HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

Günümüzün Faşizmi

Tayfun Gönül’ün anısına… Bu yazıya üç yıl kadar önce kaybettiğimiz sevgili Tayfun Gönül arkadaşımızı anarak başlamak istiyorum. Türkiye’nin ...

Tayfun Gönül’ün anısına…
Bu yazıya üç yıl kadar önce kaybettiğimiz sevgili Tayfun Gönül arkadaşımızı anarak başlamak istiyorum. Türkiye’nin ilk vicdani retçisi olan, anarşist Tayfun Gönül, 1990’lı yılların başlarında çıkan Apolitika dergisinin bir sayısında İslami Faşizm deyimini kullanmıştı ve ben bu kavrama o zaman karşı çıkmıştım. Hatta Apolitika dergisine bu konuda bir eleştiri de yazmıştım diye hatırlıyorum. Bugün ise, yirmi yılı aşkın bir zaman önce ortaya atılan bu kavramın büyük bir öngörü olduğunu düşünüyorum. Günümüzde; Türkiye, Ortadoğu ve dünyada yaşadıklarımız bu kavramla açıklanabilir.
İslami faşizm, yetmiş yıl önceki Alman-İtalyan (İspanya ve Portekiz’i de katmak gerekir) faşizminin (Nazizminin) özelliklerine benzer özellikler sergilemektedir.
Kısaca belirtecek olursak, Alman faşizmi gibi İslami faşizm de totaliterdir ve hedefi, devleti ele geçirerek ya da devlet kurarak, kendi dışında herkesi baskı altına alan totaliter bir diktatörlük kurmaktır. En sivri ucu IŞİD’dir, fakat Suudi rejimine ya da Katar rejimine baktığımızda onların da katı totaliter rejimler olduğunu görürüz. Türkiye’deki AKP diktatörlüğü de bir Sünni diktatörlüğüdür. Bugün henüz totaliter bir rejim vasfına tam olarak ulaşamadıysa bunun bazı nedenleri vardır. Her şeyden önce, Türkiye’nin yarım yamalak da olsa, yüz yıldır parlamenter bir rejimle yönetiliyor olması ve dolayısıyla böyle bir rejime ilişkin bazı denetleyici kurumlara sahip olması, Sünni faşizminin, totaliter hedeflerine ulaşmasının önüne bazı engeller çıkarmaktadır. Buna ek olarak, ülkenin laikliğe ilişkin bir kültür devrimi yaşamış olması, laik ve aydınlanmacı kuşaklar yetiştirmiştir ve bu kuşaklar, İslami faşizmin önünde bir engel oluşturmaktadır. Dahası, Sünni faşizmi, totaliter hedeflerini adım adım gerçekleştirmektedir. Totalitarizme varması için atması gereken birkaç adım daha vardır. Unutmayalım ki, Hitler de 1933’de iktidara geldiği gün anında totaliter bir rejim kurabilmiş değildi. Bunu yapabilmesi için, Reichtag yangınına benzer büyük provokasyonlara ihtiyacı vardı. Bu yangına kadar komünistler ve sosyal demokratlar hâlâ parlamentoda bulunuyordu.
Alman faşizmi gibi, İslami faşizm de toplumsal devrimin amansız düşmanıdır. Nerede devrimci bir oluşum varsa onun üstüne yürür. Türkiye’de son zamanlarda yaşananlar bunun en net örnekleridir. Suruç ve Ankara katliamları, IŞİD’e ihale edilmiş birer karşıdevrimci saldırıdır. Kumanda merkezinde AKP diktatörlüğü ve Saray vardır. IŞİD, canlı bombalarını neden herhangi bir yerde değil de özellikle HDP’lilerin ve diğer sol kesimlerin toplandığı yerlerde patlatmayı tercih etmiştir? Çünkü AKP’nin temsil ettiği Sünni faşizmi de, onun ihalesini yerine getiren IŞİD de toplumsal devrim güçlerine korkunç bir hınç duymakta ve bu güçlerin içinde yer alan bireyleri param parça etmek için her an diş bilemektedir. Katliamların doğrudan AKP’nin seçim hesaplarıyla bağlantısı üzerinde durmayacağım burada.
