Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

Reviews

SHOW_BLOG

Uzun Soykırım – Indrajit Samarajiva

Hissettiğiniz acı tarihin değişme sancısıdır, böyle değişir tarih. Bu duygu, milyarlarca beynin fiziksel olarak yeniden düzenlenmesinin, esk...

Hissettiğiniz acı tarihin değişme sancısıdır, böyle değişir tarih. Bu duygu, milyarlarca beynin fiziksel olarak yeniden düzenlenmesinin, eski muzafferler artık yenilgiye uğradığında eski tarihin yeniden yazılmasının ve sonuncunun artık birinci olmasının duygusudur


11/9/2001’den sonra Amerika Müslüman coğrafyasında en az 4,5 milyon insan öldürdü. On yıllardır tüm Ortadoğu’da Müslümanları aç bırakıyorlar, işkence ediyor ve öldürüyorlar. Amerika en az 38 milyon insanı evlerinden, yurtlarından etti. Sayısız insan, özellikle de çocuklar yoksunluktan öldü. Sadece 2001’den sonra 7,6 milyon çocuk aç bırakıldı. Buna ‘akut beslenme yetersizliği’ diyorlar, gerçekte bu tamlama, aç bırakmaya ‘beyazların’ verdiği addır, tıpkı ‘yaptırım’ın aslında aç bırakma kuşatmalarına verdikleri ad olması gibi. Gördüğünüz gibi İsrail’in kötülüğünde özgün bir yan yok. Sahibi de, köpeği de her zaman olduğu gibi insanları ısırıyor.

İsrail’in şu anda işlediği insanlık suçları, Amerika’nın on yıllardır işlediği suçlardır. İngiliz emperyalizminden devşirilmiş; Aç bırakma kuşatmaları, işkence kampları, sağlık sisteminin tahrip edilmesi, beyaz kadınların tecavüze uğradığı ve beyaz medeniyetin tehdit altında olduğu yalanları; İngilizlerin omuzlarının üstünden not alan Nazilerle ,Amerikalıları aynı çizgide birleştirir. Amerikalılar özgürce [liberally] savaş suçları işler ve buna liberal demokrasiyi yaymak derler. Gerçekte yaydıkları bombalar, açlık, hastalıklar, ölüm ve işkence ile hem dünyayı hem de kendi hazinelerini yağmalamaktır. Bugünlerde, İsrail’in soykırımcı vahşetini kesintisiz olarak naklen izliyoruz, ancak bu vahşet on yıllardır devam ediyor. İsrail diye bir şey yok, bu Amerika’nın Amerika olma hali. Nasıl başladıysa öyle devam ediyor; soykırımlarla.

Tarihsel gırtlak temizleme

Gazze’de şu an şahit olduğumuz, gerçekte bu yüzyılın başında başlayan bitimsiz soykırım, sömürge döneminin başlangıcına kadar uzanan soykırımdır. Bugün doruk noktasına Filistin’de ulaşan bu olgu, ne Gazze’de ne de 7 Ekim’de başlamıştır. 7 Ekimde başlayan şey, Filistinli mücahitlerin önderliğinde insanların ayağa kalkması ve tarihi yeniden konuşmaya başlamalarıdır (tarihi yeniden yazmak daha uzun sürer, çünkü önce tüm eski yazarların yenilgiye uğratılması gereklidir).

Tarihin nasıl algılandığı büyüleyicidir, çünkü –hangi sinirsel ağda olursa olsun, tıpkı her algılama gibi- nörologların ‘aktivasyon yayılması’ dediği şeyle bağıntılıdır. Her algılama, bir bölgede aktivasyon olarak başlar ve sonra yayılır. Bugünü nasıl algıladığınız, geçmiş ve gelecek algınızı da değiştirir. Örneğin yüzyıllar süren gelişme, 2000 yılındaki çöküşten sonra o kadar da muhteşem görünmeyebilir. Ondan sonra açıktır, ki boktandır. Tarih , hikayeyi nerede başlattığınız ve nerede sonlandırdığınıza göre değişir.

