"Benim bireyselliğim asla tartışılmıyor.; sürekli birilerini temsil ediyorum, sürekli birilerinin maskotu oluyorum" O kadınl...
"Benim bireyselliğim asla tartışılmıyor.; sürekli birilerini temsil ediyorum, sürekli birilerinin maskotu oluyorum"
O kadınlar oyun oynamıyor orada, eğlenmiyor, fenomen olmaya çalışmıyor, o kadın ailesinden net bir işkence, şiddet görüyor.
İnsanların 10 yıl önceki fotoğrafları ile şimdiki hallerini yan yana koyarak sosyal medyada paylaştığı #10yearchallenge, yaklaşık bir hafta önce başladı. Dünyanın dört bir yanına kısa sürede yayılan akım, Türkiye’de de hızlıca sahiplenildi; hem de oldukça kendine özgün bir başlığı da bir kez daha tartışmaya açarak…
KONDA’nın 2019’un ilk günlerinde yayınladığı '10 Yılda Ne Değişti?' başlıklı rapordaki ifadelendirmeye göre; 'Türkiye’deki örtünen kadınların oranı çok değişmese de (T24’ün notu: Yüzde 66’dan yüzde 63’e geriledi), örtüye ‘türban’ diyenlerin sayısı azaldı.'
Başörtüsü sorununun uzun yıllar kamusal alandaki yasaklar üzerinden tartışıldığı Türkiye’de bazı kadınlar başlarını örtmeyi sorgulamaya başladı. Bu sorgulama sürecinde başörtüsünü çıkarmaya karar veren kadınların bir kısmı da, değişimlerini #10yearschallenge kapsamında sosyal medyada paylaştı.
Yukarıdaki sözler de onlardan birine, ‘başörtüsünü çıkaran kadınları’ geçen yıl yaptığı ‘Başörtüsü Mücadelesinin Değişen Yolculuğu’ yazı dizisiyle Türkiye’nin gündemine taşıyan isim olan gazeteci Büşra Cebeci’ye ait. Büşra Cebeci, aralarında Cumhuriyet yazarı Mine Kırıkkanat ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Müşaviri Sibel Eraslan gibi politik yelpazenin zıt uçlarında duran kadınların da bulunduğu sosyal medyadaki 'eleştiri' ve iddiaları da yanıtlıyor.
Kırıkkanat, başörtüsünü çıkarmasıyla ilgili paylaşımlar yapan kadınların hareketi için "Kanımca ya Adnancı, ya 'Fettoşçu bir grubun manipülasyonu. Belki yanılıyorum, ama kuşkucu olun, derim" ifadesini kullandı. Sibel Eraslan, paylaşım yapanları "bir proje dahilinde hareket etmek"le, sosyal medyada birçok kişi ise reklam yapmakla suçladı.
Fotoğrafını paylaşan kadınlara yorum yapanlar arasında, yine Eraslan ve Kırıkkanat gibi siyasi yelpazenin farklı uçlarında duran, ne düşündüklerini benzer açılarla paylaşan çok sayıda erkek de vardı. “Nasipsizlerin üzerinde başörtüsü durmaz” diyenler ve başörtüsünü çıkaran kadınların 'aydınlandığını' savunarak kendi durdukları yerden tebrik edenler...
"Sen aydınlık taraftan konuşuyorsun herhalde benimle?"
Büşra Cebeci, geçen yıl Bianet'te yayımlanan yazı dizisini, aradan geçen sürede neler değiştiğini ve son günlerde #10yearchallenge'la gündeme gelen 'başörtüsünü çıkaran kadınları' konuşmak için buluştuğumuz Kadıköy'de, iki zıt uçta duran bu yorumların tamamını 'iğrenç' olarak nitelendiriyor. Özellikle aydınlandığını iddia edenlere yönelttiği çok net bir sorusu var: Sen aydınlık taraftan konuşuyorsun herhalde benimle?
"Neden reklam yapıyorsunuz diye soruyorlar, çünkü bir derdimiz var"
Cebeci, "Reklam yapıyorlar, fenomen olmaya çalışıyorlar" iddialarıyla ilgili de şunları söylüyor:
"Bir gün, Yalnız Yürümeyeceksin’in (T24'ün notu: Yalnız Yürümeyeceksin, başörtüsünü çıkaran ya da çıkarmayı düşünen kadınların hikâyelerini paylaştıkları bir platform) editörüyle yazılanları okuyorduk; kadın diyor ki, 'Bir ay akıl hastanesinde kaldım, defalarca intihara kalkıştım.' Şimdi sen kalkıp bu kadının verdiği mücadeleyi görmezden gelip fenomen olmak için yapıyor, dersen, defol derim. Neden reklam yapıyorsunuz diye soruyorlar, çünkü bir derdimiz var. Ailesiyle bağını koparan var, karakolluk olan var, evlenmek zorunda kalan var… Kadınlar bunu anlatmayı tercih ettiler, bunu dinlemeden sen kafana göre yorum yapamazsın."
"Benim birey olduğum asla tartışılmıyor, sürekli birilerini temsil ediyorum; maskot oluyorum, köçek gibi oynatıyorlar beni"
Başörtülü ya da başörtüsüz, insanların, özellikle de sosyal medyanın kullanım alanının genişlemesiyle yaygınlaşan "yorum yapmadan, çizgiyi aşmadan" durmama haliyle ilgili olarak, içinde yer aldığı Gezi Parkı protestolarının yaşandığı dönemde başörtülü olduğunu hatırlatıp şunları anlatıyor:
"Gezi Parkı olaylarında benim 300 takipçim vardı, kendi çapımda bir şeyler yazıyorum. Çıktık evden annemle geldik, bilgisayar açıktı, bir baktım 600 etkileşim olmuş. Küfür, tehdit, 'Yanındayız', 'Bizim başörtülü bacımız.' Şoke oldum. Genç bir insansın, bu senin ilk başta hoşuna gidiyor. Sonra maskota dönüşüyorsun, hiçbir yere ait değilsin.
"Başörtülü olduğun ve Gezi Parkı olaylarını savunduğun veya iktidarı eleştirdiğin için, İslamcıların içinden çıkmış bir hainsin. Tehditler alıyorsun. Öte yandan, yine başörtülü olup iktidarı eleştirdiğin için de muhalif çevre tarafından 'Bizim başörtülü bacımız' olarak kodlanıyorsun. Benim bireyselliğim, bir birey olduğum asla tartışılmıyor. Ben sürekli birilerini temsil ediyorum, ben sürekli birilerinin maskotu oluyorum; köçek gibi oynatıyorlar beni."
"Oturduğu yerden FETÖ’cü mü, Adnancı mı diye konuşacağına..."
Cebeci, Mine Kırıkkanat'a 'meslektaş' olmaları sebebiyle çok daha temelden bir tepki gösteriyor:
"Bak sen bir gazeteci olarak geldin burada benimle konuşuyorsun, başka kadınlarla konuşuyorsun, bir sürü hikâyeyi okudun. Kırıkkanat da oturduğu yerde FETÖ’cü mü, Adnancı mı diye konuşacağına, birkaç kadınla konuşsa kendi içi de rahat eder.
