AKP istese de istemese de marifetmiş gibi diline doladığı terör kokteylinin içine Nusra’yı da eklemek zorunda kalacak. Türkiye’de bombalı ...
AKP istese de istemese de marifetmiş gibi diline doladığı
terör kokteylinin içine Nusra’yı da eklemek zorunda kalacak. Türkiye’de bombalı
saldırılarla gerçekleşen katliamların miladı olan 11 Mayıs 2013 Reyhanlı
Katliamı’nda da adı geçen örgüt şimdi Türkiye’de çok yönlü ve süreklilik arz
eden bir çatışmanın aktörü olabilir. AKP sayesinde bunun için hem olanakları
hem de nedenleri var
AKP, “Ben deli değilim” diye bağırıp duran bir deli gibi,
Rus Büyükelçisi Andrey Karlov suikastinin arkasındaki örgütün Nusra olmadığını
ispatlamaya çalışıyor. İktidar ve medyadaki sözcüleri olay gecesinden
başlayarak, düşündürücü bir telaş içinde “Nusra yapmadı, FETÖ yaptı” diyor.
Peki bunu delillerden hareket ederek mi söylüyorlar? Hayır.
Aksine, iktidar en başından beri panikle delilleri karatmaya, Nusra’yı işaret
eden mevcut delilleri yok saymaya, gerçekte olmadığı halde FETÖ’yü işaret eden
deliller varmış gibi söz etmeye odaklanmış durumda. “FETÖ yaptı” iddiası,
aslında FETÖ’yü suçlu çıkarmaya değil, suç ortakları ve muhtemel yeni hedefleri
ile Nusra’nın tartışılmasını engellemeye yarıyor.
Neden bu panik? Bu neyin korkusu? Gelin biraz Nusra’yı
tartışalım. Önce Karlov suikastindeki Nusra izlerini takip edelim, sonra da
Nusra’nın izlerini en iyi takip edebileceğimiz Hatay Reyhanlı’ya uzanalım.
Bakalım, 11 Mayıs 2013’teki bombalı saldırılarla Türkiye için cehennemin
kapılarını aralayan bu küçük Nusra-kentte kapılardan içeri neler girmiş, neler
giriş aşamasında, daha neler girecek gibi görünüyor.
Nusra’yı gösteren oklar
Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov, 19 Aralık akşamı,
Türkiye’nin en yüksek güvenlikli ilçesi Çankaya’nın en yüksek güvenlikli
(olması gereken) semtlerinden birinde bir polis tarafından vurularak
öldürüldü.[1] Suikastçi polis Mevlüt Mert Altıntaş, kameraların karşısında El
Kaide’ye özgü, neşit denen ilahiden bir parça söyledi ve devamında “Allahu
ekber. Halep’i unutmayın, Suriye’yi unutmayın. Beldelerimiz güvende olmadıkça
sizler güvenliği tadamayacaksınız. Beni buradan ancak ölüm alır. Bu zulümde
payı olan kim varsa hepsi tek tek hesabını verecek” diye bağırdı.[2]
Altıntaş’ın ve eyleminin Nusra ile ilişkilendirilmesinde
sadece söylediği neşit değil, devamında eyleminin gerekçesini anlatırken
kurduğu cümleler de delil sayılmalı. Özellikle de zamanlama dikkate
alındığında. Çünkü suikastin gerçekleştiği an itibariyle sonlanmak üzere olan
Halep savaşında, Nusra dışındaki bütün cihatçı gruplar Rusya’nın sözüyle
hareket eden Türkiye’nin telkini ile kenti terk etmeye razı gelmişti. Bu aynı
zamanda yaklaşan İdlib savaşında da Nusra’nın yalnızlaştırılıp imha edilmesine
yönelik bir hazırlık süreci olarak da değerlendirildi. Kendi durduğu yerden
bakınca ihanete uğrayan Nusra ise bu anlaşmayı sağlayan devletleri düşman,
anlaşmayı kabul eden cihatçı grupları da hain olarak görüyor.
