Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Serra Bucak yerel seçimlerin üzerinden geçen 4 ayda yaptıkları çalışmaları ve projeleri anlattı. Bucak, 'Kürtçe yazı' krizinin nasıl geliştiğini de aktardı.


Yerel seçimler için start verildiğinden bu yana şöyle bir sorunun cevabı aranıyor: Belediyelere yeniden kayyım atanır mı? Evet, demokrasinin olduğu memleketlerde bu soru abesle iştigal diye değerlendirilir. Ama Türkiye'de bu yaşandı, HDP'nin kazandığı belediyelere iki kez kayyım atandı. Seçimler bitti ve demokratik ülkelerde insanların aklına bile gelmeyen soru, DEM Partili adayların kazandığı bütün şehirlerde yine soruluyor: Kayyım atanacak mı?

Bunun haksız bir soru olmadığını, seçimden hemen sonra Van'da yaşananlar ile Hakkari Belediyesi'ne kayyım atanmasından anlıyoruz. Seçimlerinde üzerinden 4 ay geçti. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Serra Bucak ile aradan geçen 4 aylık süreci bu sorunun ağırlığı altında konuştuk. Kayyım uygulamasının belediyelerde ve şehirde yaptığı tahribattan yeni hedeflere, bu hedeflere nasıl ulaşılacağına kadar epey mesele konuştuk. Ancak söyleşi, hiç hesapta olmayan bir konuyla, caddelere Kürtçe yazılan trafik uyarılarının valilik tarafından silinmesi meselesi ile başladı.

STANDARTA UYGUN OLMAYAN KÜRTÇE Mİ, YAZI KARAKTERİ Mİ?

Van'da, Diyarbakır'da, Batman'da, Mardin'de caddelere yazılan Kürtçe trafik uyarı yazıları silindi. Bu yazıları kim sildi? İçişleri Bakanı'nın bir talimatı mı var yoksa valiler kendi inisiyatiflerini kullanarak mı sildirdi?

Van'la başladı, Diyarbakır'la sürdü ve devam etti. Bize yazı Vali Murat Zorluoğlu'nun imzasıyla cumartesi günü geldi. Biz yazının Kürtçe'ye yönelik olduğuna dair bir yorum yapmak istemedik. Dedik ki herhalde yazı puntosunda ya da o yazının yaya geçidindeki mesafesine göre belli bir standarta uymadığı düşünülmüş. Ulaşım dairemiz, hukuk danışmanımız değerlendirdi. Dedik ki bizim yazılar bütün standartlara uygun şekilde yapılmış. Anlamak için tekrar yazı yazdık, 'Tam olarak standarttan ne kastettiğinizi anlamıyoruz' dedik. Çünkü biz standartlara uygun görüyoruz bu 19 noktadaki yazılamalarımızı. Hani söz konusu başka bir şeyse duymak, bilmek istiyoruz dedik. Bir yanıt almadık. Bizim yazımızı ve cevabını beklemeden pazar akşamı başladı silmeler. Yani Cumartesi bize yazı geliyor, biz pazar sabahı valiliğe yazıyoruz. Bunların hepsi hafta sonu oluyor. Kamu kurumu olsun, valilik olsun, belediye olsun bazı işler konuşarak değerlendirilir. Vali yardımcıları, bizim hiç haberimiz yok, şeklinde bir yaklaşım sergilediler. Ancak yazı Vali Bey'in yazısıyla, imzasıyla geldi. Sonra baktık ki işte Kürtçeleri sildiler.

Aslında daha önce de yazılar yazılmıştı ve kayyımların silmediği bu yazılar, zamanla kendiliğinden silinmişti. Şimdi neden müdahale ediliyor?

Bu şehirde Kürtçe ile ilgili tartışma yürütmek biraz zorluyor bizi. Çünkü 17-18 yıldır bu şehirde çok dilli belediyecilik hizmetimiz var. Ve bunu pratiğe de dökmüş bir anlayışımız var. Bu 17-18 yıllık pratik, çok dillilik yerel hizmetlere zarar vermedi. Aksine büyüttü, geliştirdi, insanların merakını uyandırdı. Burada bir anadili gerçeği ve bir asimilasyon gerçeği var. Bu anadili konuşan bir nesil var ama konuşamayan yeni bir nesil de var. Onların arasında köprü kurmak yerel yönetimlerin görevi değil mi? Meseleye daha geniş bir perspektifle bakıyoruz. Bizim belediyelerimizin geleneğinde Kürtçe kültür sanat etkinliklerinin yeri çok büyüktür, önemlidir. Bütün bir kent bilir.


Kürtçe trafik yazıları standarta uygun olmadığı için silindi. Ancak Kürtçe tabelalar hatta belediyenin duvarında Şaredariya Mezin ya Amedê (Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi) yazısı var. Bunlar da silinir mi?

