"Erdoğan, şimdilik “umma” pozisyonunda duran seçmeni eliyle, evet, özellikle de o kitle tarafından iktidardan indirilecektir. Bilmem kaç bin tane asgari ücret parası tutan pencere perdeleriyle meşhur sarayın uzun bir süre yaşama şansı bulunmamaktadır. Asgari ücret uzun bir süre bir şeyler ummaz çünkü!"
Artık şundan kesinlikle emin olabiliriz. Uzunca bir süredir
Erdoğan'ın seçmeni artık Erdoğan'ın ne söylediğiyle ve ne yaptığıyla
ilgilenmiyor.
Çünkü o seçmen epeydir ve sürekli hep denedi ve gördü ki,
Erdoğan'ın söyledikleriyle yaptıkları birbirleriyle pek örtüşmüyor. Hatta hiç
örtüşmüyor.
Erdoğan'ın söyledikleriyle yaptıklarına, birbirleriyle
örtüşmeseler bile inandığı dönemlerde, sırf bu inancı nedeniyle, sözgelimi
yakın çevresinde, devamlı gittiği kahvede, çalıştığı işyerinde, özellikle de kendisi gibi
düşünmeyenler karşısında ya da sosyal medya denilen mecrada nasıl kötü
durumlara düştüğü gerçeğinin besleyip durduğu, evet en çok da bu gerçeğin
besleyip durduğu bir ilgilenmeme durumundan söz etmeye çalışıyoruz.
Erdoğan'ın söyledikleriyle yaptıklarına inanarak Erdoğancı
olmak ya da tam tersine bunlarla ilgilenmeden Erdoğancı olmak, her ikisi de
Erdoğan seçmeni noktasında aslında marazi bir politik tutum ama sözünü
ettiğimiz seçmen kitlesi bu durumun
henüz farkına varmış değil. Öte yandan inanmak veya ilgilenmemek durumlarının hiç
kuşkusuz başka birçok sosyal, kültürel, ekonomik ve politik nedenleri olduğunu
da akılda tutmak gerekiyor.
Bu girişten sonra asıl konuya geçebiliriz.
Uzunca bir süredir Erdoğan'ın seçmeni artık Erdoğan'ın ne
söylediğiyle ve ne yaptığıyla ilgilenmiyorsa bu ilgilenmemeyi başka hangi
argümanla ikame ederek Erdoğancı olmaya devam ediyor? Sorumuz budur.
Bu soruya verilecek cevap kendi içerisinde; hem Erdoğan’ın
çaresizliğini, hem seçmeninin çaresizliğini ve hem de ülkenin yakın gelecekte
nasıl şekilleneceğini barındırıyor diye düşünüyoruz.
Erdoğan seçmeni Erdoğan’ın artık ne söylediğiyle ve ne yaptığıyla
ilgilenmiyor, bunların yerine, söylemedikleriyle ve yapmadıklarıyla kendi
arasında kurduğu ve geldiği noktada sadece “ummak”tan ibaret bir ilişkiyle
genel çerçevesi çizilebilecek bir bağ ile Erdoğan aidiyetini devam ettiriyor.
Bu durum, bu seçmen kitlesinin büyük çaresizliğidir.
Bu çaresizliğin Erdoğan’a yansıması da doğal olarak Erdoğan’ın
büyük çaresizliği olarak şekilleniyor.
Bu iç içe geçmiş çaresizlikler Erdoğan’ı belki bir süre daha
besleyecektir ama sürdürülebilirlilik noktasında hep bir umutsuzluğu işaret
edecektir.
Çünkü sözgelimi iktidar olduğu ilk günden beri laiklik
demeyen bir Erdoğan, özellikle de içinde yaşadığı şatafat ve debdebe hesaba
katılacak olursa, dindarlığı noktasında seçmenlerini daha nereye kadar ikna
edebilecektir?
Çok komik maaş zamlarıyla üzerine çöken kabus gibi ağırlığın
tam ortasındaki Erdoğan seçmeninin, o şatafat ve debdebeye gözünü çevirmeyi
başarabildiği an, kendi büyük çaresizliğinin çözümünün de Erdoğan’ın çok
dışında, bambaşka yerlerde olduğunu görüp kavramaya başladığı an olacaktır. Bu
da hiç kuşkusuz Erdoğan egemenliğinin sonu anlamına gelecektir.
Uzunca bir süredir Erdoğan’ın söyledikleriyle yaptıklarının hiçbir
biçimde örtüşmediğini görüp aslında içten içe çok büyük bir hayal kırıklığı yaşayan
Erdoğan seçmeninin sırf bu yüzden onun söyledikleri ve yaptıklarıyla
ilgilenmeyip, bunun yerine bir “umma” pozisyonuna geçmesi hali Erdoğan’a “büyük
son” olarak yansıyacaktır.
Erdoğan belki hiçbir zaman laiklik dememiştir ama, örneğin “İki
Ayyaş” diyerek çıktığı yolda önce “Gazi”, sonra “Gazi Mustafa Kemal” ve en
sonunda da “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” deme noktasına kadar gelmiştir. Bunlar Erdoğan’a
yansıyacak o “büyük son”un, bir “büyük çözülme”nin aslında birer işaret
fişekleridir.
Erdoğan, şimdilik “umma” pozisyonunda duran seçmeni eliyle, evet,
özellikle de o kitle tarafından iktidardan indirilecektir. Bilmem kaç bin tane
asgari ücret parası tutan pencere perdeleriyle meşhur sarayın uzun bir süre
yaşama şansı bulunmamaktadır. Asgari ücret uzun bir süre bir şeyler ummaz
çünkü!
Sevgiyle, dirençli ve uyanık kalın! (HAYRİ GÜNEL)