Başka türlüsü de mümkün değil. Çünkü Rusya, diğer silahlı
grupları Şam ile anlaşmaya zorlarken Nusra’yı da şu ya da bu şekilde imha
etmeyi amaçladığını gizlemiyor. Suikast gerçekleştiği sırada Dışişleri Bakanı
Mevlüt Çavuşoğlu, Suriye yönetimine destek ve Nusra’ya karşı mücadele konusunda
İran ve Rusya ile birlikte hareket taahhüdünde bulunmak üzere Rusya’ya
gitmişti. Suikastin yarattığı borçluluk duygusunun da ağırlığı altında
Çavuşoğlu, AKP açısından “kanlı bıçaklı düşman” Esad’la barış, “dost ve
müttefik” Nusra ile savaş anlamına gelen bu anlaşmayı ikiletmeden imzaladı.[3]
Nafile karartma çabaları
Bunlar daha suikastin gerçekleştiği an itibariyle
görülebilenlerdi. Mevlüt Mert Altıntaş canlı yakalanıp konuşturulsaydı daha
fazla bilgiye de erişilebilirdi. Ancak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun
sorumluluğu altındaki bir polis olan Altıntaş suikasti işlerken diğer polisler
de onu işi bittikten sonra konuşamaz hale getirdi.
O esnada AKP’li siyasiler ve gazeteciler korosu başladı:
“FETÖ olduğundan şüphemiz yok.” Deliliniz var mı? Yok. Peki Nusra delilleri?
Onlar da hedef saptırmak ve FETÖ’yü aklamak için kurgulanmış… Tabii bir de
“Türkiye ile Rusya’nın arasını bozmak için gösterilen Atlantik aşırı çaba”
meselesi var. Oysa suikast tam tersi sonuç yarattı. Türkiye, Rusya’ya gebe hale
geldi; hem egemenlik haklarından taviz vererek Rusya’nın soruşturmaya müdahil
olma talebini kabul etti hem de Suriye konusunda ağır bir anlaşma imzaladı.
Sonuçtan hareket ederek faile ulaşma yolunu izlediğimizde suikasti Rusya’nın
gerçekleştirdiği fikrine varıyoruz ki, bu da gerçek nedenleri tartışmamızı
engelleyen bir komplo teorisi türetmekten başka işe yaramıyor.
Zaman ilerledikçe açığa çıkan deliller yine Nusra’ya işaret
ederken, suikastçinin FETÖ’cü olduğunu ispat için ortaya atılan iddiaların ise
gerçek dışı olduğu açığa çıktı.
25 Aralık’ta Karar gazetesi “Suikastin Kara Kutusu
Yakalandı” manşetiyle çıktı. Kara kutu diye söz edilen kişi, Altıntaş’la çok
sık görüştüğü tespit edilen Hasan Tunç. Tunç’un görüşme trafiğine bakıldığında
ulaşılan örgüt yine El Nusra çıkmış. Karar gazetesi de bunu duyuruyor ama hedef
saptırmaya dönük profestonelce kurgulanmış bir çaba olarak sunuyor.
Karar’ın haberindeki ilgili ifadeler şöyle: “Altıntaş’la çok
sık görüştüğü tespit edilen Hasan Tunç, Ankara Esenboğa Havaalanı’nda
çalışıyor. Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde sorgusu süren Hasan T.
ile ilgili ilk tespitler, suikastta hedef şaşırtmak için el Kaide ve Nusra gibi
radikal örgüt üyeleriyle temasa geçtiği yönünde.”[4]
Nafile karartma çabalarına karşın bütün oklar Nusra’yı
gösterirken, Altıntaş’ın FETÖ’cü olduğu yönündeki iddialar da bir bir
çürütülüyor. Altıntaş’ın ablasının Hürriyet’e verdiği ve 26 Aralık’ta
yayımlanan röportaja göre Altıntaş ne iddia edildiği gibi Gülen Cemaati
dersanelerine gitmiş ne de “FETÖ”cülükle itham edilen bir iş adamından maddi
yardım almış.[5]
Bu neyin paniği? AKP neyi gizlemeye çalışıyor?
Suikastin ardında Nusra’nın bulunduğuna ilişkin delillerden
söz ediyoruz. Yoksa “FETÖ”yü savunmak gibi bir derdimiz yok. Ama görülen o ki
AKP’nin Nusra’ya toz kondurmama gibi bir derdi var. İşin aslı suikast ile Nusra
arasındaki ilişkinin tartışılmasını önleyerek, bu ilişkinin bizi götüreceği
birtakım gerçekleri gizleme çabası var.