Eğer standarta uygun olmayan Kürtçe yazılmasıysa... Demek ki öyle. Yani onların değerlendirmesine, yorumuna göre öyle. Hani henüz levhalara, tabelalara bir şey gelmedi. Belki bununla başlayıp levhaların, tabelaların da indirileceği bir süreç hedefleniyor diye insan düşünüyor. Dileriz böyle olmaz. Böyle olmaması için çaba göstereceğiz.

Şehre atandığında siz Vali Bey'i aradınız ve tebrik ettiniz.

Evet, doğru.

Sonra valiliğin düzenlediği bir toplantıya davet edildiniz ve katıldınız. Aslında yıllar sonra vali ve belediye başkanı arasında bir diyalog kurulmuş oldu. İki tarafın diyalog kurmaya kapalı olmadığı hissedildi.

Vali beyi tebrik ettik, çünkü buraya, bu kente atandı. Nihai hedefimiz tüm kurumlarla birlikte çalışabilmek. Toplumun faydası için birlikte çalışmayı önemsiyoruz. Yatırım İzleme Koordinasyon toplantısına pek çok kamu kurumunun, üniversitelerin, bu kentte yatırım yapan, yatırım planları olan tüm kamu kurumlarının katıldığı bir toplantıydı. İlçe belediyelerimiz de katıldı. Evet, orada yine küçük de olsa bir selamlaşmamız oldu. Kentimizin devasa, kronikleşmiş sorunları var. Bunlara tek başına bir belediye, tek başına DİSKİ ya da valilik cevap olamaz. O toplantı sonrası, DİSKİ birimimiz vali yardımcılarıyla bir araya geldi. Yine sportif faaliyetler konulu bir toplantıya buradaki genel sekreter yardımcımız katıldı. Hani bir normalleşme ümit ediyorsak, bir normalleşmeyi amaçlıyorsak yerelde bu görüşmelerin yapılması gerekiyor. Halkın ve kentin yararı için de bu önemli.

Ama yazının silinmesi kötü bir izlenim bırakıyor.

Evet, yazının silinmesi bazı şeyleri sorgulatabiliyor. Ne oldu? Nereye, hangi yola evrilecek bu süreç? Açıkçası biz de tartışıyoruz bunları. Bir gerginlik siyasetine mi dönülmek isteniyor? Birtakım farklı sesler de var tabi. Hükümet tek başına değil, hükümetin de bir ortağı var. Ankara'da belki bir basınç var, belki bu yönlü bir tartışma, konuşma var. Ama bütün bunların ötesinde, burada kendi anadiliyle iletişim kuran, kendi anadilini benimseyen, geliştiren, kurumlarıyla birlikte büyütmeye çalışan bir sistem var.

'ÇOK ÇALIŞARAK PSİKOLOJİK BASKININ ÜSTESİNDEN GELİYORUZ'

Sokağı dinlediğimizde şöyle bir şey var: Belediyelere iki kez kayyım atandı ve şu anda da politik ortam gergin, belediyelere yeniden kayyım atanabilir. Sokakta bu endişe dile getiriliyor ve biliyorsunuz, seçimden önce de bu endişe konuşuluyordu. Beşinci aya girdik ve ne mutlu ki kayyım atanmadı. Bu süre içinde belediye eş başkanı olarak siz de böyle kaygılar yaşadınız mı ve bu kaygıyla nasıl başa çıktınız?

Doğru, istisnasız herkes yaşıyor bu kaygıyı. Hem bizim için hem belediye çalışanları için zorlu bir beş aydı kuşkusuz. Tam da bahsettiğin noktada bu psikolojik atmosferin içerisinde olmak, zaman zaman o atmosferi aralıyor olmak, önünü görmek... Zaman zaman da o atmosferin sizden veya sizden bağımsız sebeplerle kapanıyor olması... Bunu biz içeride de çok yaşıyoruz. Kendi personelimizin duygusunda da bunu hissediyoruz, görüyoruz. Çok net söyleyelim. Örneğin biz, evet yeni seçildik, önümüzde bir tahribat vardı. Önce bir baktık bu şehirde, bu belediyenin içerisinde ne olmuş? Bir iki ay sonra bazı şeyleri görmeye başladık. Ve sözünü ettiğin 'kayyım atanır mı' psikolojik baskısını da çalışarak, çok çalışarak gidermeye çalışıyoruz. Her gün yeni işler sunuyoruz birimlerdeki arkadaşlarımıza. Yani biz kayyım atanır diye çalışmadan geçirmedik bu süreyi. Çünkü kent 8 yıllık kayyım döneminde büyük bir tahribata uğradı ve biz kayyım atanır mı diye düşünmeden halkımıza hizmet götürmeliyiz.