2001 yılında çatlamaya başlayan ve 2023 yılında tamamen dağılan uzun bir emperyal tarihin dönüm noktasındayız. Muzafferlerin tarihi yeniden yazdığı söylenir, Amerika kaybetmeye başladığında, tarih de kendini yeniden yazmaya başladı. 2001’de ortaya çıkan tarihsel çatlak, çılgınlar gibi basılan paranın ve on yıllar süren bombardımanın altında gizlenmeye çalışıldı ama nafile, tarihsel olarak konuşursak ABD 2001’de sona erdi. 9/11’de Amerika, 3 ayağının 2’sinden vuruldu, Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon. 3. ayak, Kongre Binası ise kıl payı kurtuldu (2021’de Trump görevi tamamladı) ve (her kim yaptıysa) Amerika dünyanın gözleri önünde iğdiş edildi. Çinlilerin dediği gibi ‘göklerden gelen karar’ tecelli oldu. Kadim inanışa göre eğer bir kentin tanrılarının kutsallığını kirletirsen, o kent tüm gücünü kaybeder. Amerikalılar paraya tapar, Dünya Ticaret Merkezi düştüğünde tanrıları da düştü. Bu her şeyin sonuydu, yaşadığımız yüzyılın geri kalanı ise yarım kalan işlerin tamamlanmasından ibaret. Amerika artık düştü ve Afganistan’ın kaybından beri ricat devam ediyor.

Uzun Soykırım

İsrail’in Gazze soykırımı, bu petrol havzasında Amerika’nın on yıllar boyu süregiden soykırımının sadece zirve noktasıdır. Ben buna ‘Uzun Soykırım’ adını verdim, benim tüm yetişkin hayatım boyunca devam eden Müslümanların kitlesel katliamı. Sanırım siz de oradaydınız, ama benim hatırladığım gibi mi hatırlıyorsunuz? Çünkü ben bu sürecin uzunca bir bölümünde bilinçsizdim. Öğrendiğimde, yukarıdaki rakamlar benim için büyük bir süpriz olmuştu. Toplam emperyal nüfus arasında soykırımcı fitne o kadar etkiliydi ki, ölü Araplar sayılmıyordu bile. İşte bu soykırımın tedrisatıydı. Amerika 2001’den beri akıl dışı bir şiddeti normalleştiriyordu, o günden bugüne aç bırakmadıkları, bombalamadıkları bir gün bile geçmedi. Televizyon seyrederken kemiklerden yapılmış koltuklarda oturuyorlardı. Ve bu soykırım benim zihnimde tamamen normal bir şeydi. Ama nesnel olarak baktığınızda (öldürülmüş, yerlerinden edilmiş, işkence görmüş, travmaya uğratılmış milyonlarca insan) ve sonra, (her bir ruhun katlanmak zorunda kaldığı acı ve terörü) öznel olarak düşündüğünüzde, Amerika’nın ‘Teröre Karşı Savaş’ını, (War on Terror) ‘Terör Savaşı’ (War of Terror) olarak adlandırmak daha mantıklıydı. Tek yapmanız gereken şey ‘beyaz’ olmayan insanların da tıpkı bizim gibi duyguları olduğunu ve şiddet karşısında acı çekme yetenekleri olduğunu kabul etmekti.

Gazze soykırımı, kanla yapılmış sundaenin [ABD menşeli dondurmalı bir tatlı] üzerindeki çilekti sadece. ‘İsraillliler’, temelleri soykırımla atılmış çökmekte olan bir imparatorluğun, düşmüş savaşçılarıydı sadece. Amerika, Kanada ve Avusturalya’nın yamyam kolonilerinden, Avrupa ve İngiltere’nin ruhları kemiren başkentlerinden toplanmışlardı. Ben buna tek bir “Beyaz İmparatorluk’ diyorum, biz, en dipte olanlar için ne fark var ki aralarında? Ha ‘Union Jack’ (İngiliz bayrağı), ha ‘Stars and Stripes’ (Amerikan bayrağı), ha Ali Veli, ha Veli Ali, sonuçta bizi soymaya çalışan aynı ‘beyaz’ o. çocuğu. Benim ülkem, Portekizliler, Hollandalılar, İngilizler ve şimdi de Amerikalılar tarafından sömürgeleştirildi. Ekonomi politikamız -şu anda- ‘centilmenlik anlaşması’ ile her zaman bir Avrupalı tarafından yönetilen IMF (bu bir varlık talanı kulübü) tarafından yürütülüyor.Yalanlar değişiyor ama gerçek hep aynı. Tüm dünya, görünmezlik zırhı altında semiren şeytani bir ‘Beyaz İmparatorluk’ tarafından tüketiliyor. ‘Beyaz Şeytan’ın en büyük numarası, bizi yokluğuna inandırması oldu. Ama şimdi takke düşüyor, kel görünüyor.