"Bu kadınların yaşadıkları şeyleri insanlar çok azımsıyorlar. Çünkü belki biz gazeteci olarak yeterince anlatamıyoruz. Düşünsene, bununla ilgili yapılmış bir araştırma bile yok. Bu kadınların şimdiye kadar yalnız kalması anlamına geliyor bu. Ondan sonra FETÖ’cü, Adnancı diye yaftala bu kadını.
"Ben yazı dizisini yaptığımda 5 aylık gazeteciydim, Google’a yazıyorum, aramalarda bir tek İran’daki başörtü eylemleri çıkıyor. Sonra da şunlar çıkıyor: Başörtümü çıkarmak istiyorum, başörtü çıkarmak günah mıdır, başörtüsünü çıkaran ünlüler… Demek ki böyle dert var, hiç kimse de buna eğilmediği zaman bu kadınlar kendilerini şöyle görüyor: Kendimi düzeltmem lazım, bir tek bunu ben düşünüyorum, benim de bunu düşünmemem lazım..."
"Başörtülü YouTuber’lar var, bayılıyorum; ama kendi cenahlarında tepkiyle karşılaşabiliyorlar"
Cebeci'nin, Sibel Eraslan'ın söyledikleriyle ilgili yorumu ise, konuşmanın ilerleyen dakikalarında, 'erkek iktidarla işbirliği yapan' hemcinslerden bahsederken geliyor. Bazı başörtülü kadın köşe yazarlarını ve başörtülü genç kadınların 'tektipleşmeden' uzaklaşmalarına verdiği tepkileri örnek gösteriyor:
"Kadınlar sınırlandırılmış özgürlük alanından çıkmıyorlar, hatta diğer kadınları da orada tutmak için erkeklerle işbirliği yapıyorlar. İslamcı, o cenahtaki kadının ne beklediğini anlamıyorum. Okula girebiliyor şu anda başörtülü, gitsin hâlâ okul bahçesinde nöbet mi tutsun? Başörtüsü o kadar normalleşebildi ki.
"Başörtülü YouTuber’lar var; makyaj yapıyor, çok seviyorum. Başörtülü, çok şık giyinen kadınlar var; bayılıyorum onlara. Ama bu kadınlar kendi cenahlarından tepkiyle karşılaşabiliyorlar. Çünkü başörtü dediğin şey insanları tektipleştirmek için yıllarca kullanıldı. Siyasi simge dememizin de sebebi o."
YouTube'daki, Instagram'daki başörtülü hemcinslerinden bahsederken gözleri parlıyor Büşra Cebeci'nin; takip ettiklerimiz arasında favorimiz olan ortak birkaç kanal da buluyoruz (T24'ün notu: Bakınız, Rimel Aşkına).
"Başka insanlar başörtüsü takmasın diye mücadele veren birini görmedim ben"
Cebeci, başörtüsünü çıkarma sürecine dair medyada ya da akademide yapılan çalışmaların azlığına/yokluğuna vurgu yaparken, bu tartışmaların yeni olmadığına özellikle dikkat çekiyor:
"Google’a yazdığınızda hiçbir haber çıkmaz ama kızlarsoruyor’da bununla ilgili dertleri olan kadınlarla karşılaşabilirsiniz. 90’lardan beri, başını açan kadınlar hep vardı. Ama şöyle bir şey oldu, senin bu haberi yapmak istemenle, benim o yazı dizisini yapmamdaki sebep de bu… Normalleşmesi, kadınlar arasında konuşulması… Ama bunun için bir gürültü kopması gerekiyor. Bu gürültü kopmadan bir şey normalleşmez. 28 Şubat’ta olduğu gibi. O dönemde kadınlar nasıl ki okula girmek için bir mücadele verdilerse, şimdi de bu kadınlar istedikleri şekilde yaşamak için mücadele veriyorlar. Başka insanlar başörtüsü takmasın diye mücadele veren birini görmedim ben.
"Kadınlar, başörtülü okula girmek gibi bir talepte bulunmayabilirlerdi. Başlarını açıp girerlerdi, hiç girmeyebilirlerdi, okumazlardı… O zaman da böyle bir derdin var olduğundan kimsenin haberi olmazdı. Bir gürültü koptu, eylemler oldu, kadınlar bir direniş başlattı ve bu direniş kazanıldı. Ve bu normalleşti, benim, senin, kimsenin kadınların başörtüyle okula girmesiyle bir dertleri yok. Biz yıllardır 28 Şubat’ı konuşuyoruz, iki gün de bu kadınlar konuşulmuş çok gelmemeli bence bize."
"Yaşça küçük olanların sorunu şu: Yaşamak istedikleri hayatla yaşadıkları uyuşmuyor"
28 Şubat süreci, başörtüsünü çıkaran kadınların önüne konan en önemli başlıklardan biri. Başörtüsünü çıkaran kadınlar arasında 28 Şubat'ta eylemlerin en önlerinde olan, eylemleri düzenleyenler de var. Ancak Büşra Cebeci, bir toplama bakarken aradaki nüansların gözden kaçırılmaması gerektiğini ısrarla vurguluyor:
"Kız çocuklarıyla yaşça daha büyük kadınların aynı kulvarda haberleştirilmesi, aynı kulvarda tartışılması bana doğru gelmiyor. Bir tarafta daha politik olan insanlar var, 28 Şubatçılar mesela, oradaki dertler, sorunlar çok başka. İlkokul çağındaki, ortaokul çağındaki çocukların dertleri ise bambaşka. Bir taraf daha olaya politik yaklaşıyor, -iki tarafınki de insani, insani değil demiyorum ama- kadınlardan bir tanesi 18 yaşında, ‘Özgüvensiz hissediyorum' diyordu. Buna ne diyebilirsin ki?
"Şöyle yorumlar geliyor, 'N’oldu, başını açınca özgüven mi geldi, başörtüsüzlerin özgüvensiz olduklarından mı bahsediyorsun?' Kadın derdini anlatıyor sana, sen oradan çok başka bir şey çıkarıyorsun. Ama bu olabilir. Ben bugün giydiğim kıyafetten mutlu değilimdir, özgüvensiz hissederim; iki-üç gündür aynı kıyafeti giymişimdir, makyaj yapmamışımdır, özgüvensiz olabilirim. Daha küçük yaştakilerin sorunu biraz daha o. Yaşamak istedikleri hayatla yaşadıkları hayat birbirlerine uyuşmuyor. Tiyatro yapmak istiyor ama yapamıyor mesela."
"Öncesinde kendini suçlu hissetme, utanma, tutarsız hissetme; sonrasındaysa anılarını silme, bahsetmek istememe..."