Çok yenisiniz ancak belediyeye yönelik eleştiriler de var. Mesela şehrin örf ve adetlerinin belediyenin uygulamalarından dolayı olumsuz anlamda değiştiği iddia edildi. Halbuki kurşunlanan kafeler dahil birçok mekan kayyımlar döneminde açılmıştı. Sizin yönetiminizdeki belediyenin sorumlu tutulma çabasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizim bu kent için çalıştığımızı, çalışacağımızı biliyorlar. Bu nedenle saldırma ihtiyacı duyuyorlar. Bu kentin ihtiyaçları neyse onları karşılamaya çalışacağız. Kafe ihtiyacı olur, Kur'an kursu olur, insanlarımızın taleplerini karşılamak için çalışacağız.


'KUR'AN KURSU KAPATMADIK'

Kur'an kursu kapattığınız da iddialar arasında. Kur'an kursu kapattınız mı? Kapatıysanız kaç tane kapattınız?

Hiç kapatmadık. Neden kapatalım? Halkımızın talebi varsa Kur'an kursu da açarız, dil kursu, çeşitli mesleklere yönelik kurslar da açarız. Hatta bakın, Halk Eğitim Merkezi, içinde Kur'an kursu da olan bir projeyi iptal etmek istedi ve biz buradaki kursların devam etmesini sağladık. Değişik semtlerde kurumlarımızın çalışmaları olacak, burada halkın talebine göre kurslar açacağız. Biz bütün kente, mütedeyyin ya da değil, herkese hizmet götüreceğiz. Geçtiğimiz günlerde kadınlar için bir havuzun açılışını yaptık mesela. Çünkü kadınların ihtiyacı vardı.

YEŞİL ALANLAR DA RANTA

Kayyımların tartışılan uygulamalarından biri de imara açılan alanlardı. Bu şekilde tarım alanlarının yanı sıra yeşil alanların da ranta açıldığı iddia edildi sivil toplum örgütleri tarafından. Bu konuda tespitleriniz var mı?

Yeşil alanla ilgili örnek vermek gerekirse: Yeşil alanlara yönelik saldırılar, park ve bahçelerin imara açılması zamanla yeşil alanların azalmasına neden oldu. Demokratik yerel yönetimler döneminde kişi başına 10 metrekare yeşil alan/ortak kamusal alan kriteri uygulanırken, kişi başına 12 metrekare yeşil alan kapasitesine ulaşıldı. Kayyımlar ise Hevsel, Talaytepe, Mastfıroş Tepe'nin vasfını değiştirerek yapılaşmaya açtı ve kişi başına düşen yeşil alan 4 metrekarenin altına geriledi. 

Kayyım döneminde yapılan imar değişikliklerinin ranta neden olduğunu söylüyorsunuz. Buna yönelik somut tespitleriniz var mı?

Var tabi. Bakın mesela Kayapınar ilçesinde 94 bin metrekare alan büyüklüğünde bir parkın (Luna Park) niteliği ticari alan olarak değiştirilerek 29 yıllığına kiraya verildi. 

Kira bedeli önce yıllık 400 bin TL, ardından 600 bin TL’ye çıkartılıyor. Bu devasa alanı kiralayan şirketin sadece park içindeki bir işletmeden (McDonald's) aylık aldığı kira bedeli 350 bin TL. Park içinde izinsiz yükselen yapılarla birlikte farklı büyüklükte 10 işyeri bulunuyor. Söz konusu şirket ayda en az 3 milyon 500 bin TL para kazanırken, belediyeye verilen yıllık ücret 600 bin TL. 

Kayyımlar döneminde 'şartlı-şartsız bağış' uygulaması da dikkati çeken bir işleyiş. Yapılan incelemelerde 'şartlı bağış' adı altında parayı verene 'kişiye özel imar planı' hazırlandığı görülüyor. Mesela Silvan İmar Planı. 200 bin liradan başlayıp 4 milyon liraya kadar çıkan onlarca 'bağışın' sebebi yeşil, spor veya park alanı olan arsaların niteliğinin konut ve ticaret alanına çevrilmesidir. Genesis Hastanesi örneğinde olduğu gibi 'nitelikli işgal' girişimleri yaygınlaştı. Öyle ki kaçık yapı adeta bir borsaya çevrildi. Kaldırımlardan kültürel varlıklara kadar işgaller yaygınlaştı. Ayrıca bakanlıkların belediyeden görüş almadan resen onayladığı planlar rant ve rüşvet çarkını büyüttü. Bakanlığın maliye hazinesi mülkiyetindeki parsellerde belediyeden görüş almaksızın üst ölçekten alt ölçeğe kadar resen planlar yapıp onaylaması, ilerleyen senelerdeki plan çalışmalarında gelişim bölgelerini kısıtlayıcı sorunlar doğurdu. Kayyımlar döneminde bunlara benzer birçok usulsüzlük, kayırmacılık, yolsuzluk tespit ettik.

