Her ikisi de virüsün kaynağına dair komplo teorilerini körükleyen ABD ve Çin’in krizi kısasa kısas politikasına dönüştürmesi çocukça ve sorumsuzca görülebilir. Ancak bunun arkasında öldürücü bir gerçeklik pusuda bekliyor...
Koronavirüs aşısını bulmak için verilen küresel yarışta iki karşıt dinamik ortaya çıkıyor: bir yanda benzeri görülmemiş bir bilimsel dayanışma; diğer yanda endişe verecek derecede güçlenen ulusal otarşi.
Siyaset ve iktidarlar dünyası ile bilim dünyası arasındaki tezat hiç bu kadar sert olmamıştı. İktidarlar sınırlarını kapatıp yurttaşlarını içeri hapsetmekte saniye kaybetmezken, ateşli rekabetçiliğiyle bilinen bilim camiası emsalsiz bir dayanışma ve bilgi paylaşımı özgürlüğü inşa etmek üzere kendi sınırlarını yıktı.
Tüm dünyadaki bilim toplulukları arasındaki işbirliği, böylesi ağır bir sağlık krizinin ortasında bir ilham kaynağı. Daha önce hiç çeşitli ülkelerden çok sayıda uzman aynı anda tek bir konuya böylesi bir aciliyetle odaklanmamıştı. Neredeyse tüm diğer araştırmalar sonlandırılmış durumda.
Egolar, kariyerler ve akademik şöhret gibi gereksinimler kenara bırakılmış durumda. (Onaylanıp yayımlanması aylar süren) geleneksel hakemli dergi yayın paradigması kenara bırakılmış durumda. Online ve açık kaynaklar güncel araştırma bulgularını eş zamanlı olarak erişime sunuyor. Bu bir yanlış bilgi “infodemisine” yol açabilme riski taşıyor olsa da pek çok kişi hızlı bilgi paylaşımının sağlayacağı olanakların, dezavantajlarından daha ağır basacağına inanıyor. Ve haklı gibi de gözüküyorlar. Araştırmacılar yüzlerce viral genom dizilimi tespit etti ve paylaştı. İlaç Üreticileri Birliği Uluslararası Federasyonu’na (IFPMA) göre bu sayede klinik deney aşamasındaki 200’den fazla tedavi ve COVID-19’a karşı geliştirme aşamasındaki 20’den fazla aşı geliştirildi.
Bu ilham verici ve iyimserlik sebebi. Süreç gerektirdiğinde insanların gerekeni yapabildiklerini ortaya koyuyor. İnsanlar tam olarak böyledir.
Koronavirüsle küresel düzeyde mücadele eden güçler ve onlara katılanlar haber başlıklarını işgal ederken, eşit ölçüde takdire şayan diğer insan girişimleri gizli kalıyor. Örneğin, kitle kaynaklı araştırma programı Zooninverse, nisan ayının ilk haftası iki milyon aktif uzman olmayan araştırmacının antibiyotik direnci ve tüberküloz gibi gerçek sorunları çözmek için işbirliği yaptıklarını duyurdu. Yürüttükleri “Bash the bug” (Böceği ez) adlı operasyon, antibiyotiklere bakteri direncinin yayılmasını yavaşlatarak (tüm dünyada en çok görülen 10 ölüm sebebinden biri olan) tüberkülozun tedavisini geliştirmek üzere genetik temelli bir yaklaşım izliyor. Gen dizilimi tespitinin muazzam ölçekte hızlanması ve ucuzlaması sayesinde, genetik teknolojisini kullanan yaklaşımlara sahip geleneksel laboratuvar araştırma yöntemlerini yenilemek artık mümkün. Bu, bilim insanı olmayan araştırmacılar da artık bakteriyel genomlarda antibiyotik direncine yol açan değişiklikleri (mutasyonları) anlama mücadelesine katılabilecek demek. Kitle fonlamasıyla büyüyen çabalar sayesinde, her bir hastanın tedavisinde hangi antibiyotiğin kullanılabileceğinin belirlenmesi artık bir ay değil, bir hafta içinde mümkün olacak.
Dahiyane teknolojik atılımların mümkün kıldığı bu örnekler, insanlığın gerçekte ne denli muazzam olduğunu vurguluyor. Ama gerçek aşk hiçbir zaman düz yolda gitmez. Bu fenomenlerin ardındaki pozitif dürtüleri tehdit eden, karartmaya çalışan önleyici temayüller her zaman ortaya çıkar.
