci kuşaklar bürokrasiden, militarizmden, şiddetten, beşerli kortejlerden hoşlanmıyor. Öğrencilerin mücadelesi anti-kapitalist ve özgürlükleri topyekun savunan bir hatta ilerlerse bu toplumdan ve okuldan mutsuz olan yeni işçi kuşakları mücadeleye katılabilir. Bu anadil ve başörtüsü yasağının son bulmasını isteyen, paralı eğitime karşı olan kitlesel bir öğrenci hareketinin ortaya çıkmasına bağlı.
” Baskın Oran’ın ırkçılık kampanyası DSİP dışında hiçbir partinin destek sunmamasına rağmen 31 bin oy aldı”
-Seçim
12 Eylül anayasa değişikliği referandumu sonuçları 2011 Haziran’da ortaya çıkabilecek tabloyu gösterdi. Sosyalistlerin günübirlik, ilkesiz hesaplara ve ittifaklara değil kitlesel bir sol alternatifi inşa etmesi gerekir. CHP ve ulusalcı sosyalistlerin içinde bulunduğu her türden ittifaka karşıyız.
DSİP küçük bir sosyalist parti olarak seçimlerde her zaman işçi sınıfının öncülerinin desteklediği en soldaki seçeneğe oy verme çağrısı yapar. 2007’da Baskın Oran ve Ufuk Uras’ın seçim kampanyalarında yer aldı. Baskın Oran’ın ırkçılık kampanyası DSİP dışında hiçbir partinin destek sunmamasına rağmen 31 bin oy aldı. Ufuk Uras’ı DTP ve bir çok sol partinin yanı sıra binlerce aktivistin katılımıyla meclise yolladık. 2011 seçimlerinde de aynı şeyi, bu kez çok etkili yapmak mümkündür. DSİP, Kürtlerin dostu olan bağımsız sosyalist adayları destekleyecektir.
” Kimse Kürt ve Türk emekçilerin barış isteğini artık engelleyemez”
-Kürt Sorunu
DSİP, Marksist bir parti olarak Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkını tanır, ezen ulusun sosyalistleri olarak ayrılma hakkı da dahil ezilen ulusun nasıl yaşayacağını kendisinin karar vermesi gerektiğini savunur. Kürtleri ve BDP’yi destekliyoruz. Kürt sorununda çözüme yakınız. 12 Eylül referandumu “hayır” cephesinin “vatan bölünüyor” propagandasının halk tarafından nasıl elinin tersiyle itildiğini gösterdi. Mitinglerde yağlı urgan atan faşistler gibi BDP konvoyuna taş atan tuzu kuruların sözcüleri de halk tarafından reddedildi. İlk kez devlet ile Öcalan arasındaki görüşmeler açıklandı ve buna karşı tek bir ırkçı gösteri bile olmadı. Bu durum Dağlıca’da, Aktütün’de, Hantepe’de evlatları bile bile ölüme yollanan Türk emekçilerinin milliyetçiliğe prim vermediklerini, barış ve çözüm istediklerini ortaya koyuyor. Kimse Kürt ve Türk emekçilerin barış isteğini artık engelleyemez.
” DSİP dünya devrimini ve enternasyonalizmi savunuyor”
-AB, ABD, Dünya
WikiLeaks belgeleri dünyanın ABD’de bir masadan tek bir plan dahilinde yönetildiğini ileri süren ulusalcı-kemalist emperyalizm teorilerini bir yalandan ibaret olduğunu göstermiştir.
Aynı şekilde günümüzde ABD’yi bir İmparatorluk olarak görüp aşırı güç atfedenler de yanılmıştır.
Bu dünya çürümüş kapitalizmin yaşandığı bir dünyadır. Küreselleşme bir yandan yoksulluğu ve eşitsizliği görülmemiş ölçekte derinleştirirken, iklimi bile değiştirirken, işçi sınıfı hiç olmadığı kadar küresel ölçekte bir arada davranma kapasitesine ulaşmıştır.
ABD’ye karşı Irak ve Afganistan halkının direnişini başından itibaren destekledik, bu direniş sayesinde emperyalist güçler yenildi.
Emperyalizm yenilmez bir olgu değildir ve kapitalizmden bağımsız anlaşılamaz.
DSİP, Avrupa’daki tüm antikapitalist sol partiler gibi Avrupa Birliği’ne, kapitalistler ekonomik politikaları yüzünden karşıdır. Ancak bu tutum ulus-devleti ve cumhuriyetin kazanımlarını korumak gerektiğini söyleyen ulusalcı-sosyalistlerden farklıdır, biz ulus-devlete karşıyız, milli sınırların ortadan kalkmasını istiyoruz. DSİP dünya devrimini ve enternasyonalizmi savunuyor.
”AKP’yi yenecek olan gerçek sol, darbeciler ve Ergenekoncuların tasfiye edilmesine öncülük edip işçi sınıfını ve yoksulları kazanmalıdır”
2) NE SÖYLÜYORSUNUZ?
Türkiye’de büyük bir yarılma var. Bir yanda düzenin eskisi gibi sürmesini hatta 1923’e dönülmesini savunan gerici sağ, ordusu, yargısı, sağlı sollu siyasi partileriyle. Öte yanda ise bu düzenin ezdiği çoğunluk duruyor. Hrant Dink cinayeti, Ergenekon davası ve darbe soruşturmaları bu yarılmayı derinleştiriyor. Hiçbir solcu milliyetçilerle, katillerle, bu düzenin devam etmesini isteyenlerle yan yana düşmemeli. AKP’yi yenecek olan gerçek sol, darbeciler ve Ergenekoncuların tasfiye edilmesine öncülük edip işçi sınıfını ve yoksulları kazanmalıdır. (HAYRİ GÜNEL - 22.12.2010)