Türkiye bu girişimle birlikte ÖSO ile doğrudan iletişimi kesip araya biraz mesafe koymaya çalışıyor gibi görünüyor. En önemlisi de yerel halkın Türkiye’ye yönelik “Bunları başımıza siz bela ettiniz” çıkışlarının ve tepkilerinin önünü almak için silahlı militanların askeri yargı gibi yaptırımlarla karşı karşıya kalacağı düzenlemeler yapılacak.


Başlığa bakanlar mizah yaptığımı zannedebilir. Ne de olsa memlekette epeydir izahı olmayan tonla şeyin sadece kara mizahını yapar haldeyiz. Ancak bu ÖSO’nun (Özgür Suriye Ordusu adı altında Esad yönetimine karşı bir araya gelen silahlı gruplar) yeni versiyonu meselesi mizahı yapılamayacak kadar karanlık ve Türkiye’nin başına bela bir gayya kuyusu; dibi de yok.

Sırayla ÖSO’nun 3. versiyonuna ve Türkiye’nin dönemlere göre değişen hedeflerine bakalım!

ÖSO 1

-2011’de Arap Ayaklanması’nın Suriye’ye sıçraması ile birlikte sahadaydı.

-Örgütün içinde Suriye yönetimi ile kapanmamış hesapları olan ve silahlı mücadeleden başka çözüm olmadığını düşünen radikalizmle alakası olmayanlar da vardı, cihatçılar da, bütün derdi yağma-talan olanlar da.

-2011’in başından beri örgüt yapısı bir türlü kurulamadı. Zaten ilk haftalardan itibaren ÖSO bayrağını kendilerine kamuflaj yapan cihatçılar baskın gelmeye başladı. Daha yıl bitmeden ÖSO çatısı altındaki grupları sindiren cihatçılar hızla güç kazanmaya başlamıştı. Sahadaki kazanımların neredeyse tamamı cihatçıların eseriydi ancak henüz cihatçıların Suriye sahasındaki varlığı dünya kamuoyu tarafından şiddetle reddediliyordu ve bu da cihatçıların ÖSO çatısı altında para, silah ve medya desteğinden aslan payını almasını sağlıyordu.

-Türkiye, Şam’daki Esad yönetimini devirmek hedefi ile bu gruplara açık destek veriyordu. Türkiye’deki kampların, hastanelerin, şehirlerin açık olduğu ÖSO militanları Suriye’de TSK tarafından eğitiliyordu.

ÖSO 2

-2011’den beri sahadaki silahlı grupları hızla sindiren cihatçı yapılar iyice belirginleşmeye başladı. Büyük bir güce, silaha ve maddi kaynaklara ulaşan cihatçılar 2012’den itibaren kendi aralarında ayrışma sinyalleri vermeye başladı.

-2013 ve bir sonraki yıl Suriye sahasındaki cihatçıların El Kaide’nin Suriye kolu olan Nusra Cephesine tabi olan cihatçılarla bu örgüte itiraz edenler arasında zaman zaman çatışmalara ve suikastlara varan gerilimlerin tırmandığı yıllar oldu. Bir zamanlar ABD’nin işgali döneminde Irak’ta birlikte savaşmış olan Colani ve Bağdadi yol ayrımına gelmek üzereydi.

-Nihayetinde cihatçılar ikiye ayrıldı. Colani liderliğindeki Nusra Cephesi, Suriye ile sınırlı emirlik sistemi kurmak istiyordu. Bağdadi’nin hedefi daha büyüktü ve Irak’taki radikalizm potansiyelini lehine çevirdi ve kısa sürede Suriye ve Irak sahasında büyük bir alanı ele geçirdi.

-Cihatçılar arası rekabet sürerken ÖSO unutuldu. Zaten ilk günden beri sahada askeri açıdan pek bir ağırlıkları yoktu. Cihatçılar da ÖSO bayrağını kamuflaj, ÖSO çatısını siper edinme gereği görmeyecek kadar güçlenmişti.

-Tarihin en saçma ironilerinden biri gündemimize girdi; iyi cihatçı-kötü cihatçı. Yani IŞİD, Suriye Kürtlerinin öncülüğünü yaptığı siyasi ve silahlı yapılara saldırıyordu; Türkiye açısından iyi cihatçıydı. Ancak diğer taraftan dünya kamuoyu açısından IŞİD kötüydü ve Nusra Cephesi, IŞİD ile savaşıyordu. O zaman Nusra Cephesi, El Kaide’nin Suriye kolu olsa da iyi cihatçıydı, gönül elbette istemezdi ancak el mahkûm dolaylı yollardan da olsa desteklenmeliydi!

-Türkiye’nin bu dönemde hedefi değişmeye başladı. Sahadaki durum Ankara’ya hem Şam’da Esad yönetimini devirecek hem de mevcut iktidara toprak genişleten fatihler sıfatı getirebilecek bir fırsat olarak göründü. Ayrıca Fırat’ın doğusunda Suriye Kürtleri, Arapları da dahil ederek siyasi ve silahlı yapılarını genişletiyorlardı. Bu durum Türkiye için hem tedirginlik verici bir gelişme olarak görülüyordu hem de Suriye sahasına sürekli müdahalenin gerekçesi! Bir taşla birkaç kuş…

-Ama siyaset bu; sahada bunca aktör, ülke, taraf, çıkar savaşı varken şartlar da sürekli değişiyordu. Nihayetinde bir taşla vurulan birkaç kuşun ömrü kısa, yutması zor oldu! Cihatçıların kontrolden çıkması, Rusya ve İran’ın Suriye sahasına ağırlığını koyması, bahar olarak başlayan sürecin yüz milyonlarca insan için kışa dönmesi, insan sellerine dönüşen mülteci akınları derken Suriye’deki vekalet savaşına taraf olan ülkeler birer ikişer çekilmeye başladı. Bir tek Türkiye kaldı geriye!

-Çekilen ülkeler silah, para, siyasi ve medya desteğini de yanlarında götürdüler. Haliyle Suriye’nin kuzeyinde on binlerce militan ve bir o kadar cihatçı ile Türkiye baş başa kaldı. Ankara ısrarla Esad yönetiminin devrilmesi gerektiğine dair açıklamalar yaparken sahadaki militanların maaşlarından araçlarının benzinine, üstlerindeki kıyafetten kumanyalarına kadar devasa bir kara deliği Türkiye gönüllü olarak üstlendi.

-Türkiye desteklediği gruplar üzerinden Suriye’nin kuzeyinde geniş bir alanı kontrol ediyordu, cihatçılar da İdlip’e sıkıştırılmıştı.

-ÖSO’nun adı göz yaşartan, yürekleri ısıtan söylemlerle Milli Ordu’ya çevrildi. Bu silahlı gruplar kontrol ettikleri bölgelerde yağma, talan, tecavüz, örgüt içi çatışmalar ve suikastlar, kaçakçılık derken Suriye’nin kuzeyini tam anlamıyla kanunsuzlar bölgesine dönüştürüyordu.

-Türkiye’de ekonomik öncü sarsıntılar yıllar geçtikçe daha büyük şiddette depremlere dönüşürken Ankara açısından yıllardır kriz üstüne kriz yaşanan ülkelerle ilişkileri normalleştirme zorunluluğu artık göz ardı edilemez noktaya geldi. Bölge ülkeleri ise Türkiye’den Suriye’nin kuzeyinden çekilmesini, silahlı gruplara desteğini kesmesini istiyordu. Şam’ın hayrına değil tabii ki, Türkiye’yi de kapsayabilecek enerji hatlarının, ticaret güzergahlarının selameti için o bölgede güvenlik sağlanmalıydı ki, bölge ülkeleri de önlerini görebilsin!

-Nihayet Ankara, Şam ile barışabileceğini duyurdu ve Suriye’nin kuzeyinde küçük kıyametler kopmaya başladı. Önce Türkiye karşıtı bayrak yakmaya ve TSK askeri araçlarına saldırmaya varan gösteriler başladı. Hem “Şimdi bize ne olacak?” diye sormaya başlayan cihatçılar hareketlenmeye başladı hem de yıllar içinde kavuştukları güçten ve paradan feragat etmek istemeyen Milli Ordu içindeki gruplar!

-Türkiye’nin tam olarak kontrol edemediği Milli Ordu içindeki gruplar toplu-tüfekli çatışmaya başladı, cihatçılar da çatışan taraflardan birinin imdadına yetişti ve Afrin’i ele geçirene kadar da durmadı.

ÖSO 3

-Şimdi sahadan gelen bilgilere göre Türkiye bir kez daha silahlı gruplara el attı. Yani ÖSO’nun üçüncü versiyonu yolda. Saha kaynaklarına göre, geçen hafta Türkiye’de ÖSO’nun önde gelen liderleri ile toplantı yapıldı.

-Türkiye’nin amacı; bu silahlı grupları tek çatı yetmez, tek komuta altında toplamak. Kendi aralarında çatışan grupların tasfiye edileceği belirtiliyor. Ayrıca iddialara göre, silahlı gruplar hiçbir şekilde Türkiye’nin herhangi bir resmi kurumu veya görevlisi ile doğrudan iletişim kurmayacak; bütün iletişim kurulacak komutanlık üzerinden sağlanacak.

-Türkiye bu girişimle birlikte ÖSO ile doğrudan iletişimi kesip araya biraz mesafe koymaya çalışıyor gibi görünüyor. En önemlisi de yerel halkın Türkiye’ye yönelik “Bunları başımıza siz bela ettiniz” çıkışlarının ve tepkilerinin önünü almak için silahlı militanların askeri yargı gibi yaptırımlarla karşı karşıya kalacağı düzenlemeler yapılacak. Ayrıca bütün ekonomik ve hukuki yüküyle birlikte Türkiye’nin elinde kalan bu silahlı militanlardan Türkiye karşıtı olanların tasfiye edilerek krizin fırsata dönüştürüleceği bir yapı ortaya çıkarılacak. Yani Türkiye’nin yıllardır her açıdan büyük ‘yatırım’ yaptığı silahlı gruplar Türkiye’nin sözünden çıkmayacak hale getirilip Şam ile pazarlık kozuna dönüşecek.

-Türkiye’ye itiraz eden, ‘Tek komutanlık bize uymaz’ diyen gruplar büyük ihtimalle Rusya’nın insafına bırakılır. Bu grupların veya militanların bir kısmının HTŞ’ye-cihatçılara katılması da mümkün. Kaldı ki, HTŞ ile Türkiye arasındaki mesafe de çok değil; en azından HTŞ içindeki Türkiye’ye yakın gruplar üzerinden cihatçılara yönelik bir tasfiye-düzenleme operasyonu gelirse hiç şaşırmamak lazım!

Bu arada kimileri “Türkiye cihatçıların önünü açıp İdlip’e kadar ilerlemesini sağladı. Nihai hedefi de Suriye’deki Kürt yapılar ile cihatçıları karşı karşıya getirmek” diyor ancak sahadaki duruma bakılırsa Türkiye’nin şu anda önceliği çığırından çıkan grupları toparlayıp mümkünse krizden kârla çıkmak! Bu girişim başarılı olursa Kürtlerle ilgili senaryonun olasılık ihtimali var ancak girişim başarılı olur mu, orası oldukça muğlak! (HEDİYE LEVENT - EVRENSEL)

Daha yeni Daha eski