"Tartışmak istiyor kadınlar, aslında bu tartışmaları yıllardır yapıyorlar ama bir iki yıl öncesine kadar mümkün değildi. Benim de geçtiğim psikolojik bir süreçti; kendini suçlu hissetme, utanma, tutarsız hissetme… Başörtüsünü çıkardıktan sonraysa fotoğraflarını silme, anılarını silme, yeni tanıştığın insanlara asla bunu söylememe... Doğal olarak kadın zaten o travmatik süreci unutmaya çalışıyor, sorulsun istemiyor, açıklama yapmak istemiyor. Ama artık kadınlar bence şunu fark ediyorlar; savunma mekanizması olarak artık kendilerini saklamak, gizlemek yerine ben bunu yaptım, sor bir neden yaptım, diyorlar. Şu şu sebepleri vardı… Bunu özgürlük adı altında veren olabilir, özgüven adı altında veren olabilir.
"Hadis olarak çevirilmiş, 'Köşede duran hasır, döl vermeyen bir kadından hayırlıdır'; senin canını yakmaz mı?"
Cebeci'ye, "Senin sebeplerin neydi" diye sorduğumdaysa biraz duraklıyor. Başörtüsünü çıkaran kadınlardan biri olmasına rağmen, yazı dizisini yaparken de kendisini ön plana çıkarmamaya dikkat etmiş. "Ben o kadar da travmatik şeyler yaşamadım aslında" diye kendini biraz geride tutan bir tavırla anlatmaya başlıyor:
"Sorgulama süreci... Ben çok İslami kitap okudum, evde ne bulduysam onu okudum çünkü. Birçok kadın da aynı şekilde. Ama mesela küçükken okuduğum Gazali’yle bugün okuduğum Gazali arasında milyonlarca fark var. 'Geri zekâlıymışım ben' herhalde diyorum.
"Düşünsene, sen Müslüman bir kadınsın, hadis olarak çevirilmiş: 'Köşede duran hasır, döl vermeyen bir kadından hayırlıdır.' Bu senin canını yakmaz mı? Kadınlar bunu tabii ki sorguluyorlar. Bu sorgulama sonucunda kimisi başörtüsünü çıkarıyor, kimisi artık bunlara inanmıyor…"
"Babama benim nefsim yok mu dediğimde ağzı açık kalmıştı, düşünememiş bile bunu"
"Biz babamla çok tartışırdık, ben ona şunu sorardım: Niye bütün İslam âlimleri erkek? Annem de, babam da benim sevgilim olabileceğine ihtimal bile vermezlerdi. Yoktu öyle bir şey bizde. Ben babama şunu söylediğimde ağzı açık kalmıştı, düşünmemiş bile bunu: Erkek kadının saçından etkileniyor ve kadın saçını örtmek zorunda kalıyor. Ben erkeğin ses tonundan çok etkileniyorum, konuşmamazlık ediyor mu? Etmiyor. Bu konuda bir yorum, herhangi bir şey var mı; yok. Niye benim nefsim yok sayılıyor. Babam ilk defa benim de bir insana arzu nesnesi olarak baktığımı gördü."
"Her şeyi düşünüyordum; gittiğim börekçi ne diyecek, sınıftakiler, kasiyer ne diyecek"
"Ben 3 yıl düşündüm başörtüyü çıkarmayı. O süreçte her şeyi düşünüyordum; gittiğim börekçi ne diyecek, sınıftakiler ne diyecek, kasiyer ne diyecek -bir de benim esnafla aram çok iyiydi. Ama üç yılın sonunda başörtümü çıkardığımda şuydu benim düşündüğüm: Benim bu süreçte yanımda olmayacak herhangi bir insanın benim hayatıma temas etmeye hakkı yok."
"Aile minik bir devlet, baba minik bir devlet"
"O yüzden benim en büyük problemim aileyle oldu. Birçok kadın için de böyle oldu. Çok seküler baba da, 'Hiç örtünmeseydin o zaman' deyip kapıyı çekip bırakabiliyor ya da bir arkadaşım İranlı gibi örtünüyordu, önleri gözüküyordu yani, babası ona hiçbir şey demiyordu ama tamamen açılmak istediğini söylediğinde kıyametler koptu. Ya da benim babam küstü bana, iki yıl konuşmadı. Bir tane var mesela, kendi topuğuna sıkmış gibi, 28 Şubat’ta kapandığı için babası 1.5 yıl konuşmuyor, sonra babayı İslamcı yapıyor ve açılamıyor kadın (Gülüyor)."
"Asıl etken aile. Çünkü aile minik bir devlet, baba minik bir devlet. Ve başındaki iktidardan çok daha büyük yaptırım gücü olan biri, aynı zamanda da gönül bağın var. Tutup da babamla görüşmem bundan sonra, deyip kesip atamıyorsun birçok noktada. Bunu yapmak zorunda olan bir sürü de kadın arkadaşım oldu. O fotoğrafları paylaşan birçok kadını tanıyorum ve yapılan yorumları görüyorum. Hayır geri zekâlı. O oyun oynamıyor orada, o orada eğlenmiyor, fenomen olmaya çalışmıyor, o kadın ailesinden net bir işkence, şiddet görüyor."
"İlkokul çağındaki çocuğa 'kapanma hakkı' verirsen, aileye baskı hakkı vermiş olursun"
Ailenin 'kapanma kararı'ndaki rolünden bahsederken, konu orta öğrenimdeki başörtü serbestisine geliyor. Büşra Cebeci'nin bu konudaki fikri net:
"Başörtüsü serbestisi olarak verilen şeyin ben çok da özgürlük olarak verildiğini düşünmüyorum. Orta öğretime geldiğimiz zaman da, özellikle sen ilkokul çağındaki çocuklara böyle bir ‘hak’ verirsen, o çocuğa verdiğin bir hak olmaktan çıkar bu, ailesine baskı yapma hakkı vermiş olursun.
"Daha kötü bir şey söyleyeyim, o çocuğu cinsel bir objeye dönüştürmüş olursun. İslamiyet’e göre şöyle bir şey vardır, tesettür bir kadının evlilik çağına geldiği zaman, regl olduğu zaman yapması gereken bir şey. Doğal olarak sen o kız çocuğuna bir kadınlık yüklemiş oluyorsun: Evlenebilir. Tamam bunu her aile benim çocuğumla evlenilebilir diye yapmıyor, ben eminim, yapmıyorlar bunu ama… Başörtülü bir kız çocuğunun ne kadar olgun olduğunu, konuştuğun zaman seninle ne kadar olgun konuşmaya çalıştığını fark edebilirsin."
"Başörtülüyken sevgilimle sokakta öpüşsem, İslamcılardan önce Kemalistler fotoğrafımı çeker"
Cebeci, kendisinin başörtüsünü çıkarma sürecinden bahsederken 'özgürlük' kavramının aslında ne kadar kaygan olduğuna dikkat çekiyor:
"Şey tartışılıyor ya, başörtüyü çıkararak özgürleştim. Yoo, ben başörtülüyken daha özgürdüm. Çünkü başörtü örterek istediğim saatte gelebiliyordum, babam benim bara gitmeyeceğimi biliyordu çünkü. Başörtü örterek şehir dışında okuyabiliyordum. Ben başörtülüyken sevgilimle sokakta öpüşsem, İslamcılardan önce Kemalistler benim fotoğrafımı çekip Twitter’a atar, bira içsem onlar önce yapar.