Daha ölümcül virüsler de yayılıyor
COVID-19 krizinin oluşturduğu gerçek tehdit, insan hayatını hedef almasının yanı sıra otarşik ve milliyetçi duyguları güçlendirmesidir. Her ikisi de virüsün kaynağına dair komplo teorilerini körükleyen ABD ve Çin’in krizi kısasa kısas politikasına dönüştürmesi çocukça ve sorumsuzca görülebilir. Ancak bunun arkasında öldürücü bir gerçeklik pusuda bekliyor.
Biyoteknoloji, tıbbi ürünler ve ilaç imalatı ulusal güvenliğinin omurgası haline gelmiş devletlerin tamamının kafasına dank etmiş durumda. Çin’de aşı araştırması askerileştirildi: Binden fazla bilim insanı harekete geçti, Askeri Tıp Bilimleri Akademisi aracılığıyla başarılı olmaya aday bir aşı geliştirildi bile. Şimdi klinik deneyler için gönüllüler toplanıyor. ABD’de Başkan Trump, Amerikan bayraklarıyla süslediği seçim vaadi tweet’lerinde Amerika’yı başa koyuyor: “Bu zafere ulaştığımızda her zamankinden daha güçlü ve daha birleşmiş olarak ortaya çıkacağız!”
Bilim insanları sınırları yıkarak işbirliğinin ve iletişim kurmanın yeni yollarını geliştiriyor olabilir. Ancak politikacılar aşıyı ilk bulan olma yarışında yenilerini inşa etmekten geri durmuyor. Nihai başarıyı sağlayan bilim insanları, ülkelerine tıbbi olduğu kadar ekonomik avantajlar da sağlayacak. Sadece milliyetçi siyasiler için değil, insanlık için de büyük bir kumar söz konusu.
Görünüşe bakılırsa önümüzde beliren zorlu seçim; işbirliği yaparak birlikte ilerlemek ya da kapışarak milliyetçi parçalanmayı ve himayeciliği (bugün COVID-19’dan çok daha ölümcül olduğunu kanıtlayacak toplumsal “virüsler”) pekiştirmek. (6 Nisan 2020)
[RT’deki İngilizce orijinalinden Sena Çenkoğlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Koronavirüs aşısını bulmak için verilen küresel yarışta iki karşıt dinamik ortaya çıkıyor: bir yanda benzeri görülmemiş bir bilimsel dayanışma; diğer yanda endişe verecek derecede güçlenen ulusal otarşi.
Siyaset ve iktidarlar dünyası ile bilim dünyası arasındaki tezat hiç bu kadar sert olmamıştı. İktidarlar sınırlarını kapatıp yurttaşlarını içeri hapsetmekte saniye kaybetmezken, ateşli rekabetçiliğiyle bilinen bilim camiası emsalsiz bir dayanışma ve bilgi paylaşımı özgürlüğü inşa etmek üzere kendi sınırlarını yıktı.
Tüm dünyadaki bilim toplulukları arasındaki işbirliği, böylesi ağır bir sağlık krizinin ortasında bir ilham kaynağı. Daha önce hiç çeşitli ülkelerden çok sayıda uzman aynı anda tek bir konuya böylesi bir aciliyetle odaklanmamıştı. Neredeyse tüm diğer araştırmalar sonlandırılmış durumda.
Egolar, kariyerler ve akademik şöhret gibi gereksinimler kenara bırakılmış durumda. (Onaylanıp yayımlanması aylar süren) geleneksel hakemli dergi yayın paradigması kenara bırakılmış durumda. Online ve açık kaynaklar güncel araştırma bulgularını eş zamanlı olarak erişime sunuyor. Bu bir yanlış bilgi “infodemisine” yol açabilme riski taşıyor olsa da pek çok kişi hızlı bilgi paylaşımının sağlayacağı olanakların, dezavantajlarından daha ağır basacağına inanıyor. Ve haklı gibi de gözüküyorlar. Araştırmacılar yüzlerce viral genom dizilimi tespit etti ve paylaştı. İlaç Üreticileri Birliği Uluslararası Federasyonu’na (IFPMA) göre bu sayede klinik deney aşamasındaki 200’den fazla tedavi ve COVID-19’a karşı geliştirme aşamasındaki 20’den fazla aşı geliştirildi.
