Erdoğan iktidarı, ittifak güçleriyle birlikte, 12 Eylül darbesinden itibaren kapitalizmin güncel ihtiyaçları doğrultusunda içine girilen neoliberalleşme sürecini hızla sonuca ulaştırdı. Bunu kendi parti tabanında bulunan yoksul halk kitlelerini “Erdoğanist İslam yorumu” ve laiklik-dindarlık, Türk Kürt, Alevi-Sünni gibi karşıtlıklar üzerinden konsolide ederek ayrıca kapitalizmin o dönemki koşullarında ülkeye giren sıcak parayı ucuz kredi olarak dağıtarak yaptı. Kapitalizmin güncel ihtiyaçları doğrultusunda devletin dönüşümünü sağladı.
İktidar koalisyonu eliyle nihayete erdirilen neoliberal dönüşümler halka daha fazla açlık, yoksulluk, işsizlik ve çaresizlikten başka bir şey getirmemekte.
Dayanılmaz hale gelen ekonomik kriz, işsizlik, yoksulluk, pahalılık, erkek şiddeti, ekolojik kriz gibi onlarca sorunla çevrelenen toplum durmadan öfke biriktiriyor. İktidar koalisyonunun, sermaye ile birlikte bu krizlerin müsebbibi olduğu ve hiçbirini çözemeyeceği ise açıkça görülmekte. Bu toplumsal öfkeyi bastırmak için şiddet aygıtları durmadan genişletilse de bunun tek başına yeterli olamayacağı açık.
İktidar koalisyonu iktidarda kalabilmek için büyük ölçüde sarsılan hegemonyasını yeniden tesis ederek inşasında olduğu faşist rejimi kurumsallaştırmak zorunda.
Kapitalizmin yapısal krizi derinleşirken iktidar koalisyonunun görevi sermayeye yeni kar alanları sağlamak. Bunu da ancak sömürüyü daha da derinleştirerek, doğayı daha fazla talana açarak, kadınlara yönelik emek ve beden sömürüsünü derinleştirerek gerçekleştirebilir. Bu politikaları gerçekleştirirken halk nezdinde rıza üretmesi ise çok zor.
Bu yüzden kurumsallaştırmaya çalıştığı faşist rejimle, vahşi sömürü düzenini garantiye almayı amaçlıyor. Bu rejimin meşruiyeti ise Diyanet eliyle, “Erdoğanist İslam yorumu” dayatılarak sağlanmak isteniyor.
Diyanet’in Rolü
Diyanet İşleri Başkanlığı, iktidar koalisyonunun kurumsallaştırmaya çalıştığı faşist rejimde çok önemli bir rol üstlenmekte. 12,9 milyar TL gibi rekor bütçesiyle, artık meşruiyetini bütünüyle yitiren yeni rejimi ayakta tutacak meşru zemini ve toplumsal dönüşümü sağlamakla görevli.
İktidar koalisyonu, Erdoğanist İslam yorumunu Diyanet aracılığıyla tüm topluma dayatırken Diyanet’i de inşa etmeye çalıştığı yeni rejimin merkezine koyuyor.
Yargıtay binasındaki adli yıl açılışından, MİT’in yeni hizmet binası açılışına kadar devletin tüm kurumları Ali Erbaş’ın dualarıyla açılıyor.
Diyanet İşleri Başkanı’nın protokoldeki yerinin, Genelkurmay’ın önüne geçirilmesi de bu sürecin bir parçası. İnşa edilmeye çalışılan yeni rejimle birlikte kurulan yeni statüko sağlamlaştırılmaya çalışılıyor. Bu statükonun önemli bir parçası ise Diyanet.
Toplumsal Dönüşüm ve Rıza Üretme Aracı Olarak Diyanet
Diyanet, örümcek ağı gibi toplumu her yönden sararak iktidar koalisyonunu sıkıştıran toplumsal dinamikleri çözmeye ve toplum üzerinde dini bir hegemonya kurmaya çalışıyor.
Bu amaçla;
Kamu kreşleri bütçe yetersizliğinden kapanırken Kuran Kursları okul öncesi kurumlar haline getiriliyor.
Eğitim sisteminin niteliksizleştirilmesiyle, Ortaokuldan itibaren açılan İmam Hatiplerle, müfredatın bütünüyle bilimsellikten uzaklaştırılmasıyla yeni neslin inşa edilen rejime uygun şekilde yetiştirilmesi amaçlanıyor.
Maddi imkânı olmayan üniversiteliler cemaat yurtlarına mecbur bırakılırken 81 ilde Diyanet tarafında açılan Kuran Kursları “müjdeleniyor”.
KYK yurtlarına “Manevi Danışman” adı altında din görevlileri atanıyor.