"Çok korkunç bir şey ama o başörtüyle senin bir kitleyi, tüm başörtülüleri temsil etmen bekleniyor. Doğal olarak da senin yaptığın bir şey, sadece seni bağlamıyor. Birçok başörtülünün de sırf bundan bunaldığı için çıkardığını düşünüyorum. Özgürlüğünü kısıtlıyorsa sadece başını kapatmakla kısıtlamıyor. Ben başörtü örtmeye başladığım zaman pantolon, üzerine daha uzun bir şey giyiyordum ve şal. Bu, yavaş yavaş şeye dönüşüyor: 'Bu gerçek tesettür değil, böyle kahkaha atamazsın."
"Her kadının bir noktada sorguladığını düşünüyorum, tepki gösterenlerin de dertleri var"
"Bir de ben kahkahayla gülmeye bayılırım.16 yaşındayken evden çıkmayan, sesi soluğu çıkmayan bir insana dönüştüm. Uzun pardösü giyen, bol başörtüler yapan, fıldır fıldır 28 Şubat’ta zulme uğramış kadın arayan... Çünkü onu da bir mücadeleye dönüştürmen gerekiyor. Aslında bugün başörtülü kadınların, başörtüsünü çıkaran kadınları eleştirmesinin altında yatan temel de bu. Onların başörtülerini benimsemek için o başörtüyü savunmaya ihtiyaçları var.
"Her kadının bir noktada sorguladığını düşünüyorum. Ve bugün, başörtüsünü çıkararak kadınlara tepki gösteren kadınların da böyle dertleri var. Ben buna eminim. Birçok başörtülü kadının yorumlarında şeyle karşılaşıyordum ben: 'Ne iyi bir şey yaptınız. Evet, biz erkekler tarafından tartışılmak istemiyoruz."
"Erkekler olayı sabote ediyor; 'Nasipsizlerin üzerinde başörtüsü durmaz' diye yorum yapmış; ört o zaman, seni tutan yok"
Cebeci'ye göre, erkekler -biraz da olsa- tartışmanın dışında durabilseler, kadınlar kendi aralarında çok daha rahat anlaşacaklar:
"Duruma tepki gösteren başörtülü kadınlarla konuştuğum zaman konuşarak çıkabiliyoruz olayın içinden, erkekler olayı sabote ediyor. 'Nasipsizlerin üzerinde başörtüsü durmaz' diye yorum yapmış adam bana, ört o zaman, seni tutan yok."
"Erkekler anlamıyorlar, gerçekten anlamıyorlar. Ben geçen şubat ayında, yazı dizisinden bir gün önce bir duyuru yaptım, bir tweet dizisiydi. Ve şöyle bitirdim: Bütün röportajlardan emin olduğum şuydu ki, başörtüsü örtülü veya örtüsüz kadınların değil, erkek siyasetinin, bundan kim ekmek yiyorsa onun sorunudur. Biraz utanması olan erkek altına yorum yapmayayım der. Ben o duyuruyla kendimi doğrulamış oldum."
"Bırak, ben bunu yaşamış ya da yaşama ihtimali olan biriyle konuşayım"
"Erkekler yorum yapıyor: İnanç çerçevesinden bakamamışsınız. Sen mi baktın? Bir dakika bile başörtüsü örtmemiş bir insan olarak sen mi baktın? Erkekler şunu anlamıyorlar: Artık bir susun, kadınlar kendi aralarında bunu tartışsın. Biz bunu tartıştığımız zaman ne birbirimizi incitiyoruz, ne hakaret ediyoruz. Ben bakıyorum tartışmalarımıza, gerçekten çok seviyeli ilerleyen tartışmalar. Erkeklerde öyle olmuyor. Bir insanın bir uzvunu kapatması, saçını kapatması büyük bir olay. Ben saçlarımı önceden de çok seviyordum, saçlarımı hâlâ çok seviyorum. Ve bunu kapatmak zorundayım. O yüzden bırak, ben bunu yaşamış ya da yaşama ihtimali olan biriyle konuşayım."
"Tecavüzcü bile utanmıyor, ama bu kadınlar kendilerini saklamak zorundaydılar"
Haber için Twitter üzerinden ulaşmaya çalıştığım kadınların yarısından fazlasının geri dönüş yaptığını, Türkiye'deki mevcut durumu düşünerek hikâyelerini anlatma kararlılıklarını gördüğümde şaşırdığımı söylediğimde, Cebeci şunları anlatıyor:
"Şu an Türkiye’de sokak röportajında bile konuşmak istemiyor insanlar, korku iklimi var. Ben yazı dizisini yaptığımda 3 ay sürmesinin sebebi, 20 saat deşifre olması değildi. Ben kadınlara röportajı onlara gönderip nasıl düzeltebiliriz, hikâyeden kim oldukları nasıl ortaya çıkmayabilir, onu konuşuyorduk. Bu gerçekten çok can yakıcı bir şey. O insan katil değil ki, tecavüzcü değil ki… Tecavüzcü bile bugün tecavüzcülüğünden utanmıyor. Evlilik programına çıkıp, ‘3 kadını öldürdüm’ diyebiliyor bir adam ama bu kadınlar kendilerini saklamak zorundaydılar."
"Bugün ortaya çıkan şu: Kadınlar artık kendilerini kimlikleriyle, fotoğraflarıyla göstermek istiyorlar. Oruç Aruoba’nın bir lafı vardır: Yolu yürüyen değil açan bilir. Aslında birkaç kişi gidince o yoldan, diğerleri de güç alabiliyorlar ve bence artık şunu biliyoruz: Birlikte olduğumuz zaman güçlüyüz, tek başımıza olduğumuz zaman başımıza her şey gelebilir. Bir kızkardeşlik var. Bir kadın çıkıyor, fotoğrafını paylaşıyor; ‘Onun başına gelecek olan benim başıma da gelsin’ deyip öbürü de, diğeri de paylaşıyor. ‘Ben de paylaşayım da prim yapayım’ değil, ‘o yapıyorsa ben de yapabilirim’ var. Aslında başına gelecek olanları bölüşmek gibi…"
Önceden, kadınların başörtülerini çıkarmaya karar verdiklerinde önceki döneme dair bütün fotoğraflarını sildiğinden bahsediyor Büşra Cebeci, bazılarının #10yearchallenge'a katılmak için fotoğraf ararken ne kadar zorlandığından, bir arkadaşının kapalı olduğu döneme ait fotoğrafını Google'dan bulduğundan ve aslında sosyal medyada gündem olan fotoğrafların neyi anlattığından...
