Daima Engels: Cesaretimizi hiç kaybetmedik General!
21 yaşındayken topçu birliğinde yaptığı gönüllü askerlik sonrası askerliğe dair tüm bildiklerini işçi sınıfının mücadelesine taşıdı. Tam da bu nedenle, Marx'ın aile çevresinde General dendi ona.
Başka bir dünyanın kapısını açtı Engels, hem teorik hem de politik olarak. O kapının kapatılamaz olduğunu, önüne perde çekip ışığını yok etmeye çalışanlar kadar o kapıdan geçmek isteyenler de biliyor. 129. yıldönümünde bugün Engels’i anmak, yalnızca anımsamakla değil; aynı zamanda ondaki teorik ve politik cesareti hiç kaybetmemek ve yarına taşımakla mümkündür. Engels’i anmak onun cesaretini mümkün kılan tarihsel maddeciliğe, diyalektiğe ve devrimci kişiliğe sahip çıkmak ve sosyalizmi yeniden kurmaktır.
Engels’in tarihsel maddeciliğe katkısı eşsizdir. Marx’la birlikte tarihe “neden” diye sorabilmenin yolunu açtılar. Bu yolda yürüyüp tarih kıtasını keşfettiler. Tarihi aşkın, ereksel bir metafizik olgu olmaktan çıkarttıkları gibi rastgele bir araya gelmiş olaylar yığını olmaktan da kurtardılar. Toplumsal sınıflar arasındaki çelişkilerin çevirdiği koca bir tekerlek gibiydi tarih. Sırtındaki arabayı bir yerden diğerine taşıyordu. Gideceği yer tam bilinemese de geçmiş olduğu ve şu an durduğu yerle ve bu yeri biçimleyen koşullarla ilgiliydi. Sömürü, şiddet, sermaye birikimi arasındaki bağlantıyı ortaya koydular. Sömürü, emperyalizm ve geri kalmışlık arasındaki bağlantının ifşasına imkan sağladılar. Meta fetişizmi ve sınırsız birikim üzerine söyledikleri doğanın tükenişini anlamak ve açıklamak için temel çıkış noktasıdır. Sömürüyü ve buna karşı direnişi yani toplumsal mücadeleyi hayatın amacı yaptılar. Onların kuramı, anlama ve açıklama kadar değiştirmeyi, daha doğrusu kaçınılmaz olan değişimin akışına müdahale etmeyi hedefledi.
Tarihsel maddeciliğin anlam ve kavram hazinesine Engels öncü bir yöntemle katkı verdi: işçi sınıfı etnografisi. Ethno (halk) ile graphy (yazmak) kelimelerinin birleşiminden oluşan etnografi, incelenen topluluğun yaşamına yoğun ve etkin katılarak, bu yaşamın iktisadi, siyasi ve kültürel boyutlarını derin ve ayrıntılı şekilde anlama ve açıklama çabasını ifade eder. İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu kitabında Londra’nın, Leeds’in, Manchester’ın gürültülü caddelerinde, işçi mahallelerinde, fabrikalarında, “pub”larında birlikte olduğu ve gözlemlediği emekçi sınıfın yaşamını ve mücadelesini yazdı. Bu kitap işçi sınıfı etnografisine dayanarak sosyal bilimlerin esasına ilişkin çok şey söyler: sınıfı bütünlüğü içinde görme, toplumsal ve siyasal bağlamı açıklama, üretim noktası ve gündelik hayatın organik birliğini gözetme, dönüşümü var edecek direniş damarlarını arama.
Tarihsel maddecilik cesarettir. Yaşamı anlamayı, açıklamayı ve dönüştürmeyi mümkün kılar. Bu arayışın terk edildiği her yer umutsuzluğa ya da onunla çok benzer kapitalizm içi demokrasi arayışlarına hapsolur. Tarihsel maddeciliğin gücü de güncelliği de, bu teoriyi kafalara çakıp öyle hareket ettirmesinden değil, başka hiçbir teorinin açıklayamadığı durumlarda kendisine baktırmasından kaynaklanır.
Engels’in teorik çalışmalarında oldukça önemli bir yer tutar diyalektik. Diyalektik var olan hareketi, değişimi ve ilişkiselliği kavrama ve yakalamadır. Engels Anti-Dühring ve Doğanın Diyalektiği kitaplarında hücrenin keşfinden, enerjinin dönüşümü yasasından, evrim teorisinden yola çıkarak, “hareket, maddenin oluş halidir” diye açıklar. Diyalektik hareket halindeki bir gerçekliği, o gerçekliğin kendinden, içinde bulunduğu ilişkilerden ve onu o hale getiren süreçlerden yola çıkarak kavrama çabasıdır.
