1 Kasım seçimlerinden bu yana en çok tartışılan isimlerden
biri Ahmet Hakan oldu.
Cem Küçük gibi tetikçilerin her yazısında hedefe koyduğu,
Saray’ın Aydın Doğan’a baskı yaparken gerekçe olarak kullandığı, çetelerin
evinin önünde darp ettiği, hatta bana göre ölümden dönen Ahmet Hakan birdenbire
‘satılmış’ olarak anılmaya başladı.
Peki ama neden? Tüm baskılara rağmen “İyi ki varlar”
dediğimiz programları yapan, yazıları yazan isimlerin başında gelen Ahmet Hakan
niçin düne kadar kendisini sevenlerin hedefi haline geldi?
Neyi eksik yapmaya başladı? Neyi fazla yapıyor artık?
Düşündüm, kendime göre bazı cevaplar buldum.
Önce Ahmet Hakan’ın iyi taraflarıyla başlayalım.
Kişisel olarak benim ona minnet borcum vardır. Yazıya ilk
başladığımda köşesinden hep destek olmuş, beni hep iyi yad etmiştir.
Defalarca programına konuk olup en sert cümleleri kurduğumda
dahi tek bir uyarı, sitem, endişe belirtisi göstermeden sesimi duyurmama imkanı
vermiştir.
Her 19 Ocak’ta ‘karşı taraf’ davet etmeksizin Hrant Dink
cinayetini gündeme taşımış, bu cinayetin peşini hiç bırakmamıştır.
Evet, en zor zamanlarda en sakıncalı isimleri konuk almış,
yazılacak en sert yazıları yazmaktan geri durmamıştır.
Saldırıya uğradığı halde ortalığı velveleye vermemiş,
kendisine saldıranlara nanik yaparak işine devam etmeyi başarmıştır.
Yüzüne baktığımda hiç “kötü bir insan” hissiyatına
kapılmadım. Bu konuda çok az yanıldım desem yeridir.
Şimdi gelelim Ahmet Hakan’ın eksik taraflarına.
Ahmet Hakan muhalif olmanın getirdiği fazladan popülerlik
halini her insan gibi sevmiştir. Fakat bunun nerelere varabileceği, başına ne
işler açabileceği hakkındaki bilgisi sanırım biraz eksiktir. Bu hali yolda
öğrenirken yalpaladığı ve dengede kalmaya çalıştıkça bu durumun sırıttığı artık
aşikar.
Cizre hakkında bir yazı yazmasını beklediğimiz zamanlarda
sessiz kalmıştır. Mazereti şudur:
“SESSİZİM çünkü…
O bodrum kat hakkında gelen hiçbir bilgiye güvenmiyorum…
Hiçbir bilgiye…
SESSİZİM çünkü…
İki taraflı bir propaganda makinasının dişlileri arasında
sıkışıp kalmak istemiyorum.
Sessizim çünkü…
Ambulanslar , yaralılar, olası ölümler üzerinden yürütülen
bir kampanyanın parçası olmak istemiyorum.
Sessizim çünkü …Murat Yetkin’in Radikal’de hatırlattığı gibi
savaşta önce gerçekler kaybeder.”
Oysa Cizre’den 100’den fazla yanmış ceset çıkarıldığında,
içlerinde sivillerin ve çocukların da olduğunu gördüğümüzde iş işten geçmiş
oldu. Bu etkideki bir gazeteci tam da bu toz bulutu içinde, tam da devletin ‘Bu
tarafa bakmayın ulan. Yakarım hepinizi’ dediği ve suç işlediği bir dönemde
lazımdır. Bu sessizlik doksanlarda sürerken binlerce faili meçhul cinayetin
yekünü çıktı karşımıza sonradan. Yani Ahmet Hakan devleti yekten karşısına
alabilecek cesareti gösterememiştir.
Ahmet Hakan, ‘Devlet bir toplumsal kesime gayrı hukuki
saldırıyorsa o kesim hakkında konuşurken asla devletin yanına düşme’ kuralını
hiç duymamış olabilir. Tahir Elçi meselesindeki tek günahı da budur. “PKK terör
örgütü değildir” diyen bir Kürt avukat için ‘Aman bu iş bana bulaşmasın’
diyerek yazısını erkenden paylaşması şık durmamıştır. Hiç hak etmediği halde
cinayetlerle adının beraber anılmasındansa fikrini söyleyen insanın lincine
paydaş olmak yürek ister.
Ahmet Hakan, Selahattin Demirtaş tarafından kandırıldığını
beyan eden yazısında Kürt meselesinde devletten bir tık hallice bir bakışa sahip
olduğunu açık etmiştir. ‘Çatışma olmasın, özerklik olmasın, hendek olmasın,
hayat bayram olsun’ çocuksuluğunda baktığı bu meselede referansı hep Yozgatlı
hemşerilerinin hassasiyetleri kadar olmuştur. Kürtlerin Türkiyelileşmesini
beklerken kendisi hiç Kürtleşememiştir.
Canlı bomba eylemi her açından korkunç bir suçtur. Buna
gösterdiği tepkiye eyvallah. Fakat Orhan Doğan’ın yaka paça Meclis’ten atıldığı
günleri özleyen bir devlet varken tüm HDP vekillerine “Parlamentoda ballı
maaşlar alıp gel keyfim gel diyeceğinize… Gidip kendinizi patlatsanıza”
diyemezsiniz. Derseniz o vekillerin bir tanesinin burnu kanasa zalimlerle aynı
cümlede adınız geçer. Aradan yıllar geçince Ahmet Kaya’ya çatal atanlar gibi
anılırsınız.
Ahmet Hakan, HDPli vekiller hakkında yazarken kullandığı
cüreti iktidar için kullansa ya! “Ey AKPli vekiller, Ey Saray, ballı maaşlar
alıp gel keyfim gel diyeceğinize gidip siz de çocuk vurun, yaşlı Kürt
analarının ölülerini yedi gün sokak ortasında bekletin, gençlerin bedenlerini
zırhlı araçların arkasında sürükleyin, çıplak kadınların cansız bedenlerinin
fotoğrafını paylaşın. Bu işi gariban kolluk kuvvetlerine bırakmayın” cümlesini
kurabilse ya! O vakit ‘Vay be, insanlık suçları karşsında ne kadar da cesur bir
kalem’ desek biz de.
Ezcümle ben, “Yumruk yedi korktu” diyenlere “Kolay mı
kardeşim, korkmak insanidir. Buradan yürümeyin adamın üstüne arkadaş” derim.
Ahmet Hakan’ın kulağına ise ‘Fight Club’ filiminden bir
replik fısıldamak isterim: “Dibe vurmadan özgür olamazsın. Sahip oldukların
sonunda sana sahip oluyor çünkü.”
HAYKO BAĞDAT - DİKEN.COM