16 Mayıs-16 Haziran arasında RTE’nin kayıplarının bir envanterini
çıkardığımda, saymayı unuttuklarımın sorumluluğunu yüklenerek aşağıdaki
gibi bir liste yaptım. (Liste esasında son 11 yılın bir birikimidir.
Ancak, kayıplar son bir ayda sağanak gibi yağdı):
1)ABD’nin Ortadoğu taşeronluğundan azledildi.
Ahmet Davutoğlu’nun gündüz düşleri peşi sıra koşarken özellikle Suriye ve Kuzey Irak’da sürdürdüğü “kafasının dikine” politikalar, ABD’nin beyzbol sopası bile göstererek yaptığı tüm uyarılara rağmen RTE tarafından göz ardı edilince taşeronluğa Katar getirildi. Suriye meselesinde RTE’nin fikrini soran bile kalmadı.
2)Ortadoğu halkları önünde karizması fena çizildi.
Erdoğan “van minits” retoriği ile kazandığı “Ortadoğu sokaklarının hamisi, İslam dünyasında özgürlüklerin temsilcisi” sıfatını Gezi Parkı direnişçileri karşısında gösterdiği “yeni diktatör” tutumu ile yitirdi. Direnişçilere karşı “otantik gaddarlığı” kullanılarak karizma biraz da amaçlı çizildi.
“Bizim denetimimiz dışında Ortadoğu’da at koşturmazsın!”
Bu iki kayıp (1 ve 2) bir arada RTE’nin dünya üzerindeki pozisyonunu bir anda tepe taklak etti. Artık “yeni lider” değil, belki de hak ettiğinin de üzerinde yaftalanarak “yeni diktatör”!
***
3)Rusya ve İran açısından “öngörülemez/kaypak” komşu haline geldi.
RTE Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da oldu. Suriye’nin Rusya için önemini okuyamadığı için özellikle Davutoğlu’nun Rusya’ya karşı aldığı küstah tavır, RTE’nin Cenevre Konferansı’nı inatla küçümsemesi Rusya’yı çok ama çok rahatsız etti. (Salı günkü yazımda doğru tahmin ettiğim gibi Suriye Rusya için nefes borusu olduğu için G-8 toplantısında Putin ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Japonya, Kanada liderlerini bir arada dize getirdi. RTE’ye meramını yeni yeni anlatıyor. Ancak, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti!
4)Türkiye’nin AB hayallerini söndüren Türk lider namını kazandı.
Başta Almanya ve Fransa olmak üzere AB’nin hışmına uğradı. Artık kendisini Batı medeniyet çığırının bir üyesi olarak görmediklerini AB siyasetçileri teker teker ve tekrar tekrar ifade ediyorlar. AB’ye karşı hiddet, şiddet haykırışları ve komplo teorileri artık sadece alay konusu oluyor. Yeni fasılların açılması Türkiye için bir hayal haline geldi.
5)BM de RTE’yi dünyada Saddam, Kaddafi, El-Beşir seviyesine indirdi.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay ve Genel Sekreter Ban Ki-mun Gezi Direnişi’ne gösterdiği orantısız tepki nedeni ile Türk hükümetini insan hakları ihlalleri ile suçladı.
6)Türkiye Avrupa Parlamentosu’ndan da dışlandı.
AP Milletvekili Elmar Brok, Türkiye’nin eleştirilere tahammül etmeyi öğrenmesi gerektiğini belirterek, yakında yapıcı diyalogun yeniden başlayacağını ümit ettiğini söyledi. Avrupa Parlamentosu’ndan bir heyetin Türkiye’ye yapacağı ziyaretin ise ertelendiği belirtildi.
7)Cumhurbaşkanlığı hayalleri suya düştü.
