Gezi isyanı ve sonrasındaki kritik politik tercihlerinde de görüldüğü gibi Aleviler; restorasyoncu düzen partilerinin yedeğinde kalarak, despot devletin içinde pasifleşip çürümeyeceklerini; ya da katledilip “defteri dürülecek” bir toplum olmayacaklarını, isyanlarıyla dirençleriyle göstermektedirler...
“Defteri dürülmek” günümüzde de kullanılan bir deyimdir. Osmanlı döneminde Alevi katliamlarıyla birlikte söylenegelmiş bir sözdür. Padişahın, Şeyhülislamın, “Tez, Yazıla” desturuyla kağıtlara isimleri listelenip yazılan Aleviler, “gereği yapılıp” katledildikten sonra; listelerdeki isimlerinin üstü çizilir, rulo halinde “dürülüp” arşivlere kaldırılırmış.
İşte “defteri dürülmek” böyle bir acı ve kanlı katliam tarihinin deyimidir. Ve bu acı söz padişahların gür sesinde tekrarlana tekrarlana, tiyatral bir biçime bürünür: “Tez, defterleri dürüle!”
Mafya Liderinin İfşaatları
Sedat Peker’in; “Ağar’ın adamları Alevilere büyük saldırı planlıyorlar” sözleri başta Aleviler olmak üzere, genel olarak halk güçlerinde, tedirginlik ve tedbirlilik refleksi yarattı. Peker’in ifşaatı; yeni bir “defteri dürülmek” hamlesi mi? sorusunu akla getirdi.
Yüzlerce yıllık tarihi bir kenara bırakalım; son 10 yıl içinde dahi Alevilere yönelik politikalara bakıldığında dahi böylesi bir adımın patika yollarının açılışını sezmek mümkün.
2011 Suriye savaşı atmosferinde, AKP’nin Suriye/Ortadoğu hamlelerini; Osmanlı’nın, Mısır seferine benzeterek, Beşar Esat’ın Alevi olması da vurgulanarak; kimi yandaş yazarlarca “Sizin Şah İsmail’iniz varsa bizim de Yavuz Sultan Selimimiz var” dediklerini not etmiştik.
Anadolu -Mezopotamya Alevileri bu sözlerin ne anlama geldiğini, bir “kavim kıyım ikliminde’’ olduklarını içgüdüsel olarak hissetmişlerdir.
Gezi isyanında ise Alevilerin hedef gösterilmesini canlı canlı yaşadık.
Bir başka açıdan, Alevi evlerinin işaretlenerek (AKP iktidarı döneminde 34 ayrı yerde 100’ü aşkın ev işaretlendi) yaratılan korku ortamını yaşayageldik.
Meral Akşener’e Rize’de saldırı sonrası; Erdoğan’ın: “bunlar daha iyi günleriniz” gibi tehdit içerikli sözlerinin politik mesajını duyumsadık.
Tüm bu olaylarla “gelmekte olanı” görmemek saflık olur.
Katliam Politikasının Mekaniği
Çoklu krizler içinde AKP-MHP iktidarı çözülme, savrulma çıkmazını yaşamaktadır. Hukukun özgürlük ve demokrasinin işlemediği, her şeyde, her yerde “kendine demokrasiyi” işleten anlayışla iktidarlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Özellikle ekonomik kriz ve devlet krizinin geldiği boyutta AKP-MHP koalisyonu, meşruiyet kaybı ve güç yitimine uğramakta, giderek çözülmektedir. İktidarda kalmanın tek yolu olarak; “süreklileşen siyasi darbelere” “şiddet” “korku-sindirme” politikalarına bel bağlamaktalar.
Türkiye’de kaotik dönemlerde “Kriz-Katliam-Darbe” mekanizması hep işletilegelmiştir. Kriz mi var? Yapılır bir katliam ve arkasından darbeyle halklar faşist diktatörlüğe mahkûm edilir.
Krizler içindeki ülke, giderek kaosa sürüklenirken böyle zamanlarda siyasetin algoritmasında, egemen güçlerin “katliam” seçeneğinde her zaman öncelik; Aleviler ve Kürtlerdir. Nitekim Peker’in açıklamasından kısa süre sonra İzmir’de Kürtlere yönelik katliam girişimi ve Deniz Poyraz’ın katledilmesi, akıllara “Sedat Peker’in uyarısı doğru mu?” sorusunu getirmiştir.
Aslında kimsenin uyarısına da ihtiyaç yok. Türkiye’de katliam yasaları böyle işliyor. Kriz varsa, Aleviler ve Kürtler başta olmak üzere egemen güçler iktidarlarını korumak için her türlü şiddet politikasını halka reva görür.
İşte İzmir’de HDP binasına yapılan saldırı ve Deniz Poyraz’ın katledilmesinin en önemli nedeni de krizler içinde giderek kaosa sürüklenen Türkiye’ de çözüm için “faşist diktatörlüğü” egemen kılma çabası olarak değerlendirilmelidir.
Türkiye de ekonomik kriz, devlet krizi en keskin biçimde seyrederken ekolojik krizle gelen pandeminin sarsıcılığında “yönetememe kriziyle” iktidar, meşruiyetini iyice kaybetmiştir.
İşte tam da bu krizler yumağında devreye sokulur katliamlar. Böylesi krizler işletmiştir katliam düzeneğini.
“Kullanışlı Alevilik”
Cumhuriyet tarihi boyunca Aleviler iktidar güçlerince “kullanışlı Alevilik” potasında düşünülmüştür. Yerine göre sevilen sayılan, yerine göre yakılıp katledilen…
Özgürlükçü ve modern görünmek isteyince “Aleviler laikliğin güvencesidir.” Biraz demokratlığa yönelmişsen demokrasinin en büyük gücüdürler. Eğer daha da derine giderlerse, Türk milliyetçiliğinin kökünde sayarlar Alevileri. Burada, Alevilerin “Öztürk” olduğu övünç içinde vurgulanır.
Aleviler yeri gelir CHP iktidarında, Kemalist İslam yorumunun “Siyasal İslam’a” muhafazakarlığa karşı güvencesi” sayılır.
Yeri gelir, AKP iktidarında “Erdoğanist İslam”ın açılım politikasına eklemlenmeye çalışılır.
Yahut AKP iktidarına karşı restorasyoncu muhalefet için demokrasiye dolgu malzemesi edilmek istenir.
Devlet, kriz içinde çıkmaza girmişse; iktidarın karanlık yüzünde derhal “katli vacip” bir topluma dönüşür Aleviler.
Gezi İsyanından Sonra Artık Her Şey Değişti
Aleviler1980’lerden günümüze özellikle Sivas katliamı sonrası” bağımsız bir Alevi hareketi” yaratmışlardır. Gezi isyanıyla da halk güçlerinin en önemli bileşenlerinden biri olarak özgürlük ve demokrasi mücadelesinin en büyük güçlerinden biri olduklarını göstermişlerdir.
Gezi isyanı ve sonrasındaki kritik politik tercihlerinde de görüldüğü gibi Aleviler; restorasyoncu düzen partilerinin yedeğinde kalarak, despot devletin içinde pasifleşip çürümeyeceklerini; ya da katledilip “defteri dürülecek” bir toplum olmayacaklarını, isyanlarıyla dirençleriyle göstermektedirler. (HAYDAR ARIKUŞU - EL YAZMALARI.ORG)