“Ellul, hem Matta’nın hem de Luka’nın aktardıkları ve dünyevi her türlü iktidar ve otoritenin Hz. İsa tarafından reddedilişini anlatan bu sahnede dikkat edilmesi gereken çok önemli ifadeler yer almaktadır. Bu sahnelerde Şeytan, Hz. İsa’ya sadece kutsal toprakların hükümdarlığını teklif etmemektedir.”
Her türlü baskı ve şiddete sebep olan iktidar ve otoritenin reddi’ olarak tanımlanan anarşizmin ‘Hıristiyan’ versiyonundan bahsedilebilir mi?
Bu sual, anarşizmi ateizmin bir alt kolu olarak düşünenler ve onu ‘Ne Tanrı ne de efendi’ sözüyle anti-teist bir şekilde tanımlayanlar için doğru olabilir. Oysa, kimi Hıristiyan düşünürlere göre, ‘dünyevî’ her türlü ‘iktidar’ ve ‘otoritenin’ reddedilmesi olarak tanımlanan bir anarşizmin, aslında Hz. İsa’nın getirdiği mesaj ve dolayısıyla Hıristiyanlık’la uyuşmayan bir yönü yoktur. Hatta bu özelliğinden hareketle, Hıristiyanlık’ın temelde ‘anarşist’ bir öğretiye dayandığı ‘Hıristiyan anarşistler’in temel iddiası olagelmiştir.1
I. Tarih Boyunca Hıristiyan Anarşistler
Hıristiyan anarşistlere göre, savundukları fikirler dikkate alındığında aslında her çağda Hıristiyan anarşistler olmuştur. Bunlar, Kitab-ı Mukaddes’in bu hakiki mesajını entelektüel, mistik veya sosyal düzlemde anlamış ve onu aktarmışlardır. Bunlar içerisinde, özellikle Tertullianus (155-230), sadece Tanrı’yı efendi olarak kabul eden ve bu yüzden yakılarak cezalandırılan din adamı Fra Dolcino (Dulcin) (1260-1307), Fransisken tarikatinin kurucusu Assisi’li Francesco, John Wycliff (1324-84), Martin Luther (1483-1546), Hugues-Félicité Robert de Lamenais (1782-1854), John Bost (1733-1881) ve Charles de Foucault (1858-1916) ilk anda akla gelen Hıristiyan anarşistler olarak kabul edilmektedir.
19. yy.’ın felsefi ve sosyal çalkantıları içerisinde ‘devlet’ ve ‘otorite’ fikrinin eleştirildiği bir ortamda ortaya çıkan bir düşünce şekli olarak anarşizmin en önemli temsilcileri arasında Hıristiyan anarşistler önemli bir yer tutmaktadır. Buna göre, ‘devlet’ ve her türlü ‘otorite’ karşısında zayıf ve mazlum halkın haklarını savunan her Hıristiyan düşünür, Hıristiyan anarşistlerin ilham kaynağı olmuş ve anarşistler listesinde yerlerini almışlardır. Bunlar içerisinde, özellikle bir din adamı ve filozof olan Jean-Christophe Blumhardt, egzistansiyalizmin kurucusu kabul edilen Søren Aabye Kierkegaard (1813-1855), anarşist ve sosyalist bir İsa’yı eserinde tasvir eden Henri Barbusse (1873-1935 ) ile birlikte düşüncesinin Hıristiyani temellere dayandığını kabul eden 20.yy.’ın ünlü Amerikan anarşistlerinden Murray Bookchin bunlar içerisinde en meşhur olanlarıdır.