İmparatorluğa dahil olan insanlar örtük de olsa bazen, Amerikalı general ‘Meek’, Mark Milley’in yaptığı gibi, kötü olduklarını kabul ederler:

“İsrail’in yaptkları konusunda erdem taslamaya başlamadan önce, ki ben de Gazze’de ölen masum insanlar nedeniyle dehşete düşmüş durumdayım, bizim, yani ABD’nin Musul ve Irak’ta binlerce sivili öldürdüğümüzü, Normandiya çıkarmasının 80. yıldönümü kutlamalarına hazırlanırken, Normandiya’da 12 bin Fransız sivili katlettiğimizi unutmamalıyız. 69 Japon kentini yok ettik, ki bunlara Hiroşima ve Nagasaki dahil değil. Kendi hükümetlerinin yaptıkları şeylerle hiçbir ilgisi olmayan muazzam sayıda masum insanı öldürdük.”

Neredeyse 12’den vurdu. İnsanlar sanki bu beklenmedik bir şeymiş gibi “Eğer İsrail’i eleştiriyorsanız, Amerika’yı eleştirmelisiniz’ diyorlar. Haklılar. Bir kere soykırımı idrak ettiğinizde, geçmişe doğru tüm tarih boyunca hep soykırım olduğunu fark edersiniz ve eğer onlar sizin çocuklarınızı öldürmek için geldiğinde, cesur Direniş Ekseni gibi şiddetle direnmezseniz, geleceğe doğru da hep soykırım olacağını anlarsınız. ‘Beyaz İmparatorluk’taki hiçbir anlamsız ülke bağışlanmaya layık değildir. ABD, Kanada, Almanya, Avusturalya, Büyük Britanya, hepsini tarihin çöplüğüne göndermeliyiz. Onlar sadece galip gelmiş Nazilerdir, Hitler’den daha iyi olduklarını, bu nedenle iyi olduklarını söyleyerek zihinlerimizi on yıllardır süren kesintisiz propagandanın altına gömmüşlerdir. Ve aslında Hitlerden tek eksikleri ‘beyazları’ bu katliamın dışında bırakmış olmalarıdır. Hitler’in Avrupa’yı sömürgeleştirmesiyle, İngilizlerin geri kalan herkesi sömürgeleştirmesi arasındaki tek fark budur. Eğer ‘beyazları dışarda tutarsanız, ‘Beyaz İmparatorluğun’ kaçınılmazlığını ve görünmezliğini kabul ederseniz. İşte bu yolla Uzun Soykırım bu kadar uzun sürmüş ve gözle görünür açıklıkta saklanmayı başarabilmiştir.

Uzun, Çok Uzun Soykırım

Uzun, Çok Uzun Soykırım asırlardır sürmektedir. Avrupalılar birbirlerini öldürmeye başlamadan önce milyonlarca insanı öldürdüler ve sömürgelerinde oluşturdukları müstahkem mevkilerinde milyonlarca insanı öldürmeye devam ettiler. Avusturalya, Amerika ve Kanada gibi menfur şeyler oluşturmak adına, şiddet kullanarak sınırlar çizmeden ve sonra da yasal olmayan göçten yakınmaya başlamadan önce, milyonlarca insan öldürdüler. Milyarlarca insanı yoksullaştırmak Avrupa’yı zenginleştirmek adına milyonları öldürdüler.Bu kesintisiz “Beyaz İmparatorluk’ insanları döverek, süngüden geçirerek öldürdü, üzerlerine nükleer bombalar attı, beşikteki bebekleri açlığa mahkum etti ve en yüksek teknolojiyi en aşağılık amaçlar için kullandı. Her şeyi yaptılar ve her şey tamamen normaldi. Esaretimiz on yıllar, değil yüzyıllar boyunca sürdü. Ama artık bir noktada bu döngüyü kırmalıyız.

