Emperyalizmin saldırısını paralı askerlerle durduramazsınız. Bunun için sadece silah değil, devrimci bir rüzgâr, yaslanacak bir halk, devrimci sınıf gerek. Yoksa hikâye Wagner olayındaki gibi biter...


Emperyalizmin saldırısını paralı askerlerle durduramazsınız. Bunun için sadece silah değil, devrimci bir rüzgâr, yaslanacak bir halk, devrimci sınıf gerek. Yoksa hikâye Wagner olayındaki gibi biter.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 2022'de, Ukrayna'da savaşmış subay ve askerlere ülkenin en yüksek madalyasını vermek için Rusya'nın güneyindeydi. Putin'in madalya verdiği askerlerden biri, grubun geri kalanından farklı üniformasıyla dikkat çekmişti. Bu üniforma Rus “girişimci” Yevgeni Prigojin'in kurduğu paralı asker grubu Wagner'in üniformasına benziyordu. BBC, üniformasıyla ayırt edilen o askerin Ekim 2019'da Moskova'daki bir kafeyi soymaya teşebbüsten tutuklanan ve yedi yıl hapis cezasına çarptırılan “dövüş sanatları tutkunu” Aik Gasparyan olduğunu iddia etti. Gasparyan, Wagner tarafından hapishaneden çıkarılmış ve Ukrayna'da savaşa gönderilmişti. Wagner'in kurucusu Yevgeni Prigojin Rus ceza infaz kurumlarını dolaşıyor, mahkumlara Wagner’e katılmaları halinde cezalarının bağışlanacağı sözü veriyordu. 

Mahkumları savaşa göndermek ilk defa Rusya’da karşılaştığımız bir durum değil. Tarihteki bütün “paramiliter” kuvvetler bu yöntemi uyguluyor. Osmanlının son döneminde kurulan “Teşkilat-ı mahsusa”, Türkçesiyle Özel Örgüt, benzer bir yönteme başvurmuş, hapisten suçluları çıkarıp örgüte asker yazmıştı.


İddialara göre bu şirket, 2015-2016'da giderek daha aktif hale gelen bu paralı asker şirketi, Ukrayna'nın doğusundaki Rus destekli direnişe yardım etmek için 2014 yılında kuruldu. Bugüne kadar Doğu Avrupa’nın yanı sıra Sudan, Suriye, Libya ve Afrika kıtasında faaliyet gösterdi. Grubun Rus gençleri arasında cazip hale getiren şey yüksek maaş vaadiydi. Şirket üyelerine ayda bin 500 dolar maaş veriyordu. Savaşa katılma halinde bu miktar 2 bin dolara çıkıyordu. 

Bu etkinliğine ve bilinirliğine karşın Rusya, Wagner'in devletle bağlantısını reddetti. Zaten yasaları, paralı askerlik karşılığında cezaların affedilmesine izin vermiyordu. Prigojin de Wagner ile bağlantılı olduğunu öne süren birçok gazeteciye dava açmıştı. Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden sonra bu durum değişti, Prigojin Wagner Grubu ile bağlantıları hakkında daha rahat davranmaya başladı, grupla bağlantısını kabul etti. Tabii, bunu “Rusları savunmak” için yapmıştı. Kremlin de Prigojin'i hakiki bir vatansever ve kalbi Rusya için atan bir adam olarak tanımladı. Bu gelişmeden kısa süre sonra St. Petersburg'da bir Wagner Merkezi açıldı. Merkez, okul çağındaki çocuklar ve gençler için “Rusya'nın savaşma kapasitesini artırmayı amaçlayan bilişim, medya ve temel askeri eğitim alanlarında” eğitim ve öğretim etkinlikleri düzenleyecekti. 

Sonunda Kremlin ahalisi Wagner çetesi hakkında Tansu Çiller’in çizgisine geldi. Çiller, Susurluk kazasının ardından ölen uyuşturucu kaçakçısı-ülkücü Abdullah Çatlı için “vatan için kurşun atan da kurşun yiyen de kahramandır” demişti. Rusya Parlamentosu Başkanı da “Ülkemizi savunan herkes, ordu, gönüllüler, yeni askerler, Wagner üyeleri, hepsi birer kahramandır” diye tekrarlıyordu.


