Zelda Montes: Teknoloji işçileri, kendi emekleri üzerinde söz sahibi olmalı
“Apartheid İçin Teknolojiye Hayır kampanyası olarak, çalışanlardan teknolojilerimizin ve emeğimizin başka bir halkın soykırımında kullanılmasını asla kabul etmemelerini istiyoruz.”
İsrail’in Filistin’e yönelik işgal, kırım ve sistematik yıkım politikası devam ederken, dünyanın farklı yerlerinden Filistinlilerin haklı mücadelesine destek veren çeşitli gruplar ve oluşumlar da ortaya çıkıyor.
“Filistin İçin Teknoloji” serimizde, teknoloji odaklı oluşumlara bakmak için ilk olarak Tech For Palestine’nın (Filistin İçin Teknoloji) kurucularından Paul Bigar ile söyleşmiştik. Ardından, İsrail ordusunun Amazon ve Google tarafından geliştirilen teknolojileri yıkım, imha ve işgal için nasıl kullandığını anlatan +972Mag’den Yuval Abraham’ın ayrıntılı araştırmasını iki bölüm halinde yayımladık.
Serimize, “Apartheid İçin Teknolojiye Hayır” (No Tech For Apartheid) kampanyasıyla devam ediyoruz. Bu kampanyayı yürüten teknoloji emekçileri, başta ABD olmak üzere, dünyanın pek çok yerinde geliştirdikleri teknolojilerin İsrail’in yerleşimci sömürgeciliği amaçlarına hizmet etmesini engellemek için mücadele ediyor.
“Apartheid İçin Teknolojiye Hayır” kampanyasının temsilcilerinden Zelda Montes ile mücadeleleri, hedefleri ve karşılaştıkları zorluklar üzerine konuştuk.
1,2 milyar dolarlık ‘Nimbus Projesi’
No Tech For Apartheid kampanyası hangi koşullar altında, nasıl ortaya çıktı?
Kampanya, benim henüz dahil olmadığım bir dönemde, 2021 yılında Google ve Amazon’un İsrail hükümeti ile imzaladığı Nimbus Projesi’ne tepki olarak ortaya çıktı. Nimbus Projesi, İsrail hükümetinin ordu dahil tüm birimlerine bulut teknolojisi sağlayan 1,2 milyar dolarlık bir anlaşmaydı. 2021’in aynı zamanda Gazze’ye yönelik bir bombardıman “kampanyası”nın yürütüldüğü bir dönem olduğunu da belirtmek gerçekten önemli, çünkü pek çok çalışan o dönem Filistin’de neler olduğunu görmüş ve Google’ın Filistin’i işgal eden ve 2021’deki (ve Ekim 2023’ten bu yana gördüğümüz gibi) bombalamalara ve saldırılara devam eden İsrail’le aynı çizgide olduğunu anlamıştı.
Google ve Amazon anlaşmayı imzaladıktan sonra, her iki şirketten çalışanlar Nimbus Projesi’ni kınayan isimsiz bir mektubu The Guardian’da yayımladılar. Daha sonra, 40’tan fazla grubun desteğiyle, işçiler No Tech For Apartheid kampanyasını başlattılar.
Filistinlileri takip için kullanılan gözetim uygulamaları
Peki başta Nimbus Projesi olmak üzere büyük teknoloji şirketlerinin İsrail hükümetiyle yaptıkları teknoloji anlaşmaları hakkında bizler neler biliyoruz? Bu projeler Filistin’e yönelik yerleşimci sömürgeciliğin ve saldırıların sürdürülmesine nasıl katkıda bulunuyorlar?
Maalesef bu projeler hakkında çok fazla şey bilmiyoruz ama Google’ın Nimbus Projesi’ndeki suç ortaklığına odaklanılması nedeniyle, projeye dair bazı raporların ve haberlerin arttığını düşünüyorum. Ancak Google’ın Nimbus Projesi’nde İsrail ordusuna ve hükümetine yapay zeka destekli bulut sistemleri sattığını biliyoruz ve 2022’de The Intercept’te yayımlanan bir haberde belirtildiği üzere bunun bilgisayarlı görü, nesne takibi ve yüz duygu analizini içerdiğini biliyoruz. İsrail’in Filistinlilerin karşısında kendi apartheid devletini güçlendirmek için teknolojiyi nasıl kullandığını düşünürken bunları akılda tutmak çok önemli.