"Önceden tüm fotoğraflarını silen kadınlar, -başörtülü fotoğrafını tamamen silen kadınlar var- artık ‘Ben buyum’ diyebilmeye başladı. Kendilerinden, verdikleri mücadeleden utanmıyorlar. O fotoğrafların arkasındaki aslında, kendi güçlerinin farkına varmaya başlayan kadınların hikâyeleri…" (GONCA TOKYOL - T24)
O kadınlar oyun oynamıyor orada, eğlenmiyor, fenomen olmaya çalışmıyor, o kadın ailesinden net bir işkence, şiddet görüyor.
İnsanların 10 yıl önceki fotoğrafları ile şimdiki hallerini yan yana koyarak sosyal medyada paylaştığı #10yearchallenge, yaklaşık bir hafta önce başladı. Dünyanın dört bir yanına kısa sürede yayılan akım, Türkiye’de de hızlıca sahiplenildi; hem de oldukça kendine özgün bir başlığı da bir kez daha tartışmaya açarak…
KONDA’nın 2019’un ilk günlerinde yayınladığı '10 Yılda Ne Değişti?' başlıklı rapordaki ifadelendirmeye göre; 'Türkiye’deki örtünen kadınların oranı çok değişmese de (T24’ün notu: Yüzde 66’dan yüzde 63’e geriledi), örtüye ‘türban’ diyenlerin sayısı azaldı.'
Başörtüsü sorununun uzun yıllar kamusal alandaki yasaklar üzerinden tartışıldığı Türkiye’de bazı kadınlar başlarını örtmeyi sorgulamaya başladı. Bu sorgulama sürecinde başörtüsünü çıkarmaya karar veren kadınların bir kısmı da, değişimlerini #10yearschallenge kapsamında sosyal medyada paylaştı.
Yukarıdaki sözler de onlardan birine, ‘başörtüsünü çıkaran kadınları’ geçen yıl yaptığı ‘Başörtüsü Mücadelesinin Değişen Yolculuğu’ yazı dizisiyle Türkiye’nin gündemine taşıyan isim olan gazeteci Büşra Cebeci’ye ait. Büşra Cebeci, aralarında Cumhuriyet yazarı Mine Kırıkkanat ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Müşaviri Sibel Eraslan gibi politik yelpazenin zıt uçlarında duran kadınların da bulunduğu sosyal medyadaki 'eleştiri' ve iddiaları da yanıtlıyor.
Kırıkkanat, başörtüsünü çıkarmasıyla ilgili paylaşımlar yapan kadınların hareketi için "Kanımca ya Adnancı, ya 'Fettoşçu bir grubun manipülasyonu. Belki yanılıyorum, ama kuşkucu olun, derim" ifadesini kullandı. Sibel Eraslan, paylaşım yapanları "bir proje dahilinde hareket etmek"le, sosyal medyada birçok kişi ise reklam yapmakla suçladı.
Fotoğrafını paylaşan kadınlara yorum yapanlar arasında, yine Eraslan ve Kırıkkanat gibi siyasi yelpazenin farklı uçlarında duran, ne düşündüklerini benzer açılarla paylaşan çok sayıda erkek de vardı. “Nasipsizlerin üzerinde başörtüsü durmaz” diyenler ve başörtüsünü çıkaran kadınların 'aydınlandığını' savunarak kendi durdukları yerden tebrik edenler...
"Sen aydınlık taraftan konuşuyorsun herhalde benimle?"
Büşra Cebeci, geçen yıl Bianet'te yayımlanan yazı dizisini, aradan geçen sürede neler değiştiğini ve son günlerde #10yearchallenge'la gündeme gelen 'başörtüsünü çıkaran kadınları' konuşmak için buluştuğumuz Kadıköy'de, iki zıt uçta duran bu yorumların tamamını 'iğrenç' olarak nitelendiriyor. Özellikle aydınlandığını iddia edenlere yönelttiği çok net bir sorusu var: Sen aydınlık taraftan konuşuyorsun herhalde benimle?
"Neden reklam yapıyorsunuz diye soruyorlar, çünkü bir derdimiz var"
Cebeci, "Reklam yapıyorlar, fenomen olmaya çalışıyorlar" iddialarıyla ilgili de şunları söylüyor:
"Bir gün, Yalnız Yürümeyeceksin’in (T24'ün notu: Yalnız Yürümeyeceksin, başörtüsünü çıkaran ya da çıkarmayı düşünen kadınların hikâyelerini paylaştıkları bir platform) editörüyle yazılanları okuyorduk; kadın diyor ki, 'Bir ay akıl hastanesinde kaldım, defalarca intihara kalkıştım.' Şimdi sen kalkıp bu kadının verdiği mücadeleyi görmezden gelip fenomen olmak için yapıyor, dersen, defol derim. Neden reklam yapıyorsunuz diye soruyorlar, çünkü bir derdimiz var. Ailesiyle bağını koparan var, karakolluk olan var, evlenmek zorunda kalan var… Kadınlar bunu anlatmayı tercih ettiler, bunu dinlemeden sen kafana göre yorum yapamazsın."
"Benim birey olduğum asla tartışılmıyor, sürekli birilerini temsil ediyorum; maskot oluyorum, köçek gibi oynatıyorlar beni"
Başörtülü ya da başörtüsüz, insanların, özellikle de sosyal medyanın kullanım alanının genişlemesiyle yaygınlaşan "yorum yapmadan, çizgiyi aşmadan" durmama haliyle ilgili olarak, içinde yer aldığı Gezi Parkı protestolarının yaşandığı dönemde başörtülü olduğunu hatırlatıp şunları anlatıyor:
"Gezi Parkı olaylarında benim 300 takipçim vardı, kendi çapımda bir şeyler yazıyorum. Çıktık evden annemle geldik, bilgisayar açıktı, bir baktım 600 etkileşim olmuş. Küfür, tehdit, 'Yanındayız', 'Bizim başörtülü bacımız.' Şoke oldum. Genç bir insansın, bu senin ilk başta hoşuna gidiyor. Sonra maskota dönüşüyorsun, hiçbir yere ait değilsin.
"Başörtülü olduğun ve Gezi Parkı olaylarını savunduğun veya iktidarı eleştirdiğin için, İslamcıların içinden çıkmış bir hainsin. Tehditler alıyorsun. Öte yandan, yine başörtülü olup iktidarı eleştirdiğin için de muhalif çevre tarafından 'Bizim başörtülü bacımız' olarak kodlanıyorsun. Benim bireyselliğim, bir birey olduğum asla tartışılmıyor. Ben sürekli birilerini temsil ediyorum, ben sürekli birilerinin maskotu oluyorum; köçek gibi oynatıyorlar beni."
"Oturduğu yerden FETÖ’cü mü, Adnancı mı diye konuşacağına..."
Cebeci, Mine Kırıkkanat'a 'meslektaş' olmaları sebebiyle çok daha temelden bir tepki gösteriyor:
"Bak sen bir gazeteci olarak geldin burada benimle konuşuyorsun, başka kadınlarla konuşuyorsun, bir sürü hikâyeyi okudun. Kırıkkanat da oturduğu yerde FETÖ’cü mü, Adnancı mı diye konuşacağına, birkaç kadınla konuşsa kendi içi de rahat eder.
