Ergenekon davası sonuçlandı, yağmur gibi ceza yağdı…
Devletin Genel Kurmay Başkanlığı’nı yapmış ve dolayısıyla
tüm askeri silahlı gücün en tepesindeki kişi, terörist olarak ağırlaştırılmış
müebbede mahkum oldu…
Başbakan Erdoğan, Başbuğ’un ilk tutuklandığı zamanlarda
“Olmaz böyle şey, bu tutuklamayı yapanlar tarihe hesap verecektir” demişti…
Başbuğ yargı kararından sonra “Unutulmasın ki, ilahi adalet”
var demişti…
Bir ilahi adalet hikayesini sizlerle paylaşmak istiyorum…
12 Eylül’de sırf Evren istedi diye, düzmece delil, düzmece
rapor üretilerek henüz 17 yaşındayken asılarak öldürülen Erdal Eren’i
bazılarınız hatırlar…( Bazılarının ise umuru bile değildir… )
Eren’i ölüme götüren düzmece otopsi raporunu Hacettepe
Üniversitesi Beyin Cerrahisi’nde ihtisas yapan bir hekim vermişti; adı da O. Ç.
idi… (Eşi ve çocukları hayatta olduğundan açık adını yazmamayı tercih ediyorum)
DÜZMECE RAPORLA İDAM EDİLDİ
Eren’in Avukatı Nihat Toktay davanın düzmece olduğunu şöyle
anlatıyordu:
“Dava sürecinde olay yerinde keşif yapılmadı. Erdal’ın
yaşının belirlenmesi için kemik incelemesi istedik, ama yapmadılar.
Olay yerinde birlikte tutuklanan 24 sanık da tanık olarak
dinlenmedi. Ölen askerin üzerinden çıkan elbiseler Adli Tıp’a gönderilmedi…
Kurşunun mesafesine ilişkin bir inceleme yapılmadı ve yakın
mesafe atışlarında meydana gelen etteki yanığa açıklama getirilmedi.
Olay yerinde
kullanıldığı iddia edilen silahlar ile askerlerin silahlarının balistik
incelemesi yapılmadı.
Tanık olarak dinlenen askerlerin ifadeleri arasındaki
çelişkiler giderilmedi. Erdal’ın üzerinde bulunduğu 3,5 metrelik yükseklik ile
Önge’yi öldüren kurşunun giriş açısı ve yönü çelişiyordu. Ancak otopsiyi
O. Ç.
isimli bir stajyere yaptırdılar. Ancak bu isimde birinin varlığını
tespit edemedik…”
Aslında vardı, derin devlet adamını saklamıştı sadece…
Eren’in ailesi bu
hekimi bulmak için gayret göstermiş bulamamıştı… Ama Eren’in öyküsünü
oyunlaştıran senaryo yazarına özellikle rica etmişlerdi, o doktorun adının
geçmesini…
‘LASTİK AYAKKABI!’
Aradan 7, 8 yıl geçti… Bursa’da bir hastaneye aynı isimde
bir beyin cerrahı atandı…
Çok fazla kişiyle
konuşmayan, her gün Cumhuriyet gazetesi okuyan biriydi…
Hemşiresi arkadaşımdı, annemi götürmüş ve tanışmıştık…
Birkaç yıl aklıma hiç gelmedi…
Hani insan konduramaz ya, işte öyle bir şey…
Sonra bir dergide Erdal Eren ile ilgili bir dosyayı okurken,
birden dank etti…
Sakın aynı kişi olmasındı… Mezuniyeti Hacettepe’ydi ve yıl
olarak da tutuyordu…
Yine de bir şekilde Ankara’da SSK Personel arşivine bakıldı,
evet tam da 12 Eylül’de Hacettepe’deydi..
Sanırım 1993 yılıydı, iyi tanıdığım bu doktora gittim ve
gözlerinin içine bakarak sadece “Neden
yaptınız?” diye sordum… Öylece baktı,
soruyu tekrarladım… Anladı…
“Çok yoksulduk, liseye lastik ayakkabıyla gittim” dedi,
sonra kendi kendine konuşurcasına ekledi: Çok korkmuştum” …
“Hiç mi vicdanınız sızlamadı” diye soracakken, lafı ağzımdan
aldı; dedi ki: “Çok gençtim, önceleri
değil, ama sonraları çok koydu.”
“Oğlunuz dünyaya geldikten sonra mı?” diye sordum, “Evet” dedi…
“Şimdi korkmuyor musunuz?” diye sorduğumda ise hep
korktuğunu söyledi…
DEŞİFRE OLMAKTAN KORKUYORDU
Erdal Eren bir simgeydi, onu ölüme gönderen kişinin kim
olduğu bilinse başına bir iş gelme ihtimali oldukça yüksekti…
O. Ç., de bunu biliyordu ve o yüzden hep korkmuştu.. Niye
Cumhuriyet Gazetesi’ni her gün alıp satır satır okuduğunu o gün anladım, adını
arıyordu, deşifre olmaktan korkuyordu…
“Yaşadığınız sürece kimseye söylemeyeceğim…” dedim… Öyle de
yaptım… Zira, Erdal Eren, bir simgeydi, birileri adama zarar verebilirdi, canının yükünü alamazdım…
O.Ç. yine bir Aralık ayında felç geçirdi ve yatağa düştü… Artık yürüyemiyor ve doğru dürüst
konuşamıyordu…
Uzun süre yatalak yattı, bilenler çok çektiğini, yatak
yaralarının açıldığını söylediler..
O.Ç. çok çekti, çeke çeke öldü… Epeyce sonra öğrendim,
Aralık ayında öldüğünü söylediler…
İlahi adalet geç de olsa tecelli etti…
ERDAL EREN’İN SON SÖZLERİ
Evrenin dünya kamuoyundaki tepkilere karşı “Asmayalım da
besleyelim mi?” dediği kişi Erdal Eren’di…
Erdal Eren asılmadan önce iç çamaşırlarının içinde annesi,
babası ve kardeşlerine yolladığı mektupta diyordu ki:
“Biliyorsunuz ki bu ceza işlediğim iddia edilen suçtan
verilmedi. Asıl amaçlanan böyle bir olayla gözdağı vermek ve mücadeleyi
engellemek hedefine dayalıdır. Bu nedenle sizinde bildiğiniz gibi, kendi hukuk
kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler.” Huriye Gül Kolaylı-BURSA HABER