Filistinlileri takip etmek için kullanılan pek çok farklı gözetim uygulaması olduğunu biliyoruz ve bilgisayarlı görü ve yüz duygu analizinin Filistinlilerin kim olduğunu belirlemek için nasıl kullanılabileceğini çok kolay bir şekilde görebiliyoruz. Bu teknolojileri, “öfkeli” Filistinlileri daha fazla gözetim için hedeflemek üzere birleştirmenin çok kolay olduğundan şüpheleniyorum. Ayrıca, Time Dergisi’nin 12 Nisan 2024 tarihli haberine göre, Google’ın bu yılın başlarında bu bağları derinleştirdiğini de biliyoruz: “Bakanlık, 27 Mart 2024 tarihli bir taslak sözleşmeye göre, ‘birden fazla birimin’ otomasyon teknolojilerine erişmesine izin vermeyi amaçlayarak Google’dan bakanlığın Google Cloud’a olan erişimini genişletmek için danışmanlık yardımı istedi. Sözleşme, Google’ın danışmanlık hizmeti için İsrail Savunma Bakanlığı’na 1 milyon doların üzerinde fatura kestiğini gösteriyor.”
Google, Nimbus Projesi’ne sahip olmaları ve İsrail hükümetine daha fazlasına erişebilmeleri için indirimler vermeleri gerçeğine dayanarak daha fazla anlaşma yapmak istiyordu. Google, İsrail hükümetinin daha fazla yapay zekâ aracı kullanmasını istiyordu. Bu çok endişe verici çünkü tüm bunlar, on binlerce Filistinlinin soykırımda öldürülmesinden sonra bu yılın şubat ayında konuşuluyordu.
Teknoloji emekçilerinin “altın kelepçeleri”
Teknoloji şirketlerinin İsrail’le olan bu “suç ortaklığı” karşısında No Tech For Apartheid kampanyası neyi hedefliyor ve neler yapıyor? Bize faaliyetlerinizi anlatabilir misiniz?
İşçilerin özgücünü inşa edebilmenin bizim için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Gerçek şu ki, bu teknolojilerin hiçbiri Google ya da diğer şirketlerin çalışanları olmadan ve bu çalışanlar bu teknolojileri üretmeden var olamaz. No Tech For Apartheid’ın yapmaya çalıştığı şey de teknoloji işçilerine kendi emekleri üzerinde söz sahibi olmaları gerektiğini hatırlatmak. Büyük teknoloji sektöründe, özellikle de ABD’de, yüz binlerce dolar maaş alarak rahat etmek ve emeğinizin etkisi hakkında çok fazla düşünmek zorunda kalmamak çok kolay ve bu genellikle “altın kelepçe” olarak adlandırılıyor. Size görece çok para veriliyor ve bu gerçekten harika görünüyor, ancak bunun aynı zamanda üzerinde çalıştığınız şey ve etkileri konusunda bir seçeneğinizin olmadığı kelepçeli bir doğası da var.
No Tech For Apartheid’in çalışanlardan istediği, teknolojilerimizin ve emeğimizin başka bir halkın soykırımında kullanılmasını asla kabul etmememiz gerektiğinin farkına varmalarıdır. Ve eğer bu noktaya geldiysek, bu aynı zamanda emeğimizin nasıl kullanıldığına ilişkin olarak üzerinde çalışmamız gereken pek çok başka şey olduğunu da gösterir. Bu nedenle No Tech For Apartheid, işçilerin İsrail ile olan sözleşmeden haberdar olmalarını sağlamak için işyerleri içinde çok sayıda eğitim çalışması yürütüyor.
16 Nisan’da New York ve Sunnyvale’deki Google ofislerinde Nimbus Projesi’ne karşı işçilerin öncülük ettiği tarihi oturma eylemlerinin ardından, herkesin No Tech For Apartheid’ın ve Nimbus Projesi’nin ne olduğunu bildiğini düşünmüştüm. Ancak hâlâ Nimbus Projesi ve olay hakkında hiçbir fikri olmayan Google çalışanlarıyla etkileşim halindeyim. Google gibi şirketler teknolojilerinin dünyanın geri kalanında ne yapmak üzere kullanıldığına dair çalışanları karanlıkta tutma taktiğini uyguluyorlar. Kampanyamızın önemli bir odağı da çalışanların bu kısmı anlamasını sağlamak. Bunu başarmak için No Tech for Apartheid, hem işyerlerinde hem de daha geniş teknoloji ve öğrenci işçi topluluklarıyla birlikte dilekçeler, gösteriler, kesintiler ve eğitim atölyeleri düzenliyor.