Memleketin yarısını alenen karşısına alan, kendi hayat tarzını yaşamak isteyenleri düşman gören, iç-savaş kışkırtıcılığı yapan bir kişi değil Başkanlık hayalleri kurmak, bugünkü hali ile bile Cumhurbaşkanlığı görevine aday olamayacaktır. Aritmetik yeterliliği olsa dahi aday olduğu anda meşruiyeti konusunda sadece Türkiye’de değil, dünyada kıyamet kopacaktır. Durumu toparlaması çok ama çok güçtür. Olağanüstü bir gelişme olması gerekir.
***
8)RTE “Barış Süreci”ndeki aktif rolünü ve hatta hevesini kayıp etti.
(Bu maddenin anlamı ileride daha iyi anlaşılacaktır. Şimdilik bir tahmin olarak okuyunuz.)
Bu köşede ısrarla savundum. RTE, PKK-BDP’nin “demokratik taleplerini” (özerklik, özel statü, ana dilde eğitim, Kürtçenin remi dil olması v.b.) katiyen TBMM’ye getiremez. PKK’nın sınır dışına çıkışında bile TBMM’den kanun çıkaramayan Başbakan “demokratik talepler”e hepten duyarsız kalacaktır. Yıllardır söylüyorum. Kürtleri dış dengeler nedeni ile oyalıyor. PKK ile Başkanlık pazarlığı yapıyor.
Son bir aylık “çöküşün” ardından cumhurbaşkanlığı da “gündüz düşü”ne dönüşürse; PKK’dan alacağı hiçbir şey kalmayacağı için, ayrıca Ortadoğu’daki taşeronluk görevi zaten bittiğine göre RTE’nin TBMM’de “Kürtler uğruna” herhangi bir zahmete gireceğini zannetmiyorum.
Zaten Pazar günü Kazlıçeşme mitinginde ettiği şu kelam en son hali ile ruh halini açıkça ele vermektedir:
(AKM’ye Atatürk posterleri ile Apo posterinin bir arada asılmasını kast ederek)
“Siz nasıl Atatürk’le terörist başının fotoğrafının yan yana olmasını kabul ettiniz!”
Apo=terörist başı!
***
Ola ki “barış süreci” de açılmadan kapanan “Kürt açılımı” ile aynı akıbeti paylaşacak!
Alavere dalavere Kürt Mehmet (bir kez daha) nöbete!
Dr. Cüneyt Ülsever/Yurt
1)ABD’nin Ortadoğu taşeronluğundan azledildi.
Ahmet Davutoğlu’nun gündüz düşleri peşi sıra koşarken özellikle Suriye ve Kuzey Irak’da sürdürdüğü “kafasının dikine” politikalar, ABD’nin beyzbol sopası bile göstererek yaptığı tüm uyarılara rağmen RTE tarafından göz ardı edilince taşeronluğa Katar getirildi. Suriye meselesinde RTE’nin fikrini soran bile kalmadı.
2)Ortadoğu halkları önünde karizması fena çizildi.
Erdoğan “van minits” retoriği ile kazandığı “Ortadoğu sokaklarının hamisi, İslam dünyasında özgürlüklerin temsilcisi” sıfatını Gezi Parkı direnişçileri karşısında gösterdiği “yeni diktatör” tutumu ile yitirdi. Direnişçilere karşı “otantik gaddarlığı” kullanılarak karizma biraz da amaçlı çizildi.
“Bizim denetimimiz dışında Ortadoğu’da at koşturmazsın!”
Bu iki kayıp (1 ve 2) bir arada RTE’nin dünya üzerindeki pozisyonunu bir anda tepe taklak etti. Artık “yeni lider” değil, belki de hak ettiğinin de üzerinde yaftalanarak “yeni diktatör”!
***
3)Rusya ve İran açısından “öngörülemez/kaypak” komşu haline geldi.
RTE Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da oldu. Suriye’nin Rusya için önemini okuyamadığı için özellikle Davutoğlu’nun Rusya’ya karşı aldığı küstah tavır, RTE’nin Cenevre Konferansı’nı inatla küçümsemesi Rusya’yı çok ama çok rahatsız etti. (Salı günkü yazımda doğru tahmin ettiğim gibi Suriye Rusya için nefes borusu olduğu için G-8 toplantısında Putin ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Japonya, Kanada liderlerini bir arada dize getirdi. RTE’ye meramını yeni yeni anlatıyor. Ancak, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti!
