Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat eski Daire Başkanı Sabri Uzun, "2011'de şike operasyonu yapıldı. Bir spor kulübünün başkanı, cemaatin avukatına 700 bin dolar verdi. O spor kulübünün başkanı operasyonda tutuklanmadı, ama diğerleri tutuklandı" dedi.
Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi'nde 'Milli Bir Tehdit Olarak Paralel Devlet Yapılanması Sempozyumu' düzenlendi. Prof. Dr. M. Lütfü Çakmakçı Kültür Merkezi'nde PANGEA (Uluslararası Öğrenci) Kulübü tarafından düzenlenen toplantıya, eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun ve eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan konuşmacı olarak katıldı.
KORKU TOPLUMU OLUŞTURULDU
Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan, toplantıdaki konuşmasında Türkiye'de çok çeşitli marjinal terör örgütleri bulunduğunu ve bunlardan birinin de Gülen Cemaati'nin olduğunu söyledi. Bu örgütün Türkiye'de kendisinin de aralarında bulunduğu birçok kişiyi hedef aldığını aktaran Emin Arslan, örgütün kendisi ve eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'yı tutuklayarak emniyet teşkilatını korkutmaya çalıştığını kaydetti. Bu örgütün ele geçirdiği emniyet, hukuk ve telekomünikasyon kurumlarındaki etkinliğiyle hedef seçtiği her kişiyi, sahte gerekçe ve isimlerle izlemeye aldığını, topladığı bilgilerle özel hayatı deşifre ederek korku toplumu oluşturduğunu ve siyaseti dizayn etmek istediğini savunan Emin Arslan, bu bilgileri de açıklayarak, haklarında şantaj yapacak bilgi topladığı kişilere gözdağı verdiğini anlattı.
ÇOCUKLARINI DA CEMAATÇİ YAPMAK ZORUNDA KALIYOR
Sabri Uzun da konuşmasında Cemaatin emniyet teşkilatında devletten ayrı bir organ üzerinde çalıştığını anlattı. Örgütün yapısını incelediğini belirten Sabri Uzun, bu örgütün Saddam, Esad ve Hitler gibi baskıcı model oluşturmaya çalıştığını vurguladı. Örgüt üyesi yapılacak kişilerin genç yaşta öğrenci olarak yurtlara alındığını aktaran Sabri Uzun, bu öğrencilerin özgür birey, yurttaş olmaktan çıkarılıp cemaat yurttaşı haline getirildiğini ve bu biçimde yaşamaya çalıştığını söyledi.
Bu kişilerin gideceği okullar, sahip olduğu meslek, evleneceği kişileri seçme hakkı olmadığını kaydeden Uzun, "Kızlara erkeklerin, erkeklere kızların fotoğrafının olduğu albümü götürüp, 'Bunların içinden birini seç, başkasını alma hakkın yok' diyorlar. Bu gençler daha sonraki hayat aşamasında çocuklarını da cemaatçi yapmak zorunda kalıyor. Polis okullarını aileden cemaatçi olarak gelen çocuklar kayıtsız şartsız kazanıyor. 500 kişi kazanacaksa hepsi cemaatçi oluyor. Meslek sahibi olduklarında bekarsa maaşın yüzde 20'si, evliyse yüzde 10'u cemaate gidiyor. Bir para cemaati doğuyor ortaya, bir hırsızlık yöntemi doğuyor. Artık himmet, hizmet döneminden çıkıp, hırsızlığa gidiyor işler" dedi.
FUTBOLDA 'ŞİKE OPERASYONU'
Fulbolda 'şike davasına' ilişkin de açıklamalarda bulunan Sabri Uzun, bu operasyonun cemaatin yıllık 8.5 milyar dolar para hareketinin yaşandığı futbol piyasasını ele geçirme yöntemi olduğunu söyledi. Uzun, şöyle dedi:
"Geldiğimiz noktada Saddam modeli gibi devlete el koyup, askeri ele geçirip, yönetime el koymanın altyapısı ele geçiriliyordu. 2011'de şike operasyonu yapıldı. Bir spor kulübünün başkanı, cemaatin avukatına 700 bin dolar verdi. O spor kulübünün başkanı operasyonda tutuklanmadı ama diğerleri tutuklandı."
YÜKSEK MAKAMLAR ELDE ETMEYE ÇALIŞTILAR
Eski Emniyet Müdürü Avcı da konuşmasında Cemaat'in yapısının tam anlaşılmasının kolay olmadığını belirtti. Şiddete dayanmayan, barışçıl yöntemlere dayanan İslami hareketlerin dünyada destek görmeye başladığını aktaran Hanefi Avcı, Türkiye'deki cemaatin de bundan dolayı destek gördüğünü vurguladı. Böyle bir ortamda devlet kadrolarına bu örgüte bağlı kişilerin girmesiyle cemaatin 'paralel devlet'e dönüştüğüne dikkati çeken Hanefi Avcı, "Bunlar bir yandan siyaseti etkilemeye çalışırken, diğer yandan önlerinde duran insanları çeşitli bahanelerle karalamaya başladı. Emniyette sürekli yüksek makamlar elde etmeye çalıştılar, ama emniyetin belli kuralları vardır. Kurullar vardır terfi etmek için. Bunlara engel olmak isteyenleri de şikayet, ihbar mektuplarıyla uzaklaştırdılar. Daha sonra emniyet ve yargı güçlerini birleştirerek komplolara başladılar. Onlara basit uydurma gerekçelerle 'Örgütlerle irtibatları, suçları var' diyerek komplo kurdular" dedi.
İKTİDARLA KARŞI KARŞIYA KALDI
Cemaat destekli 'Ergenekon', 'Casusluk' ve 'Balyoz' gibi operasyonların Türkiye'nin geçmişle hesaplaştığı algısıyla büyük destek gördüğünü, ancak daha sonra bunların doğru olmadığının anlaşıldığını kaydeden Hanefi Avcı, "Cemaat, toplumu susturduktan sonra iktidarla karşı karşıya kaldı. Hükümet artık cemaate yavaş yavaş 'dur' demeye başladı. Dersanelerin kapatılması çalışmasından sonra cemaat, hükümeti devirmeye yönelik program hazırladı. Bazı şartlar onları durdurdu. 17- 25 Aralık operasyonları, 2014'te aynı anda yapılacaktı. Onlar başladığı zaman hükümetin ayakta kalma imkanı yoktu. Kendilerinin hesap etmedikleri bir aksama oldu ve cemaatin planı aralık ayında bozuldu" diye konuştu.