Google’ın çalışanlarını susturma politikası
Filistin direnişine omuz verenlerin şirket içerisinde daha fazla baskı ve mobbing gördüğünü biliyoruz. Siz kampanyanız süresince ne gibi zorluklar yaşadınız, yaşıyorsunuz?
Ben de oturma eylemi sırasında tutuklanan ve sonrasında işten atılan işçilerden biriyim. Yaklaşık 50 işçi, oturma eylemine katıldıkları için Google tarafından işten atıldı. İşten atılanlardan dokuzumuz, misilleme olarak Google ofisinden zorla çıkarılana kadar oturma eylemini terk etmeyi reddettiğimiz için gözaltına alınmıştık. Ben New York’ta diğer üç kişiyle birlikte tutuklandım ve beş kişi de Kaliforniya’da gözaltına alındı. Bu da Google’ın, şirketin politikalarına ve İsrail ordusu ve hükümeti ile olan soykırımcı bağlantılarına karşı duran çalışanlarına nasıl davrandığının bariz bir göstergesiydi. Ancak işten atılmadan önce de işyerinde Siyonistlerin çok fazla tacizine uğruyordum.
Google ofislerinde öğle yemeği salonlarında dizüstü bilgisayarıma “Bana Nimbus Projesi’ni sorun” yapıştırılmış bir çıkartmayla oturmayı tercih ediyordum. Kimsenin yanına gitmiyordum çünkü kurallar gereği kimseden bir şey isteyemiyorduk. Ben de şöyle dedim: “Tamam, kimsenin yanına gidip ‘Nimbus Projesi’ni duydun mu?’ demeyeceğim ama dizüstü bilgisayarımın arkasındaki küçük bir işaret nedeniyle biri bana gelir ve soru sorarsa, onunla sohbet ederim.” Bu, dört ay boyunca yaptığım bir şeydi.
Aralık 2023’ten Google’dan kovulup gözaltına alınan kadar Siyonistlerin dikkatini çok çekmiştim. Beni sürekli taciz ediyor ve işten kovdurmaya çalışıyorlardı. Öyle bir noktaya gelmişlerdi ki, ofiste nerede vakit geçirdiğimi, ofiste giydiğim tişörtleri -çünkü bazen “Soykırıma Karşı Google İşçisi” yazan bir tişört giyiyordum- ve dizüstü bilgisayarımdaki çıkartmaları takip ediyorlardı. İnsanlarla yaptığım konuşmalar da diğer Siyonistlere iletiliyordu ve sonunda Google İnsan Kaynakları’na on dört endişemi, “Her gün farklı şekillerde taciz ediliyorum” diyerek bildirdim. Ve sonra ne mi oldu? Bu insanlar gerçekten güvensiz bir çalışma ortamı yaratmalarına rağmen hâlâ Google’da çalışmaya devam ediyorlar. Google’ın çalışanlarını susturma politikasının bir yönteminin de -tıpkı beni susturmaya çalışanlarda olduğu gibi- cezasızlık olduğuna inanıyorum. Tabii böyle olunca da doğrudan Google beni susturuyor gibi görünmüyor. Ancak Siyonistler faaliyetlerini sürdürüyor ve bunun için kınanmıyorlarsa, bu aynı zamanda onların davranışlarını cesaretlendirir ve kendi işyeri güvenlikleri hakkında konuşan işçilerde korku yaratır.
Bu olayların yaşandığı birkaç ay çok yoğundu ama sanırım her gün ofise gelip kendi kendime şunu söylüyordum: Filistinliler bir soykırımla karşı karşıya ve bu her ne kadar rahatsız edici olursa olsun Filistinlilerin yaşadıklarıyla kıyaslanamaz bile ve ben yine de işimi yapmak zorundayım. Bu yüzden her gün kefiyem ve küçük pankartımla ortaya çıkıyordum, işçileri olabildiğince örgütlemeye kararlıydım. O sırada Google, hakkımda hiçbir şey yapamayacağını biliyordu. Bana karşı kitlesel şikâyetler olmasına rağmen beni masadaki davranışlarım için azarlamadılar ve hatta beni ihbar edenlere herhangi bir davranış standardını ihlal etmediğimi bile söylediler.
“Kampanyamızın ABD dışına taşarak büyüdüğünü gördük”
Birçoğu uzaktan çalışan ve sendikalar gibi örgütlenme biçimlerine dahil olmayan çalışanlar bu süreçten nasıl etkilendi? Sizce bu kampanya teknoloji çalışanlarını değiştirdi mi, çalışanlar arasındaki dayanışmayı nasıl etkiledi?