Çünkü El Kaide’nin Suriye kolu olarak bilinen Nusra’nın
gelişiminde en büyük katkı AKP’nin ve Rusya baskısı nedeniyle önce mesafe konan
şimdi de karşıya alınan bu örgüte karşı AKP’nin zaafı büyük. Yani hem
uluslararası düzlemlerde sorgulanacak bir destek ve suç ortaklığının açığa
çıkması söz konusu hem de içeriye fazlasıyla nüfuz ederek tehlikeli bir
potansiyel elde etmiş “eski müttefik – yeni düşman” bir cihatçı örgütün tahrik
edilerek harekete geçme olasılığı.
O nedenle AKP, hem Nusra ile ilişkisini gizlemek hem de
Nusra’yı daha fazla kızdırmamak için elinden geleni yapacak. AKP’nin Rusya ve
İran’la imzaladığı anlaşmanın ve uluslararası platformlardaki beyanlarının
aksine, bir büyükelçi suikastinde baş şüpheli olduğu halde dahi Nusra’ya toz
kondurmaktan imtina etmesini ne ile açıklayacağız. Sonuçtan hareket ederek
faile varıyorsak, bu da bir sonuçtur ve Nusra, AKP’ye bu aşkta acısız bir
ayrılık olmadığını hissettirip “Ayağını denk al, hareketlerine dikkat et”
mesajını vererek sonuç almıştır. Ancak bizim bu yazıda varmak istediğimiz sonuç
daha kapsamlı ve farklıdır.
Nusra’yı kim besledi?
Nusra, savaşın tırmandığı 2012’de Hatay’ın merkez ilçesi
Antakya’yı mesken tutmuştu. Yine aynı ilçe sınırlarında bulunan Apaydın Kampı,
ÖSO’nun merkez olarak kullandığı, AKP hükümeti korumasında bir kamp iken Nusra
militanları kent merkezinde tuttukları dairelerde serbestçe dolaşıyorlardı. Şam
yönetimine karşı ÖSO’dan daha dişli bir mücadele veren bu örgüt IŞİD’in de
Suriye’deki ilk varlığını temsil ediyordu. Irak İslam Devleti’nin Nisan 2013’te
IŞİD adını alması ile yaşanan ayrışmaya rağmen Nusra ve IŞİD 2013 sonuna kadar
birlikte hareket etti.[6]
Nusra, 2012’de Antakya kent merkezinde o kadar rahat hareket
ediyordu ki, kimi militanları en göz önündeki bölgelerden, Valilik binasına
birkaç yüz metre mesafedeki büyük park çevresinde bulunan apartmanlarda
kalıyor, uluslararası basına bu kentte röportaj veriyorlardı. İdlib’de savaşıp
Antakya’da konaklayan bu militanların kent merkezindeki varlığına ilişkin
görüntüler Sendika.Org tarafından açığa çıkarılmıştı.[7]
İçinden bir süre sonra IŞİD’i de çıkarıp ayrışacak olan Nusra
uzun süre Türkiye içinde serbestçe hareket etti, terör örgütü kabul edilmedi,
kolluk güçlerince sempati ile izlenip kollandı. Suriye’de ÖSO adıyla faaliyet
gösteren gruplar gerçek bir varlık gösteremezken askeri başarılar ve alan elde
edip emirlik gibi siyasi yapılar oluşturma ancak Nusra’nın varlığı ile mümkün
oluyordu. Bu nedenle Esad’ı yıkmaya odaklanmış AKP iktidarı, Nusra’nın
faaliyetlerini doğrudan değilse de dolaylı olarak destekliyor, Türkiye içindeki
varlıklarına göz yumuyordu.
MİT üzerinden doğrudan desteklenen yine Kaide menşeli
Ahrar’uş Şam örgütü sahada Nusra ile birlikte hareket ediyor, Nusra’ya yardım
Ahrar’uş Şam üzerinden gerçekleşiyordu. Militanlar da buna göre hareket ediyor,
Nusra’nın Türkiye ile ilişkilerinde Ahrar’uş Şam ve ÖSO yer yer paravan olarak
da kullanılıyordu.