'BELEDİYEYE AİT 44 TAŞINMAZ BAŞKA KURUMLARA TAHSİS EDİLDİ'

Bir de şu var, kayyımlar seçimlerden hemen önce belediyelere ait birçok yapıyı başka kurumlara devretti. Bu konudaki tespitleriniz nedir? Bu yöntemin belediyeleri zor durumda bırakacağı muhakkak ise bu yapıları geri almak için bir girişiminiz olacak mı?

Başka kurumlara tahsis edilen taşınmaz sayısı 44. Bunlar Sur, Kayapınar ve Yenişehir müftülüğü, il, ilçe milli eğitim müdürlükleri, Sağlık İl Müdürlüğü, Kültür Turizm İl Müdürlüğü ve Gençlik Spor İl Müdürlüğüne tahsis edildi. Mülkiyeti Hazine'ye ait 13 taşınmaz, üzerlerinde büyük bütçeler harcanarak yapı inşa edildikten sonra başka kurumlara devredildi. Bu da belediyenin yatırım ve hizmete dönüşmesi gereken kaynaklarının hedef dışı alanlara aktarılması anlamına gelmektedir ve belediye açısından bir kamu zararı yaratılmaktadır. Bunları geri almak için hukuki yoldan girişimlerimiz oldu. 25 yıl süre ile bedelsiz tahsis edilen 17 taşınmazın 12’si meclis kararı ile iptal edildi ancak tamamına ilişkin yürütmeyi durdurma kararı verildi. Bunu yapmak zorundayız çünkü kayyımların belediyenin taşınmazlarını bu şekilde başka kurumlara tahsis etmesi hem belediyeyi ağır bir ekonomik yük altında bırakıyor hem de taşınmazların amacının dışında kullanılmasına neden oluyor. Ekonomik tedbirlerle belediyelerin denetim altında tutulmaya çalışıldığı bir dönemde bu uygulamanın önüne geçmemiz gerekiyor.

KİMSENİN EKMEĞİ İLE OYNAMADIK, OYNAMAYIZ

Büyükşehir Belediyesinin işçi kıyımı yaptığı gerekçesiyle Hizmet İş Sendikası belediyenin önünde çadır açtı. İşçi kıyımı yapıyor musunuz?

Bu söylem, bu iddia büyük bir haksızlık. Biz kimsenin ekmeği ile oynamadık, oynamayız da. Bizim işçi attığımızı söylüyorlar, hali hazırda mevcut personel sayımız 3 bin 825. Yani önceki kayyımla karşılaştırdığımızda aradaki fark sadece 95’tir. Bu sayının çoğunluğu da kayyımın istifa eden veya tayin isteyen kendi atadığı personeldir. Bir de şuna bakalım, kayyımlar döneminde birçok belediye personeli Kanun Hükmünde Kararname ile işten çıkarıldı. İşten çıkarılan bu arkadaşlar belediyeye yıllardır hizmet veren, prosedürü bilen, alanına hakim insanlardı. Bunlar işten çıkarılınca belediyenin işleyişi konusunda büyük sıkıntılar yaşandı. Ancak kayyımlar bu boşluğu kendi insanlarıyla doldurmaya çalıştı ve sonuç ortada: Bu kent ve bu kentin insanı için hiçbir şey yapılmadı. Bununla ilgili bir ayrıntı daha vereyim, 657 sayılı kanunun 59'uncu maddesindeki istisna durumu suistimal edilerek, sadece Diyarbakır ve ilçelerinde en az 25 kişi Karadeniz başta olmak üzere farklı illerden partili kişiler getirilip memur yapıldı ve başka kentlere tayin ettirildi. Bunun Diyarbakır'a hiçbir faydasının olmadığını söylemeye gerek bile yok. Diyarbakır 8 yıl boyunca bu anlayışla, bu liyakatsizlikle yönetildi. Bunu söylüyorum çünkü Diyarbakır için bürokratlar ithal edildi ve Diyarbakır'ı ve ihtiyaçlarını bilmeyen bu insanlara birkaç maaş birden ödendi. Tahribat, yağma, talan dediğimiz de budur işte. Belediyenin önünde çadır açan Hizmet İş Sendikası bütün bunlar olup biterken sesini çıkarmadı. Şimdi birkaç bankamatik çalışanının işine son verildi diye eylem çadırı kuruyor. Bu işçi hakkıyla ilgili bir eylem değil ve hakkaniyetle de ilgisi yok.


KENTSEL DÖNÜŞÜM VE SOSYAL KONUT PROJESİ

Deprem Diyarbakır'da esas olarak Bağlar ilçesini vurdu diyebiliriz. Bu yoksul ilçede birçok insan evsiz kaldı. Geçtiğimiz günlerde bir toplantıda konut meselesiyle ilgili bazı açıklamalarda bulundunuz. Yoksul insanların konut edinmesi konusundaki projeniz nedir?