Diğer yandan, Henri de Lubac Proudhon ve Hristiyanlık adlı eserinde meşhur anarşist Pierre-Joseph Proudhon’un (1809-1864) hem Kilise aleyhtarı hem bir ilahiyatçı olarak Mutlak Varlık’ı Adalet adı altında yücelttiğini belirterek, savunduğu doktrinin temelde Kutsal Kitap’tan etkiler taşıdığına dikkat çekmektedir. Aynı şekilde, kendini ‘koyu bir Hıristiyan’ olarak tanımlayan ünlü Rus romancı Lev Tolstoi (1828-1910) da, Hıristiyan anarşizminin önemli temsilcileri arasında sayılmaktadır.2
Günümüz Hıristiyan anarşizminin fikir babalarından sayılan ve Ivan Illich ile birlikte çevreci siyasetin de kurucusu kabul edilen, bir siyaset bilimci, sosyolog ve Protestan ilahiyatçı olan Jacques Ellul’ün (1912-1994) 1987 yılında yazmış olduğu Anarchie et Christianisme3 (Anarşi ve Hıristiyanlık) adlı eseri, Hıristiyan anarşist düşüncenin adeta manifestosu olmuştur. Kendisini pasifist, antinasyonalist, ‘devlet’ fikrine karşı ve anarşist olarak tanıtan Ellul, söz konusu eserinde anarşizm ile Hıristiyanlık’ın ‘esasta’ aynı şeyi farklı şekillerde ifade ettiğini belirtmekte ve “otantik Hıristiyanlık’ın” özü itibariyle anarşist olduğunu Kitab-ı Mukaddes’teki anlatımlardan ve İncillerdeki Hz. İsa’nın hayatından örnekler vererek açıklamaktadır. Ona göre, İnciller dikkatle okunduğunda, yani ‘anarşist bakış açısı’ ile ele alındığında, Hz. İsa kelimenin tam anlamıyla bir anarşisttir. Ellul’e göre, Hz. İsa’nın getirdiği mesajın ruhuna uygun yaşamak isteyen her Hıristiyan’ın anarşist olması kaçınılmazdır. Bu nedenle, günümüzde siyasi tercihlerini yapan Hıristiyanların, tercihleri arasına ‘anarşizm’i de dahil etmeliler.
II. Hıristiyan Anarşistlerin Temel Görüşleri
Hıristiyan Anarşistlere göre, bugüne kadar var olan ‘Hıristiyanlık’ anlayışının insanlığa çözüm ve mutluluk sunamamasının gerçek sorumlusu, başta bir müesses din olan Katolik Kilisesi olmak üzere yine Hıristiyanların kendileridir. Bu yüzden, Hıristiyan anarşistlerin günümüz Hıristiyanlarını eleştirdikleri ve dikkat çektikleri konulardan biri de, ‘Hıristiyanlık’a dair sahip oldukları hazır bilgileri’ yeniden düşünmeleridir. Hatta, anarşistler şayet Hıristiyanlık’ı reddetmişlerse, bunun temel sebebi yine Hıristiyanların bu yanlış inançlarıdır. Çünkü Hıristiyanlar, bir müessese olan Kilise ile bir ilahî mesaj olan ‘Hıristiyanlık’ı’ eş görmüşlerdir. Oysa, Kilise her dünyevi müessese gibi insanların yönettiği bir ‘müessese’dir. Oysa, ilahî mesajın, yani dinin yeryüzünde insanlardan tarafından temsil edilen ve ‘yönetilen’ bir müessesesi olamaz. Bu nedenle Hıristiyanlar, bir müessese haline gelmiş olan Kiliselere veya merkezi Vatikan’da bulunan ve hiyerarşik bir yönetimle idare edilen Kilise’ye değil, kelimenin gerçek anlamı olan ve ‘cemaat’ manasına gelen hakiki ‘Kilise’ye önem vermeliler.