Bence teknoloji çalışanları farklı şirketler içerisinde örgütlenmeye başlıyor. Şirketlerimizden kaçı Filistin’de yaşananların bir şekilde suç ortağı? İster Google ve Amazon’a bu soykırımı gerçekleştirmeleri için teknoloji sağlıyor olsunlar isterse de Meta için bu soykırımın kamuoyu tarafından nasıl görüldüğünü şekillendiriyor olsunlar pek çok teknoloji işçisinin Filistin Genel İşçi Sendikaları Federasyonu’nun bu işyeri eylemine katılma çağrısını benimsediğini görüyoruz. Bu nedenle, özellikle Google ile bağlantı kurabilen teknoloji çalışanlarının sayısı beni çok şaşırttı ve etkiledi. Kampanyamızın ABD dışına taşarak büyüdüğünü de görebiliyoruz. Oturma eylemlerine yanıt olarak Tokyo, Auckland, Londra ve Dublin’deki Google çalışanlarının da kendi eylemlerini gerçekleştirdiklerini görmek beni çok şaşırttı. Hatta bazen bu eylemlerden bazılarından eylem gerçekleştikten sonra haberimiz oluyor. İşçiler bize, “No Tech For Apartheid, bakın biz de Filistin’le dayanışmak için bunları yaptık” gibi mesajlar gönderiyorlar. Bu çok güçlü bir şey. Burada inşa ettiğimiz hareketin çok güçlü bir hareket olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum ve hepimizin bazı direniş eylemlerine katılmasının önemli olduğunu düşünüyorum.
Elbette direniş her yerde aynı olmayacaktır. Ancak oturma eylemine diğer işçilerin de tepki verdiğini ve “Bulunduğumuz yerde ne yapabiliriz?” diye sorduklarını görüyoruz. Google, ulus devlet haklarının yerini alabilecek çok uluslu bir şirket ve işçi örgütlenmemizin çoğu, ikamet ettiğimiz belirli bir ülkeyle sınırlı. ABD’de işçisiniz, dolayısıyla örneğin İngiltere’dekilerden farklı işçi yasalarınız var. İşçi hareketlerimizi izole bir şekilde düşünmek yerine, farklı ülkelerdeki farklı işçi yasası korumalarımızı, nihayetinde hepimizi dünyadaki eylemlerimizde ileriye taşıyacak şekilde nasıl kullanabileceğimizi düşünmemiz çok önemli.
“BDS ve diğer dayanışma hareketleriyle yakın çalışıyoruz”
Kampanyanızın BDS (Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar) gibi diğer uluslararası dayanışma hareketleriyle bağlantısı var mı? Farklı hareketlerle işbirliği yapabiliyor musunuz?
Pek çok farklı teknoloji oluşumuyla bağlantımız var. Bunlardan biri, daha çok ABD merkezli olduğunu düşündüğüm Teknoloji İşçileri Koalisyonu. No Tech For Apartheid örgütleyicileri olarak örgütlenmeye ilgi duyan pek çok işçiyle tanışıyoruz ve kampanyamız daha çok Google ve Amazon işçilerine odaklandığından onları koalisyona yönlendirmeyi seviyoruz. Teknoloji İşçileri Koalisyonu üyeleriyle birlikte teknoloji işçilerine yönelik kitlesel çağrılar ve siyasi eğitim atölyeleri düzenledik. Mücadelemizin önemli bir parçası da Filistinlileri merkeze almak olduğundan, Filistinlileri dinlemek, eylemlerimizin ne işe yaradığını konuşmak ve stratejik bir kampanya örgütlemek gibi konularda BDS ve diğer uluslararası dayanışma hareketleriyle gerçekten yakın çalışıyoruz.
Ayrıca öğrenciler ve öğrenci hareketleriyle de temas halindeyiz. En son Zürih’teki en büyük teknoloji okullarından ETH Zürih’te konuştuk. Özellikle uluslararası dayanışma hareketleriyle öğrenciler arasında köprü kurmayı umuyoruz çünkü öğrencilerin geleceğin işçileri olduğunu biliyoruz. Bu nedenle onları sınıfın, üniversitenin ötesinde kolektif direnişe katılabilmeleri için güçlendirmek ve aynı enerjiyi emeğimizi nasıl yönlendirebileceğimiz üzerinde muazzam bir etkiye sahip olacakları işyerlerimize taşımak çok önemli. Kârı merkeze almak, insanları ezmek ya da öldürmek için değil, insanlar için teknoloji inşa etmemiz gerektiği gerçeğini merkeze almaya çalışıyoruz.