Eski Bağlar'ın yerinde dönüşümü projesi yeni bir şey değil aslında. Bu depremin de sorunu değil. Çok iyi hatırlıyorum, 2006-2007 yıllarında Diyarbakır'a yerleştiğimde de o zamanki belediye yönetiminin bu yönde öngörülü bir projesi vardı. O zaman belki bir fikir, bir anlayış olarak ortadaydı. Ancak siyaseten başka süreçler yaşadık ve kayyımlar atandı. Bazen hayıflanıyorum, kayyımlar atanmamış olsaydı ortak bir akılla yerinde dönüşüm gerçekleşebilir miydi, diye. Yani Bağlar'ın o yıllarda da bu sorunu vardı, şimdi depremle birlikte daha devasa büyük bir sorun oldu. Başta Bağlar olmak üzere yerinde dönüşüm mekanizmasını bütçesini de oluşturarak hayata geçirmek istiyoruz. Tabi bu merkezi hükümetten bağımsız düşünülemez. Yerel yönetimler kendi başına yerinde dönüşüme bütçe, fon ayıramaz. Bunun bir şekilde merkezi hükümetle işbirliği çerçevesinde yürütülmesi lazım. Çevre Şehircilik Bakanlığı'nın ranta dayalı konut üretmenin dışında, yerinde dönüşüm ve dar gelirli insanların konut ve barınma hakkını savunan bir noktada, yerel yönetimleri destekleyici bir politika izlemesi gerekiyor. Yerel yönetimleri destekleyici adımları atması lazım. Sözünü ettiğin toplantıda iş insanlarına da çağrı yaptık. Nihayetinde orada iş insanları, yatırımcılar, müteahhitler oturuyordu.

Kentin bütün zenginleri de oradaydı, evet...

Onlara çağrı yaptık, biz onların bu kente büyük sorumluluk hissiyle yaklaştıklarını da çok iyi biliyoruz. Hakikaten bu konuda samimi olan çok önemli bir kesim var. Biz bu şehirde yatırım yapıyoruz, zenginleşiyoruz ama bu zenginleşmenin kente dönmesi lazım diyen bir kesim. Biz de diyoruz ki, yoksul halkın barınma meselesi çok hayati. İnsanların kafasını sokabileceği iki göz yer, kullanışlı, elverişli, herkesin içine girince  'Evet, burada yaşanır' diyebileceği bir konut politikasına ihtiyacımız var. Bu nedenle onlara çağrı yaptık. Onlara aslında son 4 aydır çağrı yapıyoruz. Seçim kampanyasından bu yana bir araya geldiğimiz her toplantıda... Bence 8 yıllık kayyım süreci, bu kentin iş insanları çevresinde de böyle bir hassasiyeti, dayanışmayı da açığa çıkarttı. Doğru temelde tartışıp doğru temelde bu enerjiyi kanalize edebilmek lazım. Evet, gerçekten bu şehirle gönül bağı olan, bu şehirde yaşayan ya da dışarıda yaşayan ama maddi sermayesi burada olan herkesi bu çalışmaya katmak lazım. Biz de bu süreci koordine etmeye, kendi kaynağımızı, gücümüzü ortaya koymaya hazırız.

KADIN HAKLARI DAİRE BAŞKANLIĞI KURULDU

Geçmişte belediyeler kadınların yaşadığı sorunları gidermek konusunda önemli hamleler yaptı. Ancak kadın kurumları, kayyımlarla birlikte bu sürecin ters yüz edildiğini ileri sürüyor. Siz 5 yıllık belediye eşbaşkanlığı sürecinde kadın politikasıyla ilgili nasıl çalışmalar yürütmeyi düşünüyorsunuz?

Diyarbakır kadın sorunlarını araştırma, kadın sorunlarına çözümler geliştirme, kadına yönelik şiddetle mücadele etme ve kadın farkındalığını, toplumsal cinsiyet farkındalığını yaratma konusunda örnek kentlerden bir tanesi. Ta 2001 yılında Büyükşehir bünyesinde DİKASUM (Diyarbakır Kadın Sorunlarını Araştırma Uygulama Merkezi) kuruldu. DİKASUM çok önemli alanlarda, çok önemli tespitlerle ve kadınların taleplerine ulaşarak önemli çalışmalar yürüttü. DİKASUM faaliyet yürüttüğü bütün mahallelerde hem kadınların ihtiyaçlarına cevap oldu hem de bir kadın örgütlüğünü açığa çıkardı. Böyle bir çalışmanın bize ne kadar güç kattığını gördük. Büyüyen bir kadın örgütlülüğü vardı ve mesela bu dönem kadına yönelik şiddetin azaldığını, kadınların kamusal alanda iş bulabildiğini gördük. Çalıştaylar düzenlendi, koruyucu, önleyici politikalar tartışıldı. Sadece Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi bünyesinde değil, ilçe belediyelerimizin bünyesinde de kadın müdürlükleri açıldı. İlk Adım İstasyonu, Alo Şiddet Hattı, Kadın Yaşam Evleri, kadın kurultayları o yıllarda çok gelişti. 2000'lerin başından 2014'e kadar Türkiye kadın hareketleriyle, feminist hareketlerle, kadın hakları savunucularıyla ulusal ve uluslararası pek çok çalıştaylar düzenledik. Müzakere toplantıları yaptık. Barış toplantıları yaptık ve kadınlar barışı nasıl ele alıyor bu coğrafyada diye tartıştık. 2016'ya gelinceye kadar daire başkanlığı bünyesinde Kadın Ekonomi Müdürlüğü, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Müdürlüğü ve Kadın Politikalarını Araştırma Müdürlüğü diye üç müdürlüğümüz kuruldu. Kayyımlarla birlikte bizim büyükşehir bünyemizde bu daire başkanlığı kapatılmadı ama bu bahsettiğim perspektifin hepsinin içi boşaltıldı. Hepsi mesleki kurslara dönüştürüldü. Mesleki kursları önemsiyoruz ama kadının yaşamı kurslardan ibaret değil. Bahsettiğimiz tüm çalışmalar, kayyımlar döneminde tersine döndü. Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri arttı. Rakamlarla ortada.