Sağcılık şartı

PMC Wagner olarak da bilinen Wagner Grubu, bir Rus paralı asker örgütlenmesi. Bizdeki SADAT gibi özel bir askeri şirket olarak faaliyet gösteriyor, Putin'in özel ordusu olarak kabul görüyor. Grup, bu tür askeri oluşumların yasak olduğu Rusya'da yasadışı olarak faaliyette. Tabiatıyla sağcı-milliyetçi bir örgüt bu.

Grup, 2014'ten 2015'e kadar Donbas'taki savaşta Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin oluşumuna yardım etti, bu sayede ünlendi. Suriye, Libya, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mali'de Rus hükümetiyle ittifak halindeki güçlerin yanında savaştı. Eğitimini ve teçhizatını Rusya Savunma Bakanlığı sağlıyor, askeri istihbarat teşkilatının fiili bir birimi olarak kabul görüyor. İstihbarattan kasıt bir tür Kontrgerilla yapılanması olması. 2022'de Rusya'nın Ukrayna harekâtında da önemli bir rol oynadı örgüt. Ukrayna'da bulunan Wagner birliklerinin toplam sayısının 20 bin olduğu tahmin ediliyor. Grubu, Putin'le yakın bir patron olan Prigojin yönetiyor ve finanse ediyor. 

Ancak son zamanlarda Putin ile Prigojin arasında anlaşmazlıklar baş gösterdi. Wagner patronu, ordunun teçhizat ve destek verme konusunda isteksiz davrandığından yakınıyordu. Birkaç gün önce Prigojin’in, Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Rusya Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov'u tehdit eden açıklamaları sonrası Rusya’da hareketli saatler yaşandı. Bunun bir darbe girişimi olduğu bile iddia edildi. Prigojin, Rus ordusunun yöneticilerine karşı büyük bir savaşın içine girdiklerini duyurdu, isyan bayrağı çekti ve hatta Moskova’ya yürümeye yeltendi. Yolda Kremlin ile anlaştılar, birlikler geri çekildi. Bir Rus iç savaşına dönüşebilecek bu ilginç olay da böylece ve şimdilik yatışmış oldu. 


Ayanlaşma ve Osmanlı usulü yeni feodalizm

Bütün bunlar sosyalizmin çözülüşünden sonra Rusya’da kurulan kapitalizmin aldığı güncel halle ilgili önemli ipuçları aynı zamanda. El konulan, yağmalanan devlet varlıklarıyla semiren yeni ayanlar ortaya çıktı, devletle bir anlaşmaya vardı. Böylece yeni bir feodalizm, sermaye düzeni ile eklemlendi.

Zaten olup bitenler Osmanlı’nın son döneminde ortaya çıkanlarla tuhaf bir benzerlik gösteriyor. Osmanlıda Ayanlık 17. yüzyılda merkezi devletin otoritesinin zayıflamasıyla başlamıştı. Ayanlar bu zayıflıktan yararlanarak ortaya çıktılar ve özellikle 18. yüzyılda taşrada etkin bir güç haline geldiler. Bu yeni sınıfı asker ve ulema kökenliler, zengin tüccarlar ve köklü ailelerinin başları oluşturuyordu. Her birinin kendi askeri gücü ve hükmettikleri toprakları vardı. Eski tımarlı sipahileri, suçluları ve işsizleri toplayıp silahlandırarak hızla güçlenen ve devletin baş edemeyeceği bir güç haline gelen ayanlar zamanla devletle uzlaşmanın bir yolunu da buldu. Osmanlı artık bir feodal beyler koalisyonuydu. Bu Osmanlıda geç bir feodalizme denk geliyordu. 

Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa da bu yoldan ilerleyenlerden biriydi. 19. yüzyılın başında Osmanlı kuvvetlerinin komutanı olarak Mısır’da iktidarı ele geçirdi. Birkaç yıl sonra Mısır’ı yöneten Memlukileri katlettirdi ve genel vali oldu. Mısır ekonomisinde, toplumunda ve devlet yönetiminde bir modernleşme hareketi başlattı. Mısır ordusu ve donanması hızla güçleniyor, Mehmet Ali Paşa Osmanlının içinde bir yeni Osmanlı olarak palazlanıyordu. 

Yunan bağımsızlık savaşı tam bu yıllarda patlak verdi. Mehmet Ali’nin Mısır’ı Yunan ayaklanmasına karşı mücadele eden Osmanlı’ya yardım etmekten kaçınmadı. Ancak 1827’de İngiliz, Fransız ve Rus birleşik filoları Navarin’de Osmanlı-Mısır donanmasını yok ederek, Yunanistan’ın bağımsızlığı için yolu açtı. 

Mehmet Ali Paşa Osmanlıya yardımı karşılığında Mora’yı alma planı yapmıştı. Fakat Yunanistan bağımsız olunca Mora planı da suya düştü. Mehmet Ali Paşa buna karşılık Suriye valiliğini istedi. Osmanlılar Suriye’yi vermeye yanaşmayınca Saraya karşı saldırıya geçti, önce Konya, sonra da Kütahya’ya kadar ilerledi. Birleşik Avrupa Osmanlının yardımına koştu, Paşayı barış yapmaya zorladı. Mustafa Reşit Paşa ve Fransa sefiri Varen, Kütahya'ya giderek Mehmet Ali Paşa'ya bir anlaşma önerisi götürdü. Paşanın bazı istekleri kabul edildi, Anadolu'da Mısırlılara yardım dolayısıyla itham edilen şahıslar hakkında af ilan edildi. Kavalalı kuvvetleri anlaşmanın ardından Adana taraflarına çekildi. Birkaç gün önce Rusya’da yaşananların tuhaf bir özetidir. 


Azaplarla savaşmak

Wagner, başka alanlarda da Osmanlı usulü savaş aygıtına benzerlikler taşıyor. Bu paramiliter yapı, bir anlamda Rusya’nın “azap”ları. “Azap”, Osmanlıda “özel bir sınıf askere” verilen ad. “Sınıf” dememiz sözün gelimi, daha çok bir çapulcu sürüsünden söz ediyoruz. Savaşırlar, kazanabilirlerse yağmalarlar, özetle budur.

Kökeninin Latince “adapi”, “asapi” veya “azapi” olduğunu iddia eden de var, Yunanca “aizypades” veya “atzoupades” olduğunu söyleyen de. “Gavur Padişah” II. Mahmut iplerini çekene kadar ayaktaydı, sonra neden kaldırıldı, bilemiyoruz. Varlıkları Yeniçerilerle birlikte mümkün olmuştu, onlar ortadan kalkınca bunların da nasıl kullanılacağına karar verilemediğini düşünebiliriz. Ayrıca savaşların niteliği değişiyordu, ateşli silahlar askerleri topyekûn azap haline dönüştürüyordu. Azaplı bir tarihleri var, Osmanlı savaş tarihinin gerçek kahramanlarıdır.

Kaynaklara göre hepsi bekardı. Savaştaki konumlarına göre sağ ve sol azaplar olarak anılır, “kırmızı börk” giyerlerdi. Anadolu köylerinden toplanıp getirilirler, eğitimine bakılmadan savaşa sürülürlerdi. Barış zamanlarında inşaat işlerinde kürekçi ameleydiler. Düzensiz, disiplinsiz ve vasıfsızdılar ama savaşlardaki yerleri en öndeydi. Hep ilk hedef olduklarından ve haliyle çok öldüklerinden arkadan gelen Yeniçeriler ancak cesetlerine basarak ilerleyebiliyordu.