No Tech For Apartheid kampanyası, Filistin Gençlik Hareketi, Filistin’de Adalet İçin Öğrenciler ve Gelecek İçin Mücadele gibi temas halinde olduğumuz 60’tan fazla kuruluş tarafından destekleniyor.
“Bir soykırımdan daha kötü ne yapabiliriz ki?”
Sizce bu kampanya teknoloji çalışanlarının siyasi ve sosyal sorumlulukları hakkında ne gibi dersler veriyor?
Kampanyanın, insanların bu teknoloji şirketlerinin düşündüğümüz gibi olmadıklarını anlamaları konusunda gerçekten etkili olduğunu düşünüyorum. Yıllardır Google’ın yaptığı ve gerçekten berbat olan başka şeyler de var. Ama bence insanların bunun bir soykırım olduğunu görmesi ve uyanması gerekiyor. Bir soykırımdan daha kötü ne yapabiliriz ki?
Teknolojinin toplumumuzun dokusuna yerleştiği pek çok yer var, ama en çok da ordu ve hükümette. Bunu Google’ın geçmişte Pentagon ile yaptığı gibi diğer anlaşmalarda da görüyoruz. Ve şimdi de Google’ın bu anlaşmaları yapmaya devam ettiğini görüyoruz, her ne kadar geçmişte işçi eylemliliğinin tepkisiyle benzer anlaşmaları geri çekmiş olsa da örneğin Google 2018’de Maven Projesi’ni bırakmıştı, Nimbus Projesi ile teknolojinin gerçekleştirilmesine yardımcı olabileceği kötülüğün çıtası yükseltildi. Google bir soykırımı kolaylaştırmak için teknoloji sağlamaktan kurtulabilirse, diğer baskıcı ve soykırımcı hükümet sözleşmelerinden de kurtulabilir. Bence bu durum işçilere, bu konuda ne yapabiliriz sorusunu sorma ve teknoloji CEO’larımızın kararlarını dinlemek zorunda olmadığımızı anlama sorumluluğu yüklüyor.
Kolektif olarak hareket etmek zorundayız ve özellikle ABD’de bu çok zor olabilir çünkü burada çok bireysel bir kültüre sahibiz ve bunun da ötesinde burada çok büyük ve güçlü bir militan emek geçmişimiz yok. Aynı şey bu işçi sendikaları için de söylenebilir, sonunda kendilerini siyasi iktidar sistemleriyle aynı hizaya getiriyorlar ve tabandaki üyeler bir şey isterken sendika yönetim kurulları aksi yönde karar alabiliyor. Ben aynı zamanda New York City Filistin İçin Emek ulusal ağına da dahilim, bu nedenle onlarla çok sayıda örgütlenme çalışması yapıyorum. Konuştuğum ve birlikte örgütlendiğim pek çok kişinin “benim sendikam neden böyle bir karar alıyor?” dediğini duyuyorum. Pek çok insan, bizi temsil eden pozisyonlarda bulunan insanların, işçi gücünden çok devlet güçleriyle aynı hizada olduğunu fark ediyor.
“Google, İsrail’i protesto eden arkadaşlarımızı işten çıkardı”
İsrail’in Ekim 2023’te şiddetlenen saldırılarını da göz önünde bulundurarak, Amazon ve Google gibi şirketlerin İsrail ile yeni ortaklıkları veya işbirlikleri hakkında bilgi sahibi oldunuz mu?
Evet, elimizdeki bilgilerin çoğu 2023’ten sonra bize ulaştı diyebiliriz, çünkü Google üzerinde çok fazla baskı ve göz olduğunu düşünüyorum. Time Dergisi’nin ortaya koyduklarından, Google’ın şubat ayında İsrail Savunma Bakanlığı ile danışmanlık hizmetleri için iş anlaşmalarını yenilemeyi seçtiğini ve Nimbus nedeniyle bir indirim yapıldığını bildirdiğini biliyoruz.
Ayrıca bir dizi farklı sponsorluk, konferans ve benzeri faaliyetler de olduğunu düşünüyorum. Mart 2024’te Google, İsrail hükümetinin katıldığı Mind The Tech konferansına sponsor olmuştu. No Tech For Apartheid’dan arkadaşlarımız da konferansa gidip protesto düzenlemişlerdi. Daha sonra, şirket ofisteki çalışma zamanında ya da şirket mülkünde gerçekleşmemiş olmasına rağmen, bu eylemleri nedeniyle arkadaşlarımızı işten çıkardı.