Hükümetin İstanbul Sözleşmesi'nden geri çekilmesi de bunda etkili oldu...

Elbette. İstanbul Sözleşmesi'nden geri çekilmekle birlikte şiddet arttı. Çünkü bir çeşit cezasızlık politikası devreye girdi. Yerelde belediyeler mücadele edecek kadına yönelik şiddetle. Kayyım belediyeleri hiçbir zaman kadına yönelik şiddetle ilgili bir tanım koymadı. Tanımı koymazsan, sorunla mücadelenin nasıl olacağını da bulamazsın.


Şimdi siz ne yapacaksınız?

Kadın Politikaları Daire Başkanlığı müdürlüklerini hızlı bir biçimde kurduk. Kadının özne olduğu ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldıracak politikalar uygulayacağız. Kırsaldan başlayarak merkeze kadar kadın sağlığı alanında çalışmalar yürüteceğiz. Kadınların istihdam alanlarında yer alabileceği bir dizi çalışmayı müdürlüklerimiz başlattı. Belediyemizde toplumsal cinsiyet eğitimi dersleri vermeye başladık.

ULAŞIMLA İLGİLİ ŞİKAYETLER YARIYA İNDİ

Belediye eşbaşkanı seçildikten sonra hiç dolmuşa ya da otobüse bindiniz mi?

Samimi söyleyeyim, iki üç defa niyetlendik ancak gerçekleştiremedik.

Toplu taşım araçlarıyla ilgili şikayetler siz ulaşıyor, değil mi? Özellikle klimaların çalıştırılmaması ve 65 yaş üstü insanların özel halk otobüsleri ile yaşadıkları problemler...

Çok şikayet geliyor. Otobüslere binmesek de şikayetleri biliyoruz. Alo 153'e gelen şikayetlerin neredeyse büyük çoğunluğu otobüslerle ilgili. Gerek bizim otobüslerimiz, şoförlerin tutumu, yaklaşımı, gerekse de halk otobüslerinin tutumu, yaklaşımı. Bu, bugünün sorunu değil, bunu bilmesi lazım Diyarbakırlıların. Ama elbette bir an evvel bir çalışma yapmamızı istiyorlar. Bu da çok anlaşılır. Biz geldiğimizde otobüslerimizin durumunu anlatan birkaç şey paylaşmak istiyorum. Çok önemli bir şey bu. Otobüslerimizin klimaları bozuktu. Bunların hepsinin tadilatı yapıldı, onarımı yapıldı ve şikayetler kısmen azaldı. Otobüs işletmelerine baktığımızda bir enkazla karşılaştık. Toplu taşımada 322 tane belediye otobüsümüz var. 220 tanesi aktif çalışıyor, geri kalan 102 tanesi her gün düzenli arıza veriyor. Dönüp baktık, neden diye? Evet, eski otobüsler de var, doğalgazlı otobüsler var. 2015 sonrası alınmış otobüsler. Ama toplamına baktığımızda ciddi bir bakım-onarım sorunu var. Bakım-onarım maliyetinin tek bir firmaya bağlandığını gördük. Orada da bir tekel ve ranttan konuşmak zorundayız. Araçların neredeyse günlük olarak 30-40 tanesinin arıza verdiği, toplamda 102 tane atıl otobüs ve her gün 30-40 tanesi yeniden arıza veriyor. Dönüp baktık, kim bu atıl otobüsleri onarıyor? İşte bir tane firma yapıyor. Tek bir firmaya bağlı kalmış. O firma belediyeyi ele geçirmiş, net söylüyoruz. Belediyenin otobüs işletmelerini ele geçirmiş. Denetim yok. Otobüsü götürdün, o kadar para verdin, o günün bakım-onarımı bitti. Ertesi gün bu otobüs yine arıza veriyor ve 'Neden?' diye sorgulayan yok. Bu yetimin, kulun hakkıdır deyip bunun peşine düşen bir denetim yok. Net söyleyelim, rant yönetimi kendi yandaşlarını yaratıyor. Onlara düzenli olarak bir şey aktarıyor. Mart ayındaki bakım-onarım rakamları ile Haziran ayı rakamlarına baktığımızda yarı yarıya bir düşüş var. Çünkü sorumluluk aldık ve denetledik. Şimdiye kadar fatura denetimi yapılmamış mesela. Biz ne yapacağız, onu da söyleyeyim. Bakım-onarım giderlerini azalttık. Kendi atölyemizi güçlendireceğiz. Personel alımı yapacağız. Bakım-onarım atölyesi kurup kendimizi bağımsız kılmalıyız. Filomuzu güçlendirmek zorundayız. Eskimiş 85'e yakın otobüsü hizmet dışına çıkartmamız gerekiyor. Bir an evvel yenilerini alıp eskileri satışa sunacağız. Ve bu halka gerçekten kötü muamele eden şoförlerle yollarımızı ayıracağız. Kimse belediye insanları işten çıkarıyor algısı çıkartmasın. Bu halka doğru temelde hizmet vermeyenle biz yollarımızı ayırmak zorundayız. Kim olursa olsun, ne olursa olsun bunu yapmak durumundayız. Halk otobüsü şoförleri, 65 yaş üstünü, engellileri almıyorum, diyorlar. Bununla ilgili aylardır mücadele ediyoruz. Halk otobüsü kooperatifçileriyle de mücadele ediyoruz.  Engellileri, yaşlıyı, indirimli yolcuyu alacaksın. İnsanlara kötü muamele etmeyeceksin. Direksiyonun başında kimseye küfür etme hakkın yok. Hakaret etme hakkın yok. Çocuk arabalı olan kadını da alacaksın, pazar arabası olan erkeği de alacaksın.