Nusra yerlileştikten sonra
Zamanla Nusra’nın Suriye içinde alan kazanıp militanlarını
taşıması ve ABD-Rusya’nın baskıları ile AKP zoraki ve göstermelik bir mesafe
koydu. Ama olan olmuştu. TRT, AA, Yeni Şafak vb neredeyse alnına Nusra yazacak
embedded gazetecilerle dolu. Cihatçı örgütler gerek hükümetin kolluk güçlerini
İslamcılaştırma politikası sonucu, gerek “ortak düşman Esad ve Kürtlere karşı
mücadele ortaklığı” propagandası ile asker ve polis içinde sempatizan edindi.
Türkiye’deki 3 milyonu aşkın Suriyeli sığınmacının, kendini
“muhalif” diye tanımlayan kesimi içinde en popüler örgüt Nusra. Bunu 400 bin
Suriyeli sığınmacı barındıran Hatay’ın İdlib’e komşu Reyhanlı ve Altınözü
ilçelerinde yerli halk ve sığınmacılar ile yaptığımız yüz yüze görüşmelerde de
gördük. Herhangi bir sığınmacı ile sohbet ettiğinizde özetle şu yanıtı
alıyorsunuz: “Erdoğan çok iyi, nizam (Esad) kötü, IŞİD kötü ama Ahrar’uş Şam ve
Nusra’yı seviyoruz, onlar Müslüman.”
100 bini aşkın Suriyeli sığınmacının barındığı, bu haliyle
ilçe nüfusunun yarıdan çoğunun Suriyeli olduğu Reyhanlı’da sınırın öte
yakasındaki İdlib’de var olan siyasi kompozisyonun yansımasını bulabilirsiniz.
Buradaki sığınmacılar arasında Nusra ilgisi ve sevgisi büyük. TC uyruklu nüfus
içindeki cihatçı sempatisi konusunda ise Nusra’ya ilişkin endişeniz görece
sınırlı olabilir. Burada asıl endişe edilmesi gereken örgüt IŞİD. (Bunun
ayrıntıları bir dahaki yazıya kalsın.)
Türkiye’nin yardımı ile Reyhanlı’nın karşısına kurulan Atme
kampı dev bir Nusra kampı. Duruma göre Nusra, duruma göre Ahrar’uş Şam bayrağı
dalgalanıyor. Ahrar’uş Şam denetimindeki Bab el Hawa sınır kapısı dışında, Atme
kampı ile Reyhanlı’ya bağlı Bükülmez köyü arasında bir de gayriresmi kapı
açılmış durumda ve bu yoldan günlük olarak TIR’lar, otobüsler gidip geliyor. Bu
kapıyı TC vatandaşlarının gidip görmesi zor, çünkü Bükülmez köyünün yanı
başındaki sınır karakolu geçişleri engelliyor. Karakoldan, Atme kampında
gezinen bir militanın silahını çıplak gözle görmek mümkün.
Özetle, Nusra kolluk güçlerinden gazetecilere, Türkiye’den
başka gidecek yeri kalmayan yabancı cihatçılardan sığınmacılara geniş bir etki
alanına sahip. Hatay’da sınır komşumuz. Bu belaya yol açan eski dış politika
tercihlerini terk etmek, belayı ortadan kaldırmak için kendi başına bir şey
ifade etmiyor. Aksine yeni risklere davetiye çıkarıyor. Büyükelçi suikasti bu
anlamda yalnızca bir ihtar.
Nusra’yı terk etmek
Bir zamanlar Ahmet Davutoğlu’na “çak yapan” Hillary
Clinton’un yönlendirmesiyle Suriye savaşına cihatçı taşıyarak Nusra’yı besleyen
AKP, şimdi Putin’e teslim olmuş halde Suriye batağında Rusya’nın kara gücü
olarak hareket ediyor ve zoraki olarak Nusra’yı terk ediyor, hatta onu
karşısına almayı taahhüt ediyor.