Bu ilham verici ve iyimserlik sebebi. Süreç gerektirdiğinde insanların gerekeni yapabildiklerini ortaya koyuyor. İnsanlar tam olarak böyledir.
Koronavirüsle küresel düzeyde mücadele eden güçler ve onlara katılanlar haber başlıklarını işgal ederken, eşit ölçüde takdire şayan diğer insan girişimleri gizli kalıyor. Örneğin, kitle kaynaklı araştırma programı Zooninverse, nisan ayının ilk haftası iki milyon aktif uzman olmayan araştırmacının antibiyotik direnci ve tüberküloz gibi gerçek sorunları çözmek için işbirliği yaptıklarını duyurdu. Yürüttükleri “Bash the bug” (Böceği ez) adlı operasyon, antibiyotiklere bakteri direncinin yayılmasını yavaşlatarak (tüm dünyada en çok görülen 10 ölüm sebebinden biri olan) tüberkülozun tedavisini geliştirmek üzere genetik temelli bir yaklaşım izliyor. Gen dizilimi tespitinin muazzam ölçekte hızlanması ve ucuzlaması sayesinde, genetik teknolojisini kullanan yaklaşımlara sahip geleneksel laboratuvar araştırma yöntemlerini yenilemek artık mümkün. Bu, bilim insanı olmayan araştırmacılar da artık bakteriyel genomlarda antibiyotik direncine yol açan değişiklikleri (mutasyonları) anlama mücadelesine katılabilecek demek. Kitle fonlamasıyla büyüyen çabalar sayesinde, her bir hastanın tedavisinde hangi antibiyotiğin kullanılabileceğinin belirlenmesi artık bir ay değil, bir hafta içinde mümkün olacak.
Dahiyane teknolojik atılımların mümkün kıldığı bu örnekler, insanlığın gerçekte ne denli muazzam olduğunu vurguluyor. Ama gerçek aşk hiçbir zaman düz yolda gitmez. Bu fenomenlerin ardındaki pozitif dürtüleri tehdit eden, karartmaya çalışan önleyici temayüller her zaman ortaya çıkar.
Daha ölümcül virüsler de yayılıyor
COVID-19 krizinin oluşturduğu gerçek tehdit, insan hayatını hedef almasının yanı sıra otarşik ve milliyetçi duyguları güçlendirmesidir. Her ikisi de virüsün kaynağına dair komplo teorilerini körükleyen ABD ve Çin’in krizi kısasa kısas politikasına dönüştürmesi çocukça ve sorumsuzca görülebilir. Ancak bunun arkasında öldürücü bir gerçeklik pusuda bekliyor.
Biyoteknoloji, tıbbi ürünler ve ilaç imalatı ulusal güvenliğinin omurgası haline gelmiş devletlerin tamamının kafasına dank etmiş durumda. Çin’de aşı araştırması askerileştirildi: Binden fazla bilim insanı harekete geçti, Askeri Tıp Bilimleri Akademisi aracılığıyla başarılı olmaya aday bir aşı geliştirildi bile. Şimdi klinik deneyler için gönüllüler toplanıyor. ABD’de Başkan Trump, Amerikan bayraklarıyla süslediği seçim vaadi tweet’lerinde Amerika’yı başa koyuyor: “Bu zafere ulaştığımızda her zamankinden daha güçlü ve daha birleşmiş olarak ortaya çıkacağız!”
Bilim insanları sınırları yıkarak işbirliğinin ve iletişim kurmanın yeni yollarını geliştiriyor olabilir. Ancak politikacılar aşıyı ilk bulan olma yarışında yenilerini inşa etmekten geri durmuyor. Nihai başarıyı sağlayan bilim insanları, ülkelerine tıbbi olduğu kadar ekonomik avantajlar da sağlayacak. Sadece milliyetçi siyasiler için değil, insanlık için de büyük bir kumar söz konusu.
Görünüşe bakılırsa önümüzde beliren zorlu seçim; işbirliği yaparak birlikte ilerlemek ya da kapışarak milliyetçi parçalanmayı ve himayeciliği (bugün COVID-19’dan çok daha ölümcül olduğunu kanıtlayacak toplumsal “virüsler”) pekiştirmek. (6 Nisan 2020)
[RT’deki İngilizce orijinalinden Sena Çenkoğlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]