Peş peşe dizilmiş, hepsi de resmi plakalı ve çok pahalı otomobiller, çamurdan balçık haline gelmiş berbat bir sokaktaki çok kötü evlere ve o evlerin  önünde toplanmış kadınlı erkekli insan öbeklerine aldırmadan ağır ağır ilerliyordu. Otomobil konvoyunun en arkasında iki askeri cip ve bir de ambulans vardı. Motor gürültüleri yoldan biraz yüksekteki, duvarları sıvasız, giriş kapısı üflesen yıkılacak, neredeyse tek göz oda bir evin önünde sustu. Otomobillerin kapıları birer birer açıldı ve her kapıdan çok güzel ve çok pahalı giysileri içinde birtakım adamlar ve kadınlar indi. Hepsi de bastıkları yere, ayakkabılarına ne kadar az çamur bulaşırsa o kadar iyi düşüncesiyle inanılmaz bir özen göstererek kendilerini üflesen yıkılacak kapıya taşıyacak olan ve birkaç taştan ibaret merdivene doğru yöneldiler. Ciplerden inen üç dört subay ve asker yanlarında beyaz önlüklü sağlık görevlileriyle birlikte ve hızlı adımlarla herkesten önce geldiler kapıya. İçlerinden yüzbaşı rütbeli olanı kapıyı çaldı. Üflesen yıkılacak kapı sanki evin içindekilerden önce başlamıştı ağlamaya. Yaşlıca bir adam açtı kapıyı. Yanında orta yaşlı bir kadın vardı. İki kadın asker hemen orta yaşlı kadının iki yanına geçti. Yüzbaşı yaşlıca adama bir şeyler söyledi. Cümlelerini bitirmeden orta yaşlı kadın yere yığıldı. Yaşlıca adam olduğu yere çöktü. İkisi de bir anda donmuşlardı sanki. Bir süre sonra evin önü insanlarla doldu. Yüzbaşı, "Ben abisiyim" diyen genç bir adama bir kutu verdi. Adam kutuyu açmaya korktu. Sağlık görevlileri kadını güçlükle evin içine aldılar. Kadın askerler de eve girdi. Yüzbaşı iki askerle birlikte, yere çöküp kalmış olan yaşlıca adamı sandalye olmadığı için bir pazar sandığına oturttular. Sokak kadın çığlıkları ve ağlamalarıyla doldu. Birkaç genç bulup getirdikleri bir bayrağı evin sıvasız duvarına astı. Bayrak bir yoksulluğu, bir çaresizliği, bir kepazeliği ve bir büyük ahlaksızlığı daha örtmüştü. Televizyon kanallarının akşam haberleri  yine ve bir kere daha; "Pençe-Kilit Operasyonu bölgesinde..." diye başlayan ve "asil milletimize başsağlığı ve sabır diliyoruz..." diye biten duyurularla başladı. Duyuruların "Asil Milletimiz" dediği, o duvarları sıvasız, kapısı üflesen yıkılacak ve hayvan bağlasan durmayacak evde tarifi imkansız bir boşlukla baş başaydı artık. Vatan yine ve bilmem kaçıncı kere sağ olmuştu. yoksulluğunu ve çaresizliğini bir bayrakla örttükleri o evin sağ olup olmaması ise hiç önemli değildi! (HAYRİ GÜNEL)  

Daha yeni Daha eski