Anarşistlere göre, insanların bir araya gelerek oluşturdukları her türlü kurumun ve birliğin sürekliliği, o kurumun üyelerinin ihtiyaçlarını görüyor olmasına bağlıdır. Bu durum, toplumun en üst örgütlenme şekli olan ‘devlet’ için de geçerlidir. Buna göre, rasyonalist bireycilikten çıkan ‘Toplumsal Sözleşme’ye dayalı olarak var olan ‘devlet’in varlığı, söz konusu Sözleşme’nin yürürlükten kaldırılması ile birlikte son bulmalıdır. Nitekim, Toplumsal Sözleşme’nin bir kurgu (fiction) olduğu yine onun teorisyeni olan Rousseau tarafından belirtilmiştir. Buna göre, her ‘kurgu’ gibi o da ‘yok olmaya’ mahkumdur. Böylece, müesseseler ya da birlikler her zaman için bireylerin gereksinimlerine ve isteklerine bağlı olarak ‘dağılır ve ihtiyaçlara göre yeniden yapılanır’ ki, bu da özünde bir anarşizmdir.4
Hıristiyan anarşistlere göre, her türlü müessese gibi Kiliseler de konformizme, sosyal ve siyasal muhafazakarlığa, yani mevcut durumun her ne pahasına olursa olsun sürdürülmesine tabiatları gereği yatkındırlar. Bu ise, Hıristiyanların ihtiyaçlarını daima göz ardı etme ve çözüm üretmek yerine, geçerli olan kuralların devamını sağlamak için baskı ve cezalandırma refleksini harekete geçirir. Bu durum, Kilise’nin tarih boyunca kendini eleştirenlere karşı takındığı tavır olmuştur. Oysa Jacques Ellul’e göre, politika ile irtibatı incelendiğinde Hıristiyanlık’ın bireyi yok sayan her türlü güce (pouvoir) ve hiyerarşiye karşı itaatsizliğe, başkaldırıya ve onları reddetmeye dayandığı görülmektedir. Bununla, kesinlikle ‘düzensizliği’ ve ‘karışıklığı’ savunmadıklarını belirten Hıristiyan Anarşistler, aksine insanı devre dışı bırakan, ona değer ve itibar vermeyen her türlü yüceltilmiş gücü kastettiklerini belirtmektedirler.5
Anarşizmin temel iddialarından bir diğeri ise, ‘insanın akıl sahibi olması nedeniyle kökeni, toplumsal durumu ya da yetenekleri ne olursa olsun, doğuştan bazı devredilemez ve zaman aşımına uğrayamaz haklara sahip oluşu’dur. Bu haklar, her türlü politik örgütlenmeden ‘önce’ doğmuştur.6 Buna göre, Hıristiyan bireylerin teşkil ettiği topluluğu temsil eden Kilise’de, cemaatin üyelerinden birinin diğerine nispetle hiçbir üstünlüğü olamaz. Bu nedenle, Kiliselerdeki hiyerarşik yapı beraberinde her türlü iki yüzlülüğü de beraberinde getirmektedir. Papa, kardinaller, piskoposlar vs. gibi hiyerarşik otoriteler zinciri Hz. İsa’nın getirdiği dinde yoktur. Bu durum, Kiliselerin kendilerini bir devlet gibi teşkilatlandırmaları sonucu ortaya çıkmıştır ki, insanları din değil, bürokratik yapılarla yüz yüze getirmiştir. Bu hiyerarşik yapı, doğal olarak kendini korumak için din ile hiç alakası olmayan kendine ait bir iç kanun ve kurallar bütününü de beraberinde getirmiştir. Bu nedenle Kiliseler, özünde bir yabancılaşmayı, yani dinden uzaklaşmayı taşımaktadır ve bireyin yasa ve kurallara boğulmasıdır.7
Bütün bunların, aslında Hz. İsa’nın getirmiş olduğu Hıristiyanlık’la hiçbir ilgisi yoktur. Bunlar, Kilise’nin ‘sosyolojik ve müessesevî’ yönünden ibarettir. Yoksa, gerçek anlamda ne ‘inanan bireyler topluluğu’ manasındaki bizzat ‘Kilise’ ne de bir inanç olarak Hıristiyanlık değildir.
III. Yeni Ahit’te Anarşist Anlatımlar: Bir Anarşist Olarak Hz. İsa
Hıristiyan anarşistler, Hıristiyanlık’ın anarşist düşünceyle uyumlu olduğunu ispatlamak için, hem Hıristiyanlık tarihinden hem de Kitab-ı Mukaddes’ten, özellikle de Hz. İsa’nın İncillerdeki tavırlarından deliller ileri sürmektedirler. Burada, Hıristiyanlık’ın ilk üç asrının ele alındığı tarihi verileri değil, anarşistlerin Kitab-ı Mukaddes’ten naklettikleri deliller ele alınacaktır.