"Bu kadınların yaşadıkları şeyleri insanlar çok azımsıyorlar. Çünkü belki biz gazeteci olarak yeterince anlatamıyoruz. Düşünsene, bununla ilgili yapılmış bir araştırma bile yok. Bu kadınların şimdiye kadar yalnız kalması anlamına geliyor bu. Ondan sonra FETÖ’cü, Adnancı diye yaftala bu kadını.
"Ben yazı dizisini yaptığımda 5 aylık gazeteciydim, Google’a yazıyorum, aramalarda bir tek İran’daki başörtü eylemleri çıkıyor. Sonra da şunlar çıkıyor: Başörtümü çıkarmak istiyorum, başörtü çıkarmak günah mıdır, başörtüsünü çıkaran ünlüler… Demek ki böyle dert var, hiç kimse de buna eğilmediği zaman bu kadınlar kendilerini şöyle görüyor: Kendimi düzeltmem lazım, bir tek bunu ben düşünüyorum, benim de bunu düşünmemem lazım..."
"Başörtülü YouTuber’lar var, bayılıyorum; ama kendi cenahlarında tepkiyle karşılaşabiliyorlar"
Cebeci'nin, Sibel Eraslan'ın söyledikleriyle ilgili yorumu ise, konuşmanın ilerleyen dakikalarında, 'erkek iktidarla işbirliği yapan' hemcinslerden bahsederken geliyor. Bazı başörtülü kadın köşe yazarlarını ve başörtülü genç kadınların 'tektipleşmeden' uzaklaşmalarına verdiği tepkileri örnek gösteriyor:
"Kadınlar sınırlandırılmış özgürlük alanından çıkmıyorlar, hatta diğer kadınları da orada tutmak için erkeklerle işbirliği yapıyorlar. İslamcı, o cenahtaki kadının ne beklediğini anlamıyorum. Okula girebiliyor şu anda başörtülü, gitsin hâlâ okul bahçesinde nöbet mi tutsun? Başörtüsü o kadar normalleşebildi ki.
"Başörtülü YouTuber’lar var; makyaj yapıyor, çok seviyorum. Başörtülü, çok şık giyinen kadınlar var; bayılıyorum onlara. Ama bu kadınlar kendi cenahlarından tepkiyle karşılaşabiliyorlar. Çünkü başörtü dediğin şey insanları tektipleştirmek için yıllarca kullanıldı. Siyasi simge dememizin de sebebi o."
YouTube'daki, Instagram'daki başörtülü hemcinslerinden bahsederken gözleri parlıyor Büşra Cebeci'nin; takip ettiklerimiz arasında favorimiz olan ortak birkaç kanal da buluyoruz (T24'ün notu: Bakınız, Rimel Aşkına).
"Başka insanlar başörtüsü takmasın diye mücadele veren birini görmedim ben"
Cebeci, başörtüsünü çıkarma sürecine dair medyada ya da akademide yapılan çalışmaların azlığına/yokluğuna vurgu yaparken, bu tartışmaların yeni olmadığına özellikle dikkat çekiyor:
"Google’a yazdığınızda hiçbir haber çıkmaz ama kızlarsoruyor’da bununla ilgili dertleri olan kadınlarla karşılaşabilirsiniz. 90’lardan beri, başını açan kadınlar hep vardı. Ama şöyle bir şey oldu, senin bu haberi yapmak istemenle, benim o yazı dizisini yapmamdaki sebep de bu… Normalleşmesi, kadınlar arasında konuşulması… Ama bunun için bir gürültü kopması gerekiyor. Bu gürültü kopmadan bir şey normalleşmez. 28 Şubat’ta olduğu gibi. O dönemde kadınlar nasıl ki okula girmek için bir mücadele verdilerse, şimdi de bu kadınlar istedikleri şekilde yaşamak için mücadele veriyorlar. Başka insanlar başörtüsü takmasın diye mücadele veren birini görmedim ben.
"Kadınlar, başörtülü okula girmek gibi bir talepte bulunmayabilirlerdi. Başlarını açıp girerlerdi, hiç girmeyebilirlerdi, okumazlardı… O zaman da böyle bir derdin var olduğundan kimsenin haberi olmazdı. Bir gürültü koptu, eylemler oldu, kadınlar bir direniş başlattı ve bu direniş kazanıldı. Ve bu normalleşti, benim, senin, kimsenin kadınların başörtüyle okula girmesiyle bir dertleri yok. Biz yıllardır 28 Şubat’ı konuşuyoruz, iki gün de bu kadınlar konuşulmuş çok gelmemeli bence bize."
"Yaşça küçük olanların sorunu şu: Yaşamak istedikleri hayatla yaşadıkları uyuşmuyor"
28 Şubat süreci, başörtüsünü çıkaran kadınların önüne konan en önemli başlıklardan biri. Başörtüsünü çıkaran kadınlar arasında 28 Şubat'ta eylemlerin en önlerinde olan, eylemleri düzenleyenler de var. Ancak Büşra Cebeci, bir toplama bakarken aradaki nüansların gözden kaçırılmaması gerektiğini ısrarla vurguluyor:
"Kız çocuklarıyla yaşça daha büyük kadınların aynı kulvarda haberleştirilmesi, aynı kulvarda tartışılması bana doğru gelmiyor. Bir tarafta daha politik olan insanlar var, 28 Şubatçılar mesela, oradaki dertler, sorunlar çok başka. İlkokul çağındaki, ortaokul çağındaki çocukların dertleri ise bambaşka. Bir taraf daha olaya politik yaklaşıyor, -iki tarafınki de insani, insani değil demiyorum ama- kadınlardan bir tanesi 18 yaşında, ‘Özgüvensiz hissediyorum' diyordu. Buna ne diyebilirsin ki?
"Şöyle yorumlar geliyor, 'N’oldu, başını açınca özgüven mi geldi, başörtüsüzlerin özgüvensiz olduklarından mı bahsediyorsun?' Kadın derdini anlatıyor sana, sen oradan çok başka bir şey çıkarıyorsun. Ama bu olabilir. Ben bugün giydiğim kıyafetten mutlu değilimdir, özgüvensiz hissederim; iki-üç gündür aynı kıyafeti giymişimdir, makyaj yapmamışımdır, özgüvensiz olabilirim. Daha küçük yaştakilerin sorunu biraz daha o. Yaşamak istedikleri hayatla yaşadıkları hayat birbirlerine uyuşmuyor. Tiyatro yapmak istiyor ama yapamıyor mesela."
"Öncesinde kendini suçlu hissetme, utanma, tutarsız hissetme; sonrasındaysa anılarını silme, bahsetmek istememe..."