Şehrin su sorunu da artmaya başladı. DİSKİ haberlere çok konu oldu. Su sorunu çözülebilecek gibi görünüyor mu?

Maalesef 8 yıl boyunca bu kentin kanalizasyon, su ihtiyaçlarına cevap olacak, sorunları çözecek bir anlayış olmadı. İçme suyu ve kanalizasyon sorunu ile karşı karşıya kaldık. Halihazırda kent genelinde 368 mahallemizde içme suyu sorunu var. 1036 mahallemizde de kanalizasyon sorunu var. Bu enkazı da kayyımdan devraldık. Bunları çözmek zorundayız. Bunu çözmek için iyi bir ekibimiz çalışıyor. Elbette 8 yılda biriken sorunları hemen çözmek mümkün değil. Biraz zamana, projelere ve kaynak bulmaya ihtiyacımız olacak. Bunlar için de çalışmalarımız devam ediyor.

ÇOK DİLLİ KREŞLER HAYATA GEÇİRİLECEK

Belediye hizmetleri arasında çok dilli kreşler vardı. Kayyımlar bu kreşleri kapatmadı ama bu kreşlerin içeriğini değiştirdi. Kreşler eski kimliğine kavuşacak mı?

Eskinin deneyimleriyle bugünün şartlarına uygun kreşler açacağız çocuklar için. İki büyük kreş açmıştık o zaman. Bunların devamını ve sürdürülebilirliğini yeni dönem için hazırlayacağız. Eylül 15 itibariyle bu kentin, bu halkın hizmetine sunacağız. Erişilebilir, ucuz, konforlu, çok dilli bir kreş hizmeti sunacağız belediye olarak. Bunlarla birlikte her mahalleye bir kreş projemiz de var. Kadın Yaşam Evleri'nde de kreşlerimiz var ve onların da içeriği çok dilli olacak. Kreş hizmeti çalışmasını hem pedagojik olarak hem de çağın, çocukların ve ebeveynlerin ihtiyaçlarına göre yeniden düzenleyeceğiz. Bir de kayyım zamanında kurulmuş Mola Evleri var. Bunlar yarım zamanlı çalışıyor. Engelli evlatları olan ailelerin Mola Evleri'nden faydalandıklarını ama yetersiz bulduklarını gördük. Bunun süresini tam güne çevireceğiz.  Hem şartlarını düzelteceğiz hem personel seviyesini arttıracağız. Mola Evleri önemli bir ihtiyacı karşılıyor. Bu şehirde 140 binden fazla engelli insan yaşıyor. Onların  da ihtiyacını karşılayacak bir dizi sosyal politika fikirleri var. Biliyorsunuz bir çalıştay yaptık. 140 bini aşkın engellinin ihtiyaçlarına cevap verip kentin otobüs, ulaşım, kaldırım, yol ve benzeri her türlü altyapısını, üst yapısını engellilerin erişeceği hale getirmek, engelli istihdamını kentte ve belediyelerde arttırmak için ve en önemlisi engellilere yönelik negatif kültürle mücadele edeceğiz.