Uzun Soykırım (tekil olarak) dediğimde kastettiğim 2001’de başlayan, 9/11 sonrası savaşlardır. Savaşların Bedelleri (Costs of Wars) projesinin saydığı cesetlerdir. Bu bile tek başına tarihsel boyutlarda bir soykırımdır. Naziler 12, Güney Eyaletleri Konfederasyonu (ABD iç savaşında) ise sadece 4 yıl iktidarda kaldı ama ABD tam 23 yıldır bu soykırımı sürdürüyor. İsrail’deki büyük final ise (inşallah), sömürgeci şiddetin mutlak orjisidir, canlı yayınlanmasının nedeni ise seyretmemizi istemeleridir. Bu, şimdiye kadar dünyanın gördüğü en büyük toplumsal işkence temaşasıdır. Başka bir ‘Holocaust’tır (Nazilerin Yahudi soykırımı). Gerçekten de gelecek nesiller için İsrail’i Nazilerle kıyaslamak gereksiz hale gelecektir. Gelecekteki kıyımlar İsrail’inkilerle kıyaslanacak ve Amerikalılar da suçlanmaktan kurtulamayacaklar. Tarihsel olarak konuşursak, savaşın hemen sonrasında 1947’de Filistin’de yeni bir soykırım başlatan, 2. Dünya Savaşı’nın bu kendinden kutsanmış kahramanları gerçek kötü karakterler olarak deşifre olacaklardır.

Uzay zaman tuhaflığı

İsrailli tarihçi Ilan Pappé’nin bu konuda konuşmasını dinlediğinizde İsrail denen şeyin başımıza gelmesinin olanaksız olduğunu düşünürsünüz. “Böyle bir şey nasıl olabilir?” dedirten tarihsel tuhaflıklardan biridir bu durum. “Başlangıcından bu yana geçen 120 yılı aşkın bir süre sonunda, Arap, Müslüman bir Ortadoğu ülkesine bir Yahudi devleti dayatan Siyonist proje çökmenin eşiğinde mi?” diye sorar Pappé. Ve ona kulak verdiğinizde her şey çok açık görünür. Sadece kitlesel şiddet ve propaganda ile sürdürülebilen bu proje, yani İsrail, tabii ki çöküşün eşiğinde. Fosil yakıt hırsızlığı büyük bir enerji gerektirir ve şimdi hem bu enerji hem de bu proje artık iflas etmek üzere.

Tarihin bir noktasında İmparatorluk yorgun düşer ve baskı yapmayı durdurur, tam o anda tarih alevler içinde kalır ve kendini yeniden yazar. Ve o an şimdidir. Tarihin kırılma noktası, Hamas, İslami Cihad ve FKHC’nin cesur adamlarının tarihi kanlarıyla yazdıkları 7 Ekim tarihli Aksa Tufanı’dır. Siz bunu fark etmiş olmalısınız. Arkasından gelen ve küresel çoğunluğu dehşete düşüren, Batı dünyası kaynaklı yok etmeye ve kışkırtmaya yönelik soykırım sefahatine ise hiç kimse gözlerini kapayamadı. Hissettiğiniz acı tarihin değişme sancısıdır, böyle değişir tarih. Bu duygu, milyarlarca beynin fiziksel olarak yeniden düzenlenmesinin, eski muzafferler artık yenilgiye uğradığında eski tarihin yeniden yazılmasının ve sonuncunun artık birinci olmasının duygusudur.

Uzun Soykırım 7 Ekim’den on yıllarca daha yaşlıdır ve Uzun, Çok Uzun Soykırım büyük üzeri 15 kadar büyük büyükbabanızın yaşındadır. Kesintisiz soykırım geriye doğru ABD ve Britanya’nın içinden geçerek ‘Beyaz İmparatorluk” denilen henüz gelişme aşamasındaki canavarın bağırsaklarından, 1947’den çok önce Beytüllahim’e doğru sarkmıştır ve en gözle görünür saldırısı o zaman gerçekleşmiştir. Haçlılar daha sonra Karbon Haçlıları haline geldiler ve zamanla her ikisi de çekip gittiler. ABD ‘Beyaz İmparatorluğun’ tepesindeki hükmünü bir cinayet intiharı ile sona erdiriyor. Şimdi bariz sona ulaştık ve son gittikçe bariz hale geliyor. WB Yeats’in dediği gibi;

Döne döne büyüyen anaforda

Şahin duyamıyor şahincisini;

Her şey yıkılıyor, bel vermiş ortadirek;

Kargaşalık salınmış yeryüzüne,

[Turning and turning in the widening gyre

The falcon cannot hear the falconer;

Things fall apart; the centre cannot hold;

Mere anarchy is loosed upon the world,]

Yeats anarşi kavramını [Cevat Çapan kargaşalık olarak çevirmiş] korkutucu bir şekilde kullanıyor ama Noam Chomsky’nin dediği gibi; “Anarşi, hiçbir zaman kaos anlamına gelmeyen toplumsal bir felsefedir, hatta anarşistler, tipik olarak, yüksek derecede örgütlenmiş bir toplumsallığa inanırlar, sadece bu toplumsallık aşağıdan yukarıya demokratik bir biçimde örgütlenmiştir.” Eğer şahin İsrail artık Filistin’in kalbini gagalayamıyorsa bu iyi bir şeydir. Şahincinin g.tüne tekmeyi basın. Bırakın, bazıları zehirli, binlerce çiçek açsın ve kendileri sadece para sayarken, bize farklı kitaplardan dersler vermeye çalışan ‘Beyaz İmparatorluğun’ yağmacılarının g.tüne tekmeyi basın. Uysal olan mahvolmuş bir dünyayı miras olarak alacak ama mahvedenler mahvolacak. İsrail, ‘Beyaz İmparatorluğun’ kalbinde bir uzay zaman tuhaflığıydı ve şimdi kendi üstüne çöküyor.

Yolluk

Tabii ki İsrail konu dışıdır, biz burada ABD’den bahsediyoruz. ABD geldiği gibi -kitlesel soykırım şiddetiyle- gitmelidir. Yol için son bir soykırım. Vietnam dayağından ve 9/11’in sado mazoşist aşağılamasından sonra, tılsımlarını bir şekilde geri almaları lazım. Ama Hegemonik Herod, Filistinli çocukları öldürerek kendi kaderini gerçekleştiremez. Muzafferlerin tarihi yazdığını söylerler ama Amerika her savaşı kaybetmeye devam ediyor. Amerika davayı kaybediyor.

Amerikalılar en çirkin biçimde çöküyor ve tarih onu bu çirkinliğiyle hatırlayacak. Televizyonda on yıllar boyunca kahramanı oynadılar ama binlerce yıl cani olarak hatırlanacaklar. Nazileri ortadan kaldırdıktan sonra Amerika’nın yaptıkları Nazilerden bin beterdi. Naziler, ‘Beyaz İmparatorluğun’ kötülüğü yanında sadece bir dipnot olarak kaldılar, onlar kemer tokası ile dövülen bir çocuktu sadece. Naziler en azından tarih sahnesinde çok kısa bir süre yer aldılar. Şimdi karşı karşıya olduğumuz şey ise on yıllardır devam eden Uzun Soykırım’dır. Ve bu Uzun Soykırım, en az 17 kuşak boyunca çocuklarımızı öldüren Uzun, Çok Uzun Soykırım’ın bir parçasıdır.

Tabii ki tarihi düşünmek başka, o kızın, bu delikanlının tarihini düşünmek bambaşka bir şeydir. Binlercesinin gözlerimin önünde öldüğüne şahit oldum. Biz konuşurken çocuklar açlıktan ölüyor ve kafaları bombaların altında eziliyor. Sempatik acıyı hissetmeden su içemiyor, çocuğumu kucaklayamıyorum. Sanki kendi çocuklarım defalarca art arda ölüyor. Ben bununla baş edemiyorum ve tarih de baş edemeyecek. İmparatorluk kaybedecek ve küllerin galibi tarihi yazacak.

[indi.ca’daki İngilizce orijinalinden Murat Karadeniz tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]

Hiç yorum yok

EKONOMİ/PARA/PİYASA