Sefere hazırlanırken görevliler köylere gönderilip Azap toplatılırdı. Güçlü kuvvetli her köylü potansiyel birer Azaptı. Buna “Azap çağırtmak” deniliyordu. Fakat sorun şu ki ölüm korkusuyla çokça firar ediyorlardı. Osmanlı çözümü her Azaba bir “kefil” atamakta buldu. Kaçan Azabın masrafı kefilinden tahsil ediliyordu. “İslam Ansiklopedisi” savaştaki hallerini şöyle tarif ediyor: “Muharebe sırasında ordu saf-ı harp nizamında iken, merkez ile cenahların en önünde bulunurlar ve düşman üzerine ok yağdırırlardı. Ordu merkezinde yeniçerinin önünde topçular ve onların önünde de azaplar yer alırlardı. Tabii büyük kısım ile düşman arasındaki muharebede ilk hücuma azaplar maruz bulunduklarından, vaziyetleri tehlikeli ve hizmetleri büyüktü.”

Yalçın Küçük “Atamanoğlu Fatih” kitabında daha canlı bir tarif veriyor; En öndeler, haliyle çatışma başlar başlamaz geriye kaçışıyorlar. Fakat Yeniçeri ve çavuşlar geride, kaçmasınlar diye palayla onları beklemektedir. Geriye kaçamadıkları için mecburen ilerliyorlar. Yeniçerinin ön safta savaşacağı kuşkulu olduğunda savaşa girmek gerektiğinde “azap çağırtmak” şarttır ve savaş tarihimiz “zorunda bırakma” taktiğinden ibarettir. Haliyle arkada Yeniçeri elde pala beklemiyorsa kaçarlar. Osmanlının büyük icadıdır.


ÖSO: AKP usulü Azap

Azaplar cumhuriyet döneminde unutulmuştu. Düzen AKP eliyle yeni-Osmanlı hayalleri görmeye başlayınca Özgür Suriye Ordusu’nu icat etti. Bu icat, cumhuriyetten vazgeçip “İslam davası için” savaşmaya karar veren yeni ordu için elzemdi. Böylece yeniden savaşmanın da bir yolunu bulmuş oldular. Suriye’de başka güçler de aynı yola başvurdu, “YPG” karşı tarafın azaplarıydı. Böylece herkes kendi Azabını bulmuş ve savaş için vekalet vermiş oldu. Suriye’de halen süren şey genişletilmiş Azaplar savaşıdır. Asiller arkada vekiller önde, sanki Osmanlı işi köhne bir savaştayız. 

Birkaç yıl önce, “asil” ekonomik krizle sarsıldı, TL değer kaybediyordu. Azaplar tıpkı Rus Azapları gibi kazan kaldırdı, maaşlarının TL ile değil Suriye Poundu ile ödenmesini istedi. Azapların fıtratıdır, silahlarını her an herkese yöneltebilirler. Haliyle çok suç işlediler Suriye topraklarında. Yağmalarının, tecavüzlerinin haddi hesabı yok. Son seferlerinde yolunu çevirdikleri Hevin Halef adlı politikacı bir kadını sorgusuz sualsiz kurşuna dizip “etkisiz hale” getirdiler. Adlarının yıkanıp temizlenmesi gerekiyordu haliyle. Bizim Özgür Suriye Ordusu bir anda oldu Suriye Milli Ordusu. 

İsyan, yeni nesil Azap kuvvetinin sıradan işlerinden biri. Bu kapitalizmin Fransız Devrimi’nde yaratılan “halk ordusu”ndan vazgeçip paralı orduya geçmesinin bir getirisi. Böyledir, halka sırtınızı döndüyseniz Azapların arkasında oradan oraya savrulmanız kaçınılmazdır. 