4)Türkiye’nin AB hayallerini söndüren Türk lider namını kazandı.
Başta Almanya ve Fransa olmak üzere AB’nin hışmına uğradı. Artık kendisini Batı medeniyet çığırının bir üyesi olarak görmediklerini AB siyasetçileri teker teker ve tekrar tekrar ifade ediyorlar. AB’ye karşı hiddet, şiddet haykırışları ve komplo teorileri artık sadece alay konusu oluyor. Yeni fasılların açılması Türkiye için bir hayal haline geldi.
5)BM de RTE’yi dünyada Saddam, Kaddafi, El-Beşir seviyesine indirdi.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay ve Genel Sekreter Ban Ki-mun Gezi Direnişi’ne gösterdiği orantısız tepki nedeni ile Türk hükümetini insan hakları ihlalleri ile suçladı.
6)Türkiye Avrupa Parlamentosu’ndan da dışlandı.
AP Milletvekili Elmar Brok, Türkiye’nin eleştirilere tahammül etmeyi öğrenmesi gerektiğini belirterek, yakında yapıcı diyalogun yeniden başlayacağını ümit ettiğini söyledi. Avrupa Parlamentosu’ndan bir heyetin Türkiye’ye yapacağı ziyaretin ise ertelendiği belirtildi.
7)Cumhurbaşkanlığı hayalleri suya düştü.
Memleketin yarısını alenen karşısına alan, kendi hayat tarzını yaşamak isteyenleri düşman gören, iç-savaş kışkırtıcılığı yapan bir kişi değil Başkanlık hayalleri kurmak, bugünkü hali ile bile Cumhurbaşkanlığı görevine aday olamayacaktır. Aritmetik yeterliliği olsa dahi aday olduğu anda meşruiyeti konusunda sadece Türkiye’de değil, dünyada kıyamet kopacaktır. Durumu toparlaması çok ama çok güçtür. Olağanüstü bir gelişme olması gerekir.
***
8)RTE “Barış Süreci”ndeki aktif rolünü ve hatta hevesini kayıp etti.
(Bu maddenin anlamı ileride daha iyi anlaşılacaktır. Şimdilik bir tahmin olarak okuyunuz.)
Bu köşede ısrarla savundum. RTE, PKK-BDP’nin “demokratik taleplerini” (özerklik, özel statü, ana dilde eğitim, Kürtçenin remi dil olması v.b.) katiyen TBMM’ye getiremez. PKK’nın sınır dışına çıkışında bile TBMM’den kanun çıkaramayan Başbakan “demokratik talepler”e hepten duyarsız kalacaktır. Yıllardır söylüyorum. Kürtleri dış dengeler nedeni ile oyalıyor. PKK ile Başkanlık pazarlığı yapıyor.
Son bir aylık “çöküşün” ardından cumhurbaşkanlığı da “gündüz düşü”ne dönüşürse; PKK’dan alacağı hiçbir şey kalmayacağı için, ayrıca Ortadoğu’daki taşeronluk görevi zaten bittiğine göre RTE’nin TBMM’de “Kürtler uğruna” herhangi bir zahmete gireceğini zannetmiyorum.
Zaten Pazar günü Kazlıçeşme mitinginde ettiği şu kelam en son hali ile ruh halini açıkça ele vermektedir:
(AKM’ye Atatürk posterleri ile Apo posterinin bir arada asılmasını kast ederek)
“Siz nasıl Atatürk’le terörist başının fotoğrafının yan yana olmasını kabul ettiniz!”
Apo=terörist başı!
***
Ola ki “barış süreci” de açılmadan kapanan “Kürt açılımı” ile aynı akıbeti paylaşacak!
Alavere dalavere Kürt Mehmet (bir kez daha) nöbete!
Dr. Cüneyt Ülsever/Yurt