Alman faşizmi gibi, İslami faşizm de anti-komünisttir. İster devlet haline gelmiş komünizm olsun, ister sadece, partilerinde örgütlenmiş komünistler olsun, “din düşmanı” komünizm ve komünistler onların can düşmanlarındandır ve bu yüzden, “komünizm görüldüğü yerde ezilmeli”, komünistler de kıtır kıtır kesilmelidir. Türkiye’de, geçmişteki bütün anti-komünist örgütlenmeler (12 Eylül de dâhil) Sünni İslamcı temelde örgütlenmiştir. Komünizm düşmanlıkları o kadar güçlüdür ki, Rusya’da artık komünizm olmadığı halde, geleneksel Rus düşmanlıklarıyla anti-komünizmleri bugün bile sarmaş dolaş bir vaziyettedir.
Alman faşizmi gibi, İslami faşizm de batının burjuva demokrasilerine ve liberal burjuva değerlerine düşmandır. IŞİD’in Paris saldırısının, özellikle yaşam tarzı alanlarında gerçekleştirilmesi, bu değerlere düşmanlığın en açık belirtisidir. Keza İslami faşizmin tabanını oluşturan Sünni kesimlerin tribünlerdeki gösterileri, bu kesimlerin hem devrime, hem batının liberal değerlerine azılı bir düşmanlık içinde olduğunu ortaya koymuştur.
Alman faşizmi gibi, İslami faşizm de ırkçıdır. Irkçı olmak için illa bir ırkın üstünlüğünü ileri sürmek gerekmez. Türk-İslamcılık ve Arap-İslamcılık da bir tür ırkçılıktır ve hedefinde, Yahudiler, Müslüman olmayan diğer azınlıklar, Aleviler ve Kürtler vardır. Kürtlerin sokağa çıkma yasaklarıyla hapsedildikleri şehir ve kasabalar, Almanya’da Yahudilerin hapsedildiği gettoları ne kadar çok hatırlatmaktadır.
Alman faşizmi gibi, İslami faşizm de, hegemonyacı, yayılmacı, fetihçi ve işgalcidir. Alman faşizminin “hayat sahası” için savaş ve işgal politikasına son derece benzer bir şekilde, İslami faşizm de “dini yaymak” adına cihat ve fetih peşindedir. AKP diktatörlüğü altında Türkiye, bölgesel hegemonyacı ve yayılmacı bir yönelime sokulmuştur. MİT tırları üzerinde koparılan gürültü, özgür basının bu yayılmacı emelleri açığa çıkarmasından kaynaklanmıştır.
İşte bu altı temel özellik (totalitarizm, toplumsal devrim düşmanlığı, anti-komünizm, liberal burjuva değerlere düşmanlık, ırkçılık, hegemonyacı yayılmacılık), ister Alman-İtalyan, ister Türk-Arap kitle temeline dayandırılsın, sonuçta faşizmdir.
Gün; Türk-Arap veya İslam faşizmine karşı mücadele günüdür. AKP diktatörlüğünün bürünmeye çalıştığı IŞİD’e karşıymış pozlarına asla yüz vermemek gerekir. IŞİD de, Suudiler de, Suriye’deki Sünni “muhalif”ler de, Türk-İslam temelli Saray diktatörlüğü de aynı İslami faşist cephenin unsurlarıdır. Bunu anlayamazsak, Suriye’de Rusya’nın Sünni-faşist cephesine karşı başlattığı taarruzdan AKP diktatörlüğünün neden öylesine korkuya kapıldığını, “Türkmenlere saldırılıyor” diye cıyaklamaya başladığını ve her şeyi göze alıp Rus uçağını düşürdüğünü anlamamız mümkün olmaz.
Türk-Sünni faşizminin iktidara yeniden hâkim olduğu 1 Kasım seçimlerini, Hitler diktatörlüğünün faşizmi hâkim kılmakta en büyük atağını oluşturan 23 Mart 1933 seçimlerine benzetebiliriz. Eğer bu benzetme doğruysa, Hitler’in totalitarizm konusunda dev adımlar atmaya başladığı döneme benzer bir şekilde, Saray’ın da ileri hamleler yapacağını öngörebiliriz. Bu yüzden, dün gece, Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmasından sonra attığım twit karşısında konformist şakalar yapmaya kalkan arkadaşları uyanıklığa ve sorumluluğa davet etmek zorundayım. Twit şöyleydi:
“HDP, CHP, BHH, Komünist, Anarşist, Liberal, Kemalist, Alevi, Kürt, Türk, Müslüman, Hristiyan, Anti-Faşist Direniş Cephesinde Birleş.”
Bu mesajdan da anlaşılacağı gibi, herkes gibi, Müslüman inancına sahip olanları da İslami faşizme karşı mücadele cephesine çağırıyoruz.
Gün Zileli - 27 Kasım 2015 - www.gunzileli.com - gunzileli@hotmail.com

Business News