12 Eylül darbesi döneminde Mamak Askeri Cezaevi Komutanı olan emekli Albay Raci Tetik'in önceki gün yaşamını yitirdi. Tetik, 12 Eylül döneminde 4 yıl yönettiği Mamak Askeri Cezeaevi’nde yapılan işkencelerin baş sorumlusu olarak gösteriliyordu...
12 Eylül 1980 darbesinin ardından ağabeyi Muzaffer Erdost ile gözaltına alınarak Mamak Askeri Cezaevi’nde dövülerek öldürülen yayıncı İlhan Erdost’un kızı Alaz Erdost, Raci Tetik'in ölmesinin ardından bir yazı kaleme aldı. BirGün'de yer alan yazı şöyle:
“Babamın ölüm emrini veren ölmüş. (12 Eylül darbesinin işkencehanelerinden biri olan Mamak Askeri Cezaevi’nin Müdürü Raci Tetik’ten bahsediyorum. İsmini sadece burada tek bir sefer yazacağım.) Babamın annemle, dostlarıyla beraber söylediği türküler var. Seslerini kaydetmişler. Biz ablamla açar açar dinleriz. Dinler, babamızın sesini tanımaya çalışırız. Aralarından seçince sevinir, göz göze gelir, birbirimize gülümseriz. Hasret gideririz. Ablamın sesi güzeldir, benimki değil. Eşlik etse annemin sesine karışır. Yine de babamın sesini bastıramazlar. Ben uzaktan bakarım. Yüzümde bir gülümseme. Dördümüz bir arada, annem gülüyor. Ablamla babam sarılınca saçlarındaki lüleler birbirine karışıyor.
Ben babamı hiç görmedim. Sesini teypten seçtim. Yüzünü fotoğraftan sevdim. Kollarında bir fotoğrafım da yok. Ablamın ise 2-3 tane var. Çünkü babamızı Mamak Askeri Cezaevi’nde öldürdüler. Döverek. Bunun sebebi olanlardan biri ölmüş. Döven erlerden biri, babamı öldürdükten sonra, yargılama bitmeye yakın şöyle bir ifade vermiş: “Savcılıkta ve mahkeme huzurunda yargı organlarına aydınlatıcı bir beyanda bulunamadım. Vicdanen rahat değilim. Şimdiye kadar olayı kesin hatlarıyla anlatmamanın sebebi, o zamanki cezaevi görevlilerinin halen Mamak Cezaevinde bulunmasıydı. Komutanların karşısında kendimi müdafaa etmeme imkân yoktu. Türk Silahlı Kuvvetlerinde bir emir komuta zinciri vardır. Emirsiz hiçbir iş yapılmaz.”
Bu emri veren kişi ise bugün öldü. Yine aynı yargılama sürecinde şahit olarak dinlenmiş kendisi. Mamak Askeri Ceza ve Tutukevi müdürü bulunduğunu, disiplinsiz hareketlere mani olmak için iç nizamiyede ilk işlemler yapıldıktan sonra yaşlılar, kadınlar, çocuklar ve hastalar hariç olmak üzere gözetim altına alınanlara belden aşağıya kaba yerlerine ve avuçlarına birer ikişer cop vurulmasını emrettiğini, amacının disiplini sağlamak olduğunu söylemiş.
Kendisine şahit olarak başvurulan kişinin eşi, yıllar önce şöyle bir açıklama yapmıştı. Ben bu cümleleri, babamın söylediği türküleri dinlediğim gibi yine yeniden okurum. Ezberlerim: “Biz yıllardır ayrıyız zaten. Peygamber gibi adamdır benim eşim. Sadece askeri bir disiplin. Sabah sporu gibi falan. Esas işkenceyi gören bizdik, onlar değil. Onlar tabii ki işkence gördük diyecekler. ‘Çok iyiydik mi’ diyecekler? Asıl işkenceyi gören bizdik. 32 senedir, bu işin sıkıntısını çekiyoruz. Sadece bir görev yaptı bu adam. Elindeki talimata göre görev yapmış, hiçbir zaman da talimatın dışına çıkmamıştır. Onu tanıyanlara sorun, bakın bakalım nasıl bir asker? Türk ordusunda kaç tane vardır onun gibi.”
Bu cümleleri ezber eden bizler, tüm yaşananlara rağmen işkenceye ve hak ihlallerine karşı durmaya devam edeceğiz. Bizim yaşadıklarımızı başka eşler, kardeşler, çocuklar, sevenler yaşamasın diye. Bize bunu yaşatanın ölüm haberini aldık bugün uyandığımızda. İsmini burada tekrar yazmayacağım. Çünkü bir ismi yok bizim için. Bizde kalmayan ismi, geleceğe de kalmayacak.
Bize kalan, onlarca kitap var. Uzaklardan gelen binlerce selam var. Babamın adını taşıyan parklar, yeni doğan çocuklar, adını yaşatanlar var. Okuyup anlayanlar, anlayıp öğretenler var. Onlarca kardeş, yüzlerce dost, bir sürü arkadaş var. Ablamın saçlarındaki lüleler, annemin hüznündeki aşk var. Aşkını, acısını hasretini yazdığı sayfalarca şiir var.
Bilsem,
Sevgiyle bakan gözlerini söndüreceklerini
Bilsem kahpece pusuya düşüreceklerini
Bilsem sapasağlam yiğidimi paramparça soğuk taş üzerinde son kez öptüreceklerini
Bilebilseydim kudurmuşçasına seni öldüreceklerini
Gitme! derdim
Gitme, güzelliğini doyasıya seyredeyim
Gitme, dudaklarından dökülen türküleri bir daha dinleyeyim
Gitme derdim, gitme yerine ben öleyim (Gül Erdost)
Bugün babamızı 36 yaşında bizden alan ölmüş.
Askeri törenle gömülecekmiş.
Kötü bilirdik."
12 Eylül 1980 darbesinin ardından ağabeyi Muzaffer Erdost ile gözaltına alınarak Mamak Askeri Cezaevi’nde dövülerek öldürülen yayıncı İlhan Erdost’un kızı Alaz Erdost, Raci Tetik'in ölmesinin ardından bir yazı kaleme aldı. BirGün'de yer alan yazı şöyle:
“Babamın ölüm emrini veren ölmüş. (12 Eylül darbesinin işkencehanelerinden biri olan Mamak Askeri Cezaevi’nin Müdürü Raci Tetik’ten bahsediyorum. İsmini sadece burada tek bir sefer yazacağım.) Babamın annemle, dostlarıyla beraber söylediği türküler var. Seslerini kaydetmişler. Biz ablamla açar açar dinleriz. Dinler, babamızın sesini tanımaya çalışırız. Aralarından seçince sevinir, göz göze gelir, birbirimize gülümseriz. Hasret gideririz. Ablamın sesi güzeldir, benimki değil. Eşlik etse annemin sesine karışır. Yine de babamın sesini bastıramazlar. Ben uzaktan bakarım. Yüzümde bir gülümseme. Dördümüz bir arada, annem gülüyor. Ablamla babam sarılınca saçlarındaki lüleler birbirine karışıyor.
Ben babamı hiç görmedim. Sesini teypten seçtim. Yüzünü fotoğraftan sevdim. Kollarında bir fotoğrafım da yok. Ablamın ise 2-3 tane var. Çünkü babamızı Mamak Askeri Cezaevi’nde öldürdüler. Döverek. Bunun sebebi olanlardan biri ölmüş. Döven erlerden biri, babamı öldürdükten sonra, yargılama bitmeye yakın şöyle bir ifade vermiş: “Savcılıkta ve mahkeme huzurunda yargı organlarına aydınlatıcı bir beyanda bulunamadım. Vicdanen rahat değilim. Şimdiye kadar olayı kesin hatlarıyla anlatmamanın sebebi, o zamanki cezaevi görevlilerinin halen Mamak Cezaevinde bulunmasıydı. Komutanların karşısında kendimi müdafaa etmeme imkân yoktu. Türk Silahlı Kuvvetlerinde bir emir komuta zinciri vardır. Emirsiz hiçbir iş yapılmaz.”
Bu emri veren kişi ise bugün öldü. Yine aynı yargılama sürecinde şahit olarak dinlenmiş kendisi. Mamak Askeri Ceza ve Tutukevi müdürü bulunduğunu, disiplinsiz hareketlere mani olmak için iç nizamiyede ilk işlemler yapıldıktan sonra yaşlılar, kadınlar, çocuklar ve hastalar hariç olmak üzere gözetim altına alınanlara belden aşağıya kaba yerlerine ve avuçlarına birer ikişer cop vurulmasını emrettiğini, amacının disiplini sağlamak olduğunu söylemiş.
Kendisine şahit olarak başvurulan kişinin eşi, yıllar önce şöyle bir açıklama yapmıştı. Ben bu cümleleri, babamın söylediği türküleri dinlediğim gibi yine yeniden okurum. Ezberlerim: “Biz yıllardır ayrıyız zaten. Peygamber gibi adamdır benim eşim. Sadece askeri bir disiplin. Sabah sporu gibi falan. Esas işkenceyi gören bizdik, onlar değil. Onlar tabii ki işkence gördük diyecekler. ‘Çok iyiydik mi’ diyecekler? Asıl işkenceyi gören bizdik. 32 senedir, bu işin sıkıntısını çekiyoruz. Sadece bir görev yaptı bu adam. Elindeki talimata göre görev yapmış, hiçbir zaman da talimatın dışına çıkmamıştır. Onu tanıyanlara sorun, bakın bakalım nasıl bir asker? Türk ordusunda kaç tane vardır onun gibi.”
Bu cümleleri ezber eden bizler, tüm yaşananlara rağmen işkenceye ve hak ihlallerine karşı durmaya devam edeceğiz. Bizim yaşadıklarımızı başka eşler, kardeşler, çocuklar, sevenler yaşamasın diye. Bize bunu yaşatanın ölüm haberini aldık bugün uyandığımızda. İsmini burada tekrar yazmayacağım. Çünkü bir ismi yok bizim için. Bizde kalmayan ismi, geleceğe de kalmayacak.
Bize kalan, onlarca kitap var. Uzaklardan gelen binlerce selam var. Babamın adını taşıyan parklar, yeni doğan çocuklar, adını yaşatanlar var. Okuyup anlayanlar, anlayıp öğretenler var. Onlarca kardeş, yüzlerce dost, bir sürü arkadaş var. Ablamın saçlarındaki lüleler, annemin hüznündeki aşk var. Aşkını, acısını hasretini yazdığı sayfalarca şiir var.
Bilsem,
Sevgiyle bakan gözlerini söndüreceklerini
Bilsem kahpece pusuya düşüreceklerini
Bilsem sapasağlam yiğidimi paramparça soğuk taş üzerinde son kez öptüreceklerini
Bilebilseydim kudurmuşçasına seni öldüreceklerini
Gitme! derdim
Gitme, güzelliğini doyasıya seyredeyim
Gitme, dudaklarından dökülen türküleri bir daha dinleyeyim
Gitme derdim, gitme yerine ben öleyim (Gül Erdost)
Bugün babamızı 36 yaşında bizden alan ölmüş.
Askeri törenle gömülecekmiş.
Kötü bilirdik."