PARAYI DOĞRU YÖNETEREK PROJELERİMİZİ GERÇEKLEŞTİRECEĞİZ

Eski projelerden, kayyımların tahribatından ve projelerinizden konuştuk. Şimdi bunları yapmak için para bulmanız lazım ve belediyenin borçları var. Parayı nasıl bulacak, projelerinizi nasıl hayata geçireceksiniz?

Evet, parayla olacak işler bunlar. Öncelikle paranın doğru yönetilmesiyle olacak işler bunlar. Doğru, kayyım yönetimi bizi borca soktu çünkü parayı doğru yönetmekle ilgili hiçbir öngörüleri yoktu, ihtiyaçları da yoktu. Belediyenin şirketleri eksideyse parayı doğru kullanamadıkları içindir.

Biz bir kere bütçeyi doğru kullanmak için bir bütçe planı yapacağız. Tasarruflu bir plan yapacağız. Bu tasarrufun son 3-4 aydır gerçekten işe yaradığını ve bütçeye yansımalarını görüyoruz. Bunu sürdüreceğiz ve kaynaklarımızı doğru kullanacağız. Büyük projelere bütçe oluşturmak için kredi, fon, hibe bulmaya çalışacağız. Borç da alacağız gerekirse. Elbette kolay olmayacak ama kamu hizmeti de böyle bir şey. Borç yapmadan kamu hizmeti sunamazsınız. Ama borcun da bir ayarı vardır. Aynı zamanda kendi gelirlerimizi de arttıracağız. Kaynak geliştirme daire başkanlığımız çalışıyor ve artıya geçtiğini görüyoruz. Bunu rakamlarla söylemek mümkün. Dairelerimiz çalışıyorlar. Çok sağ olsunlar, bizi artıya geçirdiler. Eksi olduğumuz yerden artıya geçebiliyorsak geleceğe umutla bakabilmeliyiz. Bu belediye gelir üretebilir, kaynaklarını üretebilir ve doğru kullanabilir. Önemli olan bu.

EŞ BAŞKANLIK DEMOKRASİYİ VE ÇOĞULCULUĞU GELİŞTİRİR

Peki eş başkanlığa alıştınız mı? Ya da şöyle sorayım, eş başkanınız ile anlaşıyor musunuz?

Eş başkanlık güzel bir sistem, demokratik bir sistem. Türkiye'nin tamamı için öneriyoruz.

Kimi konularda ihtilaf olmuyor mu? Oluyorsa, bu İhtilaf nasıl çözülüyor?

Yaşamın kendisi ihtilaftır. Bir konuyu ortaya koyarsınız, çeşitli fikirler olur. Tartışırsınız, müzakere edersiniz ve oradan bir sonuçla çıkarsınız. O sonuca da hep birlikte saygı duyarsınız. Eş başkanlık da bunu gerektiriyor. Yönetimin tamamı böyle çalışıyor aslına bakarsanız. Biz hep diyoruz, eş başkanlık sadece iki kişinin bazı alanları paylaştığı bir yönetim biçimi değildir. Eş başkanlık, hizmeti nasıl daha iyi yaparız, diye koordinasyonu büyüten bir yönetim biçimidir. Bizim koordinasyonumuzda, her hafta buluştuğumuz beş daimi encümenimiz, genel sekreterimiz, yardımcılarımız, grup eş sözcülerimiz var. Seçilmişlerin ve atanmışların birlikte süreçleri yürüttüğü, DİSKİ'nin ve avukat arkadaşlarımızın da katıldığı, geniş bir yapı. 15 kişinin ortaklaşa alacağı kararlar halka faydalı olacaktır. Tek bir kişinin alıp uyguladığı kararın yansımalarını ülkede ve şehrimizde görüyoruz. Sekiz yıllık kayyım pratiğinde tekçi bir anlayış karar vermiş, uygulamış, yapmış. Biz bunun aksini savunuyoruz. Çoğulculuğu, katılımcılığı, kendi yerel yönetim mekanizmamızda bunu savunuyoruz. Böyle baktığın zaman eş başkanlık çok pozitif bir şey, faydalı bir şey. Bu demokratik sistemi geliştirebilmek çok kıymetli. Çünkü kadın eş başkanların olduğu tüm il, ilçe, büyükşehir belediyelerimizde kadın politikalarının, kadına özgü çalışmalarının, kadın istihdamının, kadınların yönetici kademesinde yer almasının, söz ve karar sahibi olmasının olanakları açılır. Eş başkanlık sistemi demokrasiyi ve çoğulculuğu geliştirir.  Kuşkusuz dezavantajları var, ama minimize ediyoruz. (VECDİ ERBAY - GAZETE DUVAR)

Daha yeni Daha eski