Bu yılın başlarında gerçekleşen İsrail Savunma Güçleri İçin Bilgi Teknolojileri gibi başka etkinliklerde de Google gibi şirketler sponsor oldu. Tabii izlendiklerini bildikleri için bu gibi şeyleri artık daha gizli yapmaya çalışıyorlar.
“Bu, çok önemli bir direniş hikâyesi”
Kampanya sırasında bir araya gelen işçilerin yeni bir örgüt kurma ya da teknoloji geliştirme hedefleri var mı? Edindiğiniz bu mücadele deneyimiyle önünüze somut hedefler koyabiliyor musunuz?
Bence bu çok yerinde bir soru. Yine de bunun kampanyamızın ana odaklarından biri olduğundan emin değilim. No Tech for Apartheid ağının bir hedefi de tüm bu farklı teknoloji şirketlerinde işten çıkarılan işçiler arasında bağlantı kurmak ve işçilerin birbirlerini bulmalarını sağlamak. Çünkü diğer insanların da aynı şeyi yaşadığını fark etmediğinizde bu oldukça yalnızlaştırıcı olabiliyor.
Şahsen benim için bunun başka bir anlamı da var. Lisansüstü çalışmalarımda da dijital beşerî bilimler üzerine çalışıyorum. Teknoloji ve insanlığın birbirinden tamamen ayrı olması gerektiğini düşünmüyorum. Her ikisi de diğerinin varlığıyla, diğerinin işbirliğiyle daha güçlü hale gelebilir. Bu, emeğimin değerlerimle örtüştüğü projeler üzerinde çalışmaya daha fazla odaklandığım anlamına geliyor. Bu bağlamda son zamanlarda üzerinde çalıştığım ve gurur duyduğum projelerden biri “No Tech for Apartheid Memory” adını taşıyor. 2023-2024 Google NYC Dijital Hafıza Arşivi, Filistin halkına yönelik devam eden soykırımın ardından teknoloji emeği mücadelelerindeki işçi anlatısını merkeze alan bir proje. Google’ın (GOOG) emek örgütlenmesinin doğası hakkındaki sessizlikle mücadele etmeyi amaçlayan bu proje, No Tech For Apartheid’ın Google New York’taki etkinliklerinin açıklamalı bir tarihsel zaman çizelgesinin yanı sıra basın röportajları, kişisel günlük kayıtları, sanatsal üretimler, el ilanları, gazeteler, çıkartmalar, resimler ve yasal belgelerden oluşan bir arşivden oluşacak.
Son olarak, artık Google’da çalışmıyor olmamama rağmen bunun No Tech For Apartheid içerisinde örgütlülüğümün sürmeyeceği anlamına gelmediğinin altını çizmek istiyorum. Google’ın misillemesinden doğrudan etkilenen bizlerin mücadeleye devam etmesi gerekiyor. Bu, işçiler arasında emeklerinin bu şekilde kullanılmasını reddeden militanlığı inşa etmek ve işçi bilincini geliştirmeye devam etmek için gerekli.
Google hepimizi işten çıkararak hareketimizi etkili bir şekilde durduracağını düşünüyordu, ancak bunun tam tersi oldu. Oturma eyleminin üzerinden beş ay geçti ve bunun çok geniş kapsamlı etkilerini gördük, sizinle konuşuyor olmam da dahil olmak üzere, bu sadece oturma eylemi gerçekleştiği için ve “Vay be işçiler bunu yapabilir, işçiler işyerinde bir duruş sergileyebilir” etrafında patlayıcı bir enerji oluşturduğu için oldu. Bu, hatırlandığından ve gelecek nesillere aktarıldığından emin olmamız gereken çok önemli bir direniş hikâyesi. Röportajlarımı hep şöyle bitirmeyi seviyorum: Ne yaptığınızın bir önemi yok. Sadece bir şeyler yapmalısınız ve işyerinizde oturmak zorunda değilsiniz. Belki sizin için bir anlam ifade etmiyor olabilir ama kendinizin ve insanlığın ortak çıkarları doğrultusunda hareket etmek için işçi arkadaşlarınızı örgütleyebileceğiniz farklı yollar var. Bunları bulmak gerekiyor. (DİYAR SARAÇOĞLU - BİANET)