"Tartışmak istiyor kadınlar, aslında bu tartışmaları yıllardır yapıyorlar ama bir iki yıl öncesine kadar mümkün değildi. Benim de geçtiğim psikolojik bir süreçti; kendini suçlu hissetme, utanma, tutarsız hissetme… Başörtüsünü çıkardıktan sonraysa fotoğraflarını silme, anılarını silme, yeni tanıştığın insanlara asla bunu söylememe... Doğal olarak kadın zaten o travmatik süreci unutmaya çalışıyor, sorulsun istemiyor, açıklama yapmak istemiyor. Ama artık kadınlar bence şunu fark ediyorlar; savunma mekanizması olarak artık kendilerini saklamak, gizlemek yerine ben bunu yaptım, sor bir neden yaptım, diyorlar. Şu şu sebepleri vardı… Bunu özgürlük adı altında veren olabilir, özgüven adı altında veren olabilir.
"Hadis olarak çevirilmiş, 'Köşede duran hasır, döl vermeyen bir kadından hayırlıdır'; senin canını yakmaz mı?"
Cebeci'ye, "Senin sebeplerin neydi" diye sorduğumdaysa biraz duraklıyor. Başörtüsünü çıkaran kadınlardan biri olmasına rağmen, yazı dizisini yaparken de kendisini ön plana çıkarmamaya dikkat etmiş. "Ben o kadar da travmatik şeyler yaşamadım aslında" diye kendini biraz geride tutan bir tavırla anlatmaya başlıyor:
"Sorgulama süreci... Ben çok İslami kitap okudum, evde ne bulduysam onu okudum çünkü. Birçok kadın da aynı şekilde. Ama mesela küçükken okuduğum Gazali’yle bugün okuduğum Gazali arasında milyonlarca fark var. 'Geri zekâlıymışım ben' herhalde diyorum.
"Düşünsene, sen Müslüman bir kadınsın, hadis olarak çevirilmiş: 'Köşede duran hasır, döl vermeyen bir kadından hayırlıdır.' Bu senin canını yakmaz mı? Kadınlar bunu tabii ki sorguluyorlar. Bu sorgulama sonucunda kimisi başörtüsünü çıkarıyor, kimisi artık bunlara inanmıyor…"
"Babama benim nefsim yok mu dediğimde ağzı açık kalmıştı, düşünememiş bile bunu"
"Biz babamla çok tartışırdık, ben ona şunu sorardım: Niye bütün İslam âlimleri erkek? Annem de, babam da benim sevgilim olabileceğine ihtimal bile vermezlerdi. Yoktu öyle bir şey bizde. Ben babama şunu söylediğimde ağzı açık kalmıştı, düşünmemiş bile bunu: Erkek kadının saçından etkileniyor ve kadın saçını örtmek zorunda kalıyor. Ben erkeğin ses tonundan çok etkileniyorum, konuşmamazlık ediyor mu? Etmiyor. Bu konuda bir yorum, herhangi bir şey var mı; yok. Niye benim nefsim yok sayılıyor. Babam ilk defa benim de bir insana arzu nesnesi olarak baktığımı gördü."
"Her şeyi düşünüyordum; gittiğim börekçi ne diyecek, sınıftakiler, kasiyer ne diyecek"
"Ben 3 yıl düşündüm başörtüyü çıkarmayı. O süreçte her şeyi düşünüyordum; gittiğim börekçi ne diyecek, sınıftakiler ne diyecek, kasiyer ne diyecek -bir de benim esnafla aram çok iyiydi. Ama üç yılın sonunda başörtümü çıkardığımda şuydu benim düşündüğüm: Benim bu süreçte yanımda olmayacak herhangi bir insanın benim hayatıma temas etmeye hakkı yok."
"Aile minik bir devlet, baba minik bir devlet"
"O yüzden benim en büyük problemim aileyle oldu. Birçok kadın için de böyle oldu. Çok seküler baba da, 'Hiç örtünmeseydin o zaman' deyip kapıyı çekip bırakabiliyor ya da bir arkadaşım İranlı gibi örtünüyordu, önleri gözüküyordu yani, babası ona hiçbir şey demiyordu ama tamamen açılmak istediğini söylediğinde kıyametler koptu. Ya da benim babam küstü bana, iki yıl konuşmadı. Bir tane var mesela, kendi topuğuna sıkmış gibi, 28 Şubat’ta kapandığı için babası 1.5 yıl konuşmuyor, sonra babayı İslamcı yapıyor ve açılamıyor kadın (Gülüyor)."
"Asıl etken aile. Çünkü aile minik bir devlet, baba minik bir devlet. Ve başındaki iktidardan çok daha büyük yaptırım gücü olan biri, aynı zamanda da gönül bağın var. Tutup da babamla görüşmem bundan sonra, deyip kesip atamıyorsun birçok noktada. Bunu yapmak zorunda olan bir sürü de kadın arkadaşım oldu. O fotoğrafları paylaşan birçok kadını tanıyorum ve yapılan yorumları görüyorum. Hayır geri zekâlı. O oyun oynamıyor orada, o orada eğlenmiyor, fenomen olmaya çalışmıyor, o kadın ailesinden net bir işkence, şiddet görüyor."
"İlkokul çağındaki çocuğa 'kapanma hakkı' verirsen, aileye baskı hakkı vermiş olursun"
Ailenin 'kapanma kararı'ndaki rolünden bahsederken, konu orta öğrenimdeki başörtü serbestisine geliyor. Büşra Cebeci'nin bu konudaki fikri net:
"Başörtüsü serbestisi olarak verilen şeyin ben çok da özgürlük olarak verildiğini düşünmüyorum. Orta öğretime geldiğimiz zaman da, özellikle sen ilkokul çağındaki çocuklara böyle bir ‘hak’ verirsen, o çocuğa verdiğin bir hak olmaktan çıkar bu, ailesine baskı yapma hakkı vermiş olursun.
"Daha kötü bir şey söyleyeyim, o çocuğu cinsel bir objeye dönüştürmüş olursun. İslamiyet’e göre şöyle bir şey vardır, tesettür bir kadının evlilik çağına geldiği zaman, regl olduğu zaman yapması gereken bir şey. Doğal olarak sen o kız çocuğuna bir kadınlık yüklemiş oluyorsun: Evlenebilir. Tamam bunu her aile benim çocuğumla evlenilebilir diye yapmıyor, ben eminim, yapmıyorlar bunu ama… Başörtülü bir kız çocuğunun ne kadar olgun olduğunu, konuştuğun zaman seninle ne kadar olgun konuşmaya çalıştığını fark edebilirsin."
"Başörtülüyken sevgilimle sokakta öpüşsem, İslamcılardan önce Kemalistler fotoğrafımı çeker"
Cebeci, kendisinin başörtüsünü çıkarma sürecinden bahsederken 'özgürlük' kavramının aslında ne kadar kaygan olduğuna dikkat çekiyor:
"Şey tartışılıyor ya, başörtüyü çıkararak özgürleştim. Yoo, ben başörtülüyken daha özgürdüm. Çünkü başörtü örterek istediğim saatte gelebiliyordum, babam benim bara gitmeyeceğimi biliyordu çünkü. Başörtü örterek şehir dışında okuyabiliyordum. Ben başörtülüyken sevgilimle sokakta öpüşsem, İslamcılardan önce Kemalistler benim fotoğrafımı çekip Twitter’a atar, bira içsem onlar önce yapar.