Halep’in kırgınlığını yaşayan ve İdlip’te başına
geleceklerin farkında olan Nusra, Türkiye’nin yardımı ile Suriye’de ilerleyen
Rusya’dan intikamını almak için Türkiye’den daha uygun bir yer bulamazdı. O
nedenle Nusra neşidi okuyan bir polisin düzenlediği Karlov suikasti, komplo
teorilerine ihtiyaç duyulmadan açıklanabilecek sadeliktedir.
Cihatçı polisin sözlerini bir daha hatırlayalım: “Halep’i
unutmayın, Suriye’yi unutmayın. Beldelerimiz güvende olmadıkça sizler güvenliği
tadamayacaksınız.”
Yani Halep’in intikamının yanı sıra “beldeler” ile kastedilen
İdlib’deki Nusra kontrolündeki yerleşimlere yönelik saldırıların da bir
karşılığı var. Türkiye’den Nusra’ya karşı destek taahhüdünü almış Rusya, İran
ve Suriye halihazırda güneybatı Halep’ten başlayarak İdlib istikametinde bir
operasyon başlatmış durumda.
Cihatçı polis devam ediyor: “Bu zulümde payı olan kim varsa
hepsi tek tek hesabını verecek.”
Cehennemin kapıları
Yani Karlov sadece bir başlangıç. Diğerlerine de tek tek
sıra gelecek. Polisin konuşmasında kimler tehdit ediliyor? Mesela, Nusra karşısında
Rusya’ya hizmet ettiği ölçüde AKP iktidarı. Mesela, AKP’nin doğrudan güdümünde
olup Nusra ile arasına mesafe koyan ya da koyması istenen ve Fırat Kalkanı
operasyonuna katılan diğer cihatçı gruplar. Mesela, Beşar Esad’ın doğal
uzantısı olarak görülen Arap Aleviler başta olmak üzere Türkiyeli muhalif
kesimler.
AKP istese de istemese de marifetmiş gibi diline doladığı
terör kokteylinin içine Nusra’yı da eklemek zorunda kalacak. Türkiye’de bombalı
saldırılarla gerçekleşen katliamların miladı olan 11 Mayıs 2013 Reyhanlı
Katliamı’nda da adı geçen örgüt şimdi Türkiye’de çok yönlü ve süreklilik arz
eden bir çatışmanın aktörü olabilir. AKP sayesinde bunun için hem olanakları
hem de nedenleri var.
Buradan isteyen Pakistanlaşma teorilerine isteyen Lübnanlaşma
teorilerine ekmek çıkarır. Belki de ileride Türkiyeleşme diye bir başka siyasi
felaket kavramı ortaya atılmak zorunda kalacaktır.
2016’da yaşadıklarımız hiç de hafif değildi ancak Karlov
suikasti 2017’nin daha şiddetli geçebileceğinin işaretidir. AKP’nin yok saymaya
çalıştığı biraz da budur. Türkiye için cehennemin kapıları 11 Mayıs 2013’te
Reyhanlı’da aralanmıştı, 2017’deki muhtemel İdlib savaşıyla yine aynı yerde
sonuna kadar açılabilir.
Peki Reyhanlı bu konuda ne düşünüyor? Suikastin ardından
gidip bir dizi görüşme ve gözlem yapma şansımız oldu. Reyhanlı izlenimleri de
bir dahaki yazıya kalsın.
(ALİ ERGİN DEMİRHAN – SENDİKA.ORG)
Dipnotlar:
[1]
http://sendika14.org/2016/12/rus-buyukelcinin-katili-polis-cikti/
[2] http://sendika14.org/2016/12/rus-buyukelcinin-vurulma-anina-iliskin-video-kaydi/
[3]
http://sendika14.org/2016/12/rusya-turkiye-iran-suriye-icin-ortak-bildiri-uzerinde-anlasti/
[4]
http://www.karar.com/guncel-haberler/rus-buyukelci-suikastinda-kilit-isim-hasan-tunc-kim-350062
[5]
http://www.hurriyet.com.tr/suikatcinin-ablasi-anlatti-biz-bu-sekilde-yetistirmedik-40317229
[6]
http://www.ydh.com.tr/HD12984_isid-ve-nusranin-ortak-gecmisi.html
[7]
http://sendika14.org/2012/08/antakyanin-gobeginde-el-kaide-parki/