Ayrıca genel bir uygulama olarak sosyal hizmet kurumları Diyanet’le, dini cemaatlerle ortak protokoller imzalamakta veya bu sosyal hizmetler Diyanet’e devredilmekte.
100 milyonu aşkın bütçeyle 81 ile yayılan aile ve dini rehberlik büroları, kadınlara her türlü şiddete, tacize, tecavüze katlanmalarını ve eşlerine itaat etmelerini salık veriyor. Evlilik adı altında çocuk istismarı meşrulaştırılıyor.
Böylece kadınlar ve çocuklar çaresizlik içinde ailedeki erkeklerin insafına bırakılıyor. Erkeklerin sisteme olan öfkesi, onlara ev içinde hizmet edecek “itaatkâr kadınlar” “verilerek” dengelenirken; aile içine hapsedilen kadınların, ücretsiz ev içi emekleriyle hızla yoksullaştırılan ailelerin gelirlerini dengelemeleri sağlanıyor. Toplumsal yeniden üretim, yine kadınların görünmeyen ev içi emekleriyle garanti altına alınıyor. Tüm haklarından yoksun bırakılan kadınlar, sermaye için de ucuz ve itaatkâr iş gücü olarak kullanılmak isteniyor.
Kurumsallaştırılmak istenen faşist rejimin en küçük karakolu olarak kurgulanan muhafazakâr ailelerin “reisi” olarak konumlandırılan erkekler, ailenin bütününü kontrol altında tutuyor. Toplumun bütününü kontrol altında tutma görevi ise yeni rejimin kolluk kuvvetlerine veriliyor. Böylece, oluşturulmak istenen yeni rejimin en tepesinde bulunan “reis”in hegemonyası, toplumun tüm hücrelerine yayılmış oluyor.
Diyanet İşleri Başkanlığının tüm bu icraatları, inşa edilen yeni rejime uygun bir toplumsallaşma yaratma ve dini rıza üretme aracı olarak kullanarak, yoksul halk kitlelerinin durmadan biriken öfkesini soğurma amacı taşıyor.
Yoksul halk kitleleri, emekçiler, kadınlar, gençler, çocuklar; iktidar koalisyonu ve sermaye iş birliği ile korkunç bir sömürüye tabi tutulurken, en zaruri ihtiyaçlarını karşılama karşılığında dini cemaatler tarafından teslim alınmak isteniyor.
Diyanet ve cemaatler toplumu dizayn ederek bu rejimin rıza mekanizması olmaya çalışıyor.
“Fetva” Cumhuriyeti
Diyanet, toplumsal öfkeyi tümüyle tetikleyen durumlarda, bu öfkeyi iktidar koalisyonu tarafından düşmanlaştırılan bir toplumsal gruba doğru akıtacak fetvalar vererek faşizmi besliyor.
Bunun en tehlikeli örneğini, iktidar koalisyonunun pandemiyi yönetememesinden kaynaklı yükselen toplumsal öfkenin, Diyanet’in pandemiden LGBTİ+’ların yaşantısını sorumlu tutan fetvalarıyla LGBTİ+’lara yöneltilmeye çalışılmasıyla yaşadık.
İktidar koalisyonunun yönetemediği her durumda, halkın iktidara yönelik öfkesini dizginlemeye çalışan fetvalarla da sık sık karşılaşmaktayız.
İktidar koalisyonunun halkta öfke yaratan hamleleri için, Diyanet fetvaları üzerinden rıza üretilmek isteniyor.
Diyanet, halk güçlerinin her alanda verdiği hak ve özgürlük mücadelelerini ise yine fetvalarla gayrimeşru ilan etmekten çekinmiyor.
Kurulan Diyanet TV’nin genişletilmesiyle de kendi medya gücünü yaratan Diyanet, iktidar koalisyonunun toplumsal tabanı üzerinde bütünlüklü bir konsolidasyon aracı olmaya çalışıyor.
Halk Güçleri Teslim Alınamıyor
Diyanet eliyle yapılan tüm bu hamlelere rağmen, iktidar koalisyonunun kurumsallaştırmaya çalıştığı faşist rejimin halk desteği, kendi kitlesi içinde hızla erimekte. Bu erime, gençler arasında dinden uzaklaşma ve deizm gibi akımlara yönelme olarak kendisini göstermekte.
Halk güçleri için ise mücadele her geçen gün daha büyük önem kazanmakta.
İktidar koalisyonunun dini araçsallaştırarak oluşturmaya çalıştığı yeni toplum biçiminin karşısında gücünü Gezi direnişinden alan yepyeni bir toplum doğmakta. (ARZU KÜÇÜK - ELYAZMALARI.COM)