"Çok korkunç bir şey ama o başörtüyle senin bir kitleyi, tüm başörtülüleri temsil etmen bekleniyor. Doğal olarak da senin yaptığın bir şey, sadece seni bağlamıyor. Birçok başörtülünün de sırf bundan bunaldığı için çıkardığını düşünüyorum. Özgürlüğünü kısıtlıyorsa sadece başını kapatmakla kısıtlamıyor. Ben başörtü örtmeye başladığım zaman pantolon, üzerine daha uzun bir şey giyiyordum ve şal. Bu, yavaş yavaş şeye dönüşüyor: 'Bu gerçek tesettür değil, böyle kahkaha atamazsın."
"Her kadının bir noktada sorguladığını düşünüyorum, tepki gösterenlerin de dertleri var"
"Bir de ben kahkahayla gülmeye bayılırım.16 yaşındayken evden çıkmayan, sesi soluğu çıkmayan bir insana dönüştüm. Uzun pardösü giyen, bol başörtüler yapan, fıldır fıldır 28 Şubat’ta zulme uğramış kadın arayan... Çünkü onu da bir mücadeleye dönüştürmen gerekiyor. Aslında bugün başörtülü kadınların, başörtüsünü çıkaran kadınları eleştirmesinin altında yatan temel de bu. Onların başörtülerini benimsemek için o başörtüyü savunmaya ihtiyaçları var.
"Her kadının bir noktada sorguladığını düşünüyorum. Ve bugün, başörtüsünü çıkararak kadınlara tepki gösteren kadınların da böyle dertleri var. Ben buna eminim. Birçok başörtülü kadının yorumlarında şeyle karşılaşıyordum ben: 'Ne iyi bir şey yaptınız. Evet, biz erkekler tarafından tartışılmak istemiyoruz."
"Erkekler olayı sabote ediyor; 'Nasipsizlerin üzerinde başörtüsü durmaz' diye yorum yapmış; ört o zaman, seni tutan yok"
Cebeci'ye göre, erkekler -biraz da olsa- tartışmanın dışında durabilseler, kadınlar kendi aralarında çok daha rahat anlaşacaklar:
"Duruma tepki gösteren başörtülü kadınlarla konuştuğum zaman konuşarak çıkabiliyoruz olayın içinden, erkekler olayı sabote ediyor. 'Nasipsizlerin üzerinde başörtüsü durmaz' diye yorum yapmış adam bana, ört o zaman, seni tutan yok."
"Erkekler anlamıyorlar, gerçekten anlamıyorlar. Ben geçen şubat ayında, yazı dizisinden bir gün önce bir duyuru yaptım, bir tweet dizisiydi. Ve şöyle bitirdim: Bütün röportajlardan emin olduğum şuydu ki, başörtüsü örtülü veya örtüsüz kadınların değil, erkek siyasetinin, bundan kim ekmek yiyorsa onun sorunudur. Biraz utanması olan erkek altına yorum yapmayayım der. Ben o duyuruyla kendimi doğrulamış oldum."
"Bırak, ben bunu yaşamış ya da yaşama ihtimali olan biriyle konuşayım"
"Erkekler yorum yapıyor: İnanç çerçevesinden bakamamışsınız. Sen mi baktın? Bir dakika bile başörtüsü örtmemiş bir insan olarak sen mi baktın? Erkekler şunu anlamıyorlar: Artık bir susun, kadınlar kendi aralarında bunu tartışsın. Biz bunu tartıştığımız zaman ne birbirimizi incitiyoruz, ne hakaret ediyoruz. Ben bakıyorum tartışmalarımıza, gerçekten çok seviyeli ilerleyen tartışmalar. Erkeklerde öyle olmuyor. Bir insanın bir uzvunu kapatması, saçını kapatması büyük bir olay. Ben saçlarımı önceden de çok seviyordum, saçlarımı hâlâ çok seviyorum. Ve bunu kapatmak zorundayım. O yüzden bırak, ben bunu yaşamış ya da yaşama ihtimali olan biriyle konuşayım."
"Tecavüzcü bile utanmıyor, ama bu kadınlar kendilerini saklamak zorundaydılar"
Haber için Twitter üzerinden ulaşmaya çalıştığım kadınların yarısından fazlasının geri dönüş yaptığını, Türkiye'deki mevcut durumu düşünerek hikâyelerini anlatma kararlılıklarını gördüğümde şaşırdığımı söylediğimde, Cebeci şunları anlatıyor:
"Şu an Türkiye’de sokak röportajında bile konuşmak istemiyor insanlar, korku iklimi var. Ben yazı dizisini yaptığımda 3 ay sürmesinin sebebi, 20 saat deşifre olması değildi. Ben kadınlara röportajı onlara gönderip nasıl düzeltebiliriz, hikâyeden kim oldukları nasıl ortaya çıkmayabilir, onu konuşuyorduk. Bu gerçekten çok can yakıcı bir şey. O insan katil değil ki, tecavüzcü değil ki… Tecavüzcü bile bugün tecavüzcülüğünden utanmıyor. Evlilik programına çıkıp, ‘3 kadını öldürdüm’ diyebiliyor bir adam ama bu kadınlar kendilerini saklamak zorundaydılar."
"Bugün ortaya çıkan şu: Kadınlar artık kendilerini kimlikleriyle, fotoğraflarıyla göstermek istiyorlar. Oruç Aruoba’nın bir lafı vardır: Yolu yürüyen değil açan bilir. Aslında birkaç kişi gidince o yoldan, diğerleri de güç alabiliyorlar ve bence artık şunu biliyoruz: Birlikte olduğumuz zaman güçlüyüz, tek başımıza olduğumuz zaman başımıza her şey gelebilir. Bir kızkardeşlik var. Bir kadın çıkıyor, fotoğrafını paylaşıyor; ‘Onun başına gelecek olan benim başıma da gelsin’ deyip öbürü de, diğeri de paylaşıyor. ‘Ben de paylaşayım da prim yapayım’ değil, ‘o yapıyorsa ben de yapabilirim’ var. Aslında başına gelecek olanları bölüşmek gibi…"
Önceden, kadınların başörtülerini çıkarmaya karar verdiklerinde önceki döneme dair bütün fotoğraflarını sildiğinden bahsediyor Büşra Cebeci, bazılarının #10yearchallenge'a katılmak için fotoğraf ararken ne kadar zorlandığından, bir arkadaşının kapalı olduğu döneme ait fotoğrafını Google'dan bulduğundan ve aslında sosyal medyada gündem olan fotoğrafların neyi anlattığından...
"Önceden tüm fotoğraflarını silen kadınlar, -başörtülü fotoğrafını tamamen silen kadınlar var- artık ‘Ben buyum’ diyebilmeye başladı. Kendilerinden, verdikleri mücadeleden utanmıyorlar. O fotoğrafların arkasındaki aslında, kendi güçlerinin farkına varmaya başlayan kadınların hikâyeleri…" (GONCA TOKYOL - T24)
Hiç yorum yok