Diyalektik cesarettir. Klasik bilimin formel mantığının karşıtlıklar, ikilikler olarak görüp, durağan, sabit olgular olarak ele aldığı gerçekliği terk etmektir. Bir şey ya vardır ya yoktur, ya olumludur ya da olumsuzdur, ya nedendir ya sonuçtur diye bakmak nasıl da tekrar edici ve bıktırıcıdır. Hareketli ve ilişkisel gerçekliği dondurarak, yalıtık ve ölü halleriyle ele almak yarınsızdır. Diyalektik terk edildiğinde gerçekliğin durgun hallerine bakarken onun oluş ve yok oluşu unutulur, yarının daha farklı olacağı ihtimali terk edilir. Toplumun hareket halindeki gerçekliğine diyalektikten daha yakışan bir çözümleme aracı bulmak mümkün değildir.
Engels’i devrimcilikle buluşturan kişiliği bir ömür boyu değişmez. Onda devrimci tutumun tüm değerleri üst üste gelir, içselleşir: sorumluluk, irade, kararlılık, gözüpeklik, alçakgönüllülük, toplumsal olana sadakat ve samimiyet. O gerçek bir yoldaştır, hem Marx’a hem de teoride açığa çıkan hakikate. Marx’la üretmiş oldukları ortak eserler, birlikte verdikleri siyasal mücadele, yüzlerce mektup, sayısız anı… Kapital’in II. ve III. ciltleri bir dehadan kalan düzensiz not yığını, yorumlar, alıntılar olmanın ötesine geçebildiyse, bu Engels’in yoğun çabası, derin bilgisi sayesindedir.
Onda iyimserlik de öne çıkar. O iyimserdir ve her devrimci iyimser olmalıdır, devrim yaşanmamış gelecek adına geçmişle hesaplaşmaksa eğer. Engels teoriyi tutuculuktan kurtarmak için onu eylemle geleceğe taşımak gerektiğine inandı ve onu savundu. Ütopyacıları eleştirdi ama onlardan geleceği kurma tutkusunu aldı. Geleceği kurma için maddi gelişmeleri değerlendirdi. Ve geleceği kurmada işçi sınıfını özne kıldı. Siyasal stratejilere de sahipti. 21 yaşındayken topçu birliğinde yaptığı gönüllü askerlik sonrası askerliğe dair tüm bildiklerini işçi sınıfının mücadelesine taşıdı. Tam da bu nedenle, Marx'ın aile çevresinde General dendi ona.
Devrimci kişilik cesarettir. Devrimci kişilik birleşmişlik ve dayanışma bağlarıyla kurulan mücadelede yoldaşlık, toplumsal sorumluluk ve erdemle var olmaktır. Ve günümüzde liberalizmden sosyalist siyasete sızan aktivizmden, bireysel sorumluluktan ve anlık tepkilerle siyaset üretmekten çok farklıdır.
Bugün insanlık savaş, küresel ısınma gibi nedenlerle değil devrimsizlik nedeniyle yok olma tehlikesi altındadır. Devrimsizlik kurtarıcıların gelmemesi ya da kapitalistlerin çok güçlü hale gelmesi durumu değil kurtulmak için gerekli hayal gücünün, istemin ve en önemlisi erdemin bitmesi durumudur. Toplum adına değil, sevdiklerimiz için değil, sermaye için çabalamanın normalleşmesidir. Emperyalist müdahalelerin içselleştirilmesi, bağımsızlığın değersiz hale gelmesidir. Ancak Engels’in cesaretiyle devrimi, toplumsal sorumluluğu, iradeyi mücadelede var edebilmek ve şunu söyleyebilmek mümkün: Devrim eski bir efsane, sosyalizm imkansız bir ütopya değil.
Engels, Marx’ın ölümü sonrası 1883’te F. Sorge’ye gönderdiği mektupta şöyle yazar: “İnsanlık zamanımızın en büyük beynini yitirdi.” Ve ekler “düzenbazlara olmasa bile, yer yer yanıp sönen mum ışıklarına, küçük yeteneklere gün doğdu. Nihai zafer yine kesin ama dönüşler, geçici ve yerel sapmalar -bunların hepsi kaçınılmazdır- şimdi biraz daha yeşerecekler. Ne yapalım, bunun da üstesinden geleceğiz; zaten bunun için burada değil miyiz? Bu yüzden cesaretimizi kaybetmekten çok uzağız.” Bizler de 21. yüzyılda aynı cesaretle Engels’in ardından yürümeye devam ediyoruz.
129. ölüm yıldönümünde, biz devrime ve sosyalizme inanmış olanlar Engels'in anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Cesaretimizi hiç kaybetmedik General! GAMZE YÜCESAN ÖZDEMİR - SOL.ORG)