Hıristiyan anarşistlerin iddialarını temellendirdikleri en önemli veriyi şüphesiz Hz. İsa sunmaktadır. Onlara göre, İncillerde anlatılan Hz. İsa’nın sözleri ve davranışları toplu halde değerlendirildiğinde karşımıza bireyi ve şahsı koruyan, insanı her türlü insan-dışı (müesseseler, krallıklar, v.s.) güçlere karşı koruyan ve bu hassasiyetini pasifist bir şekilde ifade eden bir anarşist çıkmaktadır. Hatta, bazı sözleri ancak bu perspektifle değerlendirildiğinde bir anlam ifade etmektedir.
Tolstoi’ya göre, Kiliseler Hz. İsa’nın gerçek öğretisini tahrif etmişlerdir (distortions). Ona göre, Hz. İsa’nın öğretileri şu beş esasta toplanabilir: 1. Kızmamak; 2. Hırslı olmamak; 3. Yalan yere yemin etmemek; 4. Kötülüğe karşı güç kullanmamak; 5. Ayrım yapmadan herkesi sevmek. Ona göre, bu kurallara uymak, hayatı temelden değiştirecek ve her türlü yönetime ve uluslar arasındaki savaşlara son verecektir.8
Jacques Ellul’e göre, Hz. İsa daha görevine başlamak üzere iken kendisine Şeytan tarafından teklif edilen her türlü dünyevi iktidarı reddetmesi bile, onun özde anarşist bir anlayışa sahip olduğunu göstermektedir. Matta ve Luka İncillerinde anlatıldığına göre; Şeytan (Diabolos) Hz. İsa’yı üç defa denemiştir. Bu denemelerin Matta’ya göre üçüncüsü, Luka’ya göre ise ikincisi şu şekilde nakledilmektedir:
‘Bu kez İblis, İsa’yı çok yüksek bir dağa götürdü. Yeryüzünün tüm ülkelerini ve zenginliklerini O’na göstererek şöyle dedi: ‘Eğer yere kapanıp bana taparsan, bunların tümünü sana veririm.’ İsa, ‘Çekil, şeytan!’ diye yanıtladı, ‘Çünkü şöyle yazılmıştır: ‘Tanrın Rabb’e tapacak. Yalnız O’na kulluk edeceksin.9 ‘10
‘Bu kez İblis, İsa’yı yüksek bir dağa çıkardı. Yeryüzünün tüm ülkelerini bir anda O’na göstererek şöyle dedi: ‘Bu yetkinin tümünü ve ülkelerin görkemini sana vereceğim. Çünkü o bana verilmiştir, ben de onu her istediğime veririm. Eğer bana tapınırsan, bütün bunlar senin olacak.’11
Ellul, hem Matta’nın hem de Luka’nın aktardıkları ve dünyevi her türlü iktidar ve otoritenin Hz. İsa tarafından reddedilişini anlatan bu sahnede dikkat edilmesi gereken çok önemli ifadeler yer almaktadır. Bu sahnelerde Şeytan, Hz. İsa’ya sadece kutsal toprakların hükümdarlığını teklif etmemektedir. Aksine, ‘Yeryüzünün tüm ülkelerini ve zenginliklerini’ ifadesi ile bütün milletlerin hükümdarlığını teklif etmektedir ki, bu da Hz. İsa’nın vereceği hükmün ‘umûmî’ olduğunu göstermektedir. Yani, ülke sınırlaması getirmeden her türlü ve her çeşit politik iktidarın reddedilmesini ifade etmektedir.