Halk ordusu olmadan asla

Yıl 1789... Fransa’da devrim oldu. Kilisenin mallarına el konuldu, manastır yeminine son verilip, zalim papazlar kovuşturuldu. Doğum-ölüm-evlilik kayıtları kiliseden belediyeye devredildi, kadınlara boşanma hakkı tanındı. İnsan ve yurttaş hakları beyannamesi ile inanç hürriyeti yasal hale getirildi, kilisenin bu alandaki tekeline son verildi. Egemenliğin kaynağı ulustu artık, tanrı bundan böyle hiçbir iktidara kaynak olmayacaktı. Fransız yurttaşlığı karşısında bütün dini ve etnik kimlikler artık hükümsüzdü. Devlet bireyleri özgürleştirmekle yükümlüydü. Eğitim millileştirildi, askerlik her yurttaş için zorunlu hale getirilerek ordu halk ordusuna dönüştürüldü. Askerler halkın arasından gelecekti ve artık kral için değil ulus için savaşacaktı. Bu yepyeni bir ordu anlamına geliyordu.

Fransız Devrim Ordusu, Armée Révolutionnaire Française, 1792'den 1802'ye kadar laiklik, ulusçuluk, cumhuriyet gibi radikal fikirler için savaştı. Bu ordular, devrimci tutkuları, zayıf teçhizatları ve büyük sayıları ile ayırt ediliyordu. Bu bir halk ordusuydu. Bu ordu kısa zamanda yabancı güçleri Fransız topraklarından çıkarıp attı. Ardından birçok komşu ülkeyi istila ederek Fransa'ya bağlı cumhuriyetler kurdu. Gücü sayısından veya teçhizatından değil ideolojisinden geliyordu. Bugün bildiğimiz “milli ordu”nun kökenidir. 

Bir de Kızıl Ordu’yu biliyoruz. Kızıl Ordu, açık adıyla İşçilerin ve Köylülerin Kızıl Ordusu, 1946'ya dek Sovyetler Birliği'nin silahlı kuvvetiydi. 1918'de, Rus İç Savaşı esnasında Bolşeviklerin silahlı kuvvetleri olarak kuruldu, 1922 yılında SSCB'nin resmî ordusu oldu. İsmindeki “Kızıl” işçi sınıfını temsil ediyordu. Adı, 1946'da, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Silahlı Kuvvetleri olarak değiştirildi. Kızıl Ordu, Faşizmin yenilmesinin baş kahramanıydı. Avrupa ve ABD faşizmin istilası karşısında çaresiz kalmıştı. Kızıl Ordu yetişti faşizmin iradesini kırdı. Sırrı kızıllığındadır.


Paramiliter kuvvetler tekelci kapitalizmin icadı

Artık ne Fransız Devrim Ordusu’nun ne de Kızıl Ordu’nun izi kaldı. Tekelci kapitalizm “milli ordu”yu ortadan kaldırarak Fransız Devrimi’ne arkasını döndü. Kızıl Ordu’yu zaten düşman olarak görüyordu. Yıktıkları ordu geleneğinin yerine profesyonel-paralı askeri kuvvetleri kurdular. Böylece silah kullanma tekeli doğrudan sermaye sınıfının eline geçmiş oldu. 

Avrupa’da, Rusya’da, Türkiye’de sermaye düzenin temel doğrultusu bu. Halk çocukları değil artık cephede savaşanlar, uzman, maaşlı profesyoneller. Bunların yanında bir de Wagner, ÖSO gibi paramiliter Azap kuvvetleri iliştirildi. Düzen savaşa ihtiyaç duydukça en önde azaplar yürüyor. Paralı esas kuvvetler arkadan ilerliyor. 

Wagner için bir de Neo-Nazilikle, NATO’yla savaşma iddiası var. Ama para için savaşanlarla bu tür bir mücadeleyi yürütmek imkânsız. Bir de devrimci bir rüzgâr gerek savaşçılara. Bu kuvvetin dayanacağı bir halk, bir devrimci sınıf gerek. Yoksa hikâyenin sonu Wagner olayındaki gibi bitiyor. 

Emperyalizme, kapitalizme, onların paralı askerler çetesi NATO’ya direnmenin tek yolu orduyu halkın ordusu, devleti de halkın devletine dönüştürmek. Unutulmasın gericiliğe ve faşizme karşı savaşın hep bir kızıllığı var! (ORHAN GÖKDEMİR - SOL.ORG)

Daha yeni Daha eski