Ellul’ün dikkat çektiği diğer bir nokta ise; Luka’da geçmekte olan ‘Çünkü o bana verilmiştir, ben de onu her istediğime veririm’ şeklindeki ifadedir. Buna göre, dünyevi iktidarların tamamı ‘Şeytan’a aittir’ ve onu ‘Şeytan dilediğine verir’. Ellul’e göre, kelime anlamı ‘bölmek, parçalamak’ olan Şeytan’ın (Diabolos) insanlığa verdiği her şey onun özelliğini taşımaktadır. Buna göre, dünyevi iktidarlar ve hükümranlıkların tamamı insanları birbirlerine düşürmekte ve birbirlerinden ayırmaktadır. Bu nedenle, dünyevi her türlü iktidarın gerçek sahibi Şeytan’dır ve o, onu dilediğine, yani ‘kendisine tapan herkese’ vermektedir. Bu ise, Hz. İsa’nın yaptığı gibi, gerçek bir Hıristiyan’ın asla kabul etmemesi gereken bir şeydir.12
Şimdi, anarşistlerin bu iddialarını ispatlamak için ileri sürdükleri bazı örnek metinler zikredilecektir.
a. Hz. İsa’nın ‘Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını da Tanrı’ya verin’ sözü:
Hz. İsa’nın genellikle ‘Devlete ait olanı devlete vermek gerektiği’ şeklinde yorumlanan Markos İncili’ndeki meşhur: ‘Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını da Tanrı’ya verin’13 sözü, anarşistlere göre, Hıristiyanlık tarihinde Hz. İsa’nın en yanlış anlaşılan sözlerinden biri olmuştur. Zira anarşistler, burada Hz. İsa’nın cismani güç -burada devlet- ile ruhani güç -burada Tanrı- arasında ayrım yaptığını ve birey üzerine baskı yapan devlet aleyhine bir açıklama yapmaktadır. Buna göre Hz. İsa, insan kişiliğinin taşıdığı değeri vurgulamak için devleti ayrı tutmuştur. Ona göre, devlet ile birey birleşmek şöyle dursun, iki ayrı evreni oluşturmaktadırlar.14
Bunu anlamak için, Markos’ta zikredilen sözün öncesi ve sonrasına bakmak ve metnin bütünlüğü içerisinde değerlendirmek yeterli olacaktır:
‘İsa’yı kendi sözüyle tuzağa düşürmek amacıyla, Ferisiler’le Herodesçiler’den bazılarını O’nun yanına gönderdiler. Adamlar O’na gelip, ‘Ey Öğretmen!’ dediler, ‘Senin gerçek olduğunu biliyoruz, hiç kimseden çekindiğin de yok. Çünkü kayırıcılık yapan biri değilsin. Tersine, Tanrı yolunu doğrulukla öğretiyorsun. Sezar’a vergi ödemek yasal mı, yoksa değil mi? Ödeyelim mi, ödemeyelim mi?’
İsa onların ikiyüzlülüğünü bildiğinden, ‘Neden beni denemeye kalkışıyorsunuz?’ dedi, ‘Bana bir dinar getirin de göreyim.’ Getirdiler. İsa sordu: ‘Bu gördüğünüz yüz ve yazı kimindir?’ Onlar, ‘Sezar’ın’ dediler. Bunun üzerine İsa, ‘Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını da Tanrı’ya verin’ dedi. O’nun bu yanıtına şaşakaldılar.’15
Anarşistlere göre, Markos’ta zikredilen bu metin bir bütün halinde değerlendirildiğinde, Hz. İsa’nın kendisini suç işlemeye itmek için sınamak isteyenlere karşı alaycı ve bir o kadar anlamlı bir cevap verdiği anlaşılmaktadır. Hz. İsa, üzerinde resmi olduğu için kendisine ait olduğu belli olan Sezar’ın parasını yine ona vermek gerektiğini söylemektedir. Sezar’ın hakkı olan şey sadece ve sadece bundan ibarettir. Onun, insan hayatı ve ölümü üzerinde hakkı olmadığı gibi, insanları savaşa sokmaya ve ülkeleri işgal etmeye hakkı yoktur. Böylece, onun dışında kalan şeyleri ise, onların sahibi olan Tanrı’ya vermek gerektiğini belirtmektedir. Böylece, yegane itaat edilmeye ve yüceltilmeye layık olanın Tanrı olduğunu vurgulamaktadır.16
b. Hz. İsa’nın ‘Aranızda en üstün olmak isteyen, sizlere hizmet etmekle yükümlüdür’ sözü:
Hz. İsa’nın politik otoritelere karşı yaptığı bir diğer açıklama ise, hiçbir istisna yapmadan bütün ulusların başındaki yöneticilerin, hangi politik rejim olursa olsun, uluslar üzerinde baskı kurduklarına dair sözleridir.
Matta İncili’nde anlatıldığına göre, Hz. İsa Kudüs’e doğru havarilerle birlikte giderken, havarilerden Yakub ve Yuhanna adlı iki kardeş olan Zebedi oğullarının annesi, Hz. İsa’dan hükümdarlığı kurulduğu zaman sağında ve solunda oğullarının olmasını istemektedir. Bunun üzerine Hz. İsa:
‘Sağımda ve solumda oturabilme yetkisini vermek bana düşmez. Bu ancak Babam tarafından kendilerine hazırlananlar içindir.’
On öğrenci bunları işitince iki kardeşe öfkelendiler. İsa onları yanına çağırıp, ‘Bilirsiniz ki, ulusların başındakiler onlara egemen kesilirler ve üsttekiler tüm yetkilerini onlara uygularlar’ dedi, ‘Durum sizin aranızda böyle olmayacak. Tam tersine, aranızda en üstün olmak isteyen, sizlere hizmet etmekle yükümlüdür.’17
Hıristiyan anarşistler, bu sözleri ile Hz. İsa’nın herhangi bir politik rejimi diğerinden üstün görmediğini ve tabiatları icabı hepsinin kendi otoritelerini kendilerinden alttakilere uyguladıklarını söylediğini açıkça belirtmektedir. Ancak, Hz. İsa’nın eleştirmekle yetinmediğini, çözümü de sunduğunu belirtirler. Zira, Hz. İsa hangi siyasi rejim olursa olsun, varlık nedenlerinin insanlara hizmet etmek olduğunu belirtmektedir.18
c. Hz. İsa’nın ‘Kılıç tutan herkes kılıçla yok olacaktır’ sözü:
Her türlü savaş ve şiddete karşı olan Hıristiyan anarşistlere göre, Hz. İsa’nın sözleri değerlendirildiğinde O’nun da şiddete ve zulme karşı olduğu görülmektedir. Hatta, kendisine karşı yapılan bir zulmü durdurmaya gücü yetiyor olmasına rağmen, şiddete şiddetle karşılık vermeme prensibine uygun davranmıştır. Özellikle, tutuklanması esnasında söylediği söz bunun en açık delilidir.
Matta İncili’nde, Hz. İsa’nın meşhur Son Akşam yemeğini yiyip Getsemani Bahçesi’nde dua ederken Yahuda İskaryot tarafından ele verildiği esnada sergilediği tavır ve söylediği sözler şöyledir:
‘Yahuda hiç duraksamadan İsa’nın yanına gitti. ‘Selam, ey Rabbi!’ diyerek O’nu öptü. İsa ona, ‘Arkadaş, ne amaçla geldiysen onu yap!’ dedi. Bunun üzerine, yaklaşıp İsa’yı yakaladılar ve tutukladılar. O zaman İsa’yla birlikte bulunanlardan biri kılıcına davrandı, baş kahinin kölesine vurduğu gibi onun kulağını kesti. İsa ona, ‘Kılıcını kınına koy!’ dedi, ‘Çünkü kılıç tutan herkes kılıçla yok olacaktır.’19
Hıristiyan anarşistlere göre, Hz. İsa’nın bu sözü her türlü şiddete karşı mutlak bir hükümdür ve bu yönüyle Hıristiyanlık açısından tarihi bir sözdür. Çünkü, her şiddet başka bir şiddetin doğmasına sebep olur; kınından çıkarılan kılıç başka kılıçların da kınlarından çıkmasına neden olur. Anarşistlere göre, Hz. İsa’nın bu sözü, zorbalığa baş vuran devlete karşı takınacakları tavrı gösteren bütün Hıristiyanlar için bir emirdir: ‘Devlete karşı kılıcınızı kullanmayın; şayet siz buna baş vurursanız, kendiniz de onunla yok edilirsiniz.’ Buna göre, Hz. İsa zalime karşı ‘şiddet-kullanmama’ yolunu tavsiye etmektedir.20
İtaatsiz Dergisi’nin Notu: Bu yazı Köprü Dergisi’nin Bahar 2006, 94. sayısından alınmış olup, Hıristiyan Anarşizmi (bazı yanlış ifadeler olmasına rağmen) iyi anlattığı kanaatiyle buraya alınmıştır. Bu alanda varolan eksikliği bir şekilde azaltması temenni edilmiştir. İyi okumalar.
(İsmail TAŞPINAR
Yrd. Doç. Dr., M.Ü. İlahiyat Fakültesi, Dinler Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyesi.
http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=765 adresinden alınmıştır.) (İTAATSİZ.ORG)
Bibliyografya
Jacques Ellul, Anarchie et Christianisme, Paris 1998.
Henri Arvon, Anarşizm, çev.: Sâmih Tiryakioğlu, İstanbul 1979.
Kutsal Kitap ve Deuterokanonik Kitaplar, İstanbul 2003.
Sylvia Juran, ‘Tolstoi, Lev’, The Encyclopedia of Religion, edit.: Mircea Eliade, New York 1987, c.14, s.546-548.
G. Jacquemet, ‘Anarchisme’, Catholicisme, Hier Aujourd’hui Demain, Paris 1954, c.1, s. 508-510.
Dipnotlar
1. G. Jacquemet, ‘Anarchisme’, Catholicisme, Hier Aujourd’hui Demain, Paris 1954, c.1, s. 508, 510.
2. Henri Arvon, Anarşizm, çev.: Sâmih Tiryakioğlu, İstanbul 1979, s. 24; 72.
3. Jacques Ellul, Anarchie et Christianisme, Paris 1998.
4. Henri Arvon, Anarşizm, çev.: Sâmih Tiryakioğlu, İstanbul 1979, s. 20-21.
5. Jacques Ellul, Anarchie et Christianisme, Paris 1998, s. 7-20.
6. Henri Arvon, Anarşizm, çev.: Sâmih Tiryakioğlu, İstanbul 1979, s. 18.
7. Anarşizmin bu yönü, Alman idealizminin bir uzantısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim, bu düşüncenin izlerini L. Feurbach’ın Hristiyanlığın Özü adlı eserinde görmek mümkündür. Anarşizmin idealist felsefe ile irtibatına dair bkz.: Henri Arvon, Anarşizm, çev.: Sâmih Tiryakioğlu, İstanbul 1979, s. 23.
8. Sylvia Juran, ‘Tolstoi, Lev’, The Encyclopedia of Religion, edit.: Mircea Eliade, New York 1987, s.547.
9. Tensiye, 6/13.
10. Matta, 4/8-10.
11. Luka, 4/5-7.
12. Jacques Ellul, Anarchie et Christianisme, Paris 1998, s. 87.
13. Markos, 12/17.
14. Henri Arvon, Anarşizm, çev.: Sâmih Tiryakioğlu, İstanbul 1979, s. 24.
15. Markos, 12/13-17.
16. Jacques Ellul, Anarchie et Christianisme, Paris 1998, s. 89-92.
17. Matta, 20/23-27.
18. Jacques Ellul, Anarchie et Christianisme, Paris 1998, s. 93.
19. Matta, 26/49-52. Yuhanna’nın İncili’nde ise, kılıcına davranan bu şahsın Petrus olduğu belirtilmektedir: ‘Simun Petrus yanında taşıdığı kılıcı çekerek başkahinin kölesine indirdi ve sağ kulağını kesti… İsa Petrus’a, ‘Kılıcını kınına koy’ dedi.’ Yuhanna, 18/10-11.
20. Jacques Ellul, Anarchie et Christianisme